PİRHA- Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Batıkent Şubesi Başkanı, Hukukçu Kamil Ateşoğulları, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hem ülkede hem ülke dışında misyonerlik görevi yaptığını vurgulayarak, Diyanet’in büyük bir holding durumunda olduğunu söyledi. Türkiye’yi İslam Cumhuriyetine dönüştürmeye çalıştıklarını belirten Ateşoğulları, laikliğin olduğu yerde Diyanet’in olamayacağını kaydetti.
Pir Haber Haber Ajansı (PİRHA) olarak yeni bir haber dizisi başlattık, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kuruluşundan günümüze faaliyetlerini tartışmaya açıyoruz.
Türkiye’de halkın en güvenmediği ikinci kurum olan Diyanet İşleri Başkanlığı, her geçen yıl artan bütçesi, genişleyen yetkileri, yaptığı açıklamalarla, verdiği fetvalarla toplumsal yaşamın her alanında gittikçe daha çok söz sahibi oldu. Din işlerinden sorumlu, devlete bağlı bir kurum olarak kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), kurulduğu 1924 yılından bu yana devlet içindeki varlığı, işlevleri, iktidar politikalarının hayata geçirilmesindeki etkin rolü, her geçen yıl artan bütçesi ve değişen siyasal konumu itibariyle her daim tartışma konusu oldu. Son yıllarda eğitim-öğretimde de etkin rol verilen Diyanet, Milli Eğitim Bakanlığı ile çeşitli protokoller imzalayarak laiklik karşıtı eğitimin kalıcılaşması için çabalıyor.
“Bütçesi büyük, varlığı tartışmalı kurum olan Diyanet”in tarihsel ve güncel görevini, toplumdaki yerini, laiklik karşıtlığını, Alevi toplumu üzerindeki etkisini Pir Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Batıkent Şubesi Başkanı, 19.Dönem Ankara Milletvekili, Hukukçu Kamil Ateşoğulları ile konuştuk.
“HEM ÜLKEDE HEM ÜLKE DIŞINDA MİSYONERLİK GÖREVİ YAPAN BİR KURUM İSTEMİYORUZ”
PİRHA-Diyanet’in kuruluş amacı nedir?
KAMİL ATEŞOĞULLARI: 1993 yılı görüşmelerinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bağlı olduğu Devlet Bakanı diyor ki ‘biz dinin emrine bir siyaset kabul ediyoruz.’ Diyanet İşleri Başkanlığı ile ilgili değişik görüşler var. ‘Tümüyle devlet dışı sivil toplum mu yönetsin Diyanet İşleri Başkanlığını, yoksa orada bütün görüşler temsil mi edilsin?’ diye yıllardan beri bir tartışma devam ediyor. Hatta 1961 anayasası yapılırken o zamanki Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Aleviler de temsil edilsin dediği için gerici basından, çeşitli yazarlar tarafından hem ona hem de Aleviliğe çok hakaretler var. Alevi kökenli öğrenciler toplanıp dört imzalı bir bildiri yayınladılar. Dört kişiden ikisi Hakk’a yürüdü ikisi de Ankara’da yaşıyor. Kasım ayında da onlarla ilgili programımız olacak. Alevi örgütlenmesinin belki de ilk işareti, ilk adımı diyebiliriz ona. Biz Aleviler olarak, laik bir devlette altı ya da sekiz bakanlığın bütçesine dek bir bütçeyle bir Diyanet Başkanlığı istemiyoruz. Hem ülkede hem ülke dışında misyonerlik görevi yapan bir kurum istemiyoruz ancak bu hükümet her şeyi kaldırır ama Diyanet İşleri Başkanlığı’nı kaldırmaz. Avrupa’da, İngiltere’de birtakım yerler gördüm o kilise hangi inanca aitse onlar finanse ediyorlar. Bu özellikle sağ siyasetin ana damarıdır. Orduyu kaldırırlar, yargıyı her şeyi kaldırırlar ama Diyanet kaldırılmaz çünkü varlık nedenidir onların. Bir parti seçimlerde camilerde siyaset yapıyor. Haliyle kaldırmayacaktır onları ayakta tutan zaten bu yapıdır.
“İSLAM CUMHURİYETİNE DÖNÜŞTÜRMEYE ÇALIŞIYORLAR”
-Tarihsel olarak Diyanetin faaliyetleri nasıl bir yol izledi? Sizce süreç içerisinde misyonunda bir değişiklik yaşandı mı?
Diyanet İşleri Başkanlığı ilk kuruluşunda 1924’te orada çalışanlara hademe-i hayrat diyorlardı yani hayır için çalışanlar diyorlardı. Ama 1965’te din hizmetlerinin içine aldılar. En büyük bütçe onlarda. En alt bir görevli bile diğerlerinden çok daha yüksek bir maaşa bağlandı. Yani öğretmenlerden daha çok maaş aldılar. Çeşitli camiler, çeşitli tarikat ve cemaatlere ait olduğu için paylaşmış durumdalar. Zaten Milli Eğitim Bakanı şunu dedi açık açık: ‘Sizin tarikat ve cemaat dediğinize bir sivil toplum kuruluşu diyoruz ve onlarla çalışmaya devam edeceğiz.’ Böyle bir kararları var. Biz demokratik bir cumhuriyet isterken, güvenlik konseptli bir cumhuriyeti yaşıyoruz, şimdi bunu da çok gördüler. Bir İslam Cumhuriyetine dönüştürmeye çalışıyorlar.
“HER GÜN CAMİLERDE AKP’NİN PROPAGANDASI YAPILIYOR”
-AKP’nin iktidar olduğu günden itibaren Diyanet’te nasıl bir değişim yaşandı?
İlk baştan beri onlarla, onların çalışmalarıyla var oldu. Bütün her gün bunların propagandaları yapıldı. Böyle bir yapılanma ile demokrasi falan çıkacağı da yok, her gün de zorlaştırıyorlar. Özellikle Alevilere yönelik en büyük asimilasyon çalışmalarını yapıyorlar.
“DİYANET BÜYÜK BİR HOLDİNG DURUMUNDA”
-Diyanet bir taraftan en güvenilmez ikinci kurum olurken, Meclis’e sunulan 2025 bütçesinden 130 milyar 119 milyon TL ile 6 bakanlığın bütçesini geride bırakarak bütçeden aslan payını almasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Artık güven kalmadı Diyanet’e. Aslında büyük bir kavga var onların içinde ama dışarı yansıtmıyorlar. Paylaşım, rant kavgası var. Çok büyük bir holding durumunda şu anda Diyanet.
“İSLAMIN GEREKLERİ İÇİN HİZMET VERİYORLAR”
-Diyanet ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın iç içe geçen faaliyetlerini nasıl okumak gerekir?
Milli Eğitim’in Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü var bünyesinde bir de Diyanet İşleri Başkanlığı var. Bir de yurt dışında çeşitli kuruluşları var onların, birlik çalışıyorlar. Hep birlikte çalışıyorlar. Bütün inançlara eşit davranması gerekir diyor anayasada ama kendi özel yasalarında İslam gerekleri için hizmet verir anlayışı var. ÇEDES var, MESEM var, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli var. Daha geride ne var onu da bilemiyoruz. İstanbul Bahçelievler’de her okulu bir camiye bağlamışlar.
“LAİKLİĞİN OLDUĞU YERDE DİYANET OLMAZ”
-Diyanet ve laiklik bir arada olabilir mi?
Gerçek laikliğin olduğu bir ülkede Diyanet İşleri Başkanlığı olmaz, olmamalı ama Türkiye’nin özel koşulları falan diyerek burada böyle olması gerekiyor, açık açık bunu da söylüyorlar. Olmaması gereken her şey yapılıyor, özellikle de bu dönemde. Aleviler yönünden büyük saldırılar var. Bizim örgütlerimizin çok sıkı bir örgüt deneyimleriyle buna karşı çıkması gerekiyor. Birtakım uluslararası kuruluşlar Türkiye’ye yönelik kararları uygulamıyor.
“KADINLARI İNSAN OLARAK GÖRMÜYORLAR”
-Diyanetin kadına bakışını nasıl görüyorsunuz?
Diyanetin değil de İslamiyet’in ya da Sünni anlayışın kadına bakışı olarak değerlendirelim. Osmanlı’da örnek vereyim bir tanık olduğu zaman karşı taraf iki kadın göstermek zorunda tanık olarak. Mirasta da böyle, toplumsal yaşamda da böyle. Eve kapanan kadın istiyorlar, çalışan kadın değil. Kaç çocuk doğuracağına varana kadar karışıyorlar. Dört çocuk diyorlar ama dört çocuk nasıl beslenir onu hiç düşünen yok. Kadınları insan olarak görmüyorlar. Bütün İslam ülkelerini görüyoruz, bu Türkiye’ye de sirayet etti.
İLGİLİ HABERLER
‘Diyanetin varlığını sorgulamayan her laiklik tartışması yanlıştır; Diyanet vergilerle finanse edilmemeli’
‘Bir fetih ideolojisi geliştiren Diyanet kurumu ile karşı karşıyayız’-VİDEO
‘Diyanet artık bir devlet kurumu olmaktan çok tarikatların merkezi haline gelmiş durumda’-VİDEO
‘Türkiye’de dini radikal olarak politikanın dışına çıkarmak gerekiyor’-VİDEO
‘Fetihçi iktidarın, böyle bir din ulemasına ihtiyacı vardı, Diyaneti bu amaçla kullanıyor’-VİDEO
Yoruma kapalı.