Alevi Haber Ajansi

İlahiyatçı Yavuz: Zorunlu din dersi zulümdür; şu anda irtica tehdidi var, laiklik tehlike altında-VİDEO

PİRHA-İlahiyatçı Yazar Fatma Yavuz, yaşam tarzına yönelik müdahaleyi kınamanın yetersiz kalacağını belirtirken, “Bu ülkede her zaman ya da en azından şu anda bir irtica tehdidi var. Laiklik çok ciddi tehlike altında” dedi. Yavuz ayrıca zorunlu din dersleriyle ilgili olarak “Haksız, hukuksuz ve politik bir dayatmadır, bir zulümdür” dedi. 

Türkiye’de okullar, yıllardır çözüme kavuşturulamayan zorunlu din dersleri tartışmaları, laik, bilimsel, ücretsiz ve ana dilde eğitim talebi ile 12 Eylül Pazartesi günü açılacak. Diyanet İşleri Başkanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ndeki (İBB) görevlerinden peş peşe ihraç edilen ve her açıklamasının ardından iktidara yakın medya tarafından hedef gösterilen İlahiyatçı, Yazar Fatma Yavuz ile gündemdeki birçok konuya dair konuştuk.

Yavuz; zorunlu din dersleri, laiklik, ana dil, konser yasakları, sanatçı Gülşen hakkında verilen ceza, LGBTİ bireylerin maruz bırakıldıkları hak ihlalleri ile Diyanet’in devasa bütçesi de dahil sorularımızı yanıtladı.

“ZORUNLU DİN DERSİ HUKUKSUZ, POLİTİK BİR DAYATMADIR”

PİRHA: Hemen her eğitim öğretim yılı öncesi gündeme gelen birkaç tartışma var. Onlardan birisi eğitimin kalitesine yönelik geniş kesimlerin dile getirdiği “laik, parasız, bilimsel ve anadilde eğitim” talebi. Bir diğeri de Alevilerin başını çektiği zorunlu din derslerinin kaldırılmasına dair talep. Fakat geçmişten günümüze baktığımızda bu taleplerin şu an daha yakıcı olduğunu görüyoruz. Bu yoruma katılır mısınız? Talepleri ve gelinen aşamayı nasıl değerlendirirsiniz?

FATMA YAVUZ: 2022’de hala bunu konuşuyor olmak zorunda kalmaktan da esef duyuyorum açıkçası ülkem adına. Zorunlu din dersi kesinlikle haksız ve hukuksuz bir dayatmadır. İnsan haklarına da hukuka da aykırıdır. Bence İslam’a da aykırıdır. Yani İslam’ın özüne de direkt aykırıdır. Çünkü çok temel bir ilke vardır. Kur’an-ı Kerim’in bir ayetinin meali, “dinde zorlama yoktur” diyor. Dinde zorlama yoktur ama din dersinde zorlama vardır. Ayetin ters çevrilmiş hali gibi geliyor bana. Doğrusu tüylerimi diken diken ediyor. Hiçbir ahlaki, mantıklı ve demokratik gerekçesi yok. Çok çağ dışı bir uygulama ve bunun bir politik bir dayatma olduğunu hepimiz biliyoruz.

Birtakım yerlere şirin görünüp, oradan politik rant etme amacına matuf saçma sapan bir uygulamadır. Kesinlikle derhal kaldırılması gerekiyor. Buradan özellikle Müslüman topluma yani dindar kesime de seslenmek istiyorum. Çünkü onların duygularının oynandığını düşünüyorum. Yani bu politik rantın oradan devşirilmeye çalışıldığını düşünüyorum. Bu da bir istismardır yani. Bizim dini duygularımızı istismar ederek bunu devşirmeye çalışıyorlar. Biz böyle bir dine inanmıyoruz. Zorla insanlara bir şey öğretmeye çalışan, bir dini empoze etmeye çalışan bir dinin mensupları değiliz. Ne Hazreti Peygamber’in uygulamasında böyle bir zorlama vardır ne de Kur’an-ı Kerim’in ilkelerinde böyle bir zorlama vardır.

“ZORUNLU DİN DERSİ DAYATMASI BİR ZULÜMDÜR”

Dolayısıyla bir de şöyle bir manipülasyon yapılıyor. “Zorunlu din dersine karşıyız” diyenler sanki dine karşıymış gibi saçma sapan bir manipülasyon yapılıyor. Bu kadar saçma bir şey olamaz. Çünkü din dersinin zorunlu olmasına karşıyız. Din dersine değil. Zorunlu olmadığı zaman elbette isteyen ailelerin çocukları din dersi alsın. Her dinin mensuplarının çocuklarına kendi dinleri öğretilsin. Bu çok güzeldir, demokratiktir, laikliğe de aykırı değildir. Çünkü herkesin kendi çocuğuna, kendi dinini, kültürünü ve bilgisini öğretme hakkı elbette vardır. Burada karşı olunan şey sadece tek bir dinin devlet tarafından o dine inanan veya inanmayan herkese dayatılmasıdır.

Dayatma bir zulümdür. Her Müslüman’ın bu zulme karşı olması gerektiğini düşünüyorum. Müslüman olmasa da kendine demokrat diyenlerin de karşı olması gerektiğini düşünüyorum. Vicdanı ve aklı önemseyen herkes buna birlik içinde karşı çıkmalı. Zaten bu tartışma konusu olacak bir şey de değil. Çünkü AİHM kararları var ve artık mahkeme süreçleri tamamlanmış. Bu konuda hukuki ilerlemeler yaşanmış. Artık bunun hukuka aykırı olduğu teslim edilmiş. Yani de facto bir durum olarak da devam ediyor. Kesinlikle yanlış buluyorum.

“ŞU ANDA İRTİCA TEHDİDİ VAR, LAİKLİK TEHLİKE ALTINDA”

-Hedef gösterilen sanatçı Gülşen hakkında verilen ceza, hemen her gün kadınlar, LGBTİ’ler ve ekonomik kriz dahil birçok konu hakkında gerici açıklamalar yayınlar var. “Namaz kılmayanlar öldürülebilir” diyen akademisyenler var. Laiklik tartışmasına dair neler söylersiniz?

Laikliğin çok ciddi tehlike altında olduğunu düşünüyorum. Zaten ben bunu savunduğum için de Diyanet’ten aslında bir nevi ihraç edildim. Biz eskiden mesela 28 Şubat’ta irtica diye bir yaygara vardı. Abartılmış bir şeydi. Abartıldığı doğruydu ama biz de buna karşı tepki yolladık. “Öyle bir şey yok” diye bir algı oluşturmuştuk. Şimdi görüyorum ki ikisi de yanlış. Yani abartılması da yanlış. Ama “öyle bir şey yok” algısı da yanlış. Bu ülkede her zaman ya da en azından şu anda bir irtica tehdidi var. Laiklik tehlike altında. Yani bir gün bunları söyleyeceğimi hiç tahmin etmezdim. Böyle çok klişe şeylerdi bunlar. Çünkü bize karşı yapılan haksız uygulamalar hep “laiklik elden gidiyor” diye yapılıyordu. Biz de karşı tepki gösteriyorduk. Laiklik denilen şey bizi sürekli döven bir sopaydı yani o zamanki algımız öyleydi.

“BU SEFER DE LAİKLER DÖVÜLÜYOR”

Ama günümüze geldiğimizde baktım ki şimdi başka bir sopa var. Bu sefer de laikler dövülüyor. Bu şiddet sarmalının içine girmekten, toplumsal kesimleri sürekli birbirine bu şekilde çatıştırıp, rövanş aldırıp oradaki çatışmadan beslenilmesinden son derece rahatsızım. 20 yılı aşkın süredir tırnak içinde ‘İslamcı’ bir iktidar var ve gençleri dönüştürüyor. Maalesef milyonlarca genç üzerinde laikliğe karşı bilerek yanlış bir algıyı oluşturuyor. Laikliğin dinsizlik olduğu algısı üzerinden insanlar laiklik karşıtı hale getiriliyor. Oturup böyle olmadığını toplumsal olarak konuşmamız gerekiyor.

Elbette yanlış laiklik uygulamaları yapıldı bu ülkede. Ben de onların mağdurlarından biriyim ama yanlış yapıldı diye doğrusunu da çöpe atma gibi bir şeyimiz olamaz. Bunun doğrusunu bulmalıyız. Özgürlükçü laiklik anlayışı hepimizin inancının garantisidir. Bir Müslüman olarak kendi inancımı da özgürce yaşayabilmek için laiklik zeminine ihtiyacım var. Çünkü inançlar homojen bir bütün blok değil. Farklı farklı tonları var. Bu yorumların görüşleri de birbirine tamamen zıt olabiliyor. Kendi yorumunu dayattığı zaman beni de ezmiş oluyor. Zaten ezildiğimde Diyanet’ten atıldım. İnsanlar “Seni Diyanetten niye attılar?” diyorlar. “İslam’a aykırılıktan ötürü” diyorum. Ama diyorlar ki “Sen İslam’a aykırı değilsin ki, neren aykırı?” Görüşlerim onların İslam anlayışına aykırı. İşte bu laiklik olmadığı için böyle.

“DİNDAR KESİM OTURUP, LAİKLİĞİ YENİDEN KONUŞMALI”

Halbuki Diyanet laiklik ilkesine bağlı olsa bir görüşü tercih etmez, bir görüşü resmileştirmez, o görüşü diğer görüşlerin üzerine çıkarmazdı. Hepsine eşit mesafede dururdu ve bu sıkıntılar yaşanmazdı. Dolayısıyla böyle bir özgürlükçü laiklik anlayışını hep beraber inşa etmemiz gerekiyor. Özellikle buradan dindar kesime yine sesleniyorum. Bizim laikliği yeniden oturup konuşmamız ve “Acaba bir yerde yanlış mı yapıyoruz?” diye üzerinde kafa yormamız gerekiyor. Herkese sonuçta birim olarak eşit hizmetin gittiği bir hizmet anlayışını oturtturabilirsek kimse ne laiklikten ne de din eğitiminden rahatsız olur. Bence toplumsal barışı da inşa etmiş oluruz.

“YAŞAM TARZINA MÜDAHALEYİ KINAMAK YETMEZ”

Gerek Gülşen’e yapılanlar gerek onlarca festival, konser iptallerinin hepsi direkt insan hakları ihlalidir. İnsanların ifade hürriyetinin ihlaldir. Yaşam tarzına müdahaledir. Çok ağır müdahaleler oluyor. Ben açıkçası yani dindar biri olarak böyle hop oturup hop kalkıyorum. Yani içimde top tüfekler atılıyor. İnsanların yaşam tarzına müdahale edilmesini şiddetle kınıyorum. Bir şey yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Kınamanın yetmeyeceğini düşünüyorum. Toplumsal olarak inisiyatif alıp, buna karşı hamle yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ben beklerdim ki festival iptalinde konserleri yasaklanan sanatçılar bir araya gelsinler ve hep beraber bir demokrasi konseri versinler.

Hakkını savunduğunuz insanın daha önce ne dediğini, ne yaptığını, ne yediğini, ne içtiğini, ne giydiğini görmeyin. Adaletin gözünün kör olması gerekiyor. Bizi ilgilendirmez. İnsanlar ifade özgürlüğünü kullandığı için yaşam tarzını bizimki gibi tercih etmediği için asla adliye kapılarında dolaşmamalı. Adliyeler bunun için değil. Biz kolluk kuvvetlerine bu yüzden vergi vermiyoruz. Etrafta yolsuzluklar, hırsızlıklar, arsızlıklar her şey saçılmış durumdayken bu insanların peşine düşülmesi tam bir deli saçması olduğunu düşünüyorum.

-LGBTİ bireylerin uğradıkları hak ihlallerine karşı çıktığınız için de belirli kesimler tarafından hedef gösteriliyorsunuz. Nedir durum?

Diyanetten ihracımdan beri o konu üzerinden sürekli hedef oluyorum. Şöyle yapmayacağım. Endişeli muhafazakarları incitmemek uğruna kem küm etmeden direkt söyleyeceğim. Elbette ki LGBTİ kardeşlerimin hakkını da savunacağız. Ne münasebet? Yani bunun eleştiri konusu olmasını bile artık ben ayıplıyorum. İnsanlar benim inancıma inanmak zorunda değil. Ya da inandığı her dini kuralı uygulamak zorunda değil. Bize düşen sadece tebliğdir ki ben bu tebliğimi yapıyorum. Başka bir şey konuşuyoruz. Burada LGBTİ hakları denilen şey bu insanların şiddete uğramasıdır. Sürekli şiddete uğruyorlar. Bu sanki bir detaymış gibi hiç konuşulmuyor ama tam da bunu konuşmamız gerekiyor.

“LGBTİ’LERİN KAÇI ECELİYLE ÖLÜYOR? ŞEYTANLAŞTIRMAMIZ ONLARA KURŞUN OLARAK DÖNÜYOR”

Benim de önceden farkındalığım yoktu. Sonra birazcık araştırsınlar ve baksınlar bu insanların kaç tanesi eceliyle ölüyor? Bizim yaptığımız bu şeytanlaştırmalar onlara tabiri caizse bir nevi kurşun olarak dönüyor ve bu insanlar yol kenarlarına atılıyorlar. Boğazları kesiliyor, öldürülüyorlar. Çünkü niye? Kolay harcanabilir insan olarak etiketleniyorlar. Dolayısıyla benim savunduğum şey budur. Bu sadece LGBTİ’lerle ilgili bir şey değil. Hiçbir insan için şiddeti doğru bulmayız ve bunun önünde dururuz.

-Eğitime dönecek olursak eğer yine çözüme kavuşturulmayan ana dil talebi hakkında neler söylersiniz?

Çok net. Ana dil ana sütü gibi haktır. Bunu da niye tartışıyoruz bilmiyorum. İnsanlar elbette ki ana diliyle eğitim alsın. Bu insanlar ana diliyle rüya görüyor. Yani siz bunu yasaklasanız da rüyalarını ana dilleriyle görüyorlar. Hiçbir yabancı dil, sonradan öğrenilmiş dil asla insanın kendi ana dilinin yerini tutmaz. Çünkü duyguların o dilledir. İngilizce eğitim her yerde yapılıyor da Arapça tabelalar her yerde var. Niye sadece bazı dillerin şarkıları, konserleri, eğitimi yasaklanıyor? Bunun kabul edilebilir hiçbir yanı yok. Umarım Türkiye bunları bir an önce aşar, isteyen istediği dilde eğitim görür.

“BİRİLERİ KÜRTÇE KONUŞTUĞU İÇİN DEVLET YIKILMAZ”

Mesela aşı buldu değil mi Almanya’da Türkiye kökenli bilim insanları. Diyelim ki Kürtçe eğitim alarak bir Kürt de böyle bir şey buldu. Ne diyeceksin? “Ben bu aşıyı olmam. Sen eğitimini Kürtçe almıştın. Kabul etmiyorum mu?” diyeceksin? İnsanlar daha kaliteli ve hangi dilde istiyorlarsa o dilde eğitim alsınlar. Bu çekinceyi, korkuyu bırakalım artık. Biraz öz güvenli olalım. Yani birileri Kürtçe konuştu diye devlet yıkılmaz. Tam tersine daha çok sağlamlaşır. Özgürlükler bu ülkenin bekasını kuvvetlendirir, zedelemez. Bunlar bizim vatandaşımız. Bu ülkede birlikte yaşıyoruz. Hepimizin ana dili Türkçe değil. Bunu kabul edelim. Birçok dil var ve bunlar bizim zenginliğimiz. Bunlarla gurur duyarız. Dünyaya da bunları anlatırız. Hepsi serbest olsun.

-Türkiye’deki cami ve okul sayılarının karşılaştırıldığı bir habere göre cami sayısı 89 bin 817’ye ulaşırken, devlet okulu sayısı ise 54 bin 715’te kaldı. Depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılan okulların ardından devlet okullarının sayısı 2021 yılında bin 95 azalırken, cami sayısında ise 372 artış yaşandı. Siz bu duruma ilişkin neler söylersiniz?

Yanlış bir bilgi olduğunu zannediyorum. Diyanette de çalıştığım için durumu biliyorum. Camileri Diyanet yapmıyor. Camileri halk yapıyor. Bunu bir kere düzeltelim. Yani bir iki tanedir, belki Diyanetin yaptığı çok özel bir durum varsa. Dolayısıyla arsayı halkımız veriyor. Cami dernekleri camiyi yapıyor. Anahtarı Diyanete teslim ediyor. Diyanet oraya sadece imam ve müezzin ataması yapıyor. Dolayısıyla halkımızın duygularını da bildiğim için cami demek onlar için sadece namaz kılınan mekan demek değil.

İhtiyaca bakmıyorlar. Şöyle bir şey var. Yani eğer biraz mali durumu iyiyse ölmeden önce hacı amcalar bir cami yaptırmaktan çok mutlu oluyorlar. Bunun doğru yanlışını tartışmıyorum. O insanların duygularını biliyorum. O yüzden hiç kimsenin olmadığı kuş uçmaz, kervan geçmez köylerde camiler var. İsimleri de hep “Hacı” diye başlar. Bunu tartışmak bence bizim haddimiz değil. İnsanlar duygularını istediği gibi ifade edebilirler. Arsa onun, para onun istediğini yapar.

“SÜNNİ İNANCIN BİNLERCE DİN GÖREVLİSİNİN MAAŞLARI DİYANETİN DEVASA BÜTÇESİNDEN KARŞILANIYOR”

Ancak şurada bir sorun var. Bu boş camilere bir imam ve bir müezzin atandığı zaman devasa bir kadro çıkıyor. Burada durmamız gerekiyor. Çünkü maaşlarını Diyanet verdiği için ve Diyanet de halkın bütçesinden finanse edildiği için dolayısıyla bunun sorunlu olduğunu düşünüyorum. Buranın mutlaka eşitlenmesi, ihtiyaca göre dizayn edilmesi gerektiği konusuna kesinlikle katılıyorum. Bu görevlileri de cami dernekleri finanse etmeli. O zaman biz karışmayız. Yani isterse cemaati olmayan bir camiye 10 tane imam atasın. Fark etmez ama Diyanet bunları verecekse mutlaka bütün inançlara eşit şekilde olmalı.

Daha açık söyleyeyim. Yani sadece Sünni inancın binlerce din görevlilerine Diyanet tarafından maaşlar ödenirken, devasa bir bütçe oraya harcanırken; hiçbir cemevinde hiçbir dedenin maaşının verilmemesi düpedüz haksızlıktır. Düpedüz kul hakkıdır. Yani orada namaz kılayım derken buradan bir sürü kul hakkına girip kaş yaparken göz çıkarmadır. Bunun acilen düzeltilmesi, eşitlikçi bir hale gelmesi gerekiyor. Keza kiliselerdeki papazların da öyle. Çünkü herkesin vergisini alıyorsun. Resmi olarak kiliseler de Diyanete bağlıdır. Elektrik faturalarını Diyanet ödüyor. İyi de sen caminin sadece elektrik faturasını mı ödüyorsun? İmamın maaşını da ödüyorsun. Öyleyse papazın da dedenin de maaşını ödeyeceksin. Ya da imamlarınkini de başka bir şekilde çözeceğiz. Ama mutlaka eşitlikçi ve hakkaniyetli bir paylaşım gerekli diye düşünüyorum.

Barış KOP / İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak