Alevi Haber Ajansi

Cumartesi ve Barış Anneleri’nden adalet çağrısı ve Hakikat Komisyonu kurulması talebi

PİRHA- Cumartesi Anneleri, Meclis komisyonunda kayıplar için adalet çağrısı yaptı. Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini soran aileler, yıllardır süren cezasızlıkla mücadele ettiklerini belirterek, devletin sorumluluğunu kabul etmesini ve Hakikat Komisyonu kurulmasını talep etti. Barış Annesi Nezahat Teke ise, “Silahların bırakılmasını herkes istiyor ama karşılığında somut adım bekliyoruz” dedi. 

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 5’inci toplantısında Cumartesi Anneleri ve Barış Annelerini dinlendi. Cumartesi Anneleri, geçmişe girmeden bugünü anlatamayacaklarını ifade ederek, komisyona taleplerini dile getirdi.

Cumartesi Annesi İkbal Yarıcı, gözaltında kaybedilen abisi ve tüm kayıplar için adalet talebini dile getirdi. İkbal Yarıcı, “Sayın Başkan geçmişe girmeden bugünü anlatamayız” dedi. İkbal Yarıcı, abisi Hayrettin Eren’in 1954 doğumlu İstanbul Üniversitesi mezunu bir İngilizce öğretmeni olduğunu, ancak mesleğini hiç icra edemediğini belirterek, “Abim, 1980 yılında arkadaşıyla buluşmak üzere evden çıktı. Polis, bu buluşmayı öğrenince abimi gözaltına alarak Fatih Karagümrük Karakolu’na götürdü” dedi.

Anne ve babasının durumu öğrenir öğrenmez karakola gittiğini anlatan İkbal Yarıcı, şöyle devam etti:

“Polis, gözaltı defterine bakarak İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne gönderildiklerini söyledi. Ancak emniyete gittiğimizde burada yok dediler. Arabamızın emniyetin bahçesinde olduğu görülüyordu. Annem her sorduğunda polis, annemi tartaklayarak uzaklaştırdı. Gözaltı süresinin bitmesini bekledik ama 90 günlük bu sürenin sonunda da ağabeyimizin akıbetini öğrenemedik. Fatih Karagümrük Karakolu’na geri döndüğümüzde ise bize ‘Size yanlış bilgi verilmiş’ dediler.”

“DOSYAYI AÇARSAM İŞİMDEN OLURUM’ DENDİ”

İkbal Yarıcı devamında ise, “Fikri Sağlar, 1986’da milletvekiliyken Hayrettin Eren ile ilgili soru önergesi vermişti, ona da cevap gelmedi. Babam İstanbul Savcılığına başvurdu fakat savcı, ‘Ben bu dosyayı açarsam işimden olurum’ diyerek dosyayı açmadı. Bu psikolojik işkencenin üzerimizdeki yükü düşünmenizi istiyorum. Hayrettin Eren’i hep canlı bekledik, yıllar geçti annem karanfil koyabileceği bir mezara razı oldu” ifadelerini kullandı.

“KADINLARIN YAŞADIĞI İŞKENCEYİ UNUTMAMAK GEREKİR”

“Kalanların yaşadığı psikolojik işkenceyi de unutmamak gerekiyor” diyen İkbal Yarıcı, şu sözleri kullandı:

“Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu olarak Cumartesi Anneleriyle görüşme isteğinde bulunmanızı, hem biz kayıp yakınları açısından hem de ülke demokrasisi açısından önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Bu komisyonun çözüm odaklı ve samimi olduğuna inanmak istiyorum. Şayet hep birlikte gerçekten demokratik bir ülkede yaşamak istiyorsak, bu yaraların iyileştirilmesi gerekir. Bunun için de bilimsel yollarla ilerlenecek, hakikatleri ortaya çıkartacak ve doğru çözümler üretecek; içinde bizim de yer alacağımız bir komisyonun kurulması gerektiğini düşünüyorum.”

“KORKUT EKEN, MEHMET AĞAR VE TANSU ÇİLLER’İN İFADELERİ ALINMADI”

Cumartesi Anneleri’nden Maside Ocak ise gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alamadığı ağabeyi Hasan’ın yaşadıklarını ve adalet mücadelesini komisyonda paylaştı. Ocak, ağabeyinin kaybedilmesinde Korkut Eken, Mehmet Ağar ve Tansu Çiller’in sorumluluğu bulunduğunu savunarak, “Bu kişilerin ifadeleri dahi alınmadı” diye konuştu.

Ağabeyinin bir ormanlık alanda köylüler tarafından bulunduğunu ve vücudunda işkence izleri bulunduğunu kaydeden Ocak, şu ifadeleri kullandı:

“Köylüler jandarmaya haber vermişler, jandarma abimi bulduğunda ayakkabı bağcıkları, kemeri yokmuş. Ellerinde parmak izi alınırken kullanılan boya varmış. Tanıklar da zaten abimi gözaltında gördüklerini söylüyordu. Ağabeyimin izleri, devletin kurumlarından geçirilirken silinmek istenmiş. Dönemin insan haklarından sorumlu devlet bakanı, devlet adına bizden özür dilerken kandırıldığını itiraf etmiştir. Abimin kaybedilmesinde sorumluluğu olanların yargılanması için başvurularda bulunduk. Başvurularımız takipsizlikle sonuçlandı. AİHM, ‘Yaşam hakkı ihlaline’ ve ‘Etkin soruşturma yürütülmediğine’ karar verdi. Abimin soruşturma dosyası halen Beykoz Adliyesi’nde. Yaşananlarda sorumluluğu bulunan Korkut Eken, Mehmet Ağar, Tansu Çiller ve yöneticilerinin ifadeleri alınmadı.

“HAKİKAT KOMİSYONU KURULMALIDIR”

Ocak,  “Abim Hasan Ocak, atama bekleyen bir ilkokul öğretmeniydi. İş hanında çaycılık yapıyordu. Avcılar’da yaşıyorduk. Bir gün pasta almaya gitti ve bir daha evimize dönmedi. Bekleyişimiz ve arayışımız, iç hukuktan sonuç alamıyor olmamız bizi bir araya getirdi. Neden Galatasaray’a gittiğimizi anlamanızı isteriz. 699 hafta boyunca barışçıl buluşmalar gerçekleştirdik. 25 Ağustos 2018 tarihinde ağır polis şiddetiyle karşılaştık. Galatasaray Meydanı o tarihten beri bize yasaklandı. Yeni ihlallerin ortadan kaldırılması için Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) aldığı kararını valilik ve kaymakamlığa gönderdi. Anayasa Mahkemesi (AYM) meydanın açılması için karar verdi. Ancak Galatasaray Meydanı hâlâ yasaklı bir meydan. Suç unsuru olmamasına rağmen hukuksuz olarak 29 defa gözaltına alındık. Galatasaray Meydanı’nın tüm hak savunucularına açılmasını istiyoruz. Ayrıca Hakikat Komisyonu da kurulmalıdır” şeklinde taleplerini sıraladı.

“BABAM VE DEDEM ÖLDÜRÜLDÜ”

Cumartesi Annesi ve insan hakları savunucusu Besna Tosun ise gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alamadıkları babası Fehmi Tosun’un başına gelenleri ve ailesinin adalet mücadelesini aktardı.

Babasının, evlerinin önünden bir araç ile zorla kaçırıldığını ifade eden Tosun, “Polisin sahte dediği plakayı, yıllar sonra İçişleri Bakanlığı’na sorduğumuzda, ‘Özel hayatın gizliliği’ gerekçesiyle bize bilgi verilmedi. Plaka sahte değildi ama devlet, failleri korumayı seçti. Başvurduğumuz hukuk yollarının hiçbiri sonuca ulaşmadı. Hükümet, etkin soruşturma vaadini yerine getirmedi. Dosyamız, zaman aşımına uğratılıp kapatıldı. İtirazlarımız reddedildi. Köyümüz yakıldı, imam olan dedem, seccadenin üzerinde vuruldu. Ben dokuz yaşında buna tanık oldum. Dedem saatlerce can çekişti ve kimsenin ona yardım etmesine izin verilmedi. Köyümüzden sürüldük, evsiz kaldık, yeni bir yaşam bulabilme umuduyla İstanbul’a taşındı. Dedemden sonra bu kez babam, evimizin önünden gözaltına alınarak kaybedildi. Annem, babası öldürüldüğünde 28, kocası öldürüldüğünde 30 yaşındaydı” diye belirtti.

“30 YILDIR BEYAZ TOROSLARIN PEŞİNDEYİZ”

Tosun, konuşmasının devamında ise, “30 yıldır hala tüm aile o aracın peşinden koşuyoruz. Babam Fehmi Tosun, 19 Ekim 1995’te evimizden alındı. 30 yıl boyunca başvurduğumuz hukuk yollarının hiçbiri sonuca ulaşmadı. Babamın gözaltına alındığı, tüm devlet kurumları tarafından inkar edildi. Hükümet, AİHM’e ‘Hükümetimiz Fehmi Tosun’un kaybolmasından dolayı üzgündür’ dedi. Kararlara itirazlarımız reddedildi; tüm hak arama yolları bizlere kapatıldı” dedi.

CUMARTESİ ANNELERİNİN TALEPLERİ

“Amacımız hakikatin ortaya çıkarılması ve adaletin sağlanmasıdır” diyen Besna Tosun,  Cumartesi Anneleri’nin  ortak taleplerini şu şekilde sıraladı:

“* Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulansın

* Galatasaray Meydanı’ndaki keyfi yasaklama son bulsun

* Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun alt komisyonu olarak gözaltında kayıpları araştırmak üzere “Hakikat Komisyonu” kurulsun

* Devlet, gözaltında kaybetme suçundaki sorumluluğunu kabul etsin

* Gözaltında kaybedilenlerin akıbeti açıklansın, kalıntıları ailelerine teslim edilsin

* Gözaltında kaybetme suçunun fail ve sorumlularını koruyan cezasızlığa son verilsin ve adalet sağlansın

* Gözaltında kaybetme fiilinin insanlığa karşı işlenen suç olarak düzenlenmesine, önlenmesine ve cezalandırılmasına yönelik yasal düzenlemeler yapılsın. Zamanaşımı kurumu cezasızlığın aracı olmaktan çıkarılsın. Bir daha hiç kimse gözaltında kaybedilmesin

* Türkiye, imzalamaktan kaçındığı, BM Tüm Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’ni Kuran Roma Statüsü’nü imzalasın, onaylasın ve uygulasın. Barış yalnızca silahların susması değildir. Barış; hakikatin dile gelmesi, adaletin tesis edilmesi ve mağdurların sesi duyulana kadar sürecek toplumsal bir sorumluluktur.”

“Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu”, 5’inci toplantısını gerçekleştiriyor. Barış Anneleri’ni temsilen komisyonda dinlenen Barış Annesi Nezahat Teke, sürece ilişkin konuştu.

Nezahat Teke, Türkçe dilinin döndüğü kadar kendisini ifade edeceğini belirtti. Nezahat Teke, “Silahların bırakılmasını herkes istiyor ama karşılığında somut adım bekliyoruz” dedi.

En çok ölenlerin en çok barış isteyen taraf olduğu vurgusunu yapan Nezahat Teke, kızının 19 yaşında Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan tecride karşı bedenini ateşe verdiğini anımsatarak, “25 yıldır kızımın saçının yanan kokusu burnumdadır. Barış olsa, ‘Kızın geri gelecek mi?’ diyeceksiniz; Elbette kızım gelmeyecek. Ben ağladım; başka analar ağlamasın. Çocuklarımızı değil, silahları toprağa gömelim. Biz barış isteyince savcı bize diyor ki, ‘Savaş yok’ ben 1 yıl ev hapsi aldım. Madem savaş yok, insanlar neden ölüyor? Adına ne derseniz deyin, bir şey var ki insanlar ölüyor” diye belirtti.

Komisyona büyük görevler düştüğüne vurgu yapan Nezahat Teke “İmralı işin içinde. Biz Öcalan’ın çözüm için çaba gösterdiğini biliyoruz. Komisyon Öcalan ile de görüşmeli ve birlikte yürütmelidir. Ne gerekiyorsa yapalım” diye konuştu.

PİRHA/ANKARA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.