Alevi Haber Ajansi

Dersim Katliamı tanığı Ali Koçak: Döndüğümüzde her taraf kan ve harabeydi-VİDEO

PİRHA – 1934 doğumlu Dersim Katliamı tanığı Ali Koçak, 1938’de yaşadıklarını PİRHA’ya anlattı. Henüz dört yaşındayken sürgün, açlık ve ölümle tanıştığını belirten Koçak, “O zaman aklım ermezdi ama bizi yakaladıkları günü hiç unutmuyorum. Annem beni kolumdan tuttu, çarıklarımı giydirdi. Evden çıkarken askerlerle milisler önümüzü kesti” dedi.

Dersim’de 1937-38 yıllarında gerçekleştirilen askerî harekât, binlerce kişinin öldürülmesine ve on binlerce kişinin sürgün edilmesine yol açtı. Devletin “isyan bastırma” adı altında yürüttüğü operasyonlarda köyler yakıldı, insanlar açlık ve zorunlu göçle karşı karşıya bırakıldı. Katliamdan sağ kurtulanlar Kütahya, Çorum, Amasya, Nevşehir gibi Anadolu’nun farklı illerine sürgün edildi.

O dönemde henüz dört yaşında olan Dersimli Ali Koçak, ailesinin katledildiğini, sürgün yollarında açlık ve yoklukla büyüdüğünü belirterek, “Devlet yanlışlık yaptı, çoluk çocuk öldürmeyecekti” dedi.

“38’DE DÖRT YAŞINDAYDIM”

Yaşadıklarını yıllar sonra ilk kez ayrıntılı biçimde anlatan Ali Koçak, çocuk yaşta tanıklık ettiği o günleri şöyle aktardı:

“1934 yılında Alacık köyüne bağlı Küllük mezrasında doğmuşum. 38’de dört yaşındaydım. Pek aklım ermiyor, hatırlamıyorum. Yalnız bizi yakaladıkları günü hatırlıyorum. Tarlaları yakmışlar, açlık var. Bizde ‘Mezra’ diye bir köy var oraya gittik. Ben, annem, yengem ve iki abim beraber gittik. Bir abim o köyde vuruldu. Ablam evliydi, eniştemle yeğenim de vuruldu. Amcamın oğlu ile çocuğunu da öldürdüler. Daha sonra askerler etrafımızı sardılar. Bizi yakalamak için gelenler Areyiz aşiretinden milislerdi. Haydaranlar ile araları yoktu, birbirlerinden adam vurmuşlardı. Bu yüzden Areyizliler hep milis yazılmışlardı.

Tüfek sesleri geldi, annem beni aldı kolumdan tuttu ve çarıklarımı giydirdi. Biraz ceviz biraz da yanan tarlalardan telleri topladı getirdi. Elimi tuttu, nasıl ki kapıya çıktık milisler ve askerler önümüzü kapattı. Kimse yok birisinin evindeydik. Onlar boşaltmış gitmişlerdi. Ondan sonra nasıl asker önümüze dikildi, ben birisinin ayaklarına kapandım, ‘Annemi dövmeyin’ dedim. Annem dedi ki, ‘Babalar siz buralısınız, ben biliyorum. Ne olur bizi serbest bırakın, Allaha bağışlayın’ dedi. Ama bizi bırakmadılar, Nazimiye’ye götürdüler. Nazimiye’ye giderken annem beni sırtına alarak götürdü. Pülümür çayına vardığımızda bizi suyun içinden geçirdiler. Annem kendini suya attı. Yani su alıp bizi götürsün diye. Nasıl ki ben bağırdım askerler bizi sudan çıkardılar. Nazimiye’ye kadar gittiğimizi hatırlıyorum. Orada bir gün mü kaldık iki gün mü kaldık bilmiyorum.”

“MEĞERSE BİZİ KÜTAHYA’YA SÜRGÜN ETMİŞLER”

Katliamdan kurtulduktan sonra sürgün yollarına düşen Ali Koçak, Kütahya’ya gönderilişlerini şu sözlerle anlattı:

“Meğerse bizi Kütahya’ya sürgün etmişler. Kütahya’nın Simav kazasının Kusurlar diye bir köyü vardı. Bizi o köye götürmüşlerdi. Annem ve babamın söylediğine göre o zaman ben dört yaşındaymışım. Babam bizimle değildi. Sonradan teslim olunca onu da Yozgat’a sürmüşlerdi. Nasıl ettiyse o yaşlı haliyle geldi bizi buldu. Büyük abim Ahmet’in eşi de yanımızdaydı. Abim o zaman askerdeydi. Tezkereyi aldıktan sonra o da geldi bizi buldu. Abimin sürgününü Nevşehir’in Derinkuyu ilçesine çıkartmışlardı. Bizimle bir ay kaldıktan sonra o da hanımıyla Derinkuyu’ya gitmek zorunda kaldı. Abim oraya gidince bizim de gelmemiz için müracaat etmişti. Bizi çağırdı, nasıl gittik hatırlamıyorum. Abim nüfus kaydımızı Nevşehir’e aldırdı. Ailemin konuştuğuna göre dört sene de orada kalmışız. Ben orada okula gittim, diplomamı aldım. Bize orada arazi vermişlerdi. Bizimkiler sağda solda çalışmaya başlamışlardı. İki ablam ile yengelerim de çalışmaya başladılar. O köyde nerede boş yer oluyordu bizi oraya yerleştiriyorlardı. Güzel bir köydü. O zamanlar 700 haneydi. Hayatlarını hayvancılık ve tarım yaparak sağlıyorlardı. Bize de çok iyi davrandılar, yardım ettiler, ekmeklerini paylaştılar.”

“DEVLET NEREDE BOŞ ARAZİ VARSA SÜRGÜNLERİ ORALARA DAĞITTI”

Yıllar sonra yeniden Dersim topraklarına dönen Ali Koçak, sürgün dönüşlerini de şu şekilde anlattı:

“Sene 49’da bizi tekrardan Nazimiye’ye getirdiler. Herhâlde temmuz ayı olacaktı. Nazimiye sürgünden gelenlerle dolmuştu. Orada bir ay filan kaldık. Bizi bir türlü yerlerimize götürmediler. Devlet Nazimiye’ye getirdiği herkesi bir yerlere dağıttı. Bizi de Turuşmek’e götürdüler. Devlet nerde boş arazi varsa sürgünleri oralara dağıttı. Kimisini Akpazar’a kimisini Diyarbakır’a götürdü. Gidenlere arazi verdi. Bize de dediler ki, ‘Muş’ta yer var gidiyor musunuz?’; Abilerim ‘gideriz’ dediler. Gittik bir sene de orada kaldık. Adnan Menderes hükümeti kurduktan sonra köyümüze geri döndük. Döndüğümüzde her taraf kan harabeydi.”

“KORKUYU ARTIK 38’DE GERİDE BIRAKMIŞTIK”

Katliamın ardından halkın yaşadığı büyük travmayı ve hayatta kalmanın ağırlığını anlatan Ali Koçak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Devlet yanlışlık yaptı. Çoluk çocuk öldürmeyecekti. Kimi nerede tuttuysa, elini kolunu bağlayıp yalın ayak, aç susuz götürüyordu. Götürdüklerini Mazgirt’te öldürüyordu, Düzgün Baba’nın orada öldürüyordu. Korkuyu artık 38’de geride bırakmıştık. Ölen öldü kalan kaldı. Korku kalmamıştı artık. Hükümetin de ne olduğunu öğrendi herkes. Yaşananları nereye gidersek anlatırlardı. Gittiğimiz köylerde o köylerin büyükleri olup biteni anlatıyorlardı.”

PİRHA/DERSİM

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.