24 Nisan 1915’te gerçekleşen Ermeni Soykırımı’nın 102’nci yıldönümü dolayısıyla İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) birer yazılı açıklama yaptı.
İHD Genel Merkezi’nin “Adalet ve Hakikat İçin Ermeni Soykırımı’nın İnkârına Son” başlığıyla yaptığı açıklamada, “İnkâr en kapsamlı, en etkili, en kalıcı, en yaygın insan hakları ihlalidir, çünkü çarpan etkisiyle çoğalan sayısız insan hakları ihlaline kaynaklık eder, teşvik eder, cesaretlendirir” ifadeleri kullanıldı.
HDP’den yapılan açıklamada ise “102 yıllık acıları paylaşıyor, yaşanmış olan utancı ve insanlık trajedisini yüreğimizin derinliklerinde duyuyor, o süreçte yaşamını yitirenleri bir kez daha hüzün ve saygıyla anıyoruz” denildi.
İHD: ERMENİ SOYKIRIMININ İNKARINA SON
İHD şu açıklamayı yaptı:
“Birinci Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde, İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin verilerine göre Osmanlı İmparatorluğu’nda yaklaşık 2 milyon Ermeni yaşıyordu. Kent, kasaba, mahalle, köy olarak batıdan doğuya, kuzeyden güneye, Küçük Asya’nın her yerinde tam 2.925 Ermeni yerleşimi bulunuyordu. Buralarda yaşayan Ermeni cemaatlerinin 1.996 okulu, 173.000 erkek ve kız öğrencisi, 2.538 kilise ve manastırı vardı.
1915’te başlayan Soykırım ve sonrasında, hatta Cumhuriyet dönemindeki politikalar sonucunda bu yerleşim yerlerinden geriye hiçbiri kalmadı. Kalanlar artık Ermeni yerleşimi değildi. 60 bin civarında olduğu tahmin edilen bugünkü Ermeni nüfusu, en yoğun olarak İstanbul olmak üzere, büyük çoğunlukla üç büyük şehre dağılmış olarak yaşıyor. Devlet Ermenileri imha etmekle kalmadı. İzlerini de sildi. Bugün Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı yerlerde onlardan iz bulamazsınız. Kiliseler doğa koşullarının tahribine bırakılmakla kalmadı, topa tutularak, dinamitlenerek yıkıldı. Anadolu’daki okulların hiçbiri artık yok.
Soykırım’da sadece insanlar kitleler halinde katledilmedi, okulları, kiliseleri, mezarlıkları, manastırları, işyerleri ile tüm bir toplumsal yapı yok edildi.
1915’te başlayan süreçte Anadolu’nun diğer Hıristiyan halkları, Süryaniler, Nasuriler, Ezidiler Keldaniler ve Rumlar da soykırıma uğratıldı. 20. yüzyılın başında bugünkü Türkiye sınırları içinde her beş kişiden biri, yani nüfusun yüzde 20’si Hıristiyan, Yahudi, ya da Êzidi gibi farklı dinsel inançlara sahipti. Bugün bu oran binde 1’in altında. Doğal nüfus artışı yaşansa, Hıristiyan halklar imha edilmeseydi, bugünün nüfusuna oranlarsak, Hıristiyan ve Yahudilerin toplam nüfusunun 17 milyon kadar olması gerekiyordu. İmhanın boyutlarını anlamak için bu basit matematiksel hesap yeterli.
Soykırım yalnızca tüyler ürperten katliamlardan, nehirlerden cesetlerin akmasından, vadilerin parçalanmış insan bedenleriyle dolmasından ibaret değil. Soykırım ölümün tercih edildiği, ölümün kurtuluş olduğu, insanın insanlıktan çıkarıldığı korkunç bir sürgünden, yollarda saldırıya uğrama, açlık, hastalık ve tecavüzden, kuşaktan kuşağa aktarılan derin bir yaradan, tarif edilemez, telafi edilemez, bağışlanamaz bir zulümden ibaret de değil. Soykırım aynı zamanda soygun, talan, yağma, muazzam bir hırsızlık. Hırsızlık soykırım kurbanlarının, değeri hesaplanamayacak boyutlardaki taşınmaz mallarıyla, işlikler, bağlar, bahçeler, tarlalar, konaklar, evler, hastaneler, manastır ve kilise arazileriyle de sınırlı değil.
Bu en bilinen boyutuna ek olarak hırsızlık, üzerinde az konuşulan, az bilinen bir şeyi, düpedüz katledilen Ermenilerin bankalardaki hesaplarına, değerli eşya kasalarına el konulmasını da içeriyordu. Soygunun bu boyutunun tutarı 1915 yılının parasıyla 22 milyon dolar olarak hesaplanıyor. Ayrıca 20. yüzyılın başından itibaren Amerikan ve Fransız hayat sigortası şirketleri on binlerce Hıristiyan’a hayat sigortası yapmışlar, bunların değerinin de o zamanın parasıyla 20 milyon ABD dolarını aştığı tahmin ediliyor. İttihatçılar, bu hayat sigortası tazminatlarına da, resmi yazılarında “sahipleri öldü, mirasçıları da kalmadı, Osmanlı hazinesine devredilmelidir” diyerek göz koydular.
‘İnkâr en yaygın insan hakları ihlalidir’
Ermeni Soykırımı 102 yıldır inkâr ediliyor. İnkârın, insanlığa karşı işlenmiş bu akla hayale sığmaz suçun gizlenmesinde bu büyük hırsızlığın da payı var. Bugünkü hırsızlık ve yolsuzluk düzeninin dibinde soykırımın büyük yağması yatıyor.
İnkâr, sadece “ben yapmadım” demek değil. İnkâr, “yaptık çünkü hak etmişlerdi” demek. Televizyonlarda devlet erbabının, inkârcı tarihçilerin, “saygın aydın ve yazarlar”ın, yüzleri kızarmadan soykırımı meşrulaştırmaları, yapılanı aklamaları demek. Türkiye toplumunun ağırlıklı kesiminin bu söylenenlere inandığını, hatta bunu duymak istediğini bilmenin güvenine sahip olmak demek. İnkâr, kurbanların anısına ve onların torunlarına hakaret etmek demek. İnkâr, soykırım kurbanlarını suçlu çıkarmak, buna devam etmek, onların çocuklarını ve torunlarını düşmanlaştırmak demek. İnkâr soykırımı, insanlık suçunu sürdürmek demek. İnsan hakları adına en kötüsü de, tüm bunlara seyirci kalan bir toplum yaratmak demek, onun desteğini almak demek.
Biz, insan hakları savunucuları diyoruz ki, soykırım bir politika, bir diplomasi, bir uluslararası ilişkiler konusuna indirgenemez. Soykırımın her şeyden, ama her şeyden önce devlet eliyle gerçekleştirilen en kitlesel insan hakları ihlali olduğu unutulamaz.
İnkâr en kapsamlı, en etkili, en kalıcı, en yaygın insan hakları ihlalidir, çünkü çarpan etkisiyle çoğalan sayısız insan hakları ihlaline kaynaklık eder, teşvik eder, cesaretlendirir.
Soykırım sonucu anayurtlarından kopartılıp dünyanın dört bir yanına dağılmış Ermenilerin uğradıkları, hesaba da, sayıya da gelmeyecek kadar büyük kayıplarının telafisine yönelik talep, istek ve dileklerine yanıt verilmelidir. İnkâr, böyle bir telafi ve adaletin yerine gelmesi sürecinin de önünde engeldir.
Bu yüzden Ermeni Soykırımı’nın 102. yıldönümü olan 24 Nisan 2017 günü, İnsan Hakları Derneği’nin tüm şube ve temsilciliklerinde aynı anda bir kez daha var gücümüzle haykırıyoruz:
ARTIK YETER! ADALET VE HAKİKAT İÇİN ERMENİ SOYKIRIMI’NIN İNKÂRINA SON!
HDP: 102 YILLIK ACILARI PAYLAŞIYORUZ
HDP de yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada şunlar ifade edildi:
“Planlı bir etnik kimlik ve inanç soykırımı olan Büyük Felaket’in (Metz Yeğern) üzerinden 102 yıl geçti. 102 yıl önce, 24 Nisan 1915’de, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin örgütü Teşkilat-ı Mahsusa tarafından iki yüzden fazla Ermeni aydınının evlerinden alınarak ölüme yollanması ile başlayan süreç, yüz binlerce Ermeni’nin sürgünü ve pek çoğunun sistemli olarak katledilmesiyle devam etti.
Hedefinde farklılıkların tekleştirilmesi, tek ırk, tek din ve tek dil olan tekçi devlet anlayışı homojen bir toplum yaratmak adına Ermenilerden sonra bölgedeki diğer halklara da saldırdı. Bu topraklarda farklı halkların ve inançların yaşadıklarını unutturmayı hedefleyen inkarcı ve retçi devlet anlayışı toplum üzerinde hakimiyetini kurdu.
Farklı halkların ve inançların bir arada yaşadığı bu topraklar üzerinde, hiçbir etnik kimlik, dil, kültür ya da inancın bir diğerinden üstün olmadığı gerçeği onlarca yıl sonra tekçi anlayışın iflası ile bir kez daha görüldü. Ancak ne yazık ki, coğrafyamızı çoraklaştıran büyük suçlarla yüzleşmek konusunda çok geç kalındı.
Dünyadaki örneklerden de biliyoruz ki, insanlık suçlarını lanetlemek, hakikatlerle yüzleşmek, mağdur halklar ve inançlardan özür dilemek, onarıcı adalet yollarına başvurmak, birbirini anlamak ve yaraları samimi bir yaklaşımla sarmak için, vicdan ve adalet duygularının gelişmesi için son derece önemli adımlardır. Acıları paylaşmak, ortak düşünmenin, demokratik, barışçı ve eşit bir geleceği birlikte kurabilmenin de parçasıdır.
Anadolu’nun kadim halklarının torunları olarak, 102 yıllık acıları paylaşıyor, yaşanmış olan utancı ve insanlık trajedisini yüreğimizin derinliklerinde duyuyor, o süreçte yaşamını yitirenleri bir kez daha hüzün ve saygıyla anıyoruz.”
Yoruma kapalı.