PİRHA- Çanakkele’den Balıkesir’e uzanan Kazdağları Milli Parkı doğal güzellikleri içinde barındırıyor ve farklı iklim koşulları ile nitelikli bir ekosistem oluşturuyor. Bu doğal güzellikler maden aramaları, barajlar, evsel atıklar, derelerin kirliliği ile yok olma tehlikesi ile karşı karşıya.
Balıkesir ve çevresinde birçok yerde dağlarda maden ocakları, altın arama çalışmaları ve HES yapılmasına ilişkin Burhaniye Çevre Platformu Yürütmesinde bulunan Hatice Engin ile geçimini çifçilik yaparak sağlayan Necdet Küçükçetin Pir Haber Ajansı’na konuştu.
Burhaniye’de ekolojik anlamda çok büyük sıkıntılarının olduğunu aktaran Burhaniye Çevre Platformu Yürütmesinde bulunan Hatice Engin, Madra Dağına, Burhaniye’nin Karadere köyü ile İvrinde’nin köylerine çok yakın mesafede olan bir maden ocağının yapılması gündemde. Çok yakın bir zamanda dünyanın aslında en vahşi altın madeni arama yöntemi olan açık linç yöntemiyle siyanürle altın arama ve ayrıştırma yöntemini kullanarak burada altın çıkartacaklar” dedi.
“SİYANÜRLÜ SU İÇECEĞİZ”
Türkiye’nin yaylaları açısından en değerli yerlerinden birisinin Madra Dağı olduğunu kaydeden Engin, Altın madenlerinin faaliyete geçmesi ile birlikte yaşanacak sorunlara dikkat çekerek şunları ifade etti:
“Madra dağında geçmişten bu güne kadar 12 tane yayla var. Yaylalarımızda şeker, fasulye, sadece bu yöreye özgü Badala, Kozak fıstığı ile Burhaniye başta olmak üzere körfez bölgesini besleyen çok değerli ve doğal tarım yapılmakta. İşte bu yaylalarımızın tamamı altın madenine çok yakın bir mesafede ve etki alanı içerisinde olacak. Bu sadece yaylalarımızla sınırlı kalmayacak. Düdüklü suyumuz var. Eskiden insanlar evlerinde kullanırlarmış. Ancak özelleştirilince sadece sokaklarımızda var olan çeşmelerimizden akan düdüklü su altın madenleri faaliyete geçerse siyanürlü akacak ve biz siyanürlü su içeceğiz. Burhaniye halkı olarak ne yazık ki bununla ilgili hiçbir şey yapılamıyor. Çünkü maden şirketi ruhsatlandırmasını almış, Avrupa imar ve kalkınma bankasından kredilerini almış. Altının siyanürle ayrıştırılması esnasında gerekli olan suyu özellikle Burhaniye’nin yeraltı su kaynağı ve içme su kaynağından alacaklar. Altı tane doğal yeraltı su kaynağı altın madeni tarafından bu şekilde kirletilmiş olacak.”
“KÖYLER VE SİT ALANLARI SU ALTINDA KALACAK”
Siyanürle altın çıkartırken çok fazla miktarda suya ihtiyaç duyulacağını ve bu suyun sadece yeraltı sularından karşılanmayacağını belirten Engin, “Burhaniye’nin Alevi köylerinden olan Tahtacı köyünde Reşit barajı yapılması planlanıyor. Henüz daha faaliyete geçmedi fakat orada su tutulduğu zaman yaklaşık 5-6 köy ve çok verimli tarım arazileri su altında kalacak. Aynı zamanda tahtacı köyünde var olan birinci ve ikinci derecede SİT alanları, eski dönemlere ait taş ocakları, sunaklar ya da birinci, ikinci derece buluntular ne yazık ki su altında kalacak. Turizm Bakanlığı’nın kültürel ve doğal değerlerimizi koruma vakfının belgelerinden öğreniyoruz biz de bunu. Şu aşamada birinci, ikinci derece SİT alanı olduğu için yapılması, şu anda durdurulduysa da orada köylülerin, köy sular altında kaldığı zaman nereye taşınacağına dair plan ve projeler bitirilmiş. Köylü köyünü terk edecek. Yine kredilendirilerek vatandaş, elindeki verimli toprağını alarak başka bir yere göçe zorlanacaktır” diye konuştu.
“BU BİR İNSANLIK VE YURTTAŞLIK GÖREVİ”
Burhaniye Çevre Platformu Yürütmesinde bulunan Hatice Engin son olarak yapılan doğa katliamına ilişkin şu çağrıyı yaptı:
“Biz yaşadığımız alanlarımızı savunmak zorundayız yani hepimiz birer yaşam savunucusu olmak zorundayız, çünkü çocuklarımıza bir sözümüz olmalı, yarınlarla ilgili toprağımızı, havamızı, suyumuzu, dağlarımızı, Madra ve Kaz dağlarımızı, çocuklarımıza, torunlarımıza nasıl bulduysak öyle bırakmak durumundayız. Bu bir insanlık görevidir, bu bir vatandaşlık görevidir, bu bir yurtseverlik görevidir, diye düşünüyorum. Ekoloji mücadelesi ve bu mücadelenin içerisinde yer almalıyız.”
“İNSANLAR İŞSİZ VE KARINLARINI DOYURAMAZ DURUMDA”
Doğma büyüme Burhaniyeli olan ve yaşamını çiftçilik yaparak geçiren Necdet Küçükçetin ise bölgede tarım alanlarının daraldığını, insanların bölgeyi sadece turzim alanı ve emekli kesimin gelip dinlendiği bir yer olarak gördüğünü belirterek şunları kaydetti:
“Bölgelerde verilen tahribatı en iyi gözlemleyenlerden biriyim. Buralar ciddi anlamda tarım bölgesiydi ve İstanbul’u doyuran bir bölgeydi. Çünkü ürettiğimiz birçok ürünü ve üretim fazlalığımızı İstanbul’a gönderirdik. O zaman İstanbul hallerine çalışırdık. Özellikle yazları domates, biber, patlıcan türü sebzelerle her gün 8-10 kamyonu rahat rahat doldurup İstanbul hallerine gönderen bir konumdaydık. Bugün insanlar daha çok bu sahil bandını dinlenmek için tercih ettiğinden dolayı bu tarım arazilerini kaybettik. Bu tarım arazileri kaybedildiği için ve üretim olmadığından dolayı insanlar tarımda para kazanamaz duruma geldiler. Arazilerini sattılar. Tabi satılan araziler bir daha tekrar yerine gelmiyor. İnsanlar şu an işsiz güçsüz kendi arazilerini arar duruma geldiler. Kendi karınlarını doyuramaz noktadalar. Turizm bölgesi zaten genelde emeklilerin, yaşlılıklarını en azından rahat bir hayat geçireyim diye düşündükleri bir alan. Bu anlamda yerleşik insanlara iş olanağı sağlamayan yatırımlar olduğundan dolayı ciddi anlamda bir ekonomik sıkıntı yaşıyor. Gençlerimiz ciddi göç veriyor. Yaşlıları buraya alıyoruz ama gençlerimizi doğal olarak başka alanlara özellikle de İstanbul’a gönderiyoruz. Herkes kendi çocukları dahil olmak üzere İstanbul da kendilerine yaşam kurmaya çalışıyorlar.”
“KÖY MERALARI SÜREKLİ İŞGAL EDİLİYOR”
Balıkesir bölgesinde özellikle dağlarda ve yaylalarda altın madenleri ile ilgili ciddi sıkıntıların yaşandığına dikkat çeken Küçükçetin, yapılan altın madenleriyle birlikte bölgede yaşayanların yaşadığı sıkıntılara ve sorunlara ilişkin şunları dile getirdi:
“Yaz sezonunda ovada sıcaktan kaynaklı üretemediğimiz ürünleri Burhaniye’nin yayla köylerinde yetiştirip insanları bir şekilde doyuruyorduk. İşte o ürünlerden de olmaya başladık. Köylümüz ciddi anlamda mağdur olmaya başladı. Hayvancılığımız maden alanları ile çevrilmeye başladığı noktalarda köylülerimiz o alanlarda hayvancılık yapamaz konuma geldi. Köy meraları sürekli işgal ediliyor ve madenciler tarafından köylülerimiz sıkıntı içerisine düşürülüyor. Yaz sezonunda 200 binlere varan bir nüfusa ulaştığımızda beslenme sıkıntımız başlıyor ve fiyatlarımız yükseliyor. Çünkü yaylalarda zaten araziler küçük olduğu için üretim azlığı nüfus fazlalığı arz talep meselesinden fiyatlar yüksek. Bunun için de hem insanlarımız hem de tüketici mağdur oluyor. Bu arazileri korumanın yolu madencilerin kesinlikle gitmesi gerekiyor. Ve bu alanların tekrar köylüye kazandırılması ve buralarda hayvancılığın ve tarımın desteklenmesi gerekiyor. Hiçbir maden bizim yerleşik insanlarımıza bir gelir getirmiyor. Var olan gelirden oluyor insanlar. Doğal olarak onlarda artık köylerini bırakıp şehre gelme noktasına geldiler.”
“DOĞAL TALANA KARŞI ORTAK MÜCADELE VERİLMELİ”
Balıkesir bölgesinde Kaz Dağalarına, Madra Dağlarına, yaylarına ve sularının üzerine yapılmak istenen HES’lere karşı ortak mücadele çağrısında bulunan çiftçi Necdet Küçükçetin son olarak şunları kaydetti:
“İnsanların bu doğal talana karşı bir arada ortak mücadele vermesi gerekiyor. Bu arazilerin mutlaka korunması gerekiyor, yerel yönetimlerin bu konuda ciddi çalışmalar yapması gerekiyor. O kadar verimli arazilerimizin içerisinde binaların yükselmesi bizleri çok ciddi anlamda umutsuzluğa sevk ediyor. Bu sadece yerel anlamda bizim değil ülkenin meselesi. Bugün İstanbu’ da Ankara’da büyükşehirlerde tarımın yapılamadığı alanları besleyen bizim gibi alanlar da tahrip edildiğinde oradaki insanların da bir mağduriyeti, açlığı söz konusu olacak. Buraların korunması tüm Türkiye için önemli ve buraların mutlaka korunması gerektiğini düşünüyorum. Bunun için de başta yönetenler olmak üzere yerel yöneticilerin ve halkın duyarlı olması gerekiyor. Bu vahşi saldırıya karşı halkın topyekün bir şekilde mücadele etmesi gerektiğini düşünüyorum.”
İsmet SEFER-Ersin ÖZGÜL/BALIKESİR
Yoruma kapalı.