PİRHA- Şair Şenel Gökçe, barışın eşitlik ve adalet temelinde kurulmadığı sürece kalıcı olamayacağına işaret ederken, sanatçı Hüseyin Hışım da, “Kimlik, dil ve inancın tanınmadığı yerde gerçek barış mümkün değildir” ifadeleriyle 40 yıllık sürgün hayatında barış umudunu dile getirdi.
Barış ve Demokratik Toplum Süreci, yalnızca siyasi alanla sınırlı olmayan; belleği ve ortak yaşam tahayyülünü de kapsayan çok yönlü bir mücadeleyi gerektiriyor. Bu noktada sanatın ve sanatçının rolü, hafızayı canlı tutmak, hakikatleri görünür kılmak ve toplumu dönüştürmek açısından kritik bir yerde duruyor.
Sanatçıların kalemiyle, sesiyle ve üretimiyle barışa katkı sunduğu bu süreçte; PEN Yazarlar Derneği Yürütme Kurulu Üyesi Şair Şenel Gökçe ile Sanatçı Hüseyin Hışım, PİRHA’ya konuşarak, sanatın barıştaki yerini ve kendi yaşam deneyimlerinden süzülen barış özlemini paylaştı.
“BARIŞ ANCAK ADALETLE MÜMKÜN OLUR”
Şair Şenel Gökçe, barışın ancak adalet temelinde yükselebileceğine dikkat çekerek, “Tabii bir savaşı bitirmek kolay değil. Tarafların samimi olması gerekir. 18. yüzyılda yaşamış bir filozofumuz der ki; barış anlaşmalarında yalan varsa, o barışın altına konulmuş bir dinamit gibidir. Bu anlamda barışı evet destekliyoruz. Barış insan hayatına dokunduğu için kutsaldır ama barışın adaletli ve kesinlikle hiçbir tarafın haklarını zedelemeyecek şekilde olması biz edebiyatçılara göre uygundur” dedi.
Gökçe, sadece savaşın maddi yıkımı değil, insan ruhunda ve belleğinde bıraktığı tahribatın da çok önemli olduğunun altını çizerek şöyle devam etti:
“Bir insanın ruhu ve beynindeki tahribat, tamamen edebiyatın işidir. Eğer edebiyat eserleriyle bu gerçekleri bugüne kadar taşımamış olsaydı, savaşların ne kadar iğrenç olduğunu bilmezdik. Barışı destekliyoruz; çünkü barış insan hayatına dokunduğu için kutsaldır.”
Şair Gökçe, halkın bilinçlendirilmesi gerektiğini vurgularken, sanatçılara da büyük görev düştüğünü ifade ederek, “Egemen güçler çok hızlı çalışıyor. Halk barışı sadece sözel düzeyde benimsiyor. Oysa biz barışı, eşitlik ve adalet temelli bir yaşam olarak yeniden inşa etmeliyiz. Kat edeceğimiz mesafe çok. Eşitlikçi ve adalete dayalı bir barış olmadıktan sonra oluşan her anlaşma sonunda yıkılmaya mecburdur” diye konuştu.
“BARIŞI HASRETLE BEKLİYORUZ”
Sanatçı Hüseyin Hışım ise savaş nedeniyle 20 yaşında terk etmek zorunda kaldığı köyünü 40 yıldır göremediğini belirterek, içindeki barış özlemini şu sözlerle dile getirdi:
“Ya ölürsünüz ya terk edersiniz. Biz terk ettik, geldik İstanbul’a. Boğulma noktasına geldik. Bir tarafta geçim derdi, bir tarafta sanat, bir tarafta kimliğini, özünü koruma savaşı. Bunların hepsini yaşadık. Onun için artık bu ülkemizde biz barış istiyoruz. Kuşun, kurdun, insanın, börtü böceğin can yeryüzünde ne kadar canlı varsa bir arada yaşamak istiyoruz. Kimliğin, inancın, dilin tanınmadığı zaman hiçbir şekilde bir barış sağlanamaz. Barışı uzun yıllardır hasretle bekliyoruz. Devlet tarafından gerekli ve samimi adımların atılmasını istiyoruz. Biz istersek, umut ediyorsak muhakkak olacak. Yeter ki barış diye haykıralım ve bunun için mücadele edelim.”
Nuray ATMACA-Cihan BERK/ DERSİM
Yoruma kapalı.