PİRHA- “Kaybetseler bile gitmezler mi? Anayasayı ihlal suçu üzerine bir deneme” başlıklı bir yazı kaleme alan Doç. Dr. Veysel Dinler, “Elbette zorluklar olacaktır. 21 yılın alışkanlıklarını değiştirmek kolay değil. Ortam toz pembe değil. Yine de kazanan seçmen, kazanmak için motive olduysa onun önünde kimse duramaz” dedi.
Anayasa ve Siyasal Kurumlar Uzmanı Doç. Dr. Veysel Dinler, “Kaybetseler bile gitmezler mi? Anayasayı ihlal suçu üzerine bir deneme” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Kimi seçmen üzerinde etkili olduğu düşünülen belli sorulara yazısında yanıt arayan Dinler, “Elbette zorluklar olacaktır. 21 yılın alışkanlıklarını değiştirmek kolay değil. Ortam toz pembe değil. Yine de kazanan seçmen, kazanmak için motive olduysa onun önünde kimse duramaz. Kazanan, haklılığın gücüne kavuşacaktır çünkü…” ifadelerine yer verdi.
Dinler‘in yazısından öne çıkan satır başları ise şöyle:
“Seçimlere giderken, muhalif seçmen arasında kimi kaygıların olmadığını söyleyemeyiz. Bunlardan “seçimlerde hile yapacaklar” algısının ne kadar yersiz olduğunu, yeterli gayret gösterilirse böyle bir olası hilenin minimize edilebileceğini daha önce yazmıştık. İkinci önemli kaygı ise “kaybederlerse bile gitmezler” kaygısı. Bunun da çok yerinde bir kaygı olmadığını baştan söylemek gerekir. Bütün bunlar ortamın toz pembe olduğunu ve İskandinav demokrasisi ayarında bir rejime sahip olduğumuz manasında değil.
Elbette temkinli olmakta, tedbirli olmakta ve her türlü kötü senaryoya hazırlıklı olmak gerek. Ancak kaybedenin gitmemesi gibi bir olasılığın hem teorik hem pratik çok da mümkün olmadığını söylemek istiyorum. Her ihtimal her zaman vardır. Bizler teorisyeniz, olası ihtimalleri değerlendirip bunun ne derecede mümkün olduğunu söyleriz. Bizim öngörülerimiz hipotezdir. Bu konularda hipotezlerimizi hayatın kendisi doğrulayacak veya yanlışlayacaktır. Anayasa ve siyasal kurumlar çalışmanın doğasında böyle zafiyet vardır. Üzgünüm.
Öncelikle bütün ileri sürülen senaryoların, mevcut cumhurbaşkanı dışındaki adaylardan birinin seçimde daha çok oy alması, ötesi seçmenin salt çoğunluğunun [(n/2)+1] veya (%50)+1 oyunu aldığı varsayımı üzerine. Zaten mevcut cumhurbaşkanı bu oy oranına erişirse, bu konuşulan ve yazılanların bir anlamı yok.
“CUMHURBAŞKANI SIFATINI KAZANMANIN KURUCU UNSURU = SEÇİM”
Birinin cumhurbaşkanı sıfatını kazanabilmesi için seçilmiş olması yeterlidir. Seçim millet iradesinin sandıkta oy kullanmak yoluyla gösterilmesidir. Bu irade 14 Mayıs 2023 gün saat 17.00’da gösterilmiş sayılır. Başka bir ifadeyle, kurucu işlem seçimlerin sağlıklı bir biçimde yapılmasıyla tamamlanır.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde YSK birleştirme tutanaklarının tutulması, YSK kararının Resmi Gazetede yayımlanması ve mazbata verilmesi bildiri unsurdur. Bunların olmaması veya gecikmesi seçilen kişinin cumhurbaşkanı sıfatına halel getirmez. Her halükarda Cumhurbaşkanı sıfatı (görevi demiyorum) karar Resmi Gazetede ne zaman yayınlanırsa yayınlansın, 14 Mayıs 2023 günü saat 17.00’a geriye dönük olarak etki eder. Bu aslında malumun ilanıdır.
Cumhurbaşkanı görevine ant içerek başlar. Ant içme 28. Dönem TBMM’nin toplandığı günden itibaren üç gün içinde yapılır. YSK’nin milletvekili seçimleriyle ilgili itirazları değerlendirerek sonuçları Resmi Gazetede yayınlama ortalama 2 hafta sürmektedir. Dolayısıyla 14 Mayıs’ta yapılacak seçimde başka birinin cumhurbaşkanı seçilmesi halinde ant içme Haziran ayı başını bulabilir. Mevcut cumhurbaşkanı seçilen cumhurbaşkanı görevine başlayıncaya kadar görev ve yetkilerini kullanmayı sürdürür.
“DEMOKRATİK ANAYASAL DÜZENİN FİİLEN UYGULANMASI ENGELLENEMEZ”
Seçimin sonucu gayri resmi olarak zaten saat 20.00 gibi aşağı yukarı belli olur. 81 ilden gelen sonuçlar ile yurtdışı seçim çevresi sonuçlarının toplanması; sonucu zaten aşağı yukarı ortaya çıkaracaktır. Seçimlerin resmi sonucunu YSK bir gün açıklamak zorundadır. Açıklamaktan imtina etmesi basit bir “Görevi ihmal” suçu (TCK, m. 257/2) olmaz, demokratik anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye apaçık teşebbüs olur. Yani TCK m. 309 Anayasayı ihlal suçu.
“SEÇİLEN CUMHURBAŞKANININ GÖREVE GELMESİNİ ENGELLEMEK ANAYASAYI İHLAL SUÇU OLUR”
Kolluk, ordu, silahlı veya silahsız tüm kamu görevlilerinin, paramiliter bir örgütün yahut sıradan yurttaşın dahi seçim sonucunu tanımaması, seçilen cumhurbaşkanının göreve gelmesini engellemesi, demokratik anayasal düzenin fiilen uygulanmasını önlemeye apaçık teşebbüs; TCK m. 309 Anayasayı ihlal suçu olur.
YSK kararının Resmi Gazetede yayımlanması, 28. Dönem TBMM’nin toplanması ve seçilen Cumhurbaşkanının ant içerek göreve başlaması Haziran ayının başını bulur. Aşağı yukarı 2 hafta süresince mevcut cumhurbaşkanı ile bakanlar görevlerini sürdüreceklerdir.
Teorik olarak kamu görevlilerinin hep birlikte anlaşıp, anayasayı ihlal suçunu işlemeye karar vermeleri dışında teorik olarak, “görevi devretmeme” gibi bir ihtimal yoktur. İşin pratik kısmına gelince, bu kısmın kuralı olmadığı için açıklama yapmak hiç kolay değil. Burada “gitmezler” evhamının yersiz olduğunu gösteren birkaç meseleden bahsetmek gerekir.
Öncelikle, “hep kazanan” figüründe yenilgi büyük bir karizma kaybına ve destek kaybına yol açar. Milli iradenin mutlak desteği büyüsü bozulur. Her zaman milli irade argümanıyla sert adımlar atmış bir iktidar, milli iradenin desteğini almayanın iktidar olmaya devam ettiğini anlatamaz. Halk kaybedeni sevmez, örnek 23 Haziran 2019 yenilenen İstanbul seçimleri. Halk kazananı sever.
Kamu görevlilerinin çok büyük kısmı açısından yürütme gücünün kim tarafından kullanıldığı hiç fark etmez. Önemli olan bir sonraki ayın 15’inde yatacak maaşın garantisidir. Astlarının emirlerine itaatsizlik etme ve karizmayı çizdirme olasılığına karşı, hiçbir bürokrat kendini ateşe atmaz. Bir suça bulaşmamışsa merkeze alınmak ve maaşına devam edip, emekliliğin tadını çıkarmak varken; Anayasayı ihlal suçuyla yargılanma riskini kimse göze alamaz. Bürokraside ve küçük memurluklarda sonuçtan hoşnut olmayanlar olacaktır mutlaka. Ama kimse bunu açıktan belli etmeye bile kalkmaz, bırakın isyan etmeyi.
Devlet büyük bir mekanizma. Seçilene görevi devretmemek için her alanın ve kurumun zapturapt altına alınabilmesi gerekir. Ekonomi işlemeye devam edecek. Olası güvensizlik ortamı, zaten baskılanmakta olan döviz ve altın fiyatlarının aşırı artmasına sebep olur. Güvensizlik daha çok bozulma yaratırken, bozulma güvensizliği artırır. Önlenemeyen bir süper enflasyon ne kadar sürdürülebilir?
Seçimi kazanmadan yönetimi sürdüren bir iktidarı, uluslararası ilişkilerde kim ciddiye alır? Türkiye’nin içine kapanıp, bütün tüketim mallarını kendi üretmesi, dış dünyaya kapalı bir ekonomi ve siyaset izlemesi mümkün değildir. Böyle bir iktidarın diplomaside eli güçlü olabilir mi? Varsayalım ki, kendine biat eden bir grup kamu görevlisi ve Türkiye’de olduğu söylenen kimi paramiliter güçlerle 85 milyonluk nüfusun tamamı kontrol altında tutulabilir mi? Birkaç gün çıkan arızi durumu halk evine kapanarak izledi diyelim, ya sonra? Cumhur ittifakı seçmeninin %100 bu grupları desteklemesi mümkün mü? İçlerindeki azgın azınlığın sesinin çok çıktığına bakmayın çoğu sıradan, işinde gücünde insan. Dükkanları var, işleri var. İşinde gücünde insanları böylesine hukuksuzluğa ve suça itmek öyle kolay mı?
“YANILGI: AZGIN AZINLIĞIN BORAZAN SESİ”
Seçim sonucunu hazmedemeyen, belki birkaç gün sokakları terörize etmek isteyenler olabilir. Bir şey elde edemediğini, hayatın normal aktığını gören kimseler de bundan vazgeçecektir. Gücün el değiştirme ihtimali yok artık, güç el değiştirmiş, cezasızlık ikliminin sona ermiş ve işlenen suçların hesabının sorulması yakındır. Kim niye kendini ateşe atsın? Hele ki, sokakları karıştırmak için sığınmacıların kullanılacağı iddiası, aşırı yersizdir. Zaten sığınmacılardan rahatsızlığı belli olan makul seçmenin, sırf birkaç kişinin saltanatı için, onlarca yıllık arkadaşı, komşusu, mahallelisi ile karşı karşıya gelmesi düşünülemez.
Önceki yazdıklarım, seçimi kazanmış bir Cumhurbaşkanı, cumhurbaşkanı yardımcısı ve bakan olarak atanmayı bekleyen siyasetçiler ile seçim sürecinde daima yanlarında olmuş, dayak yeme pahasına stantlarda durmuş, oylarını korumak için sandıklarda görev almış ve büyük bir motivasyonla oy kullanmaya gitmiş ve başarıya ulaşmış bir seçmen ve pat örgütleri göz ardı ederek yazılmıştır. Seçimi kazanmış demek %50’den fazla demektir. Bu grup, kazanana saygı duyan makul seçmenle birlikte ezici bir çoğunluğu oluşturur. Kazananı herkes sever.
Sonuç itibariyle, elbette zorluklar olacaktır. 21 yılın alışkanlıklarını değiştirmek kolay değil. Ortam toz pembe değil. Yine de kazanan seçmen, kazanmak için motive olduysa onun önünde kimse duramaz. Kazanan, haklılığın gücüne kavuşacaktır çünkü…”
SUÇLARIN TAMAMINA BURADAN ULAŞABİLİRSİNİZ
PİRHA/İSTANBUL
İLGİLİ HABERLER
> Doç. Dr. Veysel Dinler: ‘Hile var’ algısı yaratmak iktidarın her zaman işine gelir
> Doç. Dr. Veysel Dinler, seçim görevlilerini uyardı: 2 ila 10 yıla kadar hapis cezası var
Yoruma kapalı.