PİRHA- “Yol bir sürek binbir” dev müzikal projesinin Genel Sanat Yönetmeni Necati Şahin sanat deneyimini, Alevi kültürünün müziğe yansımasını ve “Yol bir sürek binbir” projesini PİRHA’ya değerlendirdi.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu’nun (AABF) 30. kuruluş yılı vesilesiyle Almanya’nın Köln kentinde 28 Eylül 2019 tarihinde büyük bir etkinlik düzenlenecek. Köln’ün en büyük salonlarından biri olan Lanxess Arena Aleviliğin bir çok süreğinin deyişlerle sergileneceği “Yol bir, sürek bin bir” etkinliğine ev sahipliği yapacak.
Necati Şahin AABF’nin 30. kuruluş yıldönümünde “Yol bir sürek binbir” dev müzikal projesinin Genel Sanat Yönetmeni. Renkli, dolu dolu bir insan. Sohbete başlamak için tek bir kilit soru sormanız yetiyor. Öyle heyecanlı ve dolu dolu karşılıyor sizi. Necati Şahin ile projeye yönelik yapılan provalarda buluştuk. Sanat deneyimleri, Alevi kültürünün müziğe yansıması ve son olarak “Yol bir sürek binbir” projesini konuştuk.
COGİ BABA’DAN ÇANAKKALE’YE BİR SANAT HİKAYESİ
Necati Şahin 1955 yılında haritada yeri olmayan Koçgiri’nin bir köyünde doğmuş.
Sivas İmralı bölgesinin Ocağı olan Cogi Babalı olan Şahin, ilkokul 3’e kadar orada okumuş.” Karda tipi de okullara gittik. Sonra Bursa’ya göç ettik.Bursa’da doğudan Kürt Alevi bölgelerinden göç edenlerin yaşadıkları dramı biz de yaşadık” diyor.
Yatılı okul sınavına girerek Çanakkale Öğretmen Okulu’nu kazanan Şahin oradaki deneyimlerinin hayat rotasını değiştirdiğini söylüyor. Şahin, yatılı okulda sanata ilgisinin de başladığını belirtiyor ve ekliyor: “Çanakkale Öğretmen Okulu’nda hep köy çocukları vardı ve kalabalıktık. Mesela gece yatakhanede biri, türkü söylemeye başladığında, o yatakhanedekilerin hepsi katılıyordu. Bir bakıyordun ki 300-400 kişi okulun bahçesinde gece saatlerinde halay dönüyor. Bu devamlı oluyordu. Öğretmenler de gelip bize katılıyordu. Aslında bu Bin Yılın Türküsü, Kadının Türküsü gibi projelerin kökeni oradan geliyor.”
Şahin, Öğretmen Okulunu bitirdikten sonra Trabzon’un Off ilçenin dağ köyleri olan Yayvanova’ya tayininin çıktığını belirtiyor ve o bölgeyi tanımanın kendisi için şans olduğunu kaydediyor.
Şahin kendisine deneyim katan coğrafyalardan birinin de Çukurova olduğunu hatırlatıyor ve “Öğretmen okulundayken yazın Çukurova’da karpuz tarlalarında kalıyorduk. O bölgeyi tanıma şansım oldu” diyor.
1974’te Almanya’ya giden Şahin orada öğrenmenlik mesleğine devam etmiş ve ardından Köln Üniversitesi Pedagoji bölümünü okumuş.
“BİZİM TOPRAKLARDA YAŞAR KEMALLER, NAZIM HİKMETLER YAŞADI”
Oradaki deneyimlerini ise Şahin şöyle anlatıyor:
“80 cuntasından hemen sonra Köln Türkiye Öğretmenler Derneği Başkanı oldum. Orada 2. kez hayatım değişikliğe uğradı.
O genç yaşta Türkiye’den askeri cuntanın zulmünden kaçmak zorunda kalan insanlara ev sahipliği yaptım. Fakir Baykurt’tan Dursun Akçam, Aziz Nesin, TÖBDER’den arkadaşlarımız… Daha bir çok kişi. Birden bire o yaşta Türkiye’den zorunlu sürgüne gelen entelektüel dünyanın içinde buldum kendimi. O dönemde Türkiye’de aydınlarla dayanışmak için bir girişim oldu. Server Tanilli hocamız vardı başında. Ben koordinatörlüğünü üstlenmiştim. Türkçe Almanca eğitim dergisi çıkarmaya başladık. Arkadaş dergisiydi ismi. Daha sonra o derginin etrafında bir Arkadaş tiyatrosu oluşturduk, genel sanat yönetmeni oldum.
Öğretmen hareketinden sanata yöneldim. Bu arada ben öğretmenlikten ayrıldım. Profesyonelce tiyatroya yöneldim.
Avrupa’da Anadolu deyince akla göbek dansı ve kebap geliyordu. Oysa orada Yaşar Kemaller, Nazım Hikmetler yaşadı. Fuzuliler, Nesimiler yaşadı. Bunları tiyatroya taşıdık. Aziz Nesin’in hikayeleri ile başladık. Ankara Üniversitesi’nden Nurhan Karadağ ile birlikte, Murathan Mungan’ı sahneye taşıdık. O dönemde kimsenin tanımadığı Ezidileri sahneye taşıdık. Mungan’ın Mahmut ile Yezida oyunu. Dünya prömiyerini de yaptık. Laleş ve Şengal’e gidenler oldu, araştırmalar yapıldı.
O yıllarda yine “Yunus diye göründüm” oyunuyla Alevi dünyasının çok önemli ozanını sahneye taşıdık. Yunus’u Alevi yapmışsınız diyorlardı. “Hayır Yunus zaten Alevi idi. Biz onu özüne kavuşturduk” diyorduk. O dönemde kadınların çektiği sıkıntıları Putzfrau Kabaret (Temizlikçi kadın kabaresi) ismiyle İranlı, Kürt, Türk, Alman kadınlar ile gündeme getirdik. Sovyetler Birliği’nden, Endonezya, Avusturya’ya kadar dolaştık.”
“BİN YILIN TÜRKÜSÜ”
Sivas Katliamı’ndan kısa bir süre önce Almanya’da Alevi derneği kurduklarını da hatırlatan Şahin, yine burada da sanat çalışmaları yürütmüş. “90’lı yıllarda Alevi dünyasında sanat olarak yaptığım ilk şeylerden bir tanesi bağlamayı filormaniye taşımak oldu. Arif Sağ ile görüştüm, onlar Almanya’ya geldiler. O dönemde bilinen Senfoni Orkestrası kurucularından Metin Güneş ile onları bir araya getirdik. 3 bağlama dediğimiz Arif Sağ, Erol Parlak, Erdal Erzincan’ı ilk defa bir filormani de buluşturduk. Binlerce bağlama çok mükemmel oldu.”
Bin Yılın Türküsü Şahin’in büyük projelerinden ilki. Öyleki rekorlar kitabına bile girdi. Bin Yılın Türküsü’nün nasıl oluştuğunu Şahin su sözlerle aktarıyor:
“Ben Alevi hareketinde yöneticiydim. Daha çok sanat yönüyle ilgilendim.
O dönemlerde kafamda şu vardı: Biz sokaklara çıktık, bağırdık dedik ki “Sivas’ın hesabını soracağız.” Peki nasıl soracağız? Gidip onları yakamayız. O dönemde Sivas’ta Alevilerin üç güzeli sazımız, sözümüz, semahımız yakıldı.
Türkiye’nin aydınları da yakıldı. Peki bunun hesabını nasıl soracağız. Yakılanların hepsi sanatçı.
Stadyum’da daireye kaç bağlama sığar diye düşündüm. Köln’de dünyanın en büyük stadyumu Arena ile görüştük. Arkadaşları ikna etmek zor oldu, gerçekçi gelmedi.
Benim o heyacanım arkadaşlara yansıdı.
AABF ciddi bir şekilde heyecan duydu. Oradaki en büyük başarımız şurdaydı: Bütün projelerde negatif konuşmayı yasaklattık. Gelen başımızın üzerine, gelmeyene ‘niye gelmedin’ demeyeceğiz.
1346 bağlama, 800’e yakın semah dönen orkestralar, kilise koroları, Afrikalılar aklınıza kim geliyorsa 2500 kişi ile sahnede ozan dili ile Aleviliği anlattık.
Tuncel Kurtiz üstlendi o anlatımı.
Bu çok ciddi bir motive oldu. Farkedildi ki bu dünyada bu anlamda yapılmış en büyük proje ve dünya rekorlar kitabına da girdi.
AYNI PROJE İSTANBUL’DA DA GÖSTERİLDİ
3 Kasım 2002 ‘de İstanbul Abdi İpekçi salonunda Bin Yılın Türküsü’nü yaptık. Başbakan Bülent Ecevit’te geldi. Başbakan’ın huzurunda Sarı Gelin’i Türkçe, Kürçe, Farsça ve Ermenice seslendirdik. Orada Alevi dünyasına bir özgüven geldi.
2 sene sonra Kadının Türküsü diye bir gösteri yaptık. Yaşar Seyman metin yazarımızdı. Dünya kadın hareketini sahneye taşıdık.
600-700 civarında bağlama, semah, deyişler vardı. Bu da büyük bir proje idi. Oberhausen Arena’da yaptık.”
2006 yılında ise Ağıttan Umuda projesi ile dünyada mazlum halklara yapılan katliamları gündeme taşıdıklarını dile getiren Şahin, ” Alevilerin, Anadolu ve Mezopotamya toplumlarının acısını 20 dilde ağıtlarla işliyor. Köln Arena’da yaptık. Önemli bir projeydi. 2 sene sonra FUAF’ın çağrısı ile Strasburg’ta Aşk Ola diye bir proje hayata geçirdim. Anadolu Mezopotamya’nın hümanizması ile Fransa Rönesans hareketinin ortak noktalarını bulup onlara tanıştırdık. Descartes ile Hacı Bektaşı, Yunus ile Goethe’yi tanıştırdık” diye aktarıyor.
YOL BİR SÜREK BİNBİR…
Bu kadar büyük projenin ardından AABF’nin 30. kuruluş yılı vesilesiyle Almanya’nın Köln kentinde 28 Eylül 2019 tarihinde düzenlenecek “Yol bir, sürek bin bir” projesini anlatıyor Şahin. Tıpkı diğer müzikal projeler gibi bu da dev bir proje.
Projenin temellerini Şahin şöyle açıklıyor:
“Avrupa’daki Alevi Hareketi Türkiye’den gelen Alevilerin oluşturduğu bir hareket. 1960’lar da Sivas, Erzincan, Tokat , Elazığ, Malatya, Çorum gibi bölgelerden gelen insanlar. Şöyle bir algı var: Sanki Alevilik bu bölge etrafında dönüyor. Halbuki öyle değil.
Mezopotamya, Karadeniz, Akdeniz, Toroslar, Balkanlar var. Kakailer var. Demekki sürek binbir. Bu projede süreklerin olduğunu bu sanatla göstermek istiyoruz. Kermanşah’tan Yarasenlar, Irak’ta Kakailer, Balkanlar’da Bedreddinler gelecek, Toroslar’dan Tahtacılar gelecek. Çepniler gelecek. Bütün dünyanın Alevi renkleri gelecek. AABF bir göç örgütü. Dolayısıyla göçle birlikte farklı kültürlerle tanıştık. Şöyle bir Alevi sözü var: Göçümüzü bir katır taşır, kültürümüzü 40 katır taşıyamaz. İşte Alevilik o insanların sırtına alıp getirdiği o bağlamada gizli.
Burada yaşayan güzel sanatlarla müsaip oluyorlar. Bir de bakıyorsunuz Haydar Haydar senfoni ile ortaya çıkıyor. Bu projede onlara da yer vereceğiz. Çok dilli olacak.
Aleviler kadına, çevreye nasıl bakıyor onu anlatacağız.”
ELİF SONZAMANCI/KÖLN
Yoruma kapalı.