PİRHA- Depreme yönelik tespit ve çözüm önerilerini içeren tutum belgesini açıklayan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, depreme karşı gerekli ve yeterli önlemleri almayan siyasi iktidarın ölümlerin sorumlusu olduğuna dikkat çekti. Buldan, “Kentlerde afetlerden korunmak ve zararlarından en az etkilenmek amacıyla “Afet Risk Yönetimi” anlayışı benimsenmeli, öncelikle başta deprem olmak üzere afet riski olan bölgeler tespit edilmeli ve söz konusu riskleri azaltacak önlemler ivedilikle alınmalıdır” dedi.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin depreme yönelik tespit ve çözüm önerilerini içeren tutum belgesini İstanbul Taksim’de açıkladı.
Açıklamaya, HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, HDP MYK üyesi Elif Bulut, HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü, HDP Ekoloji Komisyonundan sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Naci Sönmez katıldı.
Acıların hala dinmediği, yaraların sarılmadığı bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldığımızı belirten Pervin Buldan, “Yaşanan mağduriyetleri birebir yerinde gözlemlemeye çalıştık. Acıların hafiflemediğini görebiliyoruz. Bu iktidar insanları acıları ile baş başa bıraktılar” dedi.
“DEPREM DEĞİL, SİYASİ İKTİDAR ÖLÜMLERİN SORUMLUSUDUR”
HDP’nin konuya ilişkin tutum belgesini kamuoyu ile paylaşan Buldan şunları söyledi:
“Deprem bir doğa olayıdır ve Anadolu coğrafyasının aktif fay hatlarında sürekli yıkıcı depremler meydana gelmektedir. 1939 Erzincan, 1966 Varto, 1971 Bingöl, 1975 Lice, 1999 Marmara, 2011 Van, 2020 Elazığ depremlerinin sonuçları çok ağır olmuştur.
Bu tarihsel gerçekliğe rağmen halen bu acı felaketlerin yaşanıyor olmasının nedenleri siyasal ve yönetsel yetmezlik, öngörüsüzlük ve bilimsellikten uzaklıktır.
Kaçak ve sağlam olmayan yapıların son 10 yıldaki imar afları dolayısıyla ruhsat alması, yasal kılıfa büründürülerek işlenen kent suçları sonucunda düzensiz bir kentleşme tüm ülkeye hâkim kılınmıştır. Oy ve rant uğruna yapılmayan denetimler yaşadığımız felaketin ve yaşam hakkı ihlalinin, kent suçlarının siyasi sorumlularına da işaret etmektedir.
Son yaşanan depremle; AKP-MHP iktidarının gerekli ve yeterli deprem önlemlerini almadığı, kamu kurumlarının hazırlıksız olduğu, büyük bir organizasyon ve koordinasyon sorunu yaşandığı açıkça görülmüştür.
Doğal afetlere müdahalede yetkili kurum olan AFAD İçişleri Bakanlığına bağlanmış, kurumun bütçesi genel bütçenin yüzde 0,25’i oranında belirlenmiş, kurumun yönetim kadrosu nepotizme teslim edilmiş, personel ve ekipman eksikliği açıkça ortaya çıkmış, asli görevi afetlere acil müdahale olan bu kurum iktidarın hırsızlık ve yolsuzluk kapısı haline getirilmiştir. Kızılay da kurum yönetimi açısından liyakatsizlikle malul ve arpalık olarak kullanılan, halka yardım ulaştıran değil malzeme satan bir şirket durumuna getirilmiştir.
“İKTİDAR, DAYANIŞMAYA KABUS GİBİ ÇÖKMEYE ÇALIŞTI”
Bu duruma karşılık siyasi iktidar, deprem bölgesinde yaşanan muazzam toplumsal dayanışmaya adeta bir kâbus gibi çökmeye çalışmıştır. Mülki amirlerin, siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin yardımlarını engellemeye çalışması ibretlik bir tablo oluşturmuştur.
Türkiye’nin aşırı merkeziyetçi idari yapısı da kentsel planlama süreçlerini, bilimsel ve demokratik katılım süreçlerini olumsuz etkileyen bir durumdur. İmar kanunları, yapı yönetmelikleri ve denetim mekanizmaları bilimsel ve kamusal bakış açısından uzak vahşi piyasa koşullarına göre hazırlanmaktadır.
Deprem değil, depreme karşı gerekli ve yeterli önlemleri almayan siyasi iktidar ölümlerin sorumlusudur. Sözüm ona bürokratik hantallıktan kurtulma iddiasına sahip Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin, yani tek adam yönetiminin, nasıl enkaz altında kaldığına bu toplum tanık olmuştur. Merkezi devletin hantallığı yüzünden yitirilen canlara şahit olmuştur. Yerel yönetimlerin güçlü olduğu, anında müdahale için Ankara’dan talimatın beklenmediği bir siyasal düzen ihtiyacı bir kez daha bir zorunluluk olarak açığa çıkmıştır.
Mevcut siyasi iktidar yaşanan sorunlara kalıcı çözümler bulma ehliyetini kaybetmiştir. Seçimlerden sonra oluşacak yeni yönetimin depreme hazırlık ve kent hakları kapsamında ilk atması gereken belli başlı adımlar şunlardır:
- Bina kusuruna bağlı meydana gelen yıkım ve ölümlerden inşaat, ruhsat, onay aşamasında birinci derecede sorumlu olan herkes için mevzuatta cezai yükümlülükler arttırılmalı ve kesinlikle uygulanmalıdır.
- Afet bilinci ve kültürünün gelişmesi için ilköğretimden itibaren coğrafya ve jeoloji dersleri müfredata alınmalı; afet öncesi, afet anı ve sonrası için eğitimler verilmeli, afet esnası ve sonrasında yapılacaklara dair eğitimler ilkokul seviyesinden başlatılmalıdır.
- Afet dönemlerinde merkezin karar alma süreçlerini beklemeyecek, halkla beraber hareket eden güçlü demokratik yerel yönetimlerin inşası gereklidir. Yatay örgütlenme tarzı ve merkezi kurumlarla koordineli halde hareket edecek yerel yönetimler her bir mahallede oranın ihtiyaçları doğrultusunda afet gönüllüleri örgütlenmesini hazırlamalıdır.
- Mevcut 4708 Sayılı Yapı Denetimi Hakkında Yasa yürürlükten kaldırılarak yeni bir düzenleme yapılmalı, 3194 Sayılı İmar Yasası ve bağlı yönetmelikler de kent suçları tanımlaması kapsamında yeni mevzuata uyumlu hale getirilmelidir.
- Doğayla çatışmadan, planlı ve sağlıklı kentleşmeye gidilmelidir. Başta imar afları olmak üzere tüm kent suçları anayasal hüküm altına alınarak imar ve yapı mevzuatına uygun yapılaşma, kamu yararı ve halk katılımı dikkate alınarak gerçekleştirilmeli, bilimsel içerikli imar planları şehirlerin anayasası niteliğini taşımalıdır.
- Kentlerde afetlerden korunmak ve zararlarından en az etkilenmek amacıyla “Afet Risk Yönetimi” anlayışı benimsenmeli, öncelikle başta deprem olmak üzere afet riski olan bölgeler tespit edilmeli ve söz konusu riskleri azaltacak önlemler ivedilikle alınmalıdır. Özellikle İstanbul başta olmak üzere tüm kentlerimizde kapsamlı afet yönetim planları hazırlanmalı ve gecikmeksizin uygulama olanakları yaratılmalıdır.
- Gelecek 5 yıllık planlamada depreme dayanıklı ve dirençli kentler projesi ilan edilmeli ve uygulanmalıdır.
- Tarım alanları, nehir dere yatakları, kıyılar, fay zonları, heyelan, çığ gibi riskli alanlar imara açılmamalı, mevcut olanlar bir planlama doğrultusunda boşaltılmalıdır.
- Barınma hakkı anayasal bir haktır ve demokratik sosyal devletin bir görevidir. Kent planlaması, merkezi üst plan ilkeleri altında yerel yönetimlerin bilimsel, ekolojik dengeyi dikkate alan, katılımcı, sosyo kültürel, çevresel ve jeolojik kriterlere göre yapılmalıdır.
- Kent ve mekan planlamaları, kent hakkı kavramı çerçevesinde, imar kanunları, bina ve yapı yönetmelikleri, yapı denetim sistemi uzman kurumlar, üniversiteler, TMMOB ve benzeri STK’lar ile bilimsel gerçekler ışığında yeniden düzenlenmelidir.
- Afet ve Kentsel Dönüşüm Bankası kurulmalıdır.
- AFAD kesinlikle özerk bir kimliğe kavuşmalı, liyakat temelinde atamalar yapılmalıdır. AFAD’ın teşkilat yapısı yerel ve bölgesel düzeyde yeniden düzenlenmeli, illerde AFAD danışma kurulları oluşturulmalı, ilgili STK’lar ve yerel yönetimler bu kurullarda yer almalıdır.
- Afet anlarında halka yardım anlayışını kaybeden ve iktidarın arpalığına dönüşmüş olan Kızılay bu çarpık anlayıştan ivedilikle arındırılmalı ve yeniden yapılandırılmalıdır.
HDP olarak bir arada yaşamın sadece politik hedeflerle gerçekleşmeyeceğine ve doğal yaşamı, ekolojik dengeyi gözetmesi gerektiğine; kent yaşamının ve kültürünün sağlıklı bir biçimde gerçekleşmesi için her bireyin karar alma süreçlerine aktif katılımının zorunluluğuna inanıyoruz.
Son yaşanan depremlerde görüldüğü gibi, Türkiye halklarının muazzam bir dayanışmayla yaraları sarmaya çalışması geleceğe dair umutlarımızı yeşertmiş, açığa çıkan haklı öfke ise halkların iktidara yönelik demokratik değişim isteğini netleştirmiştir.
Artık bir canımızı bile depremlerde yitirmek istemiyoruz, siyasi ve idari sorumluluğu olanların da hukuk önünde hesap vermesi gerektiğini bir kez daha önemle belirtiyoruz.”
PİRHA /İSTANBUL
Yoruma kapalı.