PİRHA- DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuştu. Demokratik entegrasyon yasalarının çıkarılması gerektiğinin altını çizen Bakırhan, “Demokratik entegrasyon, Kürt, Süryani, Alevinin eşit yurttaşlık temelinde yaşamasının adıdır. Demokratik entegrasyon sadece Kürt sorununun çözümü değil, Türkiye’nin topyekün demokratikleşmesinin anahtarıdır” dedi.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında güncel gelişmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Bu ülkenin sorunlarının konuşana, muhalefet edene ceza verilmeyle sorunların çözülmeyeceğini ifade eden Bakırhan, “Tam 9 yıl önce 2016 4 Kasım’ında demokratik siyaset susturulmak istendi. Eş Genel Başkanlarımız Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş ile birlikte birçok milletvekilimiz 9 yıl önce bugün evlerinden, iş yerlerinden alınıp tutuklanarak cezaevlerine gönderildiler. 4 Kasım 2016 salt bir hukuk operasyonu veya basit bir tutuklama dalgası değildi. Bu tarih, iktidarın Kürt meselesine yaklaşımında yaşanan radikal bir paradigmanın aynı zamanda miladıydı. Hedef sadece tutuklanan arkadaşlarımız değildi. Onların temsil ettiği 3’üncü yol paradigmasıydı. Demokratik Kürt siyasetiyle Türkiye sol sosyalist güçlerinin kurduğu ittifakı dağıtmaya dönüktü. Barışı ve eşitliği kararlıca savunanları cezalandırmaktı” dedi.
Bakırhan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“4 Kasım iradeye yapılan müdahale kısa bir süre sonra yerel yönetimlerle devam etti. Yine o tarihlerde birçok belediyemize kayyımlar atandı. Bugün Sayın Ahmet Türk de burada. Onun da içerisinde olduğu birçok belediye eşbaşkanlarımız ve yöneticilerimiz de bu kumpas davaları sonucu cezaevlerine konuldu. O gün döşenen yol bugün Hakkari’den İstanbul’a uzanan kayyımlarla devam ediyor. Bu süreç hukukun bir siyasi araç olarak kullanılmasına Geçişi hızlandırdı. Bugün birlikte yaşıyor görüyoruz. 4 Kasım sonrasında hukuk çok daha fazla keyfiyet alanına çekildi. Geçen tüm zorlu süreçlere rağmen ne biz dışarıda kalanlar ne de içeride olan arkadaşlarımız mücadele etmekten vazgeçmediler. Hiçbirimiz geri adım atmadık. Onun için bugün buradayız. Barışın, eşitliğin, özgürlüğün en ön saflarında yer almaya devam ettik.
Biz Meclis’te, arkadaşlarımız cezaevlerinde; biz meydanlarda onlar mahkemelerde adaleti ve barışı savunmaya devam ettiler. Demokratik siyaseti susturmak isteyenlere yanıtımız barışın dili susmaz, barışın dilini susturamazsınız oldu. Bugün konuştuğumuz barış süreci tam da 4 Kasım’da dayatılan tasfiye politikalarına karşı gösterilen mücadelenin, sabrın ve kararlılığın bir meyvesidir. Şimdi bu sürecin selameti için kumpas davaları artık sona ermeli. Barış konuşacaksak kumpas bitmeli. Dün AİHM Selahattin Demirtaş hakkında 8 Temmuz 2025’de verdiği kararda Kobanê Davasındaki tutukluluğun siyasi saiklerle sürdürüldüğünü açıkça tespit etmiş ve tahliyesini istemiştir. İktidarın 8 Ekim’de son gün yaptığı itiraz reddedildi. Böylece Selahattin Demirtaş Kobanê Kumpas Davasında yargılanan arkadaşlarımızın kararı kesinleşmiş oldu. Türkiye, AİHS’in 46. maddesi gereği bu ve daha önce verilmiş AİHM kararlarına uymakla yükümlüdür. Bu nedenle vakit kaybetmeden bir an önce başta Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş ve Kobanê Kumpas Davası’nda yargılanan bütün arkadaşlarımız serbest bırakılmalıdır.”
“DEMOKRATİK ENTEGRASYON; TÜRKİYE’NİN TOPYEKÜN DEMOKRATİKLEŞMESİNİN ANAHTARIDIR.”
Bakırhan, cezaevlerindeki siyasi mahpusların serbest bırakılmasını ve sürgündeki siyasetçilerin ülkelerine geri dönmelerinin önündeki engellerin kaldırılması gerektiğini belirterek, şunları ifade etti:
“Türkiye’nin ihtiyacı halka hizmet ettiği, hiç kimsenin inancından ve kimliğinden dolayı ötekileştirilmediği, sorunlar şiddetle değil müzakere ile çözüldüğü, güçlü bir yerel demokrasi oluşturulmasıdır. Bir ülke barışla büyür, korkuyla küçülür. Barışı büyütelim. Herkes bu dönüşümün öznesi olmalıdır. Kürt meselesi çözüldükçe Türkiye demokratikleşecektir. Demokratik entegrasyon, Kürt, Süryani, Alevinin eşit yurttaşlık temelinde yaşamasının adıdır. Demokratik entegrasyonhalklar ve inançların kendi kültürüyle yaşamasının adıdır. Devletin görevi halkları bir birine benzetmek değil, farklılıklarını korumasını sağlamaktır. Demokratik entegrasyon sadece Kürt sorununun çözümü değil, Türkiye’nin topyekün demokratikleşmesinin anahtarıdır.”
“İKTİDAR HALKTAN VERGİ ALARAK YANDAŞI DOYURUYOR”
Türkiye’de açlık ve yoksulluğun had safhaya ulaştığını vurgulayan Tuncer Bakırhan, Türkiye’de 18 milyona yakın insanın yardıma muhtaç yaşadığını söyledi. İktidarın elinin yurttaşın cebinde olduğunu dile getiren Bakırhan, “İktidar halktan vergi alarak yandaşı doyuruyor” dedi.
“HAKTAN, HALKTAN, EMEKTEN YANA BİR DÜZEN KURULSUN”
Yurttaşların 360 günün 60 gününü makarna yiyerek geçirdiğini ifade eden Bakırhan, “Açlık sınırı 28 bin, yoksulluk sınırı 92 bin lira. Bugün bir asgari ücretli ayın yarısında yaşam mücadelesi veriyor. Agari ücret 2026 için en az 46 bin lira olmalı, yılda iki defa da enflasyon rakamlarına göre güncellenmelidir. Enflasyon yükseldi, sanayi durdu, tekstil fabrikaları kapanıyor, bunun bedelini çalışan işçiler ödüyor. Buna karşı işçiler direniyor. Direnen işçileri selamlıyoruz. Bu ülke emeğin sömürülmediği bir ülke olabilir. Yeter ki haktan, halktan, emekten yana bir düzen kurulsun. Kara bizim. Emeğin, halkın, onurlu bir yaşamı kurmak için mücadele etmeliyiz” diye konuştu.
Sudan’daki soykırıma dikkat çeken Bakırhan, bir an önce katliamın durması, iktidarın barış için insiyatif alması çağrısında bulundu.
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.