PİRHA- Maraş Katliamı sonrasında Kıbrıs’a göç etmek zorunda kalan Müzisyen İbrahim Sezikli, “Yaralarımız bırakın iyileşmeyi, daha da derinleşti” dedi. Sezikli, “Aleviler eğer halkın yanında değil de burjuvazinin yanında yer alsalardı iktidarlar, Alevileri öve öve bitiremeyecekti. Kapitalist sistem ortadan kaldırılmadan yaralar sarılamaz. ‘Saracağım’ diyen daha fazla kanatır”ifadelerini kullandı.
19 Aralık 1978’de başlayıp günlerce süren Maraş Katliamı, Cumhuriyet tarihi boyunca Alevi toplumuna dönük en büyük kıyımlardan biri oldu. Resmi rakamlara göre 120 insan ölürken Alevilere ait 200’ün üzerinde ev, 100’e yakın işyeri tahrip edildi.
23 yıl süren davalar sonunda 22 kişi idam, 7 kişi müebbet hapis, 321 kişi de 1 ila 24 yıl arasında ceza aldı. Fakat katliamın asıl sorumluları uzun yıllardır yargılanmadı.
Maraş Katliamı, bölge halkı tarafından ‘vahşet ve işkence’ olarak tanımlandı. Alevi toplumu, katliamın devlet desteği ile hayata geçirildiğini söyleyerek Kürt kimliğinin de Maraş’tan silinmek istendiğine hep vurgu yaptı.
Katliamın yıkıcı etkisinin ardından bölge halkı, köylerine, başka şehirlere; hatta deniz aşırı ülkelere göç etti. Maraşlıların kitlesel olarak yöneldiği ülkelerden birisi de Kıbrıs oldu.
“KİMDEN MEDET ARAYACAĞIMIZI BİLEMİYORDUK”
Maraş Katliamı’nın yaşandığı günlerde 12 yaşında olan müzisyen İbrahim Sezikli ve ailesi de sonraki süreçte ekonomik sebeplerden ötürü Lefkoşa’ya göç etti. Sezikli, katliamın yaşandığı 19 Aralık’ta Maraş’a 25 kilometre uzakta olduğunu belirterek yaşadığı o acı günlerin hissini şu sözlerle anlattı:
“Günlerce gökyüzünü kaplayan dumanlar oldu. Köyün Maraş’a taraf kısmındaki Koşi gir (büyük tepe) dediğimiz tepenin üstüne çıkardık. Oradan günlerce yükselen dumanlara şahit olduk. Çocuktuk ve sayısız hayallerimiz vardı. Çocuk da denmez, biz erken büyümek zorunda kalan nesildeniz. Öğretmenimiz o günlerde gelip babama ‘bu çocuk çok başarılı, mutlaka okutun. Eğer okutamayacaksanız bana verin, nereye gidersem kendimle götürür ve okuturum’ diyor. ‘Büyük adam’ olma hayallerimin oluştuğu o dönemde ansızın bir gün, aile içinde ve tüm köyde bizim tam anlayamadığımız bir tedirginlikle birlikte ‘ölüm ve öldürülmek’ konuşuluyor. İşin en vahimi ölmek değil aslında. Güvenmek zorunda olduğun devletin, seni öldürenlere arka çıktığını biliyor olup, kimden medet arayacağını bilememek.
Köylerden bazı gençlerin Maraş’ta katledilen insanlara yardıma gitmeye çalıştıklarını duyuyorduk. Ama devletin güvenlik görevlileri, şehre girişleri tutmuş ve kimseyi almıyormuş. Şehirdeki katliamı durdurmak için kılını kıpırdatmayan devletin ‘güvenlik’ görevlileri, adeta katliamcıları koruyup arka çıkmıştır. Tam bir hafta (yedi gün) sonra, öldürmeler, yağmalamalar ve yangınlar kendiliğinde söndükten sonra, devlet ortaya çıkmaya başladı.”
“ÖLDÜREN DE ÖLEN DE KAPİTALİST SİSTEMİN KURBANIDIR”
İbrahim Sezikli, katliam sonrasında Maraş’a döndüğündeki ruh halini ise şu cümlelerle anlattı:
“Maraş’a ilk ne zaman gittim onu hatırlamıyorum ama Maraş’a hala her gidişimde çıplak ayaklarla dikenlerin üstünde koşarak köye dönüyorum! Aslında bu ruh hali yalnızca bizde yok. Maraş’ta Alevi ve Kürt olmayan, yani onlarda da var. Maraş’ın esnafı ticari çıkarları için yüzümüze güldüğünü zannediyor ama onun gülüş değil nefret olduğu belli oluyor. Onlar da sistemin kurbanlarıdır. Öldüren de, ölen de kapitalist sistemin kurbanıdır.
“HANGİ İNANÇ BU İNSANALRI DUVARA ÇOCUK ÇİVİLEYECEK HALE GETİRDİ?”
Bir insanı öldürmek kolay mı? Nasıl bir ideoloji, nasıl bir inanç bu insanları, çocukları kazana koyup kaynatacak hale getirebildi? Nasıl bir inanç, hamile kadının karnını deşip, bebeği çıkaracak hale getirdi? Hangi inanç, bu insanları, duvara çocuk çivileyecek hale getirebildi? İşte son örneği Rojava’da yaşanan IŞİD barbarlığıdır. Ben şahsen bir insanı öldürüp ömür boyu onun acısını ve vicdan azabını çekeceğime ölmeyi tercih ederim. Bence İslami inanç sistemi sorgulanmadan bu katillerin ruh halini anlayamayız. Tabi bunu deyince, ‘vay benim dinime laf söylüyorsun’ olur. Senin dinin beni öldürmeyi açıkça ilan ediyor ama! Aslında öldürdükleri gece evlerinde rahat uyumuşlar mı, dertleri neymiş araştırılması lazım.”
“KATLİAM BİZİ KÖKLERİMİZDEN KOPARDI”
İbrahim Sezikli, Maraş Katliamı’nın sürekli mağdurların zihinlerini meşgul ettiğini ifade ederek “En kötüsü bizi yurtsuz etti. Köklerimizden kopardı” diyerek şunları anlattı:
“30-40 yıl yaşadığımız gurbet hayatının geçici olacağı ve bir gün memleketimize döneceğimiz gibi bir hayalimiz yok. Yani katliam bizi köklerimizden kopardı. Bulunduğumuz ülkelerde aidiyet duygusu yaşıyoruz. Kırk yıl önce göç eden bir gencin, şimdilerde kırklı yaşlarda çocukları var. Bu çocuklar çeşitli Avrupa ülkelerinde dünyaya geldiler. Her ne kadar inancımızı ve ana dilimizi öğretmeye çalışsak da, onlar doğup büyüdükleri ülkelerin çocuklarıdır. Bir zaman sonra, yani bizim torunlarımız, başka kültürler ve başka inançlarla kök salmaya başlayacaklar. Bu dünya açısında önemli bir değişim olmayabilir ama bizim için önemli. Kendi değerlerimize sahip çıkamamak, bizim için üzücü bir durumdur.”
“SİLAHLI GERİCİLER KÖY YOLLARINI TUTUYORLARDI”
Sezikli, katliam günlerinde köylerine giden yolların dahi silahlı gericiler tarafından tutulduğunu anlatarak şu aktarımı yaptı:
“Bir köylümüz o dönemlerde İskenderun’da çalışıyordu. Ailenin olaylardan haberi yok, köye gelecekler. Maraş’ın içinden geçmeleri lazım ama yollar tutulmuş ve bırakmıyorlar. Tabi arabalar durdurulup ‘geçiş yasak’ deniliyor. Aile orada durumu öğreniyor ama tam olarak ne oluyor haberleri yok. İki tane de küçük çocukla beraber Maraş’ın alt tarafından yayan yola düşüp köye gelmeye çalışıyorlar. Bir Sünni köyünün yakınından geçerlerken sorgu sual başlıyor. Yani ola ki Maraş’tan kaçan Aleviler olur diye adamlar ellerinde silahlarla hazır bekliyor. Köylümüz, onların Sünni olduğunu bildiği için, ‘İskenderunluyum’ diyor. İnanmıyor ‘siz Alevisiniz’ diyorlar. Köylüm, o dönemler Maraş’ta esnaf olan bir arkadaşının fotoğrafının cebinde olduğunu anımsıyor. Çıkarıp gösteriyor. ‘Bu benim asker arkadaşımdır, ziyaretine geldim’ diyor. Bu arada çocuklara Kürtçe sorular soruyorlar fakat çocuklar anlamayıp Türkçe cevap veriyor. Bunun üzerine ölümden kurtulup bırakılıyorlar.”
“12 EYLÜL DARBESİ BİZİ TOPRAĞIMIZDAN SÜRDÜ”
İbrahim Sezikli, katliam öncesinde köylerde cem yapabildiklerini ancak 1980 darbesi ardından bölge halkının yurtdışına yöneldiğini şu sözlerle anlattı:
“Katliamdan önce kış aylarında kimin evi büyük ise o ev hazırlanır ve cem yapılırdı. Katliamdan sonra bırak cem yapmayı, köy adeta çil yavrusu gibi dağıldı. Herkes bir yerlere savruldu. Köyümüz çok kalabalıktı. Hane sayısı nüfusa göre azdı ama nüfus her hanede 8-10 ve hata 15 çocuklu aileler dahi vardı. Her yaş grubunda onlarca yaşıt vardı. Katliam bizi topraktan çıkardı, 12 Eylül faşist darbesi de adeta bizi toprağımızdan süpürdü. 1990’lara gelindiğinde artık köyde kalan genç sayısı yok denecek kadar azdı. Tek tük olan gençler de büyük şehirlerde çalışır, şebekelere verip kaçacakları parayı biriktirmeye çabalardı. Şimdi köyümüzde okul çağında hiç çocuk yok. Geçen seneye kadar merkezi okul bizim köydeydi, çevre köylerden öğrenciler taşınırdı. Son iki çocuk da mezun olunca okul kapandı.”
“SOL SİYASET ALEVİLİĞE UZAK BİR İDEOLOJİ DEĞİL”
Bölge halkının, Maraş Katliamı sonrasında sol hareketlerle hızlıca buluştuğuna da söyleyen Sezikli, “Devrimci hareketler ilk zamanlar ‘nihayetinde bir dindir ve gericiliktir’ gibi bir yaklaşımla Aleviliği elinin tersi ile itti. Zamanla onlar da bunun yanlış olduğunu, Aleviliğin bir yaşam biçimi olduğunu, sol ve sosyalizmin atası olduğunu büyük oranda anladılar” ifadelerini kullandı.
90’lardan sonra Alevi örgütlenmelerinin hız kazandığını belirten İbrahim Sezikli, “Alevi öğretisi zaten paylaşım ve eşitliği öğretiyor. Sol siyaset de bize uzak bir ideoloji değildi. Sol hareketler Alevilerle, Aleviler de sol hareketlerle kolay buluştu” dedi.
“ALEVİ DERNEK ETKİNLİKLERİ DAYANIŞMAYI SAĞLIYOR”
Katliam sonrası Kıbrıs’ta yoğunlaşan Maraşlı aileler arasındaki bağları da anlatan Sezikli, Alevi derneklerinde kültürel bağın hiç kopmadığını anlattı. İbrahim Sezikli şunları kaydetti:
“İlk geldiğimiz yıllarda fazla Maraşlı aile yoktu. Var olan ailelerle nerdeyse günlük görüşüyorduk. Fakat şimdilerde oldukça çok aile var. İki Alevi derneği mevcut. İnsanlar, derneklerin çeşitli etkinliklerinde bir araya gelerek dayanışmayı sürdürüyorlar. Zaten Kıbrıs halkının yaşam biçimi bizim gibi; hoşgörüleri Alevilikteki gibidir. Biz onları, onlar da bizi çabuk benimsedi. Zaten Doç. Dr. Nazım Beratlı’nın araştırmalarında ve Araştırmacı-Yazar Tuncer Bağışkan’ın araştırmaları, Kıbrıslıların çoğunun Osmanlı zamanındaki Alevi sürgünleri olduğunu belirtiyorlar.”
“YARALARIMIZ DERİNLEŞİYOR”
İbrahim Sezikli, Maraş Katliamı sonrası toplumlararası duygusal bir kopuş yaşandığına dikkat çekerek şunları ifade etti:
“Basit bir söylemle; yaraların iyileşmesi için kanatmayacaksın. Oysa iyileşmeyi bırak, yaralarımız derinleşiyor. Alevisin diye; Maraş, ardından Çorum, Sivas, Gazi… Bir yandan Kürt’sün diye sokaklar mahalleler kuşatılıp sokak ortasında insanlar katlediliyor. Ötekileştirmeler üzerinden bir çıkar sağlayan kan emiciler bitmeden yaralar sarılamaz. Dünya halkları ile beraber Türkiye’de yaşayan halkların da ‘ötekileştirmenin’ kimseye fayda getirmeyeceğini anlamaları gerek. Ozan Emekçi’nin de dediği gibi; ‘değildir Alevi-Sünni kavgası, bu kavga sınıf kavgası’. Aleviler eğer halkın yanında değil de burjuvazinin yanında yer alsalardı, şimdi sistem Alevileri öve öve bitiremeyecekti. Kapitalist sistem ortadan kaldırılmadan yaralar sarılamaz. ‘Saracağım’ diyen daha fazla kanatır.”
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.