PİRHA-Eğitim-Sen Genel Mali Sekreteri Ahmet Karagöz, deprem felaketinde dayanışmanın en üst seviyede olduğunu belirterek, öğrencilerin gittikleri kentlerde özel sınıflarda, özel öğretmenler tarafından eğitime tabi tutulması çağrısında bulundu.
Deprem felaketinin üzerinden bir ay geçmesine karşın, yurttaşların temel ihtiyaçları giderilebilmiş değil. Su, gıda ve çadır sorununun devam ettiği kentlerde, enkazlar ‘hızlı’ bir şekilde kaldırılıyor. Tarım alanlarına ve Alevi köylerinin bulunduğu alanlara dökülen molozlar tehlike saçarken, iktidar yetkilileri herhangi bir sorunun olmadığını iddia etmeye devam ediyor.
Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim-Sen) Genel Mali Sekreteri Ahmet Karagöz, deprem felaketine dair PİRHA’nın sorularını yanıtladı.
PİRHA- Deprem felaketinin yaşandığı anda Hatay’a ve Elbistan’a gittiniz. Neler gördünüz, neler yaşadınız?
AHMET KARAGÖZ: On binlerce insanımızın yaşamını yitirdiği, yüz binlerce insanımızın sakat ve yaralı olduğu bir deprem sürecini hep birlikte yaşadık. Evet doğal afetler kaçınılmazdır. Tıpkı yer bilimcilerinin ifade ettiği gibi deprem değil, binaların öldürdüğünü bir kez daha gördük. Elbette binalar da öldürmez. Sağlıklı, sağlam, dayanıklı, denetimleri yapılan, onarılan, güçlendirilen binaların da yıkılmadığını gördük. Ama şunu da gördük ki kentlerimiz tümüyle bir rant alanına dönüştürülmüş. Çocuklarımızın, evlatlarımızın, ailelerimizin, evlerimizin, eşyalarımızın da enkaz altında kaldığına Elbistan’da tanıklık etmenin, acısını, hüznünü yaşıyorum. Burada bütün Türkiye halklarına başsağlığı diliyorum. Bunların sorumluları vardır. Mutlaka da hesap sorulması gerekir.
Elbistanlıyım. Elbistan’ı adım adım bildiğimi iddia ediyorum. Ama bildiğim Elbistan’ı ne yazık ki tanıyamadım. İnsanlarımızın bütün geçmişleri, bütün birikimleri enkaz altındaydı. İnsanlar çığlık çığlığa hala enkazlarını bekliyorlardı. Acaba geride kalan bir tek hatıra bulabilir miyim? Bir fotoğrafa ulaşabilir miyim? Bütün beklentileri buydu insanların. Enkazların hızla kaldırıldığına tanıklık etti. Enkazların içerisinde insanların anıları olduğu gibi ne yazık ki enkazda hala kurtarılamamış insan bedenleri de var. Bu gerçekten bizi çok üzüyor. Aynı cömertliği devletimiz depremin olduğu ilk bir hafta Elbistan için sağlayamadı. Ben Elbistan’da AFAD’ı görmedim, çadırları halka parayla satan Kızılay’ı da görmedim. Ancak burada hayırsever kurumları, demokratik kitle örgütleri, sivil toplum örgütlerinin emek meslek örgütlerini ve siyasi partilerimizi ve büyükşehir belediyelerini gördüm.
“ELBİSTAN’DA ACİLEN DEVLETİ GÖRMEK İSTİYORUZ”
-Elbistan’ın nüfusu 140 bin. Ancak Elbistan’da 7-8 bin civarında insan kaldığı açıklandı. Acaba bu coğrafya insansızlaştırılıyor mu?
Evet, kentlerimiz, köylerimiz insansızlaştırılıyor. Elbistan köyleri özellikle Kürt, aşiret, Alevi köyleri. Her birinde 8-10, kiminde 25-30 hane oturan evler de vardı. Bu insanlar bulundukları yerelerde tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlardı. Depremde ahırları etkilenen, evleri yıkılan, onlarca çiftçimiz, onlarca hayvan yetiştiricimiz vardı. Ancak yeterli destek olmadığı için yapamıyorlar. Vatandaşın mal ve can güvenliğinde sorumlu olan devlet. Bizlerde bu noktadan hareketle Elbistan’da acilen devleti görmek istiyoruz. 140 bin olan nüfusun en az da 130 bin-135 binin Elbistan’a dönüşünü sağlayacak projelerin hızla devreye sokulmasını bekliyoruz.
“DEPREM BÖLGESİNE ÖĞRETMEN GÖNDERİLMESİ LAZIM”
-Eğitimdeki sorunlar nelerdir ve nasıl çözülebilir?
Milli Eğitim Bakanlığı, bu depremin etkilediği on bir ilde eğitim emekçilerini, ailede yaşamını yitiren, birinci derecede yaşamını yitiren öğretmen arkadaşlarımıza, eğitim emekçilerine ve sağlık sorunları bulunan illerde gidemeyecek olan kişilere tayin hakkı verdi. Günlerce enkaz altında kalıp, yurttaşlarımız tarafından kurtarılmış öğretmen arkadaşlarımızın nasıl bulundukları illerde hangi koşullarda, hangi psikolojiyle tekrar derse gireceklerini de sormak, sorgulamak lazım. Dolayısıyla ataması yapılmayan Türkiye’de şu an 700 bin eğitim fakültesi öğretmen arkadaşımız var. Bu öğretmen arkadaşlarımızın atamaları hızla yapılarak ve Türkiye’nin diğer illerinde görev yapan öğretmen arkadaşlarımızla gönüllülük temelinde bu bölgelere öğretmen gönderilmesi lazım.
Bu bölgede okullara giden öğrencilerimizin psikososyal desteğe ihtiyacı var. Bunları rehabilite edecek her türlü uzmanların devlet tarafından gönderilmesi gerekir. Yine bu öğretmen arkadaşlarımızın, öğrencilerimizin eğitim hakkının sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesi için eğitim öğretim faaliyetlerini gerçekleştirecek güvenli mekanlara, güvenilir okullara ihtiyaç var. Şunu biliyoruz; kış koşullarında yeni okul binaları inşa etmenin zor olduğunu biliyoruz. Ancak çadır okuluna konteyner okullar yapılabilinir. Bu imkanların devletimizin elinde olduğunu düşünüyoruz. Hani beşli çete diye nitelendirilen kesimlere aktarılan kaynakların bir bölümü deprem bölgesine aktarılsa daha güvenli ortamlarda çocuklarımızın eğitim alacağını düşünüyorum.depremzede çocuklar
Yunanistan’da tren kazası oldu, aynı gün Ulaştırma Bakanı istifa etti. Biz de depremi eleştiren depreme ilişkin görüş ve düşüncelerini bildirilenler parmak sallayıp isimler not edilirken bugün 50 bine yakın insanın ölümünde sorumlu bir tek kamu yetkilisi ya da bakanın istifa etmemiş olmasını da doğru bulmuyoruz.
“DEPREM BÖLGESİNDEN GELEN ÇOCUKLAR ÖZEL EĞİTİME TABİ TUTULMALI”
-Depremin ardından Mersin, Ankara gibi kentlere yoğun göç yaşandı. Bir taraftan barınma, bir taraftan da öğrencilerin okul sürecinin yönetilme şeklini nasıl görüyorusunuz?
Bugün Mersin’deyiz. Mersin’de 400 binin üzerinde insanın göç ettiği söyleniliyor. Bunlar tamamen depremde etkilenen on ilde gelen insanlar. Eğitim boyutuyla Mersin İl Milli Eğitim’in tedbir aldığını düşünmüyorum. Ek sınıfların devreye sokulduğunu düşünmüyorum. Mevcut sınıfların mevcutları yüzde 20, yüzde 30 oranında arttı. Bunun buna eğitim demek, adına eğitim demek doğru değil. Kaldı ki deprem bölgesinde gelen çocuklarımızın psikososyal durumları var. Aslında bunların özel sınıflarda, özel öğretmenler tarafından eğitime tabi tutulması lazım. Öğretmenin gündemi, öğretmenin müfredatı, öğretmenin programı deprem olmalıdır. Onların psikolojisini düzeltecek etkinlikler olmalıdır. Yani bu dönem gerektiğinde akademik eğitimi rafa kaldırıp çocukların psikososyal ihtiyaçlarını karşılayacak yeni bir programla süreci tamamlamamız gerektiğini düşünüyorum.
“MERSİN GİBİ İLLERDE DE DEPREMZELERE ULAŞIP İHTİYAÇLARI KARŞILANMALI”
-Son olarak ne söylemek istersiniz?
Yine hala bunu da gene emek meslek örgütlerine, demokratik kitle örgütlerine, siyasi partilerimize, meslek örgütlerine, hayırsever yurttaşlarımıza, iş adamlarımıza çağrım şudur. Deprem bölgelerinde bulunan insanlarımıza nasıl yardımcı olunuyorsa, özellikle depremzedelerinin ağırlıkla yerleştiği Mersin ili gibi illere de buradaki depremzedelere de ulaşıp ihtiyaçlarını karşılamaya dönük faaliyetler yürütülebilir.
Diren KESER/MERSİN
Yoruma kapalı.