PİRHA-Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla bir araya gelen kurumlar, siyasi partiler ve yurttaşlar 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne ilişkin yaptıkları açıklamada, “Emekçilerin, halkların, inanç topluluklarının, gençlerin, kadınların, LGBTİ+’ların öznesini oluşturacağı milyonlarca insanın katılacağı geniş bir Barış Hareketinin yaratılması demokrat, yurtsever, devrimci, sosyalist tüm güçlerin acil ve yaşamsal görevidir” dedi.
Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla Anıt Park’ta bir araya gelen kurumlar, siyasi partiler ve yurttaşlar 1 Eylül Dünya Barış Günü’ne ilişkin miting yaptı.
Her kurumun kendi pankartıyla katıldığı mitingte, ‘Barış istiyoruz’, ‘Savaşı durdur Özgür yaşamı kur’, ‘Savaş kaybettirir barış kazandırır’, ‘Ne yayılmacı politikalar ne savaş ne de işgal. Barış hemen şimdi’, ‘Barış ve eşitlik istiyoruz’ pankartları açıldı. Mitinge katılanlar sık sık ‘Barış istiyoruz’, ‘Emperyalizm yenilecek direnen halklar kazanacak’, ‘Savaşa hayır’, ‘Yaşasın halkların kardeşliği’ sloganları atıldı.
Mitinge HDP Milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Dilşad Cambaz Kaya ve Mehmet Rüştü Tiryaki de katıldı.
“TÜM SALDIRILARA RAĞMEN DİRENEN HERKESİ SELAMLIYORUZ”
Miting KESK üyesi Nazan Karacabey açılış konuşmasıyla başladı.
Karacabey konuşmasında, “Madımak, Uludere, 10 Ekim ve sayamadığımız nice katliamlar savaş politikalarının sonucudur. Savaşlar yüzünden insanlar yerlerinden yurtlarından oldu. Savaş sadece tankla tüfekle olmuyor. Emekçiler ve halklar kutuplaştırılıyor. Emeğimiz, Aleviler, Kürtler, kadınlar, aydınlar, sanatçılar yok sayılıyor. Tüm bunlara rağmen direnen herkesi selamlıyoruz. Yaşasın halkların kardeşliği” dedi.
Açılış konuşmasından sonra emek ve demokrasi mücadelesinde yaşamını yitirenler için bir dakikalık saygı duruşu yapıldı.
Yapılan mitingde ortak açıklama hem Türkçe hem Kürtçe okundu.
“KAPİTALİZM SAVAŞLARIN VE MİLİTARİZMİN KAYNAĞIDIR”
Açıklamanın Türkçesini İHD üyesi ve 10 Ekim Derneği Başkanı İhsan Seylan okudu.
Seylan açıklamasında şunları dile getirdi:
“Barış dünya ekonomisi 2021’de yüzde 4,4 küçülürken, devletlerin silahlanma harcamaları yüzde 2,6 arttı. Askeri harcamaların toplam tutarı 2,1 trilyon doları buldu. Öte yandan şu anda dünyada 811 milyon kişi açlık çekiyor ve günde 25 bin insan açlığa bağlı nedenlerle yaşamını yitiriyor. 2008’den bu yana inişli çıkışlı olarak devam eden ekonomik kriz, emekçileri, ezilenleri ve yoksul halkları derin bir yoksulluk ve sefalete itiyor. Savaşlar ve ekonomik nedenlerle yüz milyonlarca insan hayatta kalabilmek için ülkelerini terk etmek zorunda kalıyor.
Kapitalizm, insanları yaşatmayı ve refaha kavuşturmayı değil, öldürmeyi, sakatlamayı, evini barkını terk ettirmeyi “yararlı” ve kârlı buluyor. Kapitalizm savaşların ve militarizmin kaynağıdır. Günümüzde dünyadaki savaşların en önemli kaynaklarından biri emperyalistler arasındaki hegemonya mücadelesidir. ABD, tek hegemonik ülke olma konumunu sürdürse de sürekli kan kaybediyor.”
“YAYILMACI VE SALDIRGAN POLİTİKALAR UYGULANIYOR”
Küresel egemenlik yarışına giren kimi ülkeler ABD’nin liderliğini reddediyor, hızla silahlanıyor, ekonomik ve siyasal etki alanını genişletiyor, ABD’nin hegemonik konumunu tehdit ediyor.
Öte yandan kapitalist sistemin küresel dengelerindeki oynamalar, (Türkiye, İran gibi) bölgesel güçlerin hareket alanını genişleterek yayılmacı ve saldırgan politikalara yönelmelerinin zeminini oluşturuyor. Bu küresel ve bölgesel güçler arasındaki gerilimler, dünyanın dört bir yanındaki savaşlar ve silahlı çatışmalara yansıyor. 200 yıldır tüm dünyanın kanını emen ve dünya halklarına sömürü, sömürgecilik, açlık ve sefaletten başka bir şey vermeyen Batı merkezli emperyalist-kapitalist sistemin savaş örgütü NATO, “faaliyet alanı”nı Avrupa sınırlarının ötesine, tüm dünyaya doğru genişletiyor. Bugün dünyanın dört bir yanında savaşlar ve silahlı çatışmalar sürüyor. Afrika’dan Latin Amerika’ya, Asya’dan Ortadoğu’ya kadar geniş bir alanda savaşlar yaşanıyor. Özellikle Ukrayna’dan Yemen’e, Suriye’den Libya’ya kadar yakın bölgemizdeki savaşlar ülkemizin emekçilerinin ve halklarının yaşam koşullarını, ekonomik durumu ve genel siyasi ortamı olumsuz etkiliyor.
Türkiye’nin de kışkırttığı, taraf olduğu ve askeri güçleriyle müdahil ve işgalci olduğu Suriye’deki savaş, Suriye halkları için korkunç sonuçlar yarattı. Suriye’deki savaşa boylu boyunca dahil olma kararı, sadece AKP’nin tercihi değil, Türkiye tekelci burjuvazisinin, “bölgesel güç olma”, “ekonomik, politik ve askeri yayılmacılık” hedef ve yöneliminin bir sonucudur. Rojava ve Başur Kürt bölgelerine, Kuzey Suriye’deki çeşitli alanlara yönelik sürekli saldırı ve işgaller, kurulan üs ve kontrol noktaları, Libya’daki savaşa dahil olma, Somali ve Katar’da kurulan askeri üsler, Kıbrıs’ta askeri güç bulundurma ve Ada siyasetine sistematik müdahale, onlarca ülkede uygulanan askeri eğitim programları da aynı yönelimin göstergeleridir.
“SAVAŞ POLİTİKALARI İNSANLIK SUÇLARINA YOL AÇIYOR”
Türkiye sermaye sınıfı AKP’nin yönetiminde kan, gözyaşı ve ölümden beslenerek sömürüyor. Türkiye’de siyasi iktidarların iç ve dış politikaları zaman içinde ve maddi çıkarlara göre değişiklik gösterebilir. Ama değişmeyen başlıca politika, Kürtlerin gerek ülke sınırları içinde, gerekse komşu ülkelerdeki varlığını, dilini, kültürünü önce mümkünse inkar ve imha etmeye çalışmak; eğer bu yapılamıyorsa siyasi iradelerini kırmak ve siyasi yapılanmalarını ortadan kaldırmaktır.
Türkiye egemenlerinin bu ısrarlı ve süreklilik arz eden politikalarının sonucu, onlarca yıldır süregelen çatışma ortamı, on binlerce insanın ölümü ve sakatlanması, milyonlarca Kürt’ün yerinden yurdundan edilmesi, Türkiye halklarının refahı için kullanılabilecek kaynakların savaş uğruna heba edilmesi, bundan dolayı emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının kötüleşmesi, yoksullaşma ve işsizlik, şovenizm zehrinin yayılması, hak ve özgürlüklerin ayaklar altına alınmasıdır.
Türkiye devleti, aynı politikanın koşullara uyarlanmış biçimlerini Rojava ve Başur’da da aynı acımasızlıkla ve fütursuzlukla uyguluyor. Rojava’da kurulan, halkların eşitliğine dayalı, özyönetimci, kadın özgürlükçü, laik siyasal sistem, Türkiye tarafından mutlaka ezilmesi, parçalanması gereken bir hedef olarak görülüyor. Aynı politikanın bir başka versiyonu da Başur’da, Irak sınırları dahilinde uygulanıyor. Kürt özgürlük hareketinin kontrolündeki bölgelere sürekli askeri harekatlar düzenleniyor. Bu bölgede onlarca kontrol noktası ve üs kurulmuş durumda. Resmi Irak toprakları üzerinde fiili bir işgal alanı oluşturuluyor. Öte yandan bölgedeki savaş ortamının sorumluları olan Türkiye’nin ve diğer bölgesel ve küresel güçlerin çıkar hesapları Kürtlerin yanı sıra Ezidi, Arap, Türkmen, Ermeni, Süryani halklarına yönelik katliam ve sürgün/soysürüm gibi insanlık suçlarına yol açmıştır.
“HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİMİZİ GELİŞTİRMEK İÇİN BARIŞ İSTİYORUZ”
Barış; iş, ekmek, insanca yaşam isteyen emekçilerin, eşitlik ve özgürlük isteyen halkların, Aleviler ve diğer inanç topluluklarının ortak talebidir. Savaşlar ise halklar için yıkım, ölüm, soykırım; emekçiler için yoksulluk, işsizlik, gençlerin yok edilen yaşamları ve karartılan gelecekleridir. Bu nedenle emekçilerin, halkların, inanç topluluklarının, gençlerin, kadınların, LGBTİ+’ların öznesini oluşturacağı milyonlarca insanın katılacağı geniş bir Barış Hareketinin yaratılması demokrat, yurtsever, devrimci, sosyalist tüm güçlerin acil ve yaşamsal görevidir.
Açıklamaların ardından Lal Bezel adlı müzik grubunun dinletileri eşliğinde çekilen halaylarla miting son buldu.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.