PİRHA- ‘Barış İnşasında Ölüye Saygı ve Adalet Talebi’ panelinin ikinci oturumunda konuşan Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz, kritik bir eşikte olunduğunu ve bu eşiğin hep beraber geçilmesi gerektiğini ifade ederek, “Bizim mahallenin sınırlarını aşan bir yol ve yöntem tutturmamız lazım. ’20 bin faili meçhul var’ diyoruz ama bir arguman kaydımız yok. Bu işler somut taleplerle olmalı. Onları ikna edecek yol ve yöntemi bizler bulmalıyız” diye belirtti.
Ölüye Saygı ve Adalet İnisiyatifi, Türkiye’de barış arayışlarının sürdüğü yeni süreçte önemli bir panel düzenliyor.
Kadıköy Moda Sahnesi’nde gerçekleşen panelin ikinci oturumunda Zozan Vargün, Elif Bulut, Şebnem Korur Fincancı ve Hakan Tahmaz sunumlarını gerçekleştirdi.
“YAS TUTULAMIYORSA BARIŞTAN SÖZ EDİLEMEZ”
İkinci oturumun moderatörlüğünü ise Zozan Vargün yaptı. Vargün, konuşmasında “Asıl söz, evladını bir kemik torbasına sarılı cenazesini eline alan anne ve babaların. Ölüye saygı, bir yüzleşme çağrısıdır. Geçmişle yüzleşilmeden barış kurulamaz. Yas tutulamayan bir yerde de toplumsal barıştan söz edilemez” dedi.
“YAS YAŞANAMADIĞI İÇİN HEP YANIMIZDA TAŞIYORUZ”
Panelistlerden Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, ‘Barış inşaasında yas hakkı’ konusunu değerlendirerek şunları ifade etti:
“Bu topraklarda yas hakkını savunmak hiç kolay değil. Bizi hafızasızlığa terk eden ve bundan beslenen bir iradeden söz ediyoruz. Örneğin Cumartesi Anneleri, bu yas hakkı üzerindeki en önemli köşe taşlarından birisi. Tam da bu noktada barışı inşa edeceksek birbirimizin acılarını hissetmeden bunun kolay olamayacağını belirtiyoruz. Özellikle otorite ve çatışma taraflarıyla yapılan görüşmelere dayalı bir süreç bu.
Biz birbirimizin ızdırabını görmeden o ızdırabı sonlandıramayız. Bu işin insanlık boyutu çok önemli. Adalet ve güven ilişkisinin olanağı ne yazık ki yok. İnsanlar ölülerini nerede arayacağını bilemez durumdalar.
2015 yılında Diyarbakır’da çıkan bir toplu mezar bulundu. JİTEM’e ait olabileceği düşünüldü ama kemikler incelendiğinde yüz yıllık oldu öğrenildi. Onlar 1915 yılına ait kemiklerdi. Yani yasını tutamadığımız insanların, Ermenilerin kemikleriydi.
Ben adli tıp uzmanıyım, yasın gerçekleştirilemediği durumlarda bu yası hep yanımızda taşıyoruz ve bu hal iyilik halini ortadan kaldırıyor. Çözüm süreci, bunların ortadan kaldırılmasına yönelik adımları atmadan toplumsal barışa ulaşamayacaktır. O nedenle insan hakkı örgütlerinin, bu dönemde etkin bir tutum alması çok önemli. Devletlerin adım atması için bu yapıların zorlaması gerekir. Cumartesi Anneleri, kayıp yakınları olmadan yas hakkını inşa etmek kolay değil.”
“ACILARI YAŞADIK, BUNDAN SONRASI ÇOK ÖNEMLİ”
Elif Bulut ise ‘Ölüye saygı ve adalet nedir ve nasıl mümkün olabilir?’ konusunu ele aldı. Bulut, şu sunumu yaptı:
“Ölüye saygı davasında bütün canlıları kastediyoruz. Dolayısıyla canlıya saygı duyulmayan bir sistemde yaşıyoruz. Cumhuriyetin kuruluş kodlarına baktığımızda tek tip yaratmak anlayışı vardı. Oysa ki bizim coğrafyamız tek tip değil, farklılıklar var. Bu sebeple sistemsel bir katliam uygulandı. Kürtlerden, Ermenilere, Alevilere ötekileştirilen herkes katledildi. Ölülerimizi bulduğumuzda da acılarımız bitmiyor. Çünkü mezarı bulmak, faillerin cezalandırılması için yetmiyor. Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri, İHD, THİV gibi grupların yanı sıra gazeteciler, siyasi partiler, yani hepimize görev düşüyor.
2013-15 yıllarında barış süreci olmuştu. Meclisteki bir çalışmada faili meçhullare dair devlet, varsa bir liste getirin demişti. 800 kişilik bir liste götürebilmiştik. Yani bu konuda bir hafıza eksiğimiz var.
Bugün yeni bir süreç başlatılıyor ve Mecliste yeni bir komisyon kuruluyor. Elimizde kaydı olmayan sayısız çok sayıda insan var. Garzan gibi çok sayıda mezarlık var. Hukuki haklar teslim edilmeli. Eğer devlet, kişinin öldüğünü resmi olarak belirtmiyorsa o kişi yaşıyor görünüyor ve birtakım hukuki sorunlar oluşuyor. Bu acıları yaşadık, gördük ama bundan sonrası çok önemli. Bir DNA bankası kurulmalı mesala. Devlet, ölüye verdiği tahribatla yaşayana da bir mesaj veriyor. Yani ölünüze bunu yapıyorsam yaşayana birçok şey yapabilirim diyor.”
“MEZARLIK BOMBALAMAK HANGİ YASADA YAZIYOR?”
Barış Vakfı Başkanı Hakan Tahmaz da ‘Ölüye saygı ve barışın toplumsallaşması neden ortaklaşmalı’ başlığını değerlendirdi. Tahmaz, 27 Şubat’ta Abdullah Öcalan tarafından yapılan açıklamanın ‘barışa çağrı’ olduğunu söyleyerek şunları aktardı:
“Barış sürecinin, çatışmayı ortadan kaldırmak ve hak ihlallerini ortaya çıkarmak gibi aşamaları olmalı. Ölüye saygı, temel bir hak. Bu sorun, artık Kürt siyasal hareketinin sorunu olmaktan çıkmalı. Türkiye’de bu mesele konuşmuyor.
Mesela mezarlıkları bombalamak hangi yasada yazıyor? Bugün, bu politikalardan dönülmüş değil. Bugün kritik bir eşikteyiz. Bu eşikten geçilemezse hep beraber geçememiş olacağız.
İnat ve ısrar ettiğin zaman, yaşanan acıyı hissettiğin zaman bu işin sonunu getirmek mümkün. Cumartesi Anneleri, bunun için çok güzel bir örnek. Bizim mahallenin sınırlarını aşan bir yol ve yöntem tutturmamız lazım. ’20 bin faili meçhul var’ diyoruz ama bir arguman kaydımız yok. Bu işler somut taleplerle olmalı. Onları ikna edecek yol ve yöntemi bizler bulmalıyız.”
“ÖLÜYE SAYGI İNSANLIK ONURUNUN SIĞINAĞIDIR”
Panelin kapanış konuşmasını siyasetçi Burcu Çelik yaptı. “Yüzleşilmemiş her gerçek, sadece geçmişi değil, geleceği de yaralar” diyen Çelik, şunları aktardı:
“Tipkı Aşil’in öfkesine rağmen Hector’un bedenine gösterdiği saygı gibi, savaşın ve kaybın hüküm sürdüğü zamanlarda bile, ölüye saygı insanlık onurunun son sığınağıdır. Bugün buradan ayrılırken şunu unutmayalım:. Ölüye saygı aslında yaşayana saygıyla el ele gider. Adalet ise hem kaybedilenin hem geride kalıp bekleyenin hakkıdır. Çünkü bu ülkede; mezarına ulaşamayan bir annenin duası, bedenine dokunulamayan bir kardeşin suskunluğu sadece bir halkın değil, hepimizin ortak acısıdır. Kim olursa olsun etnik kimliği, inancı, cinsiyeti ya da yönelimi ne olursa olsun herkesin cenazesi onurla uğurlanmayı hak eder. Kadın cinayetlerinde yaşamı gasp edilenlerin, nefret suçlarina kurban gidenlerin, Alevi katliamlarında kimliği hedef alanların, hepsi için ölüye saygı aynı zamanda yaşama dair bir sorumluluktur.
Bu çabayı birlikte büyütmeye, birlikte sürdürmeye çağırıyoruz. Tüm sivil toplum temsilcilerini, insan hakları savunucularını, duyarlı yurttaşları bu sürecin takipçisi ve taşıyıcısı olmaya davet ediyoruz. Ve son olarak, kamuoyuna açık bir çağrımız var:
Kayıplar, mezarsızlık, ve cenazelere yönelik ihlaller -sadece insani değil, bilimsel ve toplumsal bir meseledir.
Bu kapsamda, Mecliste kurulacak olan Barış Komisyonu nezdinde, özellikle mezar yerlerinin tespiti, toplu mezarların araştırılması ve yerinden edilen mezarlıkların belgelenmesi için bir alt komisyon kurulması toplumsal bir beklentidir.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.