PİRHA- HDK’nin düzenlediği “Haklar ve inançlar kendini anlatıyor” program dizisinin 5’inci bölümünde Çerkes halkları dil ve kültürlerini anlattı.
Haberin Videosu
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Halklar ve İnançlar Komisyonu’nun düzenlediği “Halklar ve inançlar kendini anlatıyor” program dizisinin 5’incisi gerçekleştirildi. Daha önce Aleviler, Arap Aleviler (Nusayriler), Süryaniler ve Ermenilerin katıldığı programın bu bölümünde Çerkeslerin Abhaz (Abaza), Oset ve Ubıh kollarından temsilciler dil ve kültürlerini anlattı.
HDK Genel Merkezi’nde yapılan panele konuşmacı olarak Gül Yılmaz, Banu Sarıaslan ve Seda Berzeg katıldı. İlk olarak söz alan Gül Yılmaz, Abhazları anlattı.
Abhazların da diğer Çerkes halkları gibi Osmanlı’ya göçlerle geldiklerini belirten Gül Yılmaz, “Diğer Çerkes halklarından Abhazların tek farkı birkaç ülke tarafından tanınması. Beş bin yıllık bir tarihi geçmişi var Abazaların. Moğol, Arap, Pers ve Bizans istilasına girmiş Abhazya. Sovyetler Birliği zamanında kurulan 11 eşit devletten biri olmuş olan Abhazya o süreçte her halk için tek tipleştirme politikası olan Sovyetleştirmeyle birlikte asimilasyona uğramış” dedi.
“ABHAZCA YOK OLMAK ÜZERE OLAN DİLLER ARASINDA”
Abhazya’nın 2008 yılında Rusya Federasyonu’nu tarafından tanımasıyla bir nebze nefes aldığını belirten Yılmaz, şu bilgileri verdi: “Tarım ve turizm Abhazya’nın başlıca geçim kaynağı. Abhazlar yaşadıkları bölgelerde 4 farklı dil kullanıyorlar. Türkiye’de Düzce, Adapazarı, Eskişehir, Bilecik, Çorum, Tokat, Yozgat, Adana ve Sivas gibi kentlerde yaşıyorlar. Abhazca dili, yok olmak üzere olan diller arasında. Derneklerde Abhazca kursları açılıyor ama bu hızlı yok oluşa engel olamıyor. Dini inançlarının ana fikri ise tek bir tanrı olduğu yönünde. Ama paganizmin etkisi görülür. Bazı ailelerin ormanlarda kutsal yerlerde ağaçları vardır. Özel günlerde buralarda ritüellerini gerçekleştirirler. Bugün Abhazya’da daha çok Hristiyanlık yaygındır. Türkiye’dekilerin çoğu Müslüman’dır. Muhafazakarlaşma eğilimi son yıllarda yaşanmıştır. Abhazlar yazılı olmayan kurallarla düzeni sağlamıştır. Günah değil, ayıp yaygındır. Ataerkil aile yapısına sahiptir. Yaş önemli bir statüdür. Akraba evliliği yapılmaz. Eğlenceler kutlamalar kadınlı erkeklidir.”
“HER ŞEYİN BİR RİTÜELİ VAR”
Ardından söz alan Banu Sarıaslan ise, Osetler’i anlattı. Osetlerin örf, adet, gelenek ve göreneklerinin Abhazlarınkinden farklı olmadığını dile getiren Sarıaslan, şunları dile getirdi:
“Osetler de 2500 yıldır Kafkasya’da yerleşik olan bir halk. Atalarımız İskitler, Sarmatlar ve Alan imparatorluğuyla devam eden devletler zinciri var. Hint Avrupa kökenli bir halk. Osetya genelin 3 faklı lehçe kullanılıyor. Digoroncayı Türkiye de dahil olmak üzere konuşabiliyor. Yüzde 10 Türkçe karıştırıyoruz. Osetya’daki Digoronlar da yüzde 10 Rusça karıştırıyor. Bir milyona yakın bir nüfusa sahip bir halkız. Türkiye’de 25 bin nüfusa sahibiz. Doğacak çocuklara kendi dillerini öğretmeye gayret gösteriyoruz. Hem kültürümüzü hem dilimizi gelecek nesillere aktarmaya çalışıyoruz. Osetya nüfusunun yüzde 80 i Ortodoks, yüzde 20’si ise Müslüman. Asıl inancımız pagan inancı. Tanrılar konusunda zengin. Yapılan her şeyin bir ritüeli ve seremonisi var. Dağlarda yaşadığımız dönemlerde ekonomik yokluk vardı. Ekonomik yokluk da toplu yaşamayı bir arada getiriyor. 100 nüfuslu aileler bile mevcut. Evlilikler aynı sülaleden olmuyor. Akrabalık bağının olmaması gerekiyor. Sadece baba değil anne tarafından da evlenilmiyor. Din dışı tercih edilmiyor genelde. Kastlar arası evlilik de hoş görülmüyor.”
“SOÇİ SOYKIRIMI SİMGELİYOR”
Seda Berzeg ise Ubıhları anlattı. Ubıhların Kafkasya’nın Doğu Karadeniz kıyılarında yaşadıklarını dile getiren Berzeg, Rusya’nın Soçi şehrinde Ubıhların ataları katledildiği için yıkıcı bir anlamı olduğunu ve soykırımı simgelediğini ifade etti. 2014 Kış Olimpiyatlarının Soçi’de yapılmasının Çerkes soykırımının 150’inci yılının bir olimpiyatla kutlanması anlamına geldiğini belirten Berzeg, “Soçi UNESCO tarafından uluslararası koruma altındaydı ve canlı çeşitliliği çoktu. Orada olimpiyatlar için yapılan binalara çevrecilerin tüm itirazlarına rağmen izin verildi” dedi.
“TOPLUM KENDİ İÇİNDE YAZILI OLMAYAN KURALLAR İLE BİÇİMLENİR”
Uzun süren savaşların tüm Çerkes halkları gibi Ubıhlar için de sürgünü getirdiğini dile getiren Berzeg, Ubıhların Türkiye’deki nüfusunun çok bilinmemekle birlikte Balıkesir’in Gönen ve Manyas ilçeleri, Sakarya’nın Adapazarı ve Sapanca ilçeleri, Samsun’un birkaç ilçesi ve Maraş’ta Ubıh köyleri olduğu bilgisini verdi. Berzeg, Ubıhların kültürleriyle ilgili şu bilgileri verdi:
“Çok iyi at binerler. Çocukluktan itibaren atlarla haşır neşir olurlar. Ata kardeş derler. Toplum kendi içinde yazılı olmayan bir kurallar silsilesiyle biçimlenir. Erken evlilik görülmez. Evlenmeye karar verenlerin yerine getirmesi gereken bir sürü şart vardır. Uzak yakın akraba ve aynı sülale aynı köyden kimseyle evlenilmez. Görücü usulü yoktur. Akrabalık ilişkileri önemlidir. Aile ilişkileri Türk toplumundan farklıdır. Baba oğul ilişkileri mesafelidir. Dayının kız kardeşin oğluna karşı görevleri vardır. Kadınlar evlendiklerinde kocalarının sülale adlarıyla değil kendi sülale adlarıyla anılırlar. Kocaları öldükten sonra çocukları küçükse alıp babasının evine gidebilir, büyükse kocasının evinde kalır. Dans ve müziğin Çerkes toplumunda önemli bir yeri vardır. Çerkeslerde kız kaçırma vardır ancak bu kızın rızası dışında yapılmaz. Her sülalenin kendine ait bir damgası vardır. En büyük ceza toplumdan dışlamaktır. Köy dışına sürülür. Paganizmin etkisiyle çeşitli tanrıları kutsamışlardır. Yıldırım düşmüş bir ağaç kutsal sayılır. Bu ağacın altına saklanan kişinin suçu toplumda affedilirdi. Meşe ağacı kutsal sayılır ve tanrısal bir ruh taşıdığına inanılır. 12. yüzyılda Cenevizlilerin Karadeniz kıyılarında kurdukları koloniler sayesinde Katolikleşmişlerdir. 18. yüzyılda İslamiyet yaygınlaşmıştır. Ubıhların diğer Kafkasya halklarından en büyük farkı dilleridir.”
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.