PİRHA- HDP’li Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eyleminde 167 gün geride kaldı. Uzmanların “kritik eşik” aşıldı uyarısına rağmen birincil sorumlu konumundaki Adalet Bakanlığından olumlu herhangi bir açıklama gelmiş değil. Aileler sürecin daha da kötüye gitmesinden endişe duyuyor.
“Bizim talebimiz başından beri çok nettir. İnsanlık suçu olan bu tecridin kalkması, Sayın Öcalan’ın ailesi, avukatları, siyasi heyetlerle görüşebilsin, demokratik çözümün, kalıcı barışın sağlanması için çabalarını, görüşlerini sürdüreceği koşulların oluşturulması olarak belirledik.”
Bu sözler aylardır açlık grevini sürdüren Leyla Güven’e ait.
24 Haziran Genel Seçimlerinde Halkların Demokratik Partisi’nden (HDP) Hakkâri Milletvekili seçilen Leyla Güven, 8 Kasım 2018’den bu yana açlık grevinde.
Talebi, 2015’te yeniden başlayan çatışma sürecinden bu yana avukatları ya da siyasi heyetle görüştürülmeyen, PKK lideri Abdullah Öcalan’la yeniden görüşmelerin başlaması.
Güven, Abdullah Öcalan’la görüşmelerin yeniden başlamasının süren çatışmaları sona erdirebileceği görüşünde.
TÜRKİYE’DE AÇLIK GREVLERİ
Türkiye kamuoyu açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerine yabancı değil. Özellikle, 12 Eylül 1980 darbesinden bu yana politik mahpuslar, hapishane koşullarının iyileştirilmesi ve barış talebiyle defalarca açlık grevi ve ölüm orucu eylemi yaptı.
Bu eylemlerin en kitlesellerinden biri de yakın tarihte yaşandı. 12 Eylül 2012’de 58 hapishanede politik mahpuslar, Güven’in talebine benzer biçimde, “Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması”, “sınırda bekletilen YPJ-YPG cenazelerinin bekletilmeksizin ailelerine teslim edilmesi”, “Kürt halkına karşı düzenlenen operasyonların son bulması” talepleriyle açlık grevi eylemi başlattılar. Eylem, Öcalan’ın çağrısıyla son buldu.
Konunun uzmanları, 12 Eylül 2012’deki açlık grevi eylemlerinin çatışmasızlık sürecinde de önemli rol oynadığı noktasında neredeyse hemfikir.
AÇLIK GREVLERİ “İÇERİDE” VE “DIŞARIDA” SÜRÜYOR
Bugün, Türkiye hapishanelerinde binlerce politik mahpus açlık grevi eylemini “içeride” sürdürürken, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ndeki (IKBY) Hewler (Erbil) kentinde Nasır Yağız ile çeşitli Avrupa kentlerindeki insanlar da açlık grevine katılarak eyleme “dışarıdan” destek veriyorlar.
Uzmanlar, açlık grevini sürdüren eylemcilerden birçoğunun sağlık durumlarının kritik aşamada olduğunu belirtiyor.
“KRİTİK GÜNLER ÇOKTAN AŞILMIŞ DURUMDA”
Açlık grevi ve ölüm orucu konusunda uzman Nörolog Emel Gökmen, “Kritik günler çoktan aşılmış durumda,” diyor ve ekliyor:
“Cezaevi hekimleri ve grevcilerin bulunduğu bölge hastanelerinin başhekimlerinin grevlerin sonlandırılması sonrası doğru tedavi konusunda hazırlıklarını yapmalıdır. 1996 ve öncesi tıp eğitiminde açlık grevi sonlandırılmasıyla ilgili bir bilgi yoktu. Ancak günümüzde bir hekim bunları bilmek durumundadır. Yapılacak hatalar kabul edilemez.”
Gökmen, daha önceki eylemlerde, açlık grevi yapmayan mahpusların, açlık grevindeki mahpusların bakımını yapmasına izin verildiğini belirterek, “Şimdiki cezaevleri bunlara izin vermiyor ve içeriden haber de alınamıyor.” diyor.
Gökmen, açlık grevi ölümle sonuçlanmazsa uygulanacak tedavi konusunda da endişeli:
“Beyin doğrudan şekeri kullanır ve kullanırken de B1 vitaminine ihtiyaç duyar. Açlık grevi sırasında az miktarda tuz ve şeker alınıyor biliyorsunuz. Günler içinde vücuttaki B1 depoları boşalıyor. Bu durum sinir sisteminin çok hassaslaşmasına neden oluyor. Ölüm olmadığı noktada ise açlık grevi sonlandırması önemli bir sorunu ortaya çıkarıyor. Açlık sonlandırılırken hastaya serum takılıyor. Sadece şeker içeren serum takılırsa -içerisine yüksek doz B1 vitamini mutlaka eklenmeli- şeker B1 depoları boşaldığı için beyinde kullanılamıyor ve beyne zarar veriyor. Wernicke-Korsakoff hastalığı açlık grevi sırasında başlayabildiği gibi çoğunlukla bu şekilde hekimlerin de bilinçsiz katkılarıyla başlıyor.”
Gökmen, hekim olarak yine de umutlu: “Bir gün açlık grevlerine gerek olmayan bir coğrafyada yaşarız diye ümit ediyorum.”
AİLELER TALEPLERİN KARŞILANMASINI İSTİYOR
Yasin Güngör açlık grevi eylemcilerinden biri.
Ailesi, Güngör’ün haftalık 800 gram ila 1 kilogram kaybettiğini; gardiyanların sözlü ve fiziksel şiddetine maruz kaldığını ifade ediyor.
Kardeş Sedat Güngör 80 gündür açlık grevini sürdüren ağabeyinin 48 kiloya düştüğünü ve refakatçi desteğine ihtiyaç duyduğunu ancak bunun hapishane yönetimi tarafından karşılanmadığını belirtiyor.
“Ağabeyim açlık grevinden önce de sonra da ailemin manevi ve fiziksel olarak yanında olduğu bir süreç yaşıyor. Aile olarak endişelerimiz var. Bizler de yurttaşlar olarak bir an önce taleplerinin yerine getirilmesini istiyoruz. Hem ağabeyim şahsında hem de diğer mahpuslarda bu eylemin kalıcı bir hasara dönüşmeden sonlanmasını istiyoruz.”
Kardeş Güngör, eylemcilerin hem fiziksel hem de psikolojik olarak işkenceye maruz kaldığını belirterek, ağabeyiyle aynı hapishanedeki bir mahpusun geçtiğimiz günlerde kolunun kırıldığını söylüyor.
GARDİYANLARDAN PSİKOLOJİK İŞKENCE
Ağabeyinden edindiği bilgilere göre gardiyanların, “Siz ne zaman öleceksiniz, hala ölmediniz mi!” diyerek açlık grevindeki mahpuslara psikolojik işkence yapıldığını vurguluyor.
Kardeş Güngör, açlık grevi eyleminde, içeri ve dışarının beraber hareket etmesinin taleplerin karşılanmasının koşulu olarak görüyor ve destek çağrısı yapıyor:
“Devrimci, demokrat aydınlardan bu sürece ses vermelerini, siyasi kanaldan destek vermelerini, bu sürecin parçaları olmalarını talep ediyoruz.”
Güngör’ün annesi ve babası destek amacıyla dışarıda 20 günlük açlık grevi yapmış.
Anne Sacide Güngör, kendilerinin eylemi bitirmiş olmalarına rağmen yemek yemekte zorlandıklarını ifade ediyor; “Yalnızca Yasin değil, açlık grevindeki herkes benim evladımdır,” diyor.
Baba Selamettin Güngör ise sürecin kamuoyunda yeterince yer bulamamasından şikayetçi:
“İnsanların artık takatleri kalmadı, gözleri görmüyor, mide kanaması geçiriyorlar. Sesimiz duyulsun isteklerimize kulak verilsin.”
“İlla ölümler mi olsun? Biz istiyoruz ki ölümler olmadan çocukların, anne ve babaların istekleri yerine getirilsin, Adalet Bakanı bunu duysun.”
ORTAK TEMENNİ TALEPLERİN KARŞILANMASI
Henüz sürecin birincil sorumlusu konumundaki Adalet Bakanlığından herhangi olumlu açıklama yapılmış değil. Süreç neler getirir bilinmez ancak uzmanlara göre kritik eşik aşılmış durumda. Her geçen gün eylemciler açısından ciddi riskler barındırıyor. Eylemcilerin aileleri ve sürece duyarlı kesimler yaşananları kaygıyla izliyor. Ortak temennileri, açlık grevini sürdürenlerin kalıcı hasarlar ve ölümler yaşanmadan taleplerinin karşılanması, eylemlerinin son bulması.
Eylem BABAYİĞİT
Yoruma kapalı.