PİRHA- Gazi Katliamı’nda yaşamını yitiren 16 yaşındaki Sezgin Engin’in annesi: Her 12 Mart geldiğinde yaralarımız tazeleniyor. Biz davamızdan vazgeçmedik, adalet aradık. Ama bu ülkede adalet yok. Bu ülkede can güvenliğimiz dahi yok. Ağlamayan ana kalmadı. Özgürlük, birlik, beraberlik kardeşlik istiyoruz.”
22 kişinin katledildiği Gazi Katliamı’nın üzerinden 23 yıl geçti. Gazi’de oğullarını, kızlarını kaybedenlerin adalet talebi ise hala karşılık bulmadı.
İstanbul Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995’te başlayan ve 3 gün süren 22 kişinin yaşamını yitirdiği 300’e yakın kişinin ise yaralandığı katliamın üzerinden 23 yıl geçti. Gaziosmanpaşa Cumhuriyet Başsavcılığı 13 kişiden sadece 6’sı hakkında dava açtı. Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi davayı Trabzon’a gönderdi. 1997’de, yani katliamdan tam 2 yıl sonra dava başladı. 4 yıl süren davada 22 ölümün sadece 4’üne ilişkin yargıda komik denecek bir hüküm verildi.
Yargılanan 4 polisten sadece 2’si ceza aldı. Cezaları ertelenen polisler, tekrardan mesleklerine devam etti. Gazi mahallesindeki halk üzerindeki baskı ise 23 yıl içinde giderek arttı.
Kızlarını, oğullarını, babalarını kaybeden aileler her 12 Mart yaklaştığında adalet kavramının kendileri için daha da uzaklaştığını hissediyor.
ENGİN ‘VURULDU’ DEDİLER
Engin ailesi, akşam haberlerinden duydu Gazi cemevinin tarandığını ve yaşlı bir dedenin kahvede vurulduğunu. Ailece cemevine gittiler. Gece geç saatlerde evlerine döndüler. Ertesi sabah kahvaltısını yapan 16 yaşındaki Sezgin Engin okulun yolunu tuttu. Yarım saat sonra polis yol vermediği için geri dönen Sezgin televizyondan izledi yaşananları. Olayların ayrıntısını öğrenmek isteyen Sezgin, gazete almaya gitti. Yarım saat aradan sonra Sezgin’in yerine haberi geldi. ‘Vuruldu’ dediler.
“POLİS YARALILARI KAN KAYBEDENE KADAR BEKLETTİ”
Anne Sebahat Engin şöyle anlatıyor o günü;
Evden çıkması ile vurulması yarım saat sürmedi. Sezgin postanenin önünde tek başına yola inerken polis gecekondunun arkasından ateş açıyor. Sezgin bir düşüyor tekrar kalkıyor yine ateş ediyorlar. Tekrar düşüyor. Bir arkadaş onu kendi üstüne atınca bu arkadaş da vuruluyor. Zaten yürüyüş karakola doğru geliyordu. Silah sesi gelince sanki ciğerlerim koptu. Ben bu taraftan koştum polis kapatmış, o taraftan koştum kapatmış. Sezgin’e ulaşamadım. Yaralıları getirdiler karakolda iyice kan kaybedene kadar bekletip öyle götürdüler. En son bir tane genç bir çocuk bana rastladı. ‘Abla sezgini Gaziosmanpaşa’ya götürdüler’ dedi. Gittik, ‘ameliyata aldık’ denildi. Yarım saat orada bekledik. Polis buraları da ele almış. Gelen yaralıları tekme tokat sedyenin üstünde öyle içeri alıyor. Sonra dediler ‘Cerrahpaşa’ya götürdük’. Cerrahpaşa’ya gittik yaralıların listesinde Sezgin yok. Tekrara Gaziosmanpaşa’ya geldim. Orada bir tane doktor geldi boynuma sarıldı ‘Ne yazık ki Sezgin’i kaybettik. Artık sen Sezgin’i göremezsin’ dedi. Ben orada kendimi kaybetmişim. (Ağlıyor)”
HER 12 MART GELDİĞİNDE…
“Her 12 Mart geldiğinde yaralarımız tazeleniyor” diyor Sezgin’in annesi Sebahat Engin.
Yıllarca davalarını takip etmek için gittikleri Trabzon’da yolları kesildi, taşlandı, gözaltına alındalar. Hepsi adalet yerini bulsun diyeydi:
“Adalet aradık. Bu ülkede adalet yok. Bu ülke zulüm ülkesi. Dosyalarımızda bir şey olmadı. Yapan devlet. Adem Albayrak 4 kişinin katiliydi adam ne yattı ne de görevden atıldı. Biz Trabzon’a giderken yollarımız kesildi. Taşlandık, gözaltına alındık. Biz davamızdan vazgeçmedik, adalet aradık. Ama bu ülke zulüm ülkesidir. Bu ülkede adalet aranmaz. Hala aynı zulüm devam ediyor.”
“HER HAFTA EVİM BASILIYORDU”
Oğlu Sezgin’in acısının yanı sıra sürekli baskılara maruz kaldıklarını da anlatıyor Anne Sezgin:
“Her hafta evim basılıyordu. Evimde karakol kuruluyordu. Neymiş, ‘Sen polis hakkında dava açmışsın’ Benim çocuklarım gözaltına alınıyordu. Benim suçsuz günahsız çocuğum 14 sene cezaevinde yattı bu yüzden. Ben hakkımı arıyorum. Evladımı kaybettim. Ben katilimi arıyorum ki yargılansın. Ama devlet zulüm. Hakkımı aradım ezilen ben oldum. Katil ise elini kolunu sallayarak görevinde.”
“O günden bugüne hiçbir şey değişmedi. Aynı zulümkar devam ediyor” diyen anne Sezgin Engin, Gazi Mahallesi’nde baskının daha da yoğunlaştığına dikkat çekiyor.
“BU ÜLKEDE CAN GÜVENLİĞİMİZ YOK”
Engin sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Gazi’de şiddet çok. Her an korkumuz içimizde. Alevi bölgesi olduğu için tüm bunları yaşıyoruz. 22 senedir anmamızı gerçekleştiriyoruz daha geçen sene bize yapmadıkları hakaret kalmadı. Gaz bombaları attılar, o mezarları ziyaret edene kadar neler yaptılar. Biz istiyoruz ki polis bizden uzak dursun. Özgürlük yok, bu ülkede yaşamamız çok tehlikeli. Can güvenliğimiz her an ateş içinde. Acıma yok bu ülkeyi bir kişinin eline vermişler. O da istediği halkı eziyor, tüketiyor. Hergün kadınlar ölüyor, öldürülüyor. Ama neden? Adalet olmadığı için. Bu ülkede can güvenliği yok. Cezalar verilmediği için. Adalet istediğimiz zaman da vuruluyor, eziliyor, kesiliyoruz. 12 Mart’ta sadece birlik, beraberlik ve huzur istedik. Ne oldu? 20 kişiyi taradılar. Gazi’de ne vardı. Alevisi de Sünnisi de Lazı da Çerkezi de hepimiz bu mahallede kardeş bacı gibiydik. Ama devlet bizi bölemedi. Biz yine kardeş bacıyız. Şiddet hiçbir zaman halkı parçalayamaz.”
“12 MART’I IZDIRAPLARLA KAZANDIK”
Tek isteklerinin çocuklarının mezarlarını özgür bir şekilde ziyaret edebilmek olduğunu söyleyen anne Engin, “Biz 12 Mart’ı ne ızdıraplarla kazandık. Cemevi’nde yemek vermek istediğimizde polis cemevini işgal etmiş. Evlatlarımızı ziyaret edebilmek için çok uğraştık. Ama devlet sokakları kaptı bizi gözaltına aldı fotoğraflarımızı yırttı ama biz vazgeçmedik. Ama biz istiyoruz ki devlet bize baskı yapmasın. Bizi ezmesin. Kimsenin burnu kanamasın. Biz şiddet istemiyoruz, özgürlük birlik beraberlik kardeşlik istiyoruz. Ağlamayan ana kalmadı. Bu dünya kimseye kalmaz ama birbirimizi bitirmeyelim” ifadelerini kullanıyor.
Sevim KAHRAMAN/Semra ACAR
İSTANBUL
Yoruma kapalı.