PİRHA – Güleç ailesinin bireyleri, Dersim soykırımıyla birlikte bölge halkının yaşadığı fiziksel, kültürel ve psikolojik tahribata işaret etti. Soykırımın sonraki nesillere bıraktığı travmayı hatırlatan Veli Haydar Güleç, “Acımasızlık tavan yapmıştı!” diyerek yüzleşmenin kaçınılmaz olduğunu vurguladı. Leyla Güleç ise devlet pratiği sebebiyle Dersim halkında hâlâ ağır basan güvensizlik duygusuna dikkat çekti.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından 1937 Mart ayında Dersim’de başlatılan harekâtla birlikte binlerce kişi katledildi, binlercesi de sürgüne yollandı. 15 Kasım 1937’de Dersim’in Kürt Alevi önderi Seyit Rıza ve arkadaşlarının idamı da Reya Heq coğrafyasındaki soykırımın amaç ve sınırlarını ortaya koyan gelişmelerden biriydi. Ölüye saygısızlığın en ağır örneklerinden biri olarak Seyit Rıza ve arkadaşlarının mezar yerleri bile açıklanmadı.
Devlet, Dersim’de bir “isyan” sebebiyle harekât başlattığını ileri sürse de dönemin Emniyet Genel Müdür Yardımcısı İhsan Sabri Çağlayangil’in itirafları, gerçeği açıkça ortaya koyuyordu. Dersim’de bir isyanın olmadığını anlatan Çağlayangil, devletin Kürt ve Alevi kimliğini ortadan kaldırma hedefini dile getirmişti.
“KIYIMIN HAFIZADA BIRAKTIĞI İZLER HALA CANLI”
Kıyımın üzerinden 87 yıl geçti ancak hafızada bıraktığı izler hâlâ canlı. Bu travmayı kuşaklar boyunca gözlemleyen Can TV programcısı Veli Haydar Güleç, ailesinden dinlediği tanıklıkları şöyle anlattı:
“Hayatımın büyük bir kısmı Ovacık’ta geçti. 1994 yılına kadar orada kaldım. Tabii çocukluğumuzda bu konu yanımızda öyle çok fazla konuşulmuyordu. Kimi şeyler ifade ediliyordu ama biz çocuklar, olayın vahametini daha çözememiştik. Zaman içerisinde okuyarak, gözlemleyerek bir de anlatılanlara biraz daha farkındalıkla yaklaşarak öğrenmeye başlıyoruz. Mesela annemden, nenemden, yakın çevreden Dersim’e dair çok fazla zulmün yaşandığını duydum. Soykırımın ne kadar vahim olduğunu tarihi okuyarak öğrenmeye başladık. 1924 sonrası devlet, Dersim üzerinde çok yoğun çalışmış. 1925 Şark Islahat Planı ile birlikte deyim yerinde ise bütün enerjisini Dersim’e harcamış. Bana göre tarihin gördüğü en büyük kıyımlarından birine tanık oluyor Dersim. Acımasızlık tavan yapıyor!
Devlet, Dersim’e gönderdiği askerini eğitmiş, ne yapmaları gerektiğini çok iyi anlatmış. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmamasını telkin etmiş. Ki bunu Atatürk’ün manevi kızı Sabiha Gökçen anılarında şöyle ifade etmişti; ‘Bize verilen emir, coğrafyada hareket eden her canlıyı öldürmemizdi.’
Ben özellikle annemle birlikte yaşananları öğrendim. Annem, Dersim sürecinde yaklaşık 8’li yaşlardaymış. Babasını, amcasını, kardeşlerini; kapı komşusunu kaybetmiş. Mesela bir anekdotu var; erkekler öldürülür, çoğu da dağlara sığınmak zorunda kalır. Kadınlar, çocuklar resmen ortada kalıyor ve hepsi ormana kaçıyor. Yani barınabilecek yerleri yok! Coğrafya, askerin denetimi altına girmeye başlıyor. Annem, nenem, teyzem, dayım kaçarken bir de nenem, yanına yakın çevreden bir sürü çocuk alıyor. Ormana sığınıyorlar. Dayım 5-6 aylık bebekmiş. Ormanda 10 gün kalmışlar. Ne ekmek var, ne su… Her tarafı asker sarmış. Bir ara bebek olan dayım, ağlamaya başlıyor ve o an 100 metre aşağıdan askerin geçtiklerini görüyorlar. Nenem o korkuyla dayımın üzerine oturuyor! Ya o 20-30 kişiyi feda edecek ya da çocuğunu… O asker geçtikten sonra nenem kalkıyor ki dayım mosmor olmuş. Ama sonradan kurtuluyor.
20 gün geçiyor ve artık herkes açlıktan yürüyemez hale geliyor. Suya ulaşmak da çok zor. Devlet, köylerdeki ekinleri de hep ateşe veriyor. Ne hayvan bırakıyor, ne ekin… Yani yaşamı idame ettirecek hiçbir şeyi bırakmıyorlar. Nenem geceleri gidip o ekinlerin dökülen başaklarını toplayıp, getirip kendi ağzında önce çiğniyor ardından diğerlerine veriyormuş. Çünkü kimsenin çiğneyecek mecali de kalmamış. Onları bu şekilde yaşatmış.”
“ŞU ANDA BİZ DE KENDİ İÇİMİZDE TRAVMA YAŞIYORUZ”
Veli Haydar Güleç, annesinin tanık olduğu toplu ölümler ve katliam sahnelerini de aktardı:
“Annem, öldürülenlerin çığlık ve bağırtılarını anlatırdı. Çok acımasızlarmış. Mesela topladığı bütün köylüleri, en büyük ev hangisiyse içerisine dolduruyorlarmış. Etrafını otla çevirip ateşe veriyorlarmış. Annem insanların orada nasıl canlı canlı yakıldığını anlatıyordu. O çığlıkların arşa erdiğini… Bazen günlerce uyuyamadıklarını söylüyordu.
Katliam sonrası sürgün var. Bu sürgün kabilesinin içerisinde annem, dayım, nenem de var. Herkesi bir kara trene bindirip, bir yerlerde atıyorlar. Çocukları, aileden koparıyorlar. Örneğin nenemleri Nevşehir’in Ürgüp ilçesinde Sinasos (Mustafapaşa) diye bir köye bırakıyorlar. Dayım ise onlardan kopuyor ve Bolu’nun Mengen ilçesine götürülüyor. Yıllarca birbirini göremiyorlar.”
Güleç, ailesinin İsmet İnönü ile yaşadığı acı dolu karşılaşmayı da şöyle aktardı:
“Dayım, yıllar sonra ailenin nerede olduğunu öğreniyor. Dönemin Bolu valisi ‘yarın İsmet Paşa gelecek, istersen paşaya aktar’ diyor. Dayım bütün gece kapının önünde bekliyor. Paşa çıkınca yanına koşuyor ve ‘Paşam ben Dersim sürgünüyüm. Ailemden ayrı bir yerde kalıyorum. Bana yardımcı olun’ diyor. Paşanın dönüp söylediği şeyi ‘çok acı bir sözdü’ diye anlatıyordu. İsmet Paşa, dayıma ‘hak ettiniz’ demiş.”
“EN BÜYÜK ACIYI ÖZELLİKLE KADINLAR YAŞADI”
Güleç, kimlik hedefli kıyımın özellikle kadınlarda yarattığı kırılmayı da şu sözlerle anlattı:
“Dayımla yaptığımız bir programda nenemle yaşadığı bir diyaloğu anlatmıştı. Annem ‘Ne istediler? Neydi yani bu kadar düşmanlığın sebebi?’ diyor ve nenem ‘Biz Kürt’üz. O yüzden buna reva görüldü’ diye cevaplıyor. İttihatçı zihniyet, yeni bir ulus devlet yaratırken homojen bir kimlik yaratmak istiyordu. Dersim’e baktığımızda hem Kürtlerdi hem Aleviydi. İkisi de ölüm sebebi!”
“AKP ‘KATLİAM’ DEDİ CHP YAPILANI SAVUNDU”
Güleç, devlet politikaları ve resmî tarih söylemini de değerlendirerek 2009’daki tartışmaları işaret etti:
“2009 yılında dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, siyasi amaçlarla da olsa ‘Devlet, Dersim’de soykırım, katliam yapmış’ dedi. O dönem CHP Grup Başkan Vekili Kemal Kılıçdaroğlu hiçbir açıklama yapmadı. Onur Öymen ise Dersim’de devletin yaptığı soykırımı savundu.
Yaşanan ciddi bir soykırım. Devlet, ‘katliam’ diyerek aslında olayı hafifletmeye çalışıyor. Bir özür dahi yoksa, herhangi bir çalışma yoksa, devlet nezdinde özellikle bir yüzleşme yoksa o travma devam edecektir.”
“BUNLARI YAŞAMIŞ BİR İNSAN DEVLETE GÜVENEBİLİR Mİ?”
Travmayı en yakından hissedenlerden biri de sağlık emekçisi Leyla Güleç. Eğitim hayatıyla birlikte yüz yüze geldiği kimlik baskısını şöyle anlattı:
“Ovacık’ta doğdum, büyüdüm. Yatılı okulda okudum. İl dışına gittim. Bu yaşımıza kadar da daima büyüklerimizden Dersim’i dinledik. Bizde bıraktığı şey; biz annemin yaşadıklarının tanığıyız. Kayınvalidemin yaşadıklarının tanığıyız.
Kendi jenerasyonumda ve çocuklarımda gördüğüm bir durum var. Mesela devlete güvenmiyoruz. Okuldaki idareciye; genel anlamda otoriteye güvenmiyoruz. Tepkiliyiz. Hastaneye gittiğinde doktorun söylediğine de tepkilisin! Güvenmiyorsun. Bütün bunlar yaşadığımız travmalardan kaynaklı.
Resmi ideolojinin hâkim olduğu bir okulda okudum ve okula gittiğimde hiç Türkçe bilmiyordum. Aniden birileri sana diyor ki ‘bu dili konuşmayacaksın. Sen Kürt değilsin. Türksün, Alevi değil Sünnisin.1980 darbesinden sonra okullarımıza askeriye yerleştirildi. Her sabah yatakhanelerimiz basılıyordu. Bir ilkokul çocuğu dolabında ne barındırabilir? Bunlar bilinçli yapılıp taciz etmek, korkutmak içindi. Bütün bunları yaşamış bir insan sizce devlete güvenebilir mi?”
Leyla Güleç, kimlik baskısının yarattığı çelişkiyi örneklerle anlatırken, çocukluğunda yaşadığı bir anıyı şöyle paylaştı:
“14 yaşımda Antep’e gitmiştim. Bir gün yanlışlıkla Kürtçe bir kelime söyledim. Bir arkadaşım ‘Sen Alevi ve Kürt müsün?’ diye sordu. ‘Evet’ dedim.”
Leyla Güleç son olarak şunları söyledi:
“Artık bu ülkede acıların yaşanmaması için devletin bir an önce gerçeklerle yüzleşmesi lazım. Çocuklarımızın kaç tane yaşamı var ki? Mutlu, huzurlu yaşasınlar; kimlikleriyle gurur duyarak yaşasınlar.”
Eren GÜVEN/İSTANBUL
İLGİLİ HABERLER:
-Dersim Katliamı tanığı Ali Koçak: Döndüğümüzde her taraf kan ve harabeydi-VİDEO
-Dersim Katliamı tanığının kızı Beser Uluşan: Devlet arşivleri açsın-VİDEO
-‘1938 Katliamı’nın travması nesiller boyu sürüyor’-VİDEO
-Sekasur Katliamı’nı yaşayanlar ölene kadar hem anlattılar hem de ağladılar-VİDEO
Yoruma kapalı.