Alevi Haber Ajansi

Pir Haydar Buga: Alevi inancı ocak sistemini koruyarak bugünlere gelmiştir-VİDEO

PİRHA- Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi Derneğinde yapılan sohbet toplantısında konuşan Pir Haydar Buga, Pirin, Mürşidin, talibin ve rehberin Alevi Yol’unu candan cana aktararak günümüze taşıdığını ifade ederek,  “Alevi inancı ocak sistemi üzerinden bu günlere geldi. Aleviliğin devam etmesi için ikrar kurumunun yeniden yürütülmesi gerekiyor” dedi.

Konyaaltı Alevi Bektaşi Kültürü Cemevi Derneğinde Derviş Cemal Ocağı evlatlarından Pir Haydar Buga’nın katılımı ile sohbet toplantısı gerçekleştirildi. Toplantıda Alevi Bektaşi Cemevi Derneği Başkanı Tahsin Akpınar, açılış konuşması yaptı.

Alevi öğretisinde pirin, mürşidin talibin ve rehberin Yol’un öğretilmesinde çok önemli bir etken olduğunu belirten Pir Haydar Buga , “Bedenden bedene, beyinden beyine, candan cana akıtarak, aktararak günümüze taşıdığı yol bilgisinden başka bir şey değil, Bu kadim inanç ocak sistemi üzerinden bu günlere taşındı” dedi.

“60’LI YILLARLA BİRLİKTE PİR TALİP İLİŞKİSİNDE BÜYÜK KOPUKLUKLAR YAŞANDI”

 Alevi toplumu, piri, mürşidi ve rehberleriyle canlarını, mallarını ve topraklarını vererek bugünlere getirdikleri vurgulayan Buga, “Günümüzde bazı yobaz düşünceler karşısında Alevilik kendini yeterince var edemiyor. Bunların başlıca sebeplerinden biri de özellikle 60’lı yıllardan sonra pir-talip ilişkilerinin büyük bir kopukluk içerisine girmesidir” şeklinde konuştu.

Geçmişten günümüze Aleviliğin ocak sistemi içerisindeki iki kurum sayesinde bu günlere taşındığının altını çizen Buga konuşmasını söyle sürdürdü:

 “Birincisi düşkünlük İkincisi ise de ikrar kurumu. Bu iki kurum Aleviliğin temel direklerini oluşturuyordu. Ama günümüzde artık yaşlıları saymazsak, Alevi toplumunun neredeyse yüzde 95’i ikrarsız hale geldi. Çocuklarımız artık yola, müsahibe ikrar vermiyorlar.

OKULLARDA ZORLA ALEVİ ÇOCUKLARINA NAMAZ KILDIRILIYOR

Okullarda Alevi çocuklarına namaz kıldırıyorlar, İslam’ın imanı şartlarını öğretiyorlar. Onları kendi kirli çarkları içerisinde kendilerine benzeterek eritme gayreti içerisindeler. Üzgünüm ama durum bu. Yalova’da akrabalarım oturuyor. Çocukları cuma günleri namaz için camiye götürdüklerini öğrendim. Çok üzüldüm. Yüzyılın sonunda bile kendilerini o kirli sistemin baskısı altında saklama gereği duyuyorlar. Bu çok acı bir şey.Aleviler açısından da ya da diğer azınlıklar açısından da. Çünkü Türkiye’de sadece İslam inancının mezhebi bilinir.”

“DAĞLIK ALANLARDA YAŞAYAN ALEVİLER İNANÇ OLARAK DAHA TEMİZ KALMIŞLARDIR”

Özellikle Dersim coğrafyasında yaşayan Alevi toplumunun dağ başlarında yaşadıkları için Bizans’ın kılıcının dahi yetişemediği alanlar olduğunu belirten Buga, “Bundan dolayı o dağ başlarında kalan Alevi toplulukları temiz kalmışlar, kirlenmemişler. Bu yolu tertemiz aktarabilmişler. Özellikle metropollere, şehirlere yani ovaya yakın olan Alevi topluluklarının çoğu o baskı altında inim inim inlemiş, köylerine zorla cami yaptırılmıştır. Cami yapıldıktan sonra imam atamış, hiçbir şey de yapmamışsa günde beş vakit ezan dinleterek onları kendi içinde eritmeye çalışmıştır. Özellikle Kırmızı Köprüde bir tane Müslüman’ın olmamasına rağmen günde beş vakit hoparlörle ezan okunduğuna şahit oldum.Yani bu aslında Alevilere yapılan bir zuldür” ” şeklinde ifade etti.

“ALEVİ TARİHİNİ ALEVİ OLMAYAN YAZARLARDAN DİNLİYOR YA DA OKUYORUZ”

Bugüne kadar Aleviler Alevi tarihini hep Alevi olmayan yazarlardan dinlediklerini belirten Pir Haydar Buga, konuşmasının devamında şunları belirtti:

”Sistemin beslemelerinin yazdığı aslen Alevi olup ama sistemin arzularını Alevi toplumuna empoze eden yazarların yazdığı kitaplarla büyüdük. Daha yeni yeni Alevi toplumu kendi kültürünü, kendi yolunu, kendi itikadını kendi diliyle dillendirmeye başladı.

Eski Diyanet İşleri Başkanı Süleyman Ateş vardı. Onun TRT 1’de bir programı vardı. Ona bir soru sormuşlardı. ‘Türkiye’deki Alevi sorununu nasıl çözeceksiniz?’ diye. O da ‘Alevileri Kur’an ile tanıştırdığımız gün bu sorunu çözeceğiz’ demişti.

Aleviler cemi birlerler ama bir süre sonra cemi İhlas’la başlar, Fatiha’yla devam eder, Nur suresiyle çerağı uyandırır, Yasin’le bitirir noktasına getirdiler.

O görsel algıyla her hafta banttan ya da canlı olarak yaptıkları o yayınlarla Aleviliği yani yolumuzu, ikrarımızı, cemimizi, muhabbetimizi semavi dinlerle yarıştırır hale getirdiler. Müslümanlar her cuma camiye gidiyor, e bizim onlardan neyimiz eksik? Biz de her perşembe cem birleyelim sevdasına kapıldık. Halbuki Aleviler yazın kesinlikle cem birlemezler.

İstisnalar hariç. Sadece bir dardan indirme erkanı olursa, o da koşullar uygun olursa sadece dardan indirme erkanları yani zorunlu haller dışında hiçbir cem birlenmezdi. Çünkü yazın her yol talibi kışlık ihtiyacını giderebilmek için ahırındaki hayvanından, hanesindeki çocuğuna kadar herkesin rızkını toplayıp içeri koymakla yükümlüydü. Pirin de görevi oydu, Talibin de görevi oydu. Sonbahar geldiğinde yani gagan dediğimiz ayda Nevroz’a kadar geçen süreçte ibadetini yapar. Alevilerde o kadim kültten üç kırk’a ayrılmıştı. Birinci kırk Gagan’la başlar. Gagan elini Xızır’a verir. Hızır elini Hawtemal verir. Hawtemal ile birlikte tabiat ananın doğurganlığı başlar.

TABİATLA İLGİSİ OLMAYAN HİÇBİR RİTÜELİMİZ YOKTUR

Tabiat ananın o doğurganlığıyla birlikte tabiat üzerinde barındırdığı tüm canlılara gıda sunar. Onların beslenmeleri için tüm ihtiyaçlarını giderir. Aleviler o toprağın doğurganlığını Newroz geleneğiyle kutlarlar. Ardından ilkbaharla yazın birleştiği anı bizler Hıdırellez olarak sırlamışız.

Hızır ilkbaharı yani kışın bitişini, baharın gelişini İlyas da yazı temsil eder. İkisinin birleştiği 5 Mayısı, 6 Mayıs’a bağlayan gecede de Hıdırellez Şenlikleri düzenlenir. Aslında Alevilerin tüm ritüelleri, tüm inançları, tüm ibadetleri doğayla, tabiatla ilgilidir, ilintilidir. Tabiatla ilgisi ve ilintisi olmayan hiçbir ritüelimiz yoktur.

ALEVİLER TAKİYE YAPMAK ZORUNDA KALDILAR

Aleviler bu kadim inancı var edebilmek için takiye yapmak zorunda kalmışlardı. Tıpkı Hristiyanlığın egemen olduğu döneminde yaptıkları gibi. Hristiyanlık döneminde nasıl Hristiyan olmadıkları halde asıl Hristiyan biziz, biz İsa’nın havarilerindeniz dedilerse Müslümanlar bu coğrafyaya hâkim olduktan sonra da asıl Müslüman biziz, biz İslam’ın özüyüz deyip hayatta kalabilmek için bir takiye yaptılar”

Cebrail ARSLAN/ANTALYA

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yoruma kapalı.