Alevi Haber Ajansi

‘Aleviliği birlikte ördüler; Hace Bektaş Veli’yi Kadıncık Ana’sız düşünemeyiz’-VİDEO

PİRHA- “Hace Bektaş Veli’yi Kadıncık Ana’sız düşünemeyiz” diyor Yazar Gülfer Akkaya. ‘Alevi Yol Önderi Kadıncık Ana’ kitabını yazan Akkaya, PİRHA’ın sorularını yanıtladı. Akkaya, Kadıncık Ana’yı tanımlarken, “Alevi süreklerinden olan Bektaşi süreğinin hem kurucusu, hem o süreğin bugünlere gelmesini sağlayan, hem de o süreğin diğer kurucusu olan Hace Bektaş Veli’nin yoldaşı olmuş, Hace Bektaş Veli’yi etkilemiş, ama ondan farklı olarak, bugüne kadar gelmesi için de bu sürecin devam ettirilmesini sağlayan çok önemli bir tarihi karakter” diyor. Akkaya, Hace Bektaş Veli ve Kadıncık Ana’nın birlikte kadıncıl bir Alevilik ördüğünü vurguluyor. 

Alevilikte kadınların durumu üzerine araştırmalar yapan ve bu konuda kitapları ve çeşitli makaleleri bulunan Yazar Gülfer Akkaya ile yeni kitabı ‘Yol Kurucusu Kadıncık Ana’yı konuştuk.

Akkaya, Aleviliğin varlık mücadelesinde önemli eşiklerden biri olan Kadıncık Ana ve Hace Bektaş Veli’nin kurduğu Yol’un oluşum sürecini ve bu sürecin temel kurucularından Kadıncık Ana’nın süreçteki rolüne ilişkin önemli değerlendirmeler yaptı.

Kadıncık Ana’sız bir Hace Bektaş Veli’nin düşünelemeyeceğini söyleyen Akkaya, “Kadıncık Ana’yı bilmiyorsanız Hace Bektaş Veli’yi bilemezsiniz. Hace Bektaş Veli’yi bilmiyorsanız da Kadıncık Ana’yı bilemezsiniz. Bu ikisi aynı mekanda, aynı inancı, aynı süreği var etmiş ve aynı dönemde yaşamış insanlar. Birini bilmeyince zaten diğerini de bilmiyorsunuz. Hacebektaş ilçesinde dergah var orayı biliyorlar. Mesela o dergahın var olmasının nedeni de Kadıncık Ana ile ilgilidir. Kadıncık Ana olmasaydı o dergah da olmazdı” diye konuştu.

İşte Yazar Gülfer Akkaya‘nın PİRHA Editörü Nilgün Mete‘nin sorularına verdiği yanıtlar:

NİLGÜN METE -Öncelikle tebrik ediyorum Kadıncık Ana ile ilgili bu kitabı topluma kazandırdığınız için. Çünkü Alevi toplumunun, özellikle de kadınların önemsediği Kadıncık Ana var ve çok bilinmiyor, ondan çok söz edilmiyor ve “Alevi kadınların tarihi denilince de akla gelen ilk isimlerden biri Kadıncık Ana” diyorsunuz kitabınızın girişinde. Kadıncık Ana kimdir biraz bahseder misiniz?

GÜLFER AKKAYA-Aleviler açısından Kadıncık Ana kimdir sorusunun cevabı…Ben çalışma yaparken de sürekli aklıma Rosa Lüksemburg gelmiştir. Mesela Sosyalist harekette bir kadını düşündüğünüzde aklınıza ilk Rosa Lüksemburg gelir, o temsil eder hem teorik hem pratik olarak. Kadıncık Ana da sadece Alevi kadınlar için değil, en çok tabii Alevi kadınlar için ama Alevi toplumu için de Rosa Lüksemburg’un temsil ettiği bir şeyi temsil ediyor hem teorik hem pratik olarak. Kadıncık Ana kimdir? Kadıncık Ana bugün Alevi süreklerinden olan Bektaşi süreğinin hem kurucusu, hem o süreğin bugünlere gelmesini sağlayan, hem de o süreğin tıpkı kendisi gibi diğer kurucusu olan Hace Bektaş Veli’nin yoldaşı olmuş, Hace Bektaş Veli’yi etkilemiş, bu yolu birlikte kurmuş ama ondan farklı olarak da bugüne kadar gelmesi için de bu sürecin devam ettirilmesini sağlayan çok önemli bir tarihi karakter.

-Kadıncık Ana kitabını neden yazmak istediniz? Araştırma yapmak pahalı olsa gerek. Herhangi bir destek aldınız mı? 

Kadıncık Ana, araştırma yapmaya başladığımdan itibaren karşılaştığım bir isimdi. İlk zamanlar çok aklıma gelmiyordu. Ama Yol Kadındır kitabından sonra biliyordum yani kaçınılmaz şekilde ben Kadıncık Ana’ya bulaşacaktım. Bunu hissedersiniz ya siz, öyle bir şey oldu. Sonra devam eden süreçte de bu Aleviliğin gerçekleştirilmesi meselesinde de hep erkeklerden bahsediliyor. Tarihi değerli, ünlü kişilerden bahsediliyor ama hiç Kadıncık Ana’dan bahsedilmiyor. Alevi kurumlarında, cemevlerinde Hace Bektaş Veli’nin fotoğrafları oluyor ama Kadıncık Ana’nın yok. Fakat benim yaptığım araştırmalarda Kadıncık Ana ile Hace Bektaş Veli’nin isimleri hep yan yana geçiyor, hiç ayrı geçmiyor. Her ne kadar siz Kadıncık Ana’yı görünmezleştirseniz bile, birçok erkek ve kadın araştırmacı bunu yapıyor ama gene de bir Kadıncık Ana demeden geçemiyorsunuz. Yani görünmezleştirilemeyecek kadar tarihte görülebilen, özellikle o pratik mücadelesinden kaynaklı görülebilen biri. O yüzden bu önemli kişinin kim olduğunu ben de merak ettim. Baktım, pek bir şey yok, kitap falan zaten yok. Başka bilgilere baktım. Hep İslami bir kadın figürü önünüze çıkıyor. Ama bu İslami kadın figürü Hace Bektaş Veli ile olması mümkün değil. Bu sorular ve -olması gerekiyor- merakım nedeniyle Kadıncık Ana ile ilgili araştırma yapmaya niyetlendim. Ama şunu biliyordum, başından beri kaynak sıkıntısı olacaktı. Çünkü 200 yıl önce yaşamış kadınlarla ilgili doğum tarihlerinden ya da nerede yaşadıkları, ne yaptıklarına dair gerçek bilgilere bile ulaşmak zorken, 1100’lü yıllarda yaşamış bir kadın, üstelik Alevi, üstelik Anadolu’da, üstelik Selçuklu döneminde, üstelik arşivlerinin şimdi Cumhuriyet’in kütüphanelerinde belki gizli dolaplarında saklandığı bir kadınla ilgili araştırma yaptığınızda her şey çok daha zorlaşıyor. En zoru da şuydu: Alevilerin tarihlerini İslamcılar, Türkçüler yazmışlar. O yüzden Alevilik tarihi, Türk-İslam sentezinden geçmiş ve bugünlere gelmiş. Şu anda da ‘temel kaynaklar’ diye bize önerilen kaynakların çoğu Türk-İslam sentezinden geçmiş. O bakıştan o perspektiften süzülerek hem Türkçü hem de İslamlaştırılmış bir Alevilik var. Kadıncık Ana ile Hace Bektaş Veli’nin kendisi de biraz öyle olmuş. O kaynakların içinde Kadıncık Ana’nın kendisini aramak, Alevi bir kadını, bu kadar Türkçü ve İslamcı bir bilgi ağının içinde aramanın kendisi de çok zordu. Ama neyse ki yine de devletin her ne kadar teslim almaya çalıştığı insanlar da olsalar, dede İlyas’ın torunundan ya da Aşık Paşazade’ye kadar bir takım insanlar böyle satır aralarına bazı bilgiler koymuşlar, 3-4 sayfa yer vermişler, oralardan ulaşabiliyorsunuz. Kaynak sorunu bir hayli yaşadım.

“KENDİ KADIN ERENLERİYLE, MÜRŞİTLERİYLE YÜZLEŞMEYE HAZIR DEĞİLLER”

-Peki maddi olarak nasıl etkilendiniz?

Şunu da söyleyeyim: Daha çok ben bu çalışmayı yaparken kendimi mazoşist de hissettim. İslamcı kaynakları okuyup oralardan o bilgileri yıkayarak Alevilik ve Alevi kadın mevzusunu çözmeye çalıştığım için son derece sabırlı yaptığım bir iş oldu.

Maddi kaynak açısından da biz Avrupa Alevi Konfederasyonu’na başvurduk Hüseyin Mat üzerinden. Bir de Avrupa Alevi Kadınlar Birliği’ne de Nevin Kamilağaoğlu üzerinden başvurduk, o zaman oranın başkanıydı. 2019’un Kasım ayından bahsediyorum. Ancak her iki kurum da olumlu ya da olumsuz dönmedi. Bunu da şunun için söylüyorum: Cevabın gelmemesinin kendisi politik bir şeydir. Ben bunun şöyle bir şey olduğunu düşünüyorum. Evet Aleviler kadınlar açısından yeni politikalar üretmeye başladılar. Alevi kadınlar da o açıdan iyi gidiyorlar ama galiba yeterince hazır değiller ve kendi kadın erenleriyle, mürşitleriyle bile gerçek kimlikleriyle herhalde yüzleşmeye henüz hazır değiller diye düşündüm.

“ALEVİLİK İSLAMLAŞTIRMA, TÜRKLEŞTİRME VE ERKEKLEŞTİRMEYLE ASİMİLE EDİLİYOR”

-Kitabınızı nasıl yazdınız? Nasıl bir çalışma yürüttüğünüz? Yani yeterince kaynak var mıydı? Biraz bahsettiniz o kaynaklardan… Biraz onu anlatır mısınız?

Alevilere ilişkin kaynaklar özellikle Cumhuriyet döneminden itibaren resmi kaynağa dönüştürülmüş. Onlarla ilgili gerçek bilgilerin kendisi, temel kaynakların kendisi, resmi tarih yazıcılarının eline verilmiş. O resmi tarih yazıcıları oradaki Osmanlıcaları Türkçeye çevirirken bir takım deformasyonlar yapmışlar, bilerek yapmışlar. Osmanlıcayı öyle biliyordum da değil. Mesela Elvan Çelebi’nin kitabının önsözünde kitabı yeni çıkaran kişi eski yazarlarla orada bu konularda yüzleşiyor. Kaynak meselesinde bundan sonra yapılacak araştırmalar açısından da benim önerim kendim de bu yöntemi denedim, bir kere o kaynakların kendisinin Türk ve İslamcı bir gözle yazıldığını, Aleviliğin sadece Selçuklular zamanında, sadece Osmanlılar zamanında değil, bugün Türkiye Cumhuriyeti zamanında da temel üç ayak zemininde asimile edilmeye çalıştığını görerek, bunlara karşı daha farklı perspektiflerden bakarak araştırma yapılması gerekiyor. Bir tanesi İslamlaştırma, ikincisi Türkiye Cumhuriyeti ile beraber Türkleştirme, üçüncüsü de kadıncıl olan Aleviliğin kendisini erkekleştirme ayağıdır. O yüzden araştırmacıların o kaynakların hepsine böyle bakması lazım. Şimdi ben kiminle karşılaşırsam karşılaşayım, İslamcı feminist arkadaşlarımız dahil, Alevi kurumlarında çalışan kadınlarımız dahil, “Şamanlık Alevilikte var değil mi” diye söylüyorlar. İşte “İslam Alevilikte var değil mi?” Yok. Alevilik başka dinlerden etkilenmiş ama Alevilik bu değil, Alevilik şamanlık değil…

“KADINCIL BŞİR İNANÇ OLAN ALEVİLİK ERKEKLEŞTİRİLEREK DEĞİŞTİRİLİP BUGÜNLERE GELİNDİ”

Bu kitapta nasıl anlatmaya çalıştınız Kadıncık Ana’yı?

Diğer kitaplarda Aleviliğin nasıl kadıncıl bir inanç olduğunu ve bugünlere kadar nasıl erkekleştirilerek değiştirilip geldiğinden bahsediyordum. Bu Kadıncık Ana kitabında, bu kadıncıl olan unsurlarının nasıl kurulduğunu yazdım. Bugün ben Kürt Alevi’siyim ve Dersim Alevi kültüründen geliyorum. Biz dahil olmak üzere yani Kürt Alevi süreği vs. hepsi dahil olmak üzere Kadıncık Ana’nın bizzat oluşturduğu bu kadıncıl zeminin içinden besleniyoruz biz de. Nasıl? Munzur aslında kadın adıydı da erkekleştirildi ise ve bundan güç alıyorsa kadınlar, Kadıncık Ana’nın kendisi de bu kadıncıl Aleviliğin örüldüğü süreklerden biridir ve bu kitapta bahsettiğim şey de kadıncıllık Aleviliğin kuruluş dönemlerine dair bilginin kendisi aslında. Hace Bektaş Veli’nin kadınlara karşı duyarlılığı, eşim değil, eşitim demesi Kadıncık Ana için ve kadınları da zaten eşit mesafede görmesi kendisine Kadıncık Ana ve o dönemdeki kadınlarla beraber yürüttüğü mücadelenin kendisidir. Bizim tarihçiler, Aleviler, Hace Bektaş Veli’nin Babai İsyanı’ndan sonra Anadolu’ya geldiğinin ve işte orada bir süre saklandığından falan bahsederler. Oysa hiç Aşık Paşazade öyle bir şeyden söz etmiyor. Kitabın kendisine bile göz attığınızda görüyorsunuz ki Hace Bektaş Veli, Kadıncık Ana ve o dönemdeki kadınlarla beraber hem bu süreği kuruyor hem de o kadınlar Hace Bektaş Veli’yi çevreleyip aslında Selçuklu’nun zulmünden koruyan kesimler. Orada der ki Paşazade, Hace Bektaş Veli Anadolulu bacıları seçti. Kim bu Anadolulu bacılar? Ona baktığınızda, Kadıncık Ana ve o dönemki örgütlü kadınları görüyorsunuz. O dönem Taptuk kadınları dahil olmak üzere işte Kadıncık Ana’nın içinde olduğu Anadolulu bacılar olmak üzere örgütlü bir yapı halinde varlar ve Alevi süreklerine baktığınız zaman kadınların da kendilerine dair bir örgütlenme, yan yana durma biçimlerinin olduğunu da o dönemlerde görüyoruz. Bunu kimi erkek yazarlar da tabi bizim gibi algılayamadıkları için, çünkü cinsiyetçi perspektiften baktıkları için ama buna rağmen onlar da bahsediyorlar.

-Bu yazarlar Alevi değiller mi?

Kimi Alevi, kimi de değil, ama birincil kaynaklara baktığınızda çoğu Alevi değil zaten. O temel kaynaklarının sahipleri Alevi değil ama zaten olmalarına da gerek yok. Yani o dönem Bacıyan-ı Rum’dan bahsediliyor. Bence, en önemli çarpıtmalar ve İslamlaştırmalardan biri bu. Bacıyan-ı Rum örgütü diye bir örgütten bahsediliyor. Bunun Ahi toplumuna ait bir kurum olduğundan bahsedilir ama Aşıkpaşaoğlu’nun bahsettiği Bacıyan-ı Rumlar genel bir Anadolu kadını kavramıysa o zaman Bacıyan-ı Rum örgütünün Ahilere ait bir örgüt olduğu noktasında soru işareti oluşması lazım. Bu tür sorgulamalara gittim. O çeşitli kaynaklardan karşılaştırarak, o dönem Ahi kadınların da bir örgütlenmesi var, ama Alevi kadınların da bir örgütlenmesi var ve başka alanlarda kadınların da örgütlenmesi var ve Bacıyan-ı Rum yani Anadolulu kadınlar örgütlenmesi, bugünkü bizim genel olarak kadın örgütlenmesi deyip içine nasıl bütün kadın gruplarını koyduğumuz bir kadın örgütlenmesi varsa Anadolulu kadınlar örgütlenmesinin böyle olması gerektiğini düşünüyorum. Ama mesela bunu Türk-İslam sentezinden gelen erkek araştırmacıların kendileri, işte Bacıyan-ı Rum örgütü diye bunu sadece Ahilere aitmiş gibi gösterebilir. Benim söylediğim de bir iddia ama onlar iddia olarak yazmamışlar. Bence onlarınki de iddia. O yüzden çok daha fazla temel kaynağı Osmanlıca’dan, hangi dilden yazılmışsa, o temel kaynaklara ulaşmadan bence o bilgiye de soru işareti ile bakılması gerekiyor. Mesela kitapta ilk söylenen mevzulardan biri de ilk kez ortaya atılan sorulardan başlıklardan biri de bu Bacıyan-ı Rumlar kim? Ahilik kadınları mı? bence değil. Böyle bir şey olamaz. Çünkü aynı zamanda Kadıncık Ana ve birlikte örgütlü olduğu kadınlar Taptuklu kadınlar, hepsi Anadolulu kadınları temsil ediyor.

“KADINCIK ANA YOL’UN KURUCUSU, SÜRDÜRÜCÜSÜ, KARAR VEREN”

-Kitabınızda tarihsel bilgiler de veriyorsunuz. Baba İlyas, müridi Baba İshak var. Bunlar o dönemdeki baskılara, zorluklara karşı mücadele veriyorlar. İki Yol Eren’i diyoruz. Hace Bektaş Veli’ye ve Kadıncık Ana’ya yol gösterici mi oldular?

Şurası çok kesin Hace Bektaş Veli, Anadolu’ya geldiğinde Baba İlyas’a gidiyor ve onun müridi oluyor. Bu resmi kaynaklarda bile kesin. Ama mesela bu çok çarpıtılıyor. Hace Bektaş Veli gelmeden hacca gitmiştir diyenler var. Vilayetname’de bile bu geçer. İşte oraya gittiği için Hacı falan derler ama aslında Hace Bektaş Veli hacca gitmiş biri değildir. Anadolu’ya gelirken, direkt Anadolu’ya gelmiştir ve Baba İlyas’ın müridi olmuştur. Birkaç yıl onun yanında eğitimini almıştır. Babai İsyanı’nda yer almıştır kardeşi Menteş ile beraber. Kardeş Menteş Sivas’taki savaşta ölmüştür. Savaşın sonuna doğru zaten 1,5 ay falan sürüyor Babai İsyanı’nın kendisi. Bu kısa süre içerisinde de 18 kere meydan muharebesi oluyor. Babai İsyanı dediğimiz şey çok devasa bir şey ve Alevilik için çok önemli. Özellikle Anadolu ve Türkler için çok önemli bir tarih ama hepimiz için önemli bir tarih. Babai İsyanı’nın sonucunda yenileceklerini gördüklerinde bu yolun devam etmesi için Hace Bektaş Veli için, sen şimdi çıkıyorsun, bu yolu burada sürdüreceksin. Biz yenileceğiz ama bu yol burada kalacak, diyor ve ondan sonrasında Kadıncık Ana ve Hace Bektaş Veli’yi birlikte Anadolu’da görüyoruz. Çünkü Hace Bektaş Veli Kayseri’de kalıyor. Ahilerle kesinlikle ilişkisi var ve çok iyi, çok yoldaşça bir ilişkisi var. Birlikte zaten Selçuklu’ya da karşı geliyorlar. Zaten Babaileri katlettikten sonra Ahi toplumunu da 10-15 yıl içinde Selçuklu devleti biçiyor ve Hace Bektaş Veli’nin o dönemde Ahilerin bile yok edildiği ama Hace Bektaş Veli’nin yok edilememesinin nedeni de Kadıncık Ana ile beraber Anadolu’da var olması ve Kadıncık Ana ile beraber bu yolun kendisini kurması. Zaten Hace Bektaş Veli öldüğünde aslında herhangi bir kurumsallaşma olmuyor. Bu işin devamlılığının sağlanması gerektiği kararını veren kişi de Kadıncık Ana. Bunu kendisinden sonra kimlerin yürüteceğini seçen kişi de Kadıncık Ana. Ona o eğitimi veren de Kadıncık Ana. Aynı bu Kerbela olayı gibi. Nasıl ki Zeynep olmasaydı biz bilmezdik. Zeynep taşıyor ya… Burada da Kadıncık Ana bu yolu taşıyan kişi aynı zamanda. Ama şöyle bir farkı var Kadıncık Ana’nın. Kadıncık Ana, bu Yol’un kurucusu, Hace Bektaş’la beraber bu yolun kurucusu. Sadece kazan kaynatıp yemek pişiren kişi değil. Bu Yol’un kurucusu, Yol’un sürdürücüsü, Yol’un bundan sonra nasıl devam edeceğine dair karar veren ve devam ettirecek olan kişileri seçendir Kadıncık Ana.

“KADINCIK ANA DEVASA BİR KADIN, ANCAK YETERİNCE BİLMİYORLAR”

-Bu denli bir ismi, Kadıncık Ana’yı, Alevi toplumu yeterince biliyor mu, yeterince tanıyor mu? Kadıncık Ana ismi biliniyor mu?

Ben 7-8 yıla yakındır Alevi kadınlarla ilgili çalışıyorum. Gittiğim yerlerde ben de çok merak ediyordum. Kadıncık Ana’yı soruyordum o kurumlardaki kadınlara ve erkeklere. Ya duymamışlar hiç, böyle bir kadınla ilgili bilgileri yok, ya da birini duyduk, diyorlardı. Ben hayret ediyordum. Nasıl diyordum, her yerde önüme çıkıyor ve siz bu alandasınız, çalışma yapıyorsunuz ve bilmiyorsunuz. Ama daha acısı ne biliyor musunuz? Hace Bektaş Veli’yi de bilmiyorlar. Ben Hace Bektaş Veli’nin Hace Bektaş Veli olarak bilindiğini düşünmüyorum, Vilayetname’deki haliyle de bilindiğini düşünmüyorum. Çünkü onunla ilgili de “Evet var ama o kadar da bilmiyoruz” diyen birçok insanla karşılaştım. Zaten Kadıncık Ana’yı bilmiyorsanız Hace Bektaş Veli’yi bilemezsiniz. Hace Bektaş Veli’yi bilmiyorsanız da Kadıncık Ana’yı bilemezsiniz. Bu ikisi aynı mekanda, aynı inancı, aynı süreği var etmiş ve aynı dönemde yaşamış insanlar. Birini bilmeyince zaten diğerini de bilmiyorsunuz. Şunu biliyorlar: Kadınlarla ilgili birkaç tane şiiri var Hace Bektaşı’n. O şiirleri biliyorlar. Hacıbektaş ilçesinde dergah var orayı biliyorlar. Mesela o dergahın var olmasının nedeni de Kadıncık Ana ile ilgilidir. Kadıncık Ana olmasaydı o dergah da olmazdı. Çok devasa bir kadından bahsediyoruz.

“GERÇEKTEN HACE BEKTAŞ VELİ’NİN BÖYLE BİR SAKALI VAR MIYDI?”

-Bu kıymetli, değerli Yol kurucularını, yöneticilerini tanıtmak gerekiyor, cemevlerinin bir okul gibi olması gerekiyor ve Alevi toplumuna bu Yol önderlerinin anlatılması gerekiyor.

Ama işte nereden hangi kaynaktan nasıl anlatacağız? O yüzden bu yeni çalışmalar çok önemli. Az önce desteklenmeme ile ilgili söyledim, yoksa çok önemli değil. Önemli olan kendi tarihini, kendi kültürünü ve kendini kimlerden öğreniyorsun ve nasıl öğreniyorsun? Doğru mu? Bu kadar kendi inancını bile değiştiren, İslam inancını bile değiştiren bir İslam’ın olduğu coğrafyada Alevilerin gerçekten vay haline… Dolayısıyla Hace Bektaş Veli’yi de, Kadıncık Ana’yı da ya da diğer uluların kendisini de gerçekten tanıyacağız ki tanıtalım. İslamlaştırılmış bir Hace Bektaş’ın kime ne faydası var? Ben mesela şunu da düşünüyorum Hace Bektaş Veli’nin fotoğrafları var… Ben artık bu çalışmalardan sonra şüphe ile bakıyorum. Öyle mi görünüyordu, böyle bir sakalı var mıydı?

“HACE BEKTAŞ DERGAHI’NDAKİ GÖRESELLERİN ÇOĞU İSLAMA DAİR”

-İslamlaştırılmış olabilir mi?

Hace Bektaş Veli Dergahı’na gidin. Oradaki görsellerin çoğu zaten İslam’a da dair. Benim okuduğum ve içinden büyüyerek geldiğim kültürle hiç alakası yok. Dolayısıyla ben bir arkadaşıma bu kitabını araştırmasını yaparken, “İyi ki Kadıncık Ana’yı tanımamışlar, görmemişler yoksa oraya da başı bağlı, tesettürlü bir kadın konabilirdi, demiştim.

“HACE BEKTAŞ VELİ VE KADINCIK ANA BİRLİKTE KADINCIL BİR ALEVİLİK ÖRMÜŞTÜR”

-Hace Bektaş Veli’nin kadınları önemsediğini biliyoruz. Kadıncık Ana’yı da çok önemsemiş, eşitim demiş. Yan yana mücadele etmişler. Acaba, bu iki Yol kurucusu, bu Yol’u nasıl yürütmüşler?

Bizde erkek egemen bir bakış olduğu için, bilim de çok cinsiyetçi bir alan olduğu için bilginin üretildiği alan da, oralardan hep böyle erkeklerden yola çıkarak anlatılır ama şimdi çok teknikleştirerek söylüyorum, konu daha iyi açılsın diye. Anadolu’da yaşayan kim?
Kadıncık Ana.
Dışarıdan gelen kim?
Hace Bektaş Veli.
Hace Bektaş Veli, Babai İsyanı’ndan sonra nereye geliyor? Kadıncık Ana’nın yaşadığı yere geliyor. 7 hane var, hanenin biri Kadıncık Ana’nın hanesi. Peki Hace Bektaş Veli nereye geliyor? Kadıncık Ana’nın evine geliyor. Şimdi Kadıncık Ana’nın evi dediğimiz şey aynı zamanda Hace Bektaş Veli’nin bir dönem yaşadığı yer değil mi? Dolayısıyla orası süreğin kurulduğu yer. Mekan olarak baktığımızda o anlama da geliyor. Ama cinsiyetçi perspektifle baktığınızda şu anda ne var? Hace Bektaş Veli’nin dergahı var. Kadıncık Ana’nın evi görünmüyor bile. Daha yeni yeni bu konulardan bahsediliyor. O yüzden bu iki Veli’nin arasındaki ilişkiyi anlayabilmek için bu erkek egemen bakıştan vazgeçmemiz gerekiyor. Biraz şöyle bahsediyorlar: Sanki Hace Bektaş Veli, lütfetmiş, Kadıncık Ana’ya değer vermiş. Eşitim derken bir lütufta bulunuyor gibi. Hayır öyle değil. Erkeklikle yüzleşmiş, bunu Aleviliğin içine alamayacağını biliyor. Nereden biliyor? Baba İlyas’tan biliyor. Çünkü Baba İlyas’ın 72 bin müridinin içinde binlerce kadın mürit var. Bunu nereden biliyoruz? Elvan Çelebi’nin kitabından biliyoruz. Elvan Çelebi kitabında her ne kadar direk kadın müritlerden bahsetmese de, Baba İlyas’ın aldığı kararlardan birinin kadın ve erkek müritlerin birbirlerine nasıl mesafeli olması gerektiği, nasıl dergahlarda yerleşmesi gerektiğine dair bilgilerden biliyoruz ki kadın müritler de var. Aynı şekilde İslami saldırılardan biliyoruz. Yani karşı tarafın tarihi notlarından biliyoruz. Çünkü Baba İlyas’ın yaşadığı Çat köyünde mürit olan bir kadına kafayı takıyor oradaki kadı. Bir kadın nasıl öyle olabilir, nasıl oraya gidebilir, nasıl buraya gidebilir. Bunlardan şunu anlıyoruz kadın müritler var. Kadın müritler Anadolu’da fikirlerini örgütlemek için bir yerlere gidiyorlar. Sadece dergahta da kalmıyorlar. Kadıncık Ana sadece yemek yapan biri değil. O zaman bu perspektifle baktığımızda, Hace Bektaş, Kadıncık Ana ile beraber eşit ve ortak olarak kadıncıl bir Alevilik örmüşler ve o kadıncıl Aleviliğin de bugün yürümesi gerekiyor. Bugün cemevlerinde kadınları mutfağa koyduğunuzda siz bu tarihe o zaman ihanet etmiş oluyorsunuz. Sadece erkeklerin olduğu, erkeklerin yönettiği, erkeklerden bahsedilen bir Alevilikten bahsedemezsiniz. Bahsederseniz Kadıncık Ana’yı gizlemeye çalışırsınız, zaten gizleyemediniz. Birileri de çıkar onları ortaya çıkarır. Bunun önünü kesemezsiniz.

“ALEVİLER İSLAMLAŞTIRMAYA, TÜRKLEŞTİRMEYE VE ERKEKLEŞTİRMEYE KARŞI UYANIK OLMALI”

-Hace Bektaş Veli’nin eşitim dediği Kadıncık Ana’dan bahsediyoruz. Bunun gizlenmesi, yeterince tanınmaması çok tuhaf bir durum. Bu ne anlama geliyor? Egemen olan İslam’ın etkisi olabilir mi?

Bu ilk önce erkekliğin etkisi, erkek egemen sistem diyoruz ya, onun etkisi var. Anadolu’da da yaygınlaşmaya başlayan 1200’lü yıllardan bahsediyorum. İslam o dönem Baba İlyas’ın inancından daha yaygın değil. O döneme baktığınızda Baba İlyas ve onun yaymaya çalıştığı inancın kendisi aslında Anadolu’yu Selçuklu devletinden daha çok etkiliyor. O yüzden de Baba İlyas’a çok karşılar. İşte “Kendisine peygamber dedi, öyle ilan etti.” “Katli vaciptir” falan diyorlar… Bu Babai İsyanı, gerçekten Spartaküs’ün ondan kaç bin yıl önce başlattığı isyanla tarihsel açıdan, özellikle Aleviler için ve Anadolu tarihi için Spartaküs’ün başlattığı o köle isyanıyla benziyor. Büyük anlamları olan, büyük toplumsal değişikliklere yol açan bir şey. Dolayısıyla o dönem evet İslam var, İslamcıların Baba İlyas’la da Kadıncık Ana’yla da Hace Bektaş Veli’yle de uğraştıklarını görüyoruz. Ama o dönemki İslam, Kadıncık Ana’nın ve Hace Bektaş Veli’nin bu kadıncıl Aleviliğin örmesini engelleyememiş. Dolayısıyla İslam mıdır? İslam değildir. İslam değilse o zaman nedir? Alevilerin erkekliğe karşı direnişleri ya da direnmeyişleridir. Bugün Aleviliğin bu kadar kadıncıllıktan uzaklaşmasının nedeni Alevi toplumunun kendisinin erkekleştirmeye evet demesidir. Bunu dedikten sonra İslam’la arasındaki o ilişki yansıyabilir. İslam’ın asimile etmeye çalışması yansıyabilir. Ama ben en başta 3 ayaktan bahsettim. 3 ayağa karşı Alevilerin uyanık olması lazım. Hem İslamlaştırmaya karşı, hem Türkleştirmeye karşı, hem erkekleştirmeye karşı. Peki niye şimdi Aleviler sadece İslamlaştırılarak asimile edildiğimizden bahsediyorlar da erkekleştirmeden bahsetmiyorlar, yeterince Türkleştirmeden bahsetmiyorlar o zaman. Baba İlyas’a, Hace Bektaş’a baktığımız zaman orada bir milletleştirme durumu yok zaten. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nden itibaren bu var ve buna karşı da yeterince yüksek sesle itiraz edilemiyor.

-Bu kadar kıymetli bir şahsiyetin, Kadıncık Ana’nın evi gerçekten kötü durumda, Onarılacak…Avrupa’dan Alevi kadınlar girişimde bulundular. Oarılacak. Kültür Bakanlığı da onaracak ama nasıl onaracak?

Ben o konunun biraz yangından mal kaçırma gibi olduğunu düşünüyorum. Şimdi Kadıncık Ana ile ilgili o evin durumuna ilişkin 17+ Alevi Kadınlar olarak biz gündeme getirmiştik. Sonra Avrupa Alevi kadınlar Birliği de bunu gündemine aldı ve yapmaya çalıştıkları şey çok güzel, biz de destekliyoruz. Ama şu anda AKP’nin bu dönemde üstelik paraya bu kadar ihtiyaç duyduğu bir dönemde, Alevilerin AKP’nin iktidarda olduğu bir zamanda ellerine, avuçlarına para sayarak o evi restore ettirmeye çalışmaları politika olarak da bana ters geliyor. Maddi olarak da o para gider, o ev de öyle kalır diye düşünüyorum. Ama daha da önemlisi bu tür işlerde mesela Kadıncık Ana’nın evini nasıl yapacağız? Alevi mimarisi ne? O 1100’lü yıllarda nasıldı? Şimdiki gibi o yeşil, İslami halılar mı vardı? Bütün bunları konuşmadan, bu konularda bilen, Alevi, sanat tarihi okumuş mimarlar olmadan, bir araya gelmeden Aleviler ortaklaşmadan, bu işin yapılabilmesi, çok hızlandırılmış ve bana doğru bir yöntem olarak gelmiyor. Ama arkadaşlar bilirler, kendi kararlarıdır.

“FESTİVALİN ADI ‘HACE BEKTAŞ VELİ VE KADINCIK ANA’YI ANMA FESTİVALİ’ OLMALI”

-Biliyorsunuz Ağustos’ta festival oluyor, Hace Bektaş Veli’yi anma etkinlikleri. Kitabınızda “Bu etkinlik Hace Bektaş ve Kadıncık Ana Festivali olmalı” diyorsunuz. 

Çünkü biri olmazsa diğeri olamaz. Kadıncık Ana’sız bir Hace Bektaş düşünemezsiniz. Bu mümkün değil. Tersinden Hace Bektaş’sız da Kadıncık Ana yok. Çünkü ikisi birden var etmişler ve Hace Bektaş Veli’nin kendisinin, adının ve yaptıklarının bugünlere gelmesinin sebebi de zaten Kadıncık Ana iken, siz o anmaları nasıl bu iki yoldaşı karpuz gibi ikiye bölerek, üstelik sadece Hace Bektaş Veli diyerek yapabilirsiniz. Bu mümkün değil. Ben yakın vadede değiştireceklerini düşünüyorum ama bunun için Alevi kadınların sesini yükseltmesi gerekir. Bu festivallerin adı Hace Bektaş Veli ve Kadıncık Ana’yı anma festivali olursa hiç olmazsa eşitlikçi, Alevilik için de somut bir adım daha atılmış olur.

Nilgün METE/İSTANBUL

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak