Ozan Emekçi, 70′li yıllardan bu yana sosyalist hareket ile tanışmış ya da tanışmamış hemen herkesin tanıdığı bildiği bir isim.Yıllar sonra bile dillerden düşmeyen, bir çok eseri üretmiş ve yaratmış bir ozan.
Maraş Katliamı bugüne kadar bir çok kişi tarafından yazıldı, çizildi, konuşuldu. Ancak babası dahil 17 akrabası katledilen Ozan Emekçi 36 sene sonra ne düşünür, ne anlatır diye merak ettim ve belli sınırlar içinde, kendi özelini de biraz katarak konuştuk.
Ozan Emekçi ile daha önce anlaştığımız gibi bir konser sonrası, haftalık proğram yaptığım tv çekimi için buluşuyoruz. Çok uzun olan bu söyleşiyi kısaltarak yazılı hale getirdim.
Abidin Çetin
Ben öncelikle biraz geriye gidip sizin müziğe ne zaman ve nasıl başladığınızı sorarak başlamak istiyorum.
Köyde herkes bağlamayı tanır ve çalardı. Bizim ailede saz vardı. Babam da çalar ve söylerdi ve ben ilk bağlamayı babamdan dinledim. Dayım çok iyi cura çalardı. Yani aileden başlayan bir bağlama ve müzik tanışıklığım oldu.
Yani klasik bir Alevi ailesinde olan bir durum. Bunu bir ozanlık geleneği olarak devam ettirmek istemenizin nedeni neydi?
Tabii köyümüzde çok sayıda halk ozanı vardı. Mesela Aşık Meçhuli vardı. Yine frelsefi derinliği olan Aşık Perişan Güzel’i tanıyordum. Daha çocuk yaşlarda Aşık Mahzuni ile tanışmıştım. Bunların benim üzerimde çok etkileri olmuştur. Ayrıca aynı zamanda abim Aşık Vicdani ve yine başarılı yorumculardan İsmail İpek gibi çevremizde yöremizde yetişmiş bir çok ozandan bahsedebilirim. Yani bizim köyden çok sayıda halk ozanı yetişmiştir, yetişmeye devam etmektedir.
Bütün bu saydığınız isimler içinde siyasi çizgisi daha belirgin olan ya da sosyalist bir rotada ilerleyen siz vardınız sanıyorum.
Söylediğiniz doğru. Ben halkların kurtuluşunu ve özgürlüğe kavuşmasını sosyalist sistemde gördüğüm için daha açık bir ideolojik duruşum vardı. Bugün de buna inanıyorum. Türkiye ve Kürdistan’da insanların Demokratik Sosyalizm ile kurtulacağına inanıyorum. Bizler öyle bir ortamda yaşıyoruzki; bir sanatçı aynı zamanda hem siyasetçi hem de her toplumsal konuda konuşmak ve faaliyette bulunmak durumundadır. Yeri geldiğinde gerilla da olursun. Gerilla hareketinde hayatını kaybeden sanatçıların sayısı az değildir. Coğrafyamız bunu mecbur kılmıştır.
Biraz da o dönemin Maraş’ından bahsedin. Kimler yaşardı o dönem Maraş’ta?
Kürtler, Türkler, Çingeneler, gizli Ermeniler ve az sayıda da olsa Araplar yaşardı Maraş’ta. İnanç olarak da Aleviler ve Müslümanlar yaşardı. Müslümanlar çoğunlukta Aleviler ise katliamdan önce hatırı sayılır bir çoğunlık olan yüzde otuz beş oranında.
Maraş merkezden bahsediyorsunuz?
Tabii ki bahsettiğim Maraş merkezidir. Tabii bu sayı katliamdan sonra yüzde birlere kadar geriledi. Örneğin bizim köyde 300 aile vardı. Şimdi 3 tane aile bile sayamıyorum. Alevileri ya da başka bir deyişle Kürtleri sürgün ettiler. Mallarını gaspettiler ya da haraç mezat satın aldılar. Bir çok Alevinin arsasının üzerine apartmanlar yapılmış, gidip hakkını arayamıyor.
Ben öncelikle Katliam öncesine gidelim istiyorum. Nasıl bir ortam vardı ve siz saldırılar başladığında neredeydiniz?
Ben Maraş’ta büyüdüm. Ailem ben bir yaşındayken 1956′da Afşin’e bağlı Tavşanlı köyünden Maraş’a taşınmış. Babamın anlatımına göre o dönem 20 veya 30 aile ya vardı ya yoktu. İnsanlar köylerinden gelir, ayak işlerinde veya pamuk çapalamada çalışır ve geri giderlerdi. Daha sonra çocuklarını okula göndermek isteyenler Maraş’a yerleşmeye başladılar. Tek odalı evlerde 7 veya 8 aile kalırdı. Zamanla arsalar almaya aldılar, üç tekerlekli arabalarla sebze meyve satmaya başladılar. Gittikçe esnaflaşma başladı, kendi işyerini kurmaya başladılar. Maraş’ın ekonomisi eskiden beri Pazarcık’tan gelen köylülerin ticaret yapmasına bağlıydı. Pazarcık ekonomik olarak zengin bir bölgedir. 78 zılına gelindiğinde Maraş’ta hemen her iş kolunda bir Alevi görmek mümkündü. Fabrikatöründen tutun restauranta veya kuyumculuk yapanına kadar. Merkez dışından gelen Aleviler onlardan alış veriş yapıyorlardı. Aleviler zamanla ekonomik gücü ellerine almaya başladılar. Bu da bazı çevreleri rahatsız etmeye başladı.
Maraş Katliamı’nın önemli nedenlerinden birisi de budur sanıyorum; Alevilerin mallarına el koymak.
Evet, önemli nedenlerinden birisi de budur. Çünkü Aleviler ekonomiyi yönetmeye başlamışlardı ve bu durum bir çok kesimi rahatsız ediyordu. İkinci neden ise; oradaki Alevilerin aynı zamanda Kürt olmalarıdır. Orada bütün Kürtlerin Alevi, bütün Türklerin de Sünni olduğu gözüyle bakılırdı. Çünkü Alevilik ve Kürtlük bu kadar iç içe geçmişti. Biy hem Kürdüz hem Aleviyiz hem de sol dünya’ya sempati ile bakmaya başlamışız. Yani 3K’nın tam kendisiyiz. Tabii bir de Maraşlı faşistlerin Ermeni katliamı mirası var. Ermenilerden kalan bir çok yer bugün müslümanlar tarafından kullanılmaktadır. Maraş’ta bugün kullanılan tarihi binalar ve köprüler Ermenilere aittir.
Çünkü üreten bir toplumdu.
Evet. Bugün el zanaatları Ermenilerin yanında çıraklık yapılarak öğrenilenlerdir. Ama bunu söylemezler.
Anadolu’yu sanatsal ve kültürel anlamda nasıl çoraklaştırdıklarını görüyorlardır.
Renklerimiz gitti.
Evet, soykırımlarla bu coğrafyayı renksiz kıldılar.
İşte artık son renk olarak kalan Alevileri de Maraş gibi bir çok yerde katlederek yok etmek istediler.
Sizce Maraş Katliamı mı yoksa soykırımı mı demek doğru, neden?
İkisi de vardı. Sonuçta beni orada kovuyorsun, malıma mülküme el koyuyorsun, kökümü kurutmaya çalışıyorsun. Normal bir savaşta cephede kim varsa onu öldürürler veza ölürler. Burada hamile kadının karnındaki bebeği çıkartıp duvara yapıştırıyorsun. Bunu Maraş Belgeseli’nde rütbeli bir subay anlatıyor. Bu bir soykırımdır. Soykırım sayıyla ölçülmez. Zihniyet soykırımcıdır. Devlet sıkıyönetim ilan etmek için böyle büyük bir kırıma ihtiyaç duydu ve akabinde 13 ilde ilan edildi.
Siz katliam olduğunda neredeydiniz?
Ben katliam olduğunda Niğde’de cezaevindeki arkadaşlarımı ziyaret ediyordum.
Sonra nasıl haber aldınız?
O akşam televizyonda haberlerinde Maraş’ta olaylar olduğunu duydum. Ancak o dönem hergün olaylar vardı ve her gün üç beş kişi ölüyordu. Türkiye alıştırılmıştı bu ölümlere. Daha sonra bunun hergün olandan farklı olduğunu öğrendik. Dönemin içişleri bakanı ”olayları solcular çıkartmıştır” demişti. Ecevit hükümetinin içişleri bakanı İrfan Özaydınlı.
Evet, İrfan Özaydınlı. Alevilerden en çok oyu alan Ecevit, Kıbrıs’a dört günde asker indirdi. Maraş’ta askeri bir alay vardı hiç bir şey yapmadı. Kayseri’den Hava İndirme Tugayı’nı günler sonra getirerek kurtarıcı rolü oynattılar. Oysa Alevilerin en çok katledildiği mahallelerden olan Yörükselim ile askeri Alayın arasında sadece bir yol geçer. Benim bir çok akrabam burada katledildi. O dönem Kayseri’den gelen bu Tugayda askerlik yapan bir arkadaşım anlatmıştı. Diyorki ” katliamdan bir kaç hafta önce bizi teyakkuza geçirdiler. Botlarımızla yatıp kalkıyorduk. Hiç olmadığı bir şekilde radyo 24 saat açıktı. 19 Aralık’ta uçaklara binme emri verdiler. Ancak biz Alevileri ayırdılar ve diğerlerini alıp götürdüler.”
Gidenlerde nereye gittiklerini bilmiyorlar.
Bilmiyorlar. Demek ki devletin bundan haftalar öncesinden haberi var. Teyakkuz durumundalar ve postalları ile yatıp kalkıyorlar.
Ecevit’in, gizli bir devlet örgütünden bahsedip kendilerinin de uyutulduğu babında şeyler söylemşti. Nasıl değerlendiriyorsunuz bu tarz açıklamaları.
Bana o dönemi sorup 3 tane usturuplu faşist kimdir diye sorsalar; birisi Ecevit, diğeri Mümtaz Soysal ve bir diğeri de İlhan Selçuk’tur derim. Alevilerin Şeriat korkusunu bilen CHP, Alevileri bu çizgide tutmak için bu korkuları hep kullanmıştır. Meselenin görülmesi gereken bir yönü de budur. Madımakta da böyle oldu. İnsanlar yakılırken askerler seyrediyordu. Yani Kürtlerle yakınlaşırsanız sonunuz bu olur demek istiyorlar. Bugünlerde de Aleviler Kobani dayanışmasından dolayı böyle bir katliama maruz kalabilir. Bu bir komplo teorisi değildir.
Tüm katliamlar gibi bu katliam da insan olan herkesin yüreğini yaktı. Ancak bir de bunu sizin gibi bir çok yakınını kaybedenlerin duyduğu acı vardır. Hani ateşin düştüğü yeri yakması gibi. 36 sene geçti aradan Ozan Emekçi neler söylemek ister?
Ozan Emekçi Maraş Katliamı’nı unutmuyor. Sadece babamı veya akrabalarımı değil, katledilen hiç kimseyi unutmuyor. Okul arkadaşlarım ve komşularım da vardı içlerinde. Maalesef bu katillerden hesap sorulamadı. Bu katliamın baş sorumluları milletvekili yapıldı. Bu aslında Alevilere cihat ilan etmektir. Alevilere diyorum ki bunu iyi görün ve iyi anlayın.
Katledilenlerin bir çoğunun mezar yerleri bile belli değil.
Evet, ben Türkiye’ye gidemiyorum. Amcamın oğlu babamın mezarını köye götürmek istemiş. Ortada mezar falan yok.
Peki ilgili yerlere sormamış mı?
Belediye’ye müracaat etmişler cevap yok. Pazarcıklı bir avukat arkadaş ilgileniyor. Bu isimler altında bir kayıt yok diyorlar. Yani yok hükmünde.
Bu devletin klasik bakış açısı. Yani katliamcı zihniyetin ölüye bile saygısı yok. Bu davranışı Seyit Rızaların mezar yerlerinin gizlenmesinden tanıyoruz. Bu davranışı idamlardan sonra Denizlerin mezar yerlerinin gizlenmeye çalışılmasından tanıyoruz.
Ölülerimizden de korkuyorlar.
Yargılamalar sonucu bazı katiller ve sorumlular ceza aldılar. Ancak 1991 yılında çıkartılan bir yasayla serbest bırakıldılar. Yani adalet yerini bulmayınca yara kanamaya devam ediyor. Siz uluslararası düzlemde bir şeyler yapılabilineceğine inanıyor musunuz? Böyle bir çalışma var mı?
Bir kaç ay önce Maraş Girişimi adı altında bir çalışma başlatıldı. Bir toplantısında ben de vardım. Bunu Avrupa çapında yaygınlaştırarak uluslararsı mahkemelere taşımak istiyoruz. Maraş son yıllarda tekrar hatırlanmaya başladı. Maraş zamanında sahiplenilseydi Çorum yaşanmazdı. Belki Madımak, belki Gazi yaşanmazdı. Unuttuğumuz için Madımak’ta hatırlattılar.
Ermenilere yapılanlar unutulmasaydı belki Dersim ya da Maraş olmazdı.
Evet, Aleviler bir kaç istisna hariç Ermeni soykırımında yer almadı. Ancak olanları tarihe de aktarmadı, gençliğine aktarmadı. Bugün Alevi köylerine cami yapılıyor. Bu Kenan Evren ile başlamadı, bu 1915 Ermeni soykırımından sonra başladı. O zaman Ermeni kiliselerinin cami za da okul yapılmasına karşı çıkılsaydı, bugün Alevi köylerine cami yapamazlardı.
Aleviler üzerindeki baskılar ya da siyasi bilinç yetersizliği etken olmuş olabilir mi? Çünkü Dersim’e de uzun süre sessiz kalındı.
Evet korku var. Ancak birileri komşularınızı öldürüyor, mabetlerini yakıyor. Bunun için olğanüstü politik bir yapıya sahip olmak gerekmiyor. İnsani bir duruş göstermek yeterliydi. Biz bunu toplum olarak başaramadık. Aleviler Ermenileri katletmedi kormaya çalıştı ama bu katliamı engellemeye yetmedi.
Ermeni katliamının izlerini Maraş’ta da görmek mümkün.
Soykırım sadece öldürmekle olmadı. Mallarına mülklerine el konulmasını da bir kenara bırakalım. Ben Türk ve Sünni ailelerin çocuklarıyla büyüdüm. Çocuklar Ermeni soykırımını anlatırken, ” dedem böyle öldürmüş böyle kesmiş” diye gururla anlatırlardı. Bunlar büyüyünce bunlardan vicdan azabı beklemek hayalcilik olur. Maraş’ta iki ağır küfür vardır; ”Ermeni suratlı” ve ”58′in dölü” diye.
Ne demek bu?
Onlara göre Alevilerce kutsal sayılan Ehl-i Beyt mensup Zeynel Abidin’in zından numarası 58 imiş. Böyle bir fanatizm olabilir mi? Ev numarası 58 olanlara ”Sen Kızılbaş mısın” diye laf sokuştururlardı.
Katliamdan sonra büyük bir göç yaşandı, ağırlıklı olarak da Avrupa’ya yerleştiler. Uzun yıllar sonra büyük bir çoğunlukta daha çok içe kapanma ve hemşeri eksenli bir sosyal yaşamın etkin olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Yanılıyor muyum?
Önemli ölçüde doğrudur. Bir çok arkadaşım Maraş yerine Elbistanlıyım, Pazarcıklıyım der. Ben bunu yanlış buluyorum. Biz binlerce yıldır oranın kadim halkıyız. Maraş bizimdir. Orayı faşistlere bırakamayız. Orayı Orta Asya’dan sırtlayıp getirmediler, orada biz vardık.
İnsanlar doğal olarak gittikleri yerde sosyalleşiyorlar. 2 veya 3 jenerasyon sonra da otantik değerlerini kaybetmeye başlıyorlar…
Tarih de bitiyor.
Evet bitiyor.
Orası bizimdir. Orada bulunanlar zoraki ilticacılardır. Ben şimdi gelip Zürih’te bir İsviçreliyi katledip malına mülküne nasıl konarım ve bu İsviçreli Cenevre’ye kaçıp ben Zürihli değil Cenevreliyim der. Böyle bir şey olabilir mi? Biz dışarıdan gelenler tarafından katledildik. Sadece Maraş yetmedi, ilçelerinden de kovdular. Bizler Avrupa’ya yayıldık ve korkularımızı da beraber getirdik.
Bu da geri çekilme veya içine kapanmayı getirdi.
Evet, geriye çekilme ve korku.
Başta Avrupa olmak üzere Dünya’nın bir çok yerinde yaşayan Maraşlılar ekonomik olarak da bir güç haline geldiler. Ancak bu dava 36 yıl sonra daha yeni yeni uluslararasi hukuk düzlemine taşınıyor.
Yeni Zellanda’dan tut Japonya’ya kadar Elbistanlı veya Pazarcıklı olan bildiklerin ve tanıdıklarım var.
Ticarette başarılı olan bir yapısı var. Tabii çalışkan bir halk aynı zamanda.
Maraşta’da öyleydi. Pazarcık Ovası’na taş ekseniz, taş yeşerir. Böyle verimli arazileri bırakıp, buralarda sığınma başvurusunda bulundular. Biz bu Maraş Girişimi’ni başarıya ulaştırırsak, uluslararsı alana hitap edecek tarzda bir konferans düzenleyip, bunu uluslararsı mahkemelere taşımak istiyoruz. Suçlular yargılanacak, bedeller ödenecek. Umarım Avrupa’da yaşayan 150 bin Maraşlı halkımız duyarlı olur. Bu girişimi ayakları üzerine otutacağız, sonra da en ücra köşedeki Maraşlıya kadar ulaşmaya çalışacağız.
Peki bu soykırımı unutturmamak için ne yapmalı?
Öncelikle devlet bununla yüzleşmeli ve özür dilemelidir. Gerekli şeyler tazmin edilmelidir. Daha da önemlisi kültürel ve siyasal anlamda yoğun çalışmalar yapılamıdır. Bakın bu kadar önemli bir olay hakkında yazılan kitap sayısı 3 veya 4 tanedir. En kapsamlısı Aziz Tunç’un yazdığıdır. Başka elle tutulur bir çalışma yok. Türkiye’dekileri bilemem ama burada bir Maraş Enstitüsü olmalı. Bu tarihi çocuklara anlatabilmeliyiz. Katliamın başladığı 19 Aralık’tan yılbaşına Maraş Günleri düzenlenebilir.
Bunun önemini Dersim ile ilgili çalışmalardan görmek mümkün. Ne zaman ki uluslararsı boyuta taşındı, Avrupa Parlamentosu’nda konferanslar düzenlendi, hem bilinirlik ve farkındalık durumu hem de ilgi o oranda artmaya başladı…
İşte bunun için yaşadığımız ülkelerdeki gazeteciler, aydınlar ve politikacılar ile yakın ilişkilerimizin olması gerekir ki, bu dostlarımıza hikayemizi anlatabilelim.
Avrupalı doslarımızla ve komşularımızla oturup bir kahve içebilmeliyiz artık…
Kendimizi anlatabilmemiz için bu şart. Yoksa Avrupalılar bizi Müslümanlığın bir kolu, bir mezhebi zannediyorlar. Aleviler Müslümanlığın düşmanı değil, ancak ben farklıyım ve bana böyle saygı duy diyorlar.
Alevilere yönelik bir tehlikenin olabileceği görüşü son dönemlerde çok dillendiriliyor. Siz bu görüşe katılır mısınız?
Tehlike her zaman vardı. Aleviler risk altındaki bir toplum. yaşadığı yerlerde, devlet karşı, hakim, polis, savcı, herkes karşı. Sokaktaki karşı, camideki adam karşı. Hiç bir yasal güvencesi yok. En çok da içten kemirilip yıpratılan bir toplum. Nasıl ki iç savaş en kötü bir savaştır, iç hastalık en tehlikeli bir hastalıktır; iç asimilasyon da en tehlikeli bir asimilasyondur. Bunu da dürüst olanları tenzih ederek söylüyorum, bazı alevi dedeleri yapıyorlar. İncinse de incitme gibi uyduruk sözlerle devlete karşı Alevileri tepkisiz bırakarak yapıyorlar.
Kentleşmenin dayattığı bazı değişimler de var ve bu sosyolojik bir olgu. Köyde homojen bir yapıda olan olan Aleviler kentlerde daha heterojen bir yaşamla karşı karşıyadırlar. Dominant ve baskıcı bir yapısı olan Sünnilik, ”madem kitabımız ve peygamberimiz bir diyorsunuz o halde bizim gibi olun” anlayışını dayatıyor.
Evet bunu deyip bunu dayatıyorlar. Diyanet diyorki, madem peygamberimiz bir, allahımız ve kitabımız bir, o halde sen neden başka bir ibadethane istiyorsun. Aslında kendi içinde tutarlı bir söylem. Bu zemini de bu söylemi terketmeyen bazı Alevi Dedeleri oluşturuyorlar. İyi de madem her şeyimiz bir o halde sen gelip cemevinde ibadet et.
Siz yıllardır Avrupa’da sürgünde yaşıyorsunuz. Türkiye’ye girişte yaşadığınız sıkıntılar devam ediyor mu?
Evet, 35 sene oldu. Tayyip Erdoğan Hükümeti bir karar alıyor ve diyorki ”Türkiye Cumhuriyeti’nin emniyetini ve umumi nizamını tehlikeye koymak veya koymak isteyenlere yardım etmek maksadı ile geldikleri sezilenler” diye devam eden madde bana uygulanıyor. Giriş iznim İçişlerinin iznine bağlıdır. Biz de bu müracaatı yaptık ve 3 defada toplam 19 günlük bir giriş ve çıkışım oldu. Her gidişimde protokol yapıp imzalatıyorlar. Sekiz on günlük izinlerle girmeyi kabul ediyorsan imzala ve gir diyorlar. Davetli olduğum bazı etkinliklerde yer alabilmek için gitmiştim ben de.
Nasıl bir vicdandır diyeceğim, diyemiyorum, zira bu kavramı kirlettiler. İktidar yalakası, hiç bir değeri olmayan şarkıcılar türkücüler, saray soytarıları el üstünde tutulup saraylarda ağırlanıyor.
Hrant’ın katiline şiir yazanlara ödüller verdiler. Böyle bir vahşilik olabilir mi? 100′e yakın kişi veya grup benim eserlerimi seslendiriyor. TRT’de bile seslendiriliyor. Demek ki bu devlet ne söylendiğine değil, kimin söylediğine bakıyor.
Bitirirken, son cümlelerinizi almak istiyorum.
Özellikle Maraşlı dostlarımız Maraş’ı unutmasınlar. Mutlaka çocukları köylere götürsünler ki o çocuklar bu toprakları sahiplensinler. Maraş girişimi önümüzdeki aylarda aktifleşecekö lütfen her kademesinde yer alsınlar.
Teşekkür ederim.
16 Ocak 2015
Yoruma kapalı.