Alevi Haber Ajansi

Akademisyen Yılmaz Kahraman, Şah İsmail’in Mezopotamya’ya yolculuğunu anlattı(3)-VİDEO

PİRHA-Alevi Araştırma ve Eğitim Enstitüsü’nün Yol Muhabbeti’nde konuşan Akademisyen Yılmaz Kahraman, Şah İsmail’in İran’dan kaçıp Mezopotamya’ya olan yolculuğunu anlattı. Kahraman, “Daha önceden insanlar güneşe, aya dua ediyorlardı. Sonradan İsmail ‘Ay Muhammet, gün Ali’dir’ diye deyişleri ona göre şekillendiriyor. Bizim inancımız, Şii isimleri, terminolojisi, etiketler, ritüeller İsmail’le birlikte 16. yüzyıldan sonra değişikliğe uğradı” dedi. 

Alevi Araştırma ve Eğitim Enstitüsü’nün Yol Muhabbeti’nde konuşan Akademisyen Yılmaz Kahraman, ‘Alevilik ve Kızılbaşlık’ sunumunun 3. bölümünde Şah İsmail’in Mezopotamya’ya geliş sürecine ışık tuttu.

Şah İsmail’in ailesinin, Akkoyunlular tarafından katledilmesini anlatan Akademisyen Yılmaz Kahraman, İsmail’in küçük yaşlarda Tebriz’i ele geçirerek Kızılbaşlığa nasıl yön verdiği konusunda şu bilgileri paylaştı:

“DERVİŞLER, ŞAH İSMAİL’İN HAYATINI KURTARIYOR”

“İsmail’in öz dayısı Yakup Bey, aileyi alıp hapse atıyor. İsmail’in annesi Akkoyunluların kızı uzun Hasan’ın kızı. İsmail’in babasını da, dedesini de öldürenler Akkoyunlular. Neden böyle oluyor? O dönemde başa kim geçecek, saltanat kimin elinde olacak diye aile içeresinde her ne kadar da dayı yeğen de olsalar böylesi husumetten oluyor ve bunlar savaşa dönüşüyor.

Haydar’ı öldüren Akkoyunlular Haydar’ın çocukları İsmail’i, Ali’yi, İbrahim’i ve annesi Halime Begüm’ü zindana atıyor. Zindana atan kişi, Halime Begüm’ün kardeşi olan Yakup bey. Yakup Bey, Akkoyunluların başına geçenlerden birisi. Yakup Bey öldükten sonra hükümdarlığın başına geçen Rüstem Bey, başa gelince öldürülen Haydar’ın çocuklarını hapisten çıkartıyor ve diyor ki, ‘Bunları ben çıkartayım. Yarın kendi siyasetim için kullanabilirim’ diyor. Ama ne hikmetse İsmail’in kardeşleri ölüyor. İsmail’i ise dervişler, atalarının olduğu Lahican’a götürüp orada saklıyorlar.

Daha sonra Akkoyunlular köyü basıp İsmail’i soruyor. Dervişler burada değil diyor ve bütün dervişler yemin ediyorlar ki ‘İsmail Lahican topraklarında değil’ diyorlar. Dervişlerin yeminine Akkoyunlular inanıyor ve İsmail böylece kurtuluyor. Dervişler, İsmail’i eğitiyor ve büyütüyorlar. İsmail daha sonra 1500 yılında kendisi o zaman 13 yaşında Erzincan’ın doğusuna geliyor.”

“14 YAŞINDA TEBRİZ’İ ELE GEÇİRİYOR”

Akademisyen Yılmaz Kahraman, Şah İsmail’in Erzincan’ın doğusunda Tercan ilçesine bağlı Sarıkaya köyüne yerleştiğini söyleyerek şöyle devam ediyor:

“İsmail vardığı köyde babasının müritlerini topluyor ve onlarla bir kongre yapıyor. Bu kongrede birbirlerini destekleyeceklerine dair yemin ediyorlar. Birlikte hareket ettikleri kesimler arasında Osmanlı devletinden rahatsız olan bazı Kızılbaşlar da var.

Osmanlı beylik olarak 1299’a kurulmuş. Ağırlık olarak Bursa, Eskişehir bölgesinde güçlü olan Osmanlar, Sivas’ın doğuşu ile hiç ilgilenmiyor. Daha verimli toprakları olan Balkanlar’a doğru açılmayı düşünüyor. Osmanlı doğuda neler olabileceğinin henüz bilincinde değildi. İsmail, 1500 yılında Tercan’da yaptığı kongreden 1 yıl sonra hemen İran’ın Tebriz kentini ele geçiriyor. İsmail 1501 yılında henüz 14 yaşında ve orada Akkoyunluların başkenti olan Tebriz’de Akkoyunluların saltanatını bitiriyor. Hem babasının, hem dedesinin öcünü alıyor hem de 14 yaşında orada tahta geçiyor ve ‘Şah’ Ünvanını alıyor. Ve orada artık bir saltanat kuruyor. Safevi Hanedanlığını kuruyor.”

KIZILBAŞLAR İLE OSMANLI DEVLETİ SAVAŞIYOR!

Akademisyen Yılmaz Kahraman, Şah İsmail’in Mezopotamya’ya gelmesinin ardından bölgede Kızılbaşlığın hakim olduğunu söyleyerek şu bilgileri paylaştı:

“Şah İsmail, kendinden 200 sene önce yaşayan atası Şafiyüddin Erdebil’in ismini alıyor ve böylece Hazar Denizi’nden Erzincan’a kadar olan bu bölgede Kızılbaşlık ismi ile Safevi devletini kuruyor.

İnanç olarak Kızılbaşlar İran’ın kuzeyinde yaşıyor. İran’ın güneyine daha çok o dönem Sünnilik hakim, Şiilik değil. Şiilik sonradan oluşuyor. İsmail, siyasi başarısıyla bütün İran’ı ele geçiriyor ve tabi bu Osmanlıyı korkutuyor.

Osmanlı ‘Yarın bir gün İsmail, bizim de ülkemizi ele geçirir’ diyerek Balkanlar’da olan bütün askerini doğuya yönlendiriyor. 1501 yılında Osmanlı ile yaşanan Çaldıran Savaşında Osmanlı kazanıyor. Osmanlı Sivas’a kadar olan sınırını Tebriz’e kadar uzatıyor ve o bölgeleri ele geçiriyor. İsmail bu durum karşında geriye çekiliyor. 1524 yılında Çaldıran savaşından 10 yıl sonra Şah İsmail vefat ediyor.”

İSMAİL’İN ÖLÜMÜNÜN ARDINDAN KIZILBAŞLIK YASAKLANIYOR

Şah İsmail’in ölümünün ardından 1. Şah Abbas’ın başa geçtiğini anlatan Akademisyen Yılmaz Kahraman, o süreçten sonra İran’da Kızılbaşlığın yasaklandığını belirtiyor. Kahraman sözlerine şu cümlelerle devam ediyor:

“Abbas, tahtından korkuyor. ‘Bu Kızılbaşlar devletten, pastadan pay istiyorlar yarın bir gün bunlar beni de tahtan indirirler” diyerek Kızılbaşlığı yasaklıyor.

İran’da bugün neredeyse Kızılbaşlar yok. Sadece küçük gruplar var. Kızılbaşların torunları olan Yaresanlar, Ehli-haklar, Kakailer bu gelenekleri sürdürüyor. Büyük bir kısmı da Türkiye’de yaşayan Alevi isminde bugün kalan grup oluyor.”

“16. YÜZYILDAN SONRA İNANCIMIZ DEĞİŞİKLİĞE UĞRADI”

Akademisyen Yılmaz Kahraman, İsmail’in bir diğer ünvanının ise ‘Hatayi’ olduğunu belirterek şöyle devam ediyor.

“İsmail’in deyişlerinde kullandığı Mahlas ‘Hatayi’ çok ilginç bir mahlûkat. Ve İsmail, deyiş yazmaya başlıyor. Deyişleri de babasından öğreniyor. Şunu bilmemiz gerekiyor ki, inanç her ne kadar Anadolu’dan olsa da siyasi güç Erdebil’den doğduğu için Erdebil bu inancı şekillendirdi. İsmail deyişlerinde Kızılbaşlık ya da o dönemin Azeri Türkçesinde Ezelbaş, Ezelbaşlık inancını anlatıyor.

İsmail deyişlerinde Kızılbaşların dünyaya bakışını, onların tanrı anlayışını, ritüellerini anlatıyor. Ve bir sürü deyiş yazıyor. Sadece değişleri yazmıyor aynı zamanda bugün bildiğimiz 40’lar cemi de onun yazıp şekillendirdiği değerlerdir.

Bir ismim Muhammet, bir ismim Ali diyor. Yine buyrukları yazdıran kişi Şah İsmail’in ta kendisidir. Buyruk İmam Cafer’i Sadık’ın kaleminden elinden çıktı diye bir şey yok. Buyruklar 16. yüzyılda yazıldı ve onları yazdıran Şah İsmail’in kendisidir. Gülbengleri yazan de Şah İsmail’dir. Zaten gülbenglerimiz nasıl başlıyor; Şah, Allah, Allah. Şah İsmail’in döneminde de ‘Şah’ın ismi Allah ismi alıyor. Yani gülbenglerden tutalım, mitolojilere, buyruklara bakalım Alevilikte ne varsa o dönemde reorganize edilmiş. Olanlar daha önceden değişik bir versiyondaydı. Sonra İsmail onların hepsini bir İslami cilayla tekrardan şekillendirdi. Daha önceki kırklar cemine sonradan Muhammed’i, Aliyi, 12 imamları katıyor.

Daha önceden insanlar güneşe, aya dua ediyorlardı. Sonradan İsmail ‘Ay Muhammet, gün Ali’dir’ diye deyişleri ona göre şekillendiriyor. Bizim inancımız, Şii isimleri, terminolojisi, etiketler, ritüeller İsmail’le birlikte 16. yüzyıldan sonra değişikliğe uğradı.”

PİRHA/ ANKARA

İlgili haberlerin linkleri…

https://pirha.org/kahraman-inanc-olarak-uzaktan-yakindan-siilik-ile-alakamiz-yok-1-video-250362.html/19/01/2021/

https://pirha.org/akademisyen-yilmaz-kahraman-anlatiyor-kizilbaslik-nasil-dogdu2-250902.html/22/01/2021/

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak