PİRHA- Munzur ve Pülümür vadilerinin, Cumhurbaşkanlığı Kararı ile ‘kesin korunacak hassas alan’ ilan edilmesi, başlangıçta bir sevinç yaratsa da devamında soru işaretlerini de gündeme getirdi. Avukat Murat Cano, bu kararın vadilerde yapılaşmanın önünü açabileceğini düşünüyor.
7517 sayılı Cumhurbaşkanlığı kararı ile Munzur ve Pülümür vadilerinin ‘kesin korunacak hassas alan’ ilan edilmesinden sonra, Resmi Gazete’de yayımlanıp yürürlüğe giren kararın gerçekten neye tekabül ettiğini, dosyamızın ikinci bölümünde Avukat Murat Cano’ya sorduk.
Murat Cano, Dersimli bir avukat olmasının yanında azınlık hakları, Hasankeyf ve 2000’lerinlerin başında Munzur Vadisi etrafında yapılması planlanan 8 baraj projesi gibi birçok alanda hukuki itirazlarıyla bilinen bir avukat.
Cano ayrıca Türkiye’deki pek çok Rum, Ermeni, Yahudi vakfına, hukuk mücadelelerinde önemli katkılar sağladı. Hasankeyf’in sular altında kalmasına sebep olan baraj projesi ile ilgili davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşıdı. Cano, Dersim’de yapılması planlanan baraj projelerine de itiraz etti. Başlattığı hukuk mücadelesine toplumsal bir baskının eşlik etmesi gerektiğini savunan Cano, ‘Munzur boğulmasın’ başlığıyla 2000’lerin başlarında Dersim dernekleri öncülüğünde yürütülen protesto kampanyasına önemli destek verdi.
“KARARA KARŞI DAVA AÇMAK GEREKİYOR”
Munzur ve Pülümür Vadilerini kapsayan söz konusu kararla ilgili görüşlerine başvurduğumuz Avukat Murat Cano, kararın yaratabileceği sonuçlar hakkında olumsuz düşünenlerden biri. Öncelikle PİRHA’ya açıkladığı görüşlerin bir ön değerlendirme olduğunu, kesin değerlendirmesini teknik tespitleri harita üzerinde uzmanlardan aldıktan sonra, su-iklim-hayat ilişkisine göre yapacağını belirten Cano, şunları söyledi:
“Bu karar yürürlükte kalırsa ve buna göre uygulama yapılırsa biz coğrafyamızı kaybederiz. Doğal alanların korunması konusunu ikiye ayırmışlar. Mutlak olarak korunması gereken alanlar birinci derecede koruma altına alınırken, nispeten korunabilir alanlar için ikinci derecede koruma tarifi yapılıyor. İkinci grup alanlarda yapılaşma bakımından daha kolaylaştırıcı ve gevşek davranılmış. Bu ayrımda mutlak olarak korunması gereken alanlar dışındaki bütün alanlarda yapılaşma olanağı oluşuyor. Turizm amaçlı, kamu güvenliği ihtiyacı amaçlı, hayvancılık, balık çiftliği gibi tesis kurma amaçlı yapılaşmanın önü açılıyor. Ayrıca kesin korunması gereken alanlar dışındaki alanlar bakımından, önceden var olan koruma statüsü hemen hemen bertaraf edilmiş durumda. Bu kararın uygulanmasının durdurulması ve iptali için Ankara’da dava açmak gerekiyor.”
ULUSLARARASI SÖZLEŞMELERE İŞARET EDİLDİ!
Murat Cano, Munzur Vadisi Milli Parkı’nın kabul edilmiş ve haritaya bağlanmış sınırları olduğunun ise altını çizdi. Cano, Pülümür Vadisi’nin de potansiyel korunması gereken doğal varlık olma özelliği olduğunu ama bu yönlü henüz bir tescilin olmadığını belirterek şunları söyledi:
“Her iki vadi birlikte, iklim dengesi, orman varlıkları, bitki örtüsü, milli park, yaban hayatı, su ve su canlıları bakımından bir bütünlük arz ediyor, birlikte bir fonksiyon ifa ediyorlar. Bunların korunmasıyla ilgili bir dizi uluslararası sözleşme var. Hatta Paris İklim Sözleşmesi şartları artık gözetilmek zorunda. Çünkü su, iklimi belirleyen belli başlı temel unsurlardan biri.”
Eyüp HANOĞLU/DERSİM
Yoruma kapalı.