PİRHA- 11-13 Haziran 1967 yılında onlarca kişinin yaralandığı, katliam girişimine maruz bırakıldığı Elbistan saldırıları lanetleniyor. 12 Haziran sabahı Alevi esnaflarının dükkanlarına yönelen faşistler, birçok farklı işletmeyi yağmalayarak tahrip etti, yaktı. Saldırılar sonucunda 3’ü ağır olmak üzere 60’ın üzerinde insan yaralandı, bir kişi yaşamını yitirdi. Yaklaşık 18 iş yeri kullanılamaz hale geldi. O dönemin tanıklarından Kemal Dağlı ve Hacı Cırık, böylesi bir saldırının devlet eliyle planlanarak organize edildiğini belirterek, Elbistan’da başarılamayan katliam girişiminin daha örgütlü bir biçimde Maraş’ta uygulamaya konulduğuna işaret ettiler.
1950-70’ler ile beraber Maraş özelinde solun ve Alevilerin toplumsal ve kültürel gücünün yükselişi açısından önemli ve giderek hegemonik bir gelişme yaşandı. Maraş Eğitim Enstitüsü sağın elindeyken inisiyatif yavaş yavaş sola doğru geçmeye başlamıştı. Öğretmenlerin devrimci eğilimleri yükselirken okullardaki etki de her geçen gün artıyordu. Genel yaşam alanlarında devrimcilik adına önemli adımlardı bunlar. Sosyal anlamda da devrimciler ve Aleviler adına yenilikçi gelişmeler yaşanıyordu. Örneğin Aleviler gündelik yaşamda görünür olmuşlardı. Yeni işyerleri Aleviler ve devrimciler tarafından açılıyordu.
Maraş’ın ekonomik, toplumsal ve kültürel merkezi giderek değişiyordu. Bu durum Maraş’ın geleneksel muhafazakar-sağ merkezli toplumsal yaşamı açısından yeni gelişmelere işaret ediyordu. Alevilerin geçmişte yoğun olduğu Afşin, Elbistan gibi ilçeler Malatya ile iletişim kuruyorlardı. Bir diğer ilçesi olan Pazarcık ise Antep ile bağlantı halinde yaşamını sürdürüyordu. Diğer ilçeler ise sağ bir kültür içinde, kendi içine kapalı bir hayat sürdürüyorlardı. Dışarıdan ve farklı hayat tarzlarının olmadığı, daha doğrusu pek hissedilmediği 1940-50’li yıllardan sonra Alevilik ve solun Maraş merkezde tüm alanlarda yükselişe geçmesi içeride bir kültürel gerilim potansiyeli de doğurmuş oldu. Muhafazakar tedirginlik ve rahatsızlık dışarıdan artık fark edilebilir durumdaydı. Dışarıdan gelen Alevilerin güçlenişi rahatsızlığı artırdı.
Devrimci hareketlerin rüzgarı sadece Aleviler ve Kürtleri değil diğer tüm toplumsal kesimleri de etkisi altına alıyor ve Maraş’ta da bu kendisini oldukça hissettiriyordu. Ve bu atmosferde sistemin yönelimi ile Elbistan’da katliam girişiminin ayak sesleri duyuluyordu…
Aşık Mahsuni Şerif, Osman Dağlı (Maksudi), Kul Ahmet, Aşık Ferrahi, Rıza Aslandoğan, İhsani Baba gibi ozanların 11 Haziran 1967’de Maraş’ın Elbistan ilçesinde yer aldığı konserde Alevi deyişleri söylenince, dışarıdan örgütlenen faşist bir grup sloganlar ve tekbirler eşliğinde alanda provakasyon yaratmaya çalışır. Yuh çekmeye başlayan grubun içerisinde konser alanındaki protokolde yer alan dönemin savcısı, emniyet müdürü ve devlet erkanı da yer alıyordu.
Konser öncesi Aşık Mahzuni ve Osman Dağlı’nın (Maksudi), ‘Konsere saldırı olabilir, provakasyona gelmeden alanı terk edin’ uyarılarına uyan kitle alanı terk ederek olayların büyümesini önlemiştir. Asıl hedefte olan ozanlar ise Alevi köylerine sığınarak saklanır, etraflarında etten duvar oluşmuştur.
Ertesi gün Elbistan’ın pazarına ürünlerini satmaya gelen Alevilerin yolları farklı gruplar tarafından kesilmişti. ‘Allahu Ekber’, ‘Alevilere ölüm’ sloganları atarak sopalarla gelen faşistler, Alevilerin saçlarını ve sakallarını kesmiş, karşı koyanlara ise sopalarla saldırmıştı.
12 Haziran sabahı Alevi esnaflarının dükkanlarına yönelen saldırganlar aralarında kahvehane, eczane, otel, muayenehane, lokanta gibi birçok farklı işletmeyi yağmalayarak tahrip etti, yaktı. Saldırılar sonucunda 3’ü ağır olmak üzere 60’ın üzerinde insan yaralandı, bir kişi yaşamını yitirdi. Yaklaşık 18 iş yeri kullanılamaz hale geldi. Elbistan’daki ticari pazarı elinde bulunduran Alevilerin belli bir bölümü dükkanlarını terk etmeye başlamıştı.
SALDIRGANLAR HAKKINDA HİÇ BİR SORUŞTURMA AÇILMADI
Elbistan olaylarına karışan saldırganların hakkında şu ana kadar hiçbir soruşturma açılmadı. Olaylar sonrasında birçok Alevi yurttaş Elbistan’dan başka yerlere göç etti. Elbistan’daki katliam girişimi daha sonra Maraş’a taşındı.
Çoğu kaynakta bilinmese de saldırının ana hedefinde Mahzuni Şerif ve Osman Dağlı (Maksudi) vardır. Afê Ana ile tanışması ile içerisinde önemli bir yere sahip olduğu Nakşibendi tarikatından sert bir kopuş yaşayan Osman Dağlı bu sefer hakikatçi Aleviliğe yönelir. Afê Ana onun için artık bir dönüm noktasıdır.
Osman Dağlı yani meşhur ismi ile Maksudi küçük yaşlarda din eğitimi alması için verildiği tarikatlarda gözde isimler içinde yerini alır. Hatta o kadar gözde bir kişiliktir ki cami inşaatının son taşı olan kabe taşını yani şerefeyi koymaya Osman Dağlı layık görülür.
Ayrıca faşistler de suikast, fetva gibi şeylerle boş durmazlar. Osman Dağlı’yı öldürmek cennete gitmek ile eş tutulur. Hatta hocanın birisi torununun ismini Muaviye koyacak kadar ileriye gider. Fikir çatışması o dönem Binboğa Dağları’nın iklim koşulları gibi çok soğuk ve serttir.. Hoparlörden, ‘Osman Dağlı’yı öldüren cennete gider’ fetvaları Elbistan ve Afşin sokaklarında yankılanmaktadır. Osman Dağlı’nın Mahzuni Şerif gibi bir ozanla hakkındaki ölüm fetvaları sonucu terk etmek zorunda bırakıldığı Elbistan’a dönerek konser vermesi tarikatların da hedefindedir.
VERİMLİ TOPRAKLAR VE TİCARET PAZARI ALEVİLERİN ELİNDEN ALINMAK İSTENDİ
54. yılına giren Elbistan olaylarının canlı tanıkları olan Osman Dağlı’nın oğlu Kemal Dağlı ve Aşık Mahzuni Şerif’in amcası Cırık Baba’nın oğlu Hacı Cırık devletin bölgenin verimli topraklarını ve ticaret pazarının Alevilerin ellerinden alınmasını ve demografik yapının değiştirilmesi için önceden hazırladığı kırım ve sürgün planını faşist unsurları örgütleyerek devreye koyduğunu belirttiler.
Hacı Cırık, Mahzuni Şerif ve Osman Dağlı’nın bölgedeki toplumsal çelişkilerin bir çoğunu kırarak büyük bir değer kazandıklarını aktararak, toplumsal çelişkilerin zayıflaması ile birlikte Alevi-Sünni geriliminin de yavaştan ortadan kalktığını sözlerine ekledi.
Cırık, şöyle devam etti:
“Mahzuni Şerif, Aleviler içerisinde sazıyla, sözüyle belli bir seviyeye, bilince geldi. Yine Osman Dağlı (Maksudi) o dönem Nakşibendi tarikatı içerisindeki en üst düzeydeki sevilen kişiliklerdendi. Mahsuni’nin Osman Dağlı ile tanışması, kardeş olmaları ve birlikte ceme gitmeleri iki şey beraberinde getirdi. Birincisi; dindarları-tarikatları çok kızdırdı, diğer taraftan biz öğrencileri ise çok sevindirdi. Bu sayede Sünni arkadaşlarımız ve diğer Alevi-Kürt köylerindeki öğrenciler bir araya geldik. Artık birbirimizin evlerine gitmeye, yemek yemeye başlamıştık. Büyük bir barışık hava esiyordu. Artık ortaklaşa lokmamızı paylaşabiliyorduk, rahatlamıştık. Bu durum o dönemki tarikatları çok kızdırmıştı. Ciddi şekilde provokasyon yaratmak istiyorlardı. Buda Osman Dağlı (Maksudi) tarafından önlendi.”
“OSMAN DAĞLI VE MAHZUNİ SAKLANIYOR, SABAHA KADAR NÖBET TUTULUYORDU”
1960’lardan sonra ülke çapında tanınan en önemli halk ozanlarından biri Mahzuni Şerif ve Osman Dağlı’nın (Maksudi) Elbistan’da konser verme haberinin çevrede büyük bir heyecan yarattığını söyleyen Hacı Cırık, konser gecesi örgütlü bir grubun konser alanına saldırıya geçtiğini belirtti. Cırık şunları aktardı:
“Elbistan’da o dönem bir konser organize edilmişti. Ben 20’li yaşlardaydım. Konserden bir hafta önce köyleri geziyor, konseri haber veriyorduk. Büyük bir katılım vardı. Karşı tarafta bunu görüyordu. Bu saldırı daha önceden planlanmış, örgütlenmişti. Olaylar çok daha fazla ilerleyebilirdi. Ama Alevilerin, konsere katılanların soğuk kanlı davranmaları ve provokasyona gelinmemesi olayları durdurmuştu. Böylesi bir saldırının olabileceği biliniyordu ama bu kadar örgütlendiklerini bilmiyorduk. Konser biraz daha fazla sürmüş olsaydı daha güçlenmiş hale geleceklerdi.
Konserin konuşmacısı Osman Dağlı (Maksudi) idi. Gelen kitle sahneyi pür dikkat dinliyordu. Dışarıdan gelen kitle ise kendisini protesto etmeye, yuh çekmeye başladı. Ortalık bir anda karışmıştı. Başarılı olmadılar. Bizler sakin kalıyorduk. Olay büyümeden kitleyi dağıtmaya başlamıştık. Osman Dağlı (Maksudi) ve Mahzuni Şerif ise takibe alınmıştı. Onlar hemen orada çıkarıldı. Artık kısa mesafelerde yerlerini değiştiriyorlar, saklanıyorlardı. Gittikleri yeri kimseye söylemiyorlardı. O yerlerde insanlar etraflarını sarıyor, sabaha kadar bir şey olmasın diye nöbet tutuyorlardı.”
“ALEVİLERİN SAKALLARI KESİLDİ, DÜKKANLARI YAĞMALANDI, AĞIR YARALANANLAR OLDU”
Hacı Cırık, 12 Haziran sabahı Alevi pazarcıların ve esnaflarının dükkanlarına yönelen saldırganların aralarında kahvehane, eczane, otel, muayenehane, lokanta gibi birçok farklı işletmeyi yağmalayarak yaktığını belirterek, birçok kişinin yaralandığını dile getirdi. Cırık, o günü şöyle anlatıyor:
“Pazartesi sabahı aşiretlerin mallarını getirip sattıkları bir alan vardı. Bu saldırgan grup ise köylülerin geldiği yollarda grup olarak toplanmışlardı. Ben ve Mahzuni’nin amcası ise olaylar büyümeden oradan çıktık. Saldırganlar, yakaladıkları köylülerin bıyıklarını, saçlarını keserek karşılık verenleri dövüyorlardı. Kiminin ise malları dağıtılarak, fırsattan istifade dükkanları yağmalandı. Ağır yaralanan bir kişi sonradan hastanede öldü.”
“DEVRİMCİLER SADECE ALEVİ-KÜRT DEĞİLDİ, SÜNNİ KESİMDEN CİDDİ DEVRİMCİLER YETİŞTİ”
Devrimci hareketlerin Maraş bölgesinde büyük bir etki alanına ulaştığını kaydeden Hacı Cırık, Aleviler-Kürtler dışında Sünni kesimden hatırı sayılır devrimci gençlerin yetiştiğine dikkat çekerek, artık şehirlere daha güvende gittiklerini dile getirdi. Hacı Cırık şöyle konuştu:
“Alevilerde imece ön plandaydı. Babamın gönül kardeşi vardı. Kendisi Perişan Ali’nin babası Kamil’di. Perişan Ali ilkokulu 5 yıl boyunca bizimle okudu. Perişan Ali’nin babası Kamil amca Kaşanlı ve Ören köylerinden 40-50 civarında orak biçen genç getirirdi. Ekinlerimiz 2 güne biterdi. Bu insanlar her gittiği yerde kültür yayıyorlardı. Kardeşlik siyaseti ön plandaydı. Köyümüzde yapılan ceme Sünniler de katılırdı. Toplumsal bir bilinçlenme vardı ve bu da yayılıyordu. Devrimci gençler sadece Aleviler, Kürtler değildi. Sünni kesimden ciddi bir demokrat, devrimci gençler yetişti. Onların desteği ile o dönem şehirlere daha huzurlu gidiyorduk.”
“ALEVİLER ELBİSTAN’DAN MARAŞ MERKEZE GÖÇ ETMEK ZORUNDA KALDI”
Alevilere yönelik bu saldırının da planlanarak uygulamaya konulduğuna işaret eden Hacı Cırık, tarikatların güç kaybetmeye başladığının altını çizerek, “Bu kendiliğinden gelişen bir olay değildi. Nakşibendi tarikatının ciddi anlamda kitlesini kaybetme durumu söz konusuydu. Gençler artık uzaklaşıyordu. Hatta Sünni kesiminden de büyük bir çoğunluk bu tarikatın yaptıklarından sonra onlardan uzaklaştı” diye belirtti.
Katliam girişimi ile birlikte Alevilerin bir bölümünün Maraş merkeze göç etmek zorunda kaldığına vurguda bulunan Hacı Cırık, “Elbistan olaylarından sonra nüfusun belli bir kesimi Maraş merkeze göç etti. Pazar ekonomisi orada da Alevilerin elindeydi. Pamuk ve çırçır fabrikalarını artık Aleviler işletiyordu. Tarımda gelişiyor, pazar Alevilere açılmıştı. Bunu gören Maraşlılar ise Elbistan olaylarının devamını orada uygulamaya koydular. Elbistan’da başaramadıklarını daha örgütlü bir biçimde Maraş’ta başardılar” diyerek sözlerini sonlandırdı.
“ELBİSTAN OLAYLARI DEVLET ORGANİZOSYONUNDA GERÇEKLEŞTİ”
Elbistan’daki katliam girişiminin bir diğer tanığı Osman Dağlı’nın (Maksudi) oğlu Kemal Dağlı konsere saldırı gecesini şöyle anlattı:
“Saldırının olduğu gece ben küçük bir çocuktum. O geceki konsere beni de götürdüler. Gece sonrasında provakasyon boşa çıkmış, diğer sabah bu anti propagandası yapılmıştı. Eczaneler, işyerleri taşlanıyor, işyerleri yağmalanıyordu. Babam Osman Dağlı (Maksudi) ve Mahzuni kardeşler o zaman aranıyor. Babamın eskiden tarikattan tanıdığı bir arkadaşı kendilerini çağırarak otelinde saklıyor. Orası hiç şüphe çekmiyor. Bu tür olayları tasvip etmeyen vicdanlı bir insandı. Bunları kara çarşaf giydirip çadırlı bir kamyonla oradan Ağçaşar köyüne, sonrasında Kamalak’a gönderiyorlar. Ben burada gericiliğin kendi başına bu işi yaptığını düşünmüyorum. Konserin olduğu gece savcı, devlet erkanı ve protokol ayağa kalkarak ilk protestoya başlayanlardı. Elbistan olayları organize olarak yayılmıştı.”
“ALEVİ KÖYLERİ ELBİSTAN ESNAFINDAN 1 YIL ALIŞVERİŞ YAPMADI”
Konsere saldırı girişimi sonrasında Elbistan, Göksun ve Sarız’daki Alevi köylerin silahlandığını ancak Mahzuni Şerif ve babası Osman Dağlı’nın (Maksudi) buna karşı çıktığını belirten Kemal Dağlı, Alevi köylerinin ekonomik bir ambargo biçimi olarak örgütlü bir biçimde Elbistan esnafından 1 yıl boyunca alışverişi kestiğini ifade etti.
Alevi köylerinin bu ekonomik ambargosu sonrasında Elbistan esnafının köyleri dolaşarak özür dilediğini söyleyen Kemal Dağlı, “Bu olay böyle kalmadı. Alevi köylerinden gelen birçok insan bunun intikamını almak için silahlanarak toplanıyorlar. Kayseri Kırkısrak’tan Afşin’e, Elbistan köylerine kadar insanlar haber yolluyor, geliyorlardı. Babama ve Mahzuni amcam bunu tasvip etmiyorlar. Şiddetin daha çok şiddet doğuracağını söylüyorlar. Çok ilginçtir ki başka bir eylem biçimi geliştiriyorlar. Alevi köyleri 1 yıla yakın süre Elbistan esnafından alışverişi kesiyorlar. Bunu bir protesto yöntemi olarak yapıyorlar. Hatta Elbistan’daki Alevi esnaftan dahi alışveriş yapılmadı. Alışverişlerin tümü Malatya, Göksun ve Sarız’dan yapılıyordu. Oralar artık doğal bir pazara dönüşmüştü. Elbistan esnafı müthiş bir ticari kayba uğruyor. Pek bilinmese de bu protesto yöntemi ortak davranmayı örgütlüyor ve büyük ses getiriyor. Elbistan esnafı bu boykottan sonra tek tek köylere giderek özür dilemek zorunda kalıyor. Köylüler, ‘Sen benim sakalımı, bıyığımı kesersen bende senden alışveriş yapmam’ diyor. Bu boykot o dönem yaygın bir şekilde uygulanıyor” şeklinde konuştu.
“ELBİSTAN, MARAŞ, ÇORUM VE SİVAS’TAKİ ARGÜMANLAR BENZER”
Elbistan, Maraş, Çorum ve Sivas katliam girişimlerindeki argümanların benzer olduğuna dikkat çeken Kemal Dağlı, “Bu olaylar hazırlıksız değildi. İki insanın protestosunu bilen devlet aklı, yüzlerce insanın sakalını kesenleri bilmez mi? Devletin bilgisi dışında bu olaylar gelişemez. Bu gericiliği harekete geçirmek için mutlaka bir bahane bulunuyor. Elbistan olaylarında Osman Dağlı, Sivas olaylarında Aziz Nesin seçilmiş. Katliamlarda kullanılan argümanlar da aynı. Devlet bu kişileri kukla gibi kullanıyor. İstediği zaman ipini çekiyor veya bırakıyor. Bu olaylar istenir ise anında önlenebilecek şeyler. Buradan da bir sonuç çıkarmak gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“TEPKİ YETERLİ OLSAYDI DİĞER KATLİMLAR ENGELLENEBİLİRDİ”
Kemal Dağlı, 1968 öncesi Maraş’ta tüm toplumsal kesimlerde devrimci hareketlerin geliştiğini ve katliam girişimi ile bu kitleselliğin dağıtılmak istendiğine vurguda bulundu. Katliam girişimlerine karşı toplumsal tepkinin eksik olduğu ve diğer katliamların önüne geçemediği eleştirisini yönelten Kemal Dağlı, “Elbistan olaylarının o dönem böyle kolay es geçilmesi belki ters bir etkiyi getirecekti. 68 devrimci hareketinin her yerde toprak işgallerine başladığı, mitingler düzenlediği bir döneme denk geliyor. Elbistan’da böylesi bir katliam gelişmiş olsaydı bu onlara karşı tersine de dönmüş olabilirdi. Amaç sadece bir boyutlu değildi. Katliam ile korkutmak, sindirmek istediler. Maraş’ta toplumsal devrimci bir hareket gelişiyordu. Devrimciler, Aleviler beraber oturup kalkıyorlar ve o kitleselliğin dağıtılması gerekiyordu. Buna uygun şartlar ve zemin istenildiği zaman yaratılabiliyor. Elbistan ve Maraş’ta toplumsal tepki yeterli olsaydı daha sonraki provakasyonlar engellenebilirdi. Bu konuda tutum ve duruş çok önemli. Elbistan olayları unutuldu gitti. Üstüne Maraş Katliamı geldi, üstüne Sivas, Çorum katliamları geldi. Gündemden düştüler ve sadece o gün hatırlanıyor” dedi.
Ersin ÖZGÜL/İZMİR
Yoruma kapalı.