PİRHA – İlahiyatçı Yazar Fatma Yavuz, devasa bütçesi olan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bütçesini sadece Sünni kesime kullandığını belirterek Diyanet’in en temel probleminin eşitlikçi olmaması olduğunu ifade etti. Yavuz, insanların Diyanet deyince tüylerinin diken diken olduğunu da vurgulayarak “Onlar hala her yerden Diyanet basıyor. Oraya da imam, buraya da ÇEDES. Sesini çıkarana ‘sen dine mi karşısın?’ diye dayak atıyorlar. İnsanlar dine karşı değil, bu saçmalıklara karşı! Bunu anlamıyor musunuz?” diye konuştu.
Pir Haber Ajansı (PİRHA) olarak yeni bir haber dizisi başlattık, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundan günümüze faaliyetlerini tartışmaya açıyoruz.
Türkiye’de halkın en güvenmediği ikinci kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, her geçen yıl artan bütçesi, genişleyen yetkileri, yaptığı açıklamalarla, verdiği fetvalarla toplumsal yaşamın her alanında gittikçe daha çok söz sahibi oldu. Din işlerinden sorumlu, devlete bağlı bir kurum olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), kurulduğu 1924 yılından bu yana devlet içindeki varlığı, işlevleri, iktidar politikalarının hayata geçirilmesindeki etkin rolü, her geçen yıl artan bütçesi ve değişen siyasal konumu itibariyle her daim tartışma konusu oldu. Son yıllarda eğitim-öğretimde de etkin rol verilen Diyanet, Milli Eğitim Bakanlığı ile çeşitli protokoller imzalayarak laiklik karşıtı eğitimin kalıcılaşması için çabalıyor.
“Bütçesi büyük, varlığı tartışmalı kurum olan Diyanet’in tarihsel ve güncel görevini, toplumdaki yerini, laiklik karşıtlığını, Alevi toplumu üzerindeki etkisini İlahiyatçı Yazar Fatma Yavuz ile konuştuk.
“AMACI DİN HİZMETLERİNİ YÜRÜTEN BİR DEVLET KURUMU OLMASIYDI”
PİRHA-Diyanet’in kuruluş amacı nedir?
FATMA YAVUZ: Bir resmi amacı var bir de analizlerde ifade edilen amacı var. Şeriye ve Evkaf kaldırılınca toplumun din hizmetlerini yürütmek üzere bir kuruma ihtiyacı vardı. Çünkü son derece dindar bir toplumda yaşıyoruz, birçok konuda din hizmeti verilmesi gerekiyor. Bu bir şekilde çözülmeliydi. Bu çözüm yollarından biri bir devlet kurumuyla başka türlü de çözülebilirdi. Dünyada da farklı modelleri olduğu gibi devlet kurumu olarak değil de sivil toplum kuruluşu olarak da kurulabilirdi. Ancak Türkiye’deki görülen amacı din hizmetlerini yürüten bir devlet kurumu olmasıydı. Tabi kemalist görüşe sahip olanların tabir ettiği gibi resmi devlet kurumu olması gibi bir amacı da vardı. Görünürdeki amaç bu ve bence buradan yürümeliyiz.
“DİYANET’İN EN TEMEL PROBLEMİ EŞİTLİKÇİ OLMAMASI”
-Tarihsel olarak Diyanetin faaliyetleri nasıl bir yol izledi? Sizce süreç içerisinde misyonunda bir değişiklik yaşandı mı?
Diyanet’in biraz zikzaklı bir tarihsel süreci var. Bence Diyanet kurulduğundan beri şu anda en dip seviyesini yaşıyor. Hiç bu kadar itibarı düşmemişti. Güven sıfıra yakın noktada. Her kesimden yani dine uzak insanlar zaten güvenmiyorlar, dindar insanlar da Diyanet’e hiç güvenmiyorlar. ‘Diyanet çok iyi çalışıyor, harika’ diyen kimseyi görmüyorum. Diyanet, bütün kesimlerin gözünde çok berbat bir durumda şu an. Tarihte de hiç bu kadar itibar kaybetmemişti. Her zaman çok iyi de değildi tabi. Mesela Rıfat Börekçi döneminde çok iyi olduğu zamanlar da olmuş. Zaman zaman güzel işler yapan Diyanet İşleri Başkanları da olmuş tabi, toplum bunları çok tanımıyor. Bence bilerek de o figürler silikleştiriliyor. Ama genel olarak olması gereken yerde değildi. En iyi zamanda bile eşitlikçi değildi. Bunu eğri oturup doğru konuşmak lazım. En iyi zamanda bile Sünnilere hizmet veriyordu. Bu bile başlı başına bir sorun. Sadece bir gruba iyi, ötekilere zaten hiçbir hizmet vermedi ki. Bence en büyük problem de bu. Diyanet, Sünni bir din hizmeti kurumu olarak devam ediyor. Bunu bir türlü kıramıyoruz. Bütün tartışmalar da bu eksende gidiyor. Topluma ‘Diyanet başka inançlara hizmet verirse dinimiz bozulacak’ mantığıyla korku salınıyor. Niye dinin bozulsun? Kimse bir dedeyi getirip camiye atamayacak, bir papazı getirip camiye atamayacak. Böyle saçma şey olur mu? Herkes kendi yerinde yine hizmet verecek. Ne finanse ediliyorsa onlara da finanse edilecek. Sünnilere bütçe anlamında hizmet yapılıyorsa diğer inançlara da yapılmalı. Düşünün devasa bir bütçe kullanılıyor ve sadece bir kesime kullanılıyor. Bu kadar büyük bir haksızlık, Diyanet’in zaten ayakta tutması gereken değerlerin tümünü tersine çeviren bir şey. Dolayısıyla tarihte de böyleydi. Bence en temel problemi eşitlikçi olmaması.
“DİYANET, AKP’NİN BİR PARTİ ORGANI GİBİ ÇALIŞIYOR”
-Sizce süreç içerisinde misyonunda bir değişiklik yaşandı mı?
Özellikle AKP iktidarıyla yaşandı. AKP iktidarından sonra da bence şu an AK Diyanet yani. AKP’nin Diyanet kolu gibi çalışıyor. Dışarıdan göründüğü kadarıyla AKP’nin bir parti organı gibi çalışıyor. Hutbelere varana kadar bunu artık herkes söylüyor. AKP’nin politikalarını cuma günü çoğu kez hutbelerden dinleyebilirsiniz. O hangi algının oluşmasını istiyorsa toplumun hangi tarafa yönlenmesini istiyorsa hutbelerden onu duyuyoruz. Birçok insanın bu nedenlerden dolayı cuma namazlarını bıraktığına şahit oldum. ‘Ben gidiyorum, A Haber mi dinliyorum, hutbe mi dinliyorum belli değil’ diyorlar. Dolayısıyla şu an çok taraflı, çok politize olmuş maalesef dik de duramıyor. Şimdi AKP’ye angaje olursun da biraz daha dik durursun. AKP’nin gelgitlerine de ayak sağlamaya çalıştığı için bir gün ak diyor bir gün kara diyor. Söylediğinin tersine pozisyona düşüyor. Bir çizgisi de yok. Mesela şu konuda Diyanet’in görüşü nedir deseniz bir görüş yok. Sayın Erdoğan’ın görüşü neyse Diyanet’in görüşü de odur yani. Sigara konusunda bile biliyorsunuz Erdoğan sigara konusunda bazı hassasiyetleri var. Bence Diyanet’in sigara görüşünü de etkiledi. Sigaraya haram fetvası, şimdiye kadar böyle etkili bir kurumdan verilmemişti. Mekruh olarak hüküm veriliyordu. Erdoğan’ın gözüne girmek için haram olmasa bile haram gibi düşünülüyordu. İçler acısı bir durum. Erdoğan’ın gözünün içine ne diyecek diye bakıyorlar. TOKİ faizi fetvası mesela. Böyle bir saçmalık olur mu? Faizin hükmü neyse odur. Akademik bir tartışmaya açarsın ama günlük böyle bir politikaya göre faiz olursa şöyle olur böyle olur gibi fetva mı olur? Tamamen güveni yerle bir ettiler. Çoğu insanın Diyanet’in söylediği şeylere bakarak hayatını yaşadığını sanmıyorum açıkçası.
“MERCEDES’TEN İNMEDİĞİNİZ SÜRECE AKP’NİN HEGEMONYASINDAN KURTULAMAYACAKSINIZ”
-AKP’nin iktidar olduğu günden itibaren Diyanet’te nasıl bir değişim yaşandı?
Sembolik bazı şeyler de oldu. Semboller önemlidir. Mercedes meselesi mesela. Magazin gibi konuşuldu ama bence sembolik olarak toplum orada kırıldı. Sayın Mehmet Görmez’in Mercedes’i iade edip sonra Erdoğan dedi diye tekrar almak zorunda kalması gibi. Onu iade ettiysen ‘ben iade ettim binmeyeceğim’ deyip affını isteyecektin sayın Mehmet Görmez. Atarlarsa da atsınlar. Ben de atıldım ne olacak rızık Allah’tan, korkmayın. Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan atılmak bir onurdur, bir hikaye ile atılacaksın. Seni tarih ‘mercedes’e binmedi adam, helal olsun diye anardı.’ Şimdi paşa paşa bindin diye anıyor. Böyle sembolik olaylar da oldu. O Mercedes’e bindiniz ondan inmediğiniz sürece AKP’nin hegemonyasından kurtulamayacaksınız.
“DİYANET’İN BÜTÇESİNDE ÇOK BÜYÜK BİR HARAM KISMI VAR”
-Diyanet’in, bir taraftan en güvenilmez ikinci kurum olurken, Meclis’e sunulan 2025 bütçesinden 130 milyar 119 milyon lira ile 6 bakanlığın bütçesini geride bırakarak bütçeden aslan payını almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Haram yiyorlar. Direk onların anladığı jargonla söyleyeyim. Çok büyük bir haram kısmı var Diyanet’in bütçesinde. Birincisi herkese hizmet vermedikleri için. İkincisi verdikleri hizmetleri de şişirdikleri için. 14 yıl kurumda çalıştım. O kadar gereksiz o kadar israf harcamalar var ki sırf orası bir kadrolaşma alanı olmuş durumda. Argo tabirle arpalık olmuş durumda. Mesela Müftü kızları, genelde Kuran kursu hocası olur. Nasıl olabiliyor değil mi? Mesela öğretmen çocukları atanıp öğretmen olamıyorlar. Ama Diyanet’tekiler atanır. Böyle kapalı devre bir sisteme dönmüş durumda. Dolayısıyla gereksiz bir sürü personel, bir oran verecek olursak yarısı gereksizdir. Normalde 12 kişiye bir sınıf açılması gerekirken sınıflarda 3-4 kişi olurdu onu 12 kişi olarak bir şekilde gösterirlerdi. Yoklama yapmazlardı. Gelmiyor yazmayınca orada var görünüyor. Sınıflarda 3-4 kişi takılıyorlar ve o insanlar memur maaşı alıyorlar üstüne de bir sürü ek ders ücreti alıyorlar. Ben mesela kendimi öğrenci olan bir sınıfa vermeleri için parçalardım ama müftüler buna engel olurdu. Ne kadar çok kişiye ekmek yedirirsek kardır diye düşünüyorlar. Bu kadar çürümüşler. Kul hakkı olduğunun, öksüz yetim hakkı olduğunun farkında değiller. Bir kere ben ‘öğrenci sayısı az, ek ders ücreti istemiyorum’ dedim diye beni kınadılar. Yani berbat durumdalar. Diyanet’e de neşter vurmaya kimsenin cesareti yok. Çok umutlu da değilim. Çünkü Diyanet’ten beslenenler zaten vurmaz. Karşı taraf da ‘Diyanet’e dokunursak bize dinsiz derler, oy alamayız’ kaygısıyla vuramaz.
“DİYANET DENİLİNCE İNSANLARIN TÜYLERİ DİKEN DİKEN OLUYOR”
-Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın iç içe geçen faaliyetlerini nasıl okumak gerekir?
İdeolojik, toplum mühendisliği. Toplumda böyle bir talep yok, güven yok, itibar yok, zorla her yere Diyanet sokuşturmaya çalışıyorlar. Çok güvenilir bir kurum olursun toplumda bir karşılığın olur elbette devletin diğer kurumlarıyla işbirliği yapar ama karşılığı olmadan zoraki insanlara dayatıyorlar. İnsanlar Diyanet deyince tüyleri diken diken oluyor. Onlar hala her yerden Diyanet basıyor. Oraya da imam, buraya da ÇEDES. Sesini çıkarana ‘sen dine mi karşısın?’ diye dayak atıyorlar. İnsanlar dine karşı değil bu saçmalıklara karşı, bunu anlamıyor musunuz? ‘Hz. Peygamber hayvanlara merhamet gösterir’ dediniz de biri buna itiraz mı etti? ‘Allah emrediyor biz bu Diyanet’in bütçesinin bir kısmını Milli Eğitimle paylaşıyoruz’ dediniz de biri itiraz mı etti? Bir yaraya merhem oldunuz da kimse dine karşı mı oldu? Nerede bir politik rant var, nerede size yontan bir şey var onu din diye insanlara dayatıyorsunuz, karşı çıkana da din düşmanı diyorsunuz. Tamamen bir oyun. Yani gerçekten kimsenin din düşmanı falan olduğu yok. Diyanet’in acilen buralardan çekilmesi lazım. En gözde yerler bile Diyanet’e veriliyor, Şişli’deki eski tekel fabrikası niye Diyanet’e verilsin, ne alakası var? Devlet yine kamulaştıracaksa oranın dokusuna uygun, kültürüne uygun, oraya daha iyi hizmet edebilecek bir kuruma veremiyor mu? Diyanet resmen devletin şımarık çocuğu gibi oldu. Heybeliada’daki sanatoryum niye Diyanet’e veriliyor? Ne alakası var? Bu ne kadar zorlama ne kadar saçma sapan bir şey. Korkunç yani!
“ÇOK KONUŞUYORUZ HİÇ İŞ YAPMIYORUZ”
-Diyanet ve laiklik bir arada olabilir mi?
Bu çok tartışıldı. Şu anki Diyanet üzerinden tartışıldığı için çok sancılı oluyor. Şu an ki Diyanet ile laiklik gelmez tabi. Bu Diyanet’in sağlıklı bir fikri olduğunu da düşünmüyorum. Laiklik devletin din hizmeti vermemesi demek değildir. Devletin herhangi bir dine angaje olmaması demektir. Bütün dinlere hizmet verse niye laikliğe aykırı olsun ki? Devlet nasıl ki sağlık hizmeti veriyorsa din hizmeti de verir. Papazın da maaşını verse imamın da maaşını verse her dine eşit mesafede dursa, dışarıda bir yerden dursa her türlü hizmeti verebilir. Tabi ki bunun adı Diyanet olur başka bir şey olur, başka bir sivil kurum üzerinden olur, farklı modeller var, dediğim gibi. Şu an Diyanet laikliğe aykırı, normalde Diyanet laikliğe aykırı değildir. Herhangi bir dine devlet angaje olamaz insanlar bu konuda çok haklı. Dinde Nas var derler Nas var da İslam’ın Nas’ı öyle. Hristiyanlığın Nas’ı nasıl olacak? Sen o zaman İslamcı bir devlet olmuş oluyorsun senin bütün vatandaşların Müslüman değil ki. Çoğu Müslüman diye düşünüyorlar. Şu an çoğu Müslümanın çocuğu ateist, deist. Geçti o devirler. Kimliğinde Müslüman yazıyor da o çok resmi, uyduruk bir şey yani. Bugün yapılan araştırmalara göre imam hatip çocuklarının birçoğu İslam’dan uzak. Ayrıca Müslüman olur ama şeriatçı değildir. Toplumun çoğu Müslüman ama şeriatçı değil. Yani oradaki toplum şeriat kuralına göre yaşamak istemiyordur. Başka türlü bakıyordur. Tarihsel bir uygulama olduğunu düşünüyordur. Başka türlü yorumluyordur. Senin yorumladığın gibi İslamcı düşünmek zorunda mı? Bu saçmalıklar olmasaydı bir arada olabilirdi ama şu an ki hali ile olamaz. Aslında ben bunu İBB’de modellemeye çalışıyordum. Başka bir Diyanet mümkün biz minik bir modelini yapıyoruz diye. Mesela orada bütün dinlere hizmet veriyorduk. Caminin çatısını yapıyorsak kilisenin çatısını da yapıyorduk. Mevlid’de mevlid simidi gönderiyorsak Noel’de de noel çöreği gönderiyorduk. Ve herkes benim kimliğimi de biliyordu. Diyordum ki biz eşit hizmet yapıyoruz. Ve kabul de görmüştü. Ama orada da bir takım ayak oyunlarına kurban gittim maalesef. Ama bence o proje devam etmesi gereken, yarım kalmış bir proje. CHP’ye de öneriyorum. Tamam bu Diyanet yanlış ama doğrusu ne? Bir tane doğruyu ortaya koyamadığımız için Diyanet eleştirileri boşa gidiyor. Dolayısıyla bizim halka başka türlü bir Diyanet mümkündür diye somut örnek sunmamız lazım. Lafla değil uygulamayla yapmalıyız. Çok konuşuyoruz hiç iş yapmıyoruz maalesef.
“DİNİ YAPILARI KONTROL ETMEK KOLAY DEĞİLDİR”
-Laik, demokratik ülkelerde devlet destekli dini kurumlar yok, bizim ülkemizde var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Burası Türkiye. Fransa’nın uyguladığının aynısını buraya uygulamak zorunda değiliz. Zorladığımız zaman oradaki sonucu alamıyoruz. Türkiye toplumuna göre bir şey yapıyorsan tamamen orijinal olması gerekiyor. Aynısını almak zorunda değiliz. Dolayısıyla almak gerekiyorsa onu alır revize eder, tartışırız. Türkiye’ye adapte etmek gerekiyorsa adapte ederiz. Türkiye’de bir dini kuruma ihtiyaç var. Söylediğim sebeplerden dolayı Diyanet’e karşı bir antipati bizi körleştirmemeli. Bu sivil kuruluş da olabilir. Ama şunu söyleyeyim Diyanet’ten üç ağzımız yanıyorsa sivil toplumdan on üç yanar. Dini yapıları kontrol etmek kolay değildir. Mesela bunun özel olduğunu düşünün. Mesela cemaatlerin resmi statü kazanıp Diyanet’in hiç olmadığını düşünün. Onları kontrol etmek daha da zor olabilir. Resmi kurum bence kolaylaştırıcı da bir şey. Diyanet ideal olsaydı, laikliğe saldırmasaydı insanlar 29 Ekim’de feryat ediyor Atatürk’e fatiha okutun diye. Ben de Atatürkçü değilim ama ben Diyanet İşleri Başkanı olsaydım bunu yapardım. Çünkü benim neye inandığım önemli değil o kişisel inancım benim. Bir kamu kurumunu temsil eiyorsan kişisel inancını buradan ayıklamak zorundasın sayın Ali Erbaş. Ali Erbaş’ın neye inanıp neye inanmadığı bizi ilgilendirmiyor. Diyanet İşleri Başkanı olarak milyonlarca insanı temsil ediyorsun ve milyonlarca insanın senden bir beklentisi var. Bir fatiha yani. Bu kadar mı zor? Beş para etmez insanların ayaklarına gidip saçma sapan ziyaretler yaparken zor olmuyor da yani. Bu senin Atatürkçü olduğun anlamına gelmeyecek. Korkma, o anti Atatürkçülüğüne halel gelmez. Bu senin inancına da zarar getirmez. Ne düşündüğün bizi ilgilendirmiyor. Hiç sevmediğimiz bir insan milyonlarca insanın sevgilisi olabilir. Mesela bana göre terörist olan bir insan milyonlarca insanın sevdiği biri olabilir, artık bunlara alışalım. Demokrasi bütün bunların arasını bulan bir şeydir zaten. Sana göre, bana göre, devlete göre hepiniz eşitsiniz olmalı. Sende bir devlet kurumunda çalışıyorsan kişisel görüşünü arkaya koyup mesai saatinde nötr olmalısın. Senin neye inandığın bizi ilgilendirmiyor. Bunu bile yapamayan bir Diyanet yani. Demokrasi kültürümüz oturmuş olsaydı herkes memnun olacaktı. Kişisel görüşlerimizi devlet erkini kullanırken katmamayı öğrendiğimizde bu başka problemlerimizi de çözecek.
“DİYANET ŞİDDETİN DEVAM ETMESİNE ZEMİN HAZIRLIYOR”
-Diyanet’in kadına bakışını nasıl görüyorsunuz?
Çok berbat. 1400 yıllık bir külliyat var. 1400 yıllık bir geleneğin de içinde dahil olduğu bir havuzdan besleniyoruz inançlarımız olarak. Dolayısıyla bir sürü içine karışan şeyler var. Kültür karışmış, Arap kültürü karışmış, siyaset, ideoloji, mezhep uydurma şeyler, gelmiş bugüne. Çok problemli şeyler var. Kadını direk aşağılayan! Mesela benim atılma sebeplerimden biri, ‘kadının aklı da dini de eksiktir’ diyen hadisin sahi olmadığını söylememdi. Bana, ‘sen hadisleri itibarsızlaştırıyorsun’ dediler. Hz. Peygamber böyle bir şey söylemedi ne demek aklı eksik dedim. Yok bu Buhari müslümde geçiyor dediler. Sonra Buhari müslümü itibarsızlaştırmaktan soruşturma açtılar. Komik ama gerçek. Ben bunun Hz. Peygamber’i tenzih anlayışım, dedim. Kabul etmediler, tartıştırmadılar da. Bunu aynen dogma olarak devam ettirmeye çalışıyor Diyanet. Dolayısıyla kadınlarla ilgili bir sürü saçma sapan şeyleri de insanlara din diye anlatarak bunun reklamını yapıyor. Dolayısıyla bu şiddeti önlemesi gerekirken önlemek şöyle dursun hafif tabirle devam etmesine de zemin hazırlıyor. Aile içi şiddetin bir kısmı maalesef Diyanet’in görevini ihmal etmesinden kaynaklanıyor. Çok işimiz var, Diyanet düzelirse Türkiye’nin birçok problemi düzelir.
Devrim FINDIK/İSTANBUL
İLGİLİ HABERLER
‘Diyanetin varlığını sorgulamayan her laiklik tartışması yanlıştır; Diyanet vergilerle finanse edilmemeli’
‘Bir fetih ideolojisi geliştiren Diyanet kurumu ile karşı karşıyayız’-VİDEO
‘Diyanet artık bir devlet kurumu olmaktan çok tarikatların merkezi haline gelmiş durumda’-VİDEO
‘Türkiye’de dini radikal olarak politikanın dışına çıkarmak gerekiyor’-VİDEO
‘Fetihçi iktidarın, böyle bir din ulemasına ihtiyacı vardı, Diyaneti bu amaçla kullanıyor’-VİDEO
‘Diyanet İşleri Başkanlığı misyonerlik görevi yapıyor; büyük bir holding durumunda’-VİDEO
‘Diyanet, artık yargının da üzerinde bir güç’-VİDEO
Yoruma kapalı.