PİRHA – Eski Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri Genel Sekreteri İbrahim Karakaya, hasbelkader soykırımdan ve Rus Osmanlı savaşından kurtulan az sayıdaki Ermeni ailenin Dersim soykırımına kadar uzanan hikayesini yazdı. Dersim soykırımı sürecinde kurşuna dizilen ve ahırlarda yakılan Ermenilerden geriye güneş altında çürüyen, kurda kuşa yem olan bedenleri kalır. Bir de kilise taşları.
CAN TV programcısı ve Eski Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri (PSAKD) Genel Sekreteri İbrahim Karakaya Dersim 38’e kadar oradaki Alevi köylerinde kendi büyükleri ile yaşayan fakat Dersim soykırımı sırasında koparılarak götürülen ve katledilen Ermenileri yazdı.
O ailelerden geriye hiç kimsenin kalmadığını belirten Karakaya “Herkes önce kendi acısına ve kaybına ağlar. Ne yazık ki onların acısına ağlayacak hiç kimseleri de yoktur. Onun için Onları anmak, hatırlamak ve hatırlatmak çok daha büyük bir insani görev ve sorumluluk olarak bizlere düşmektedir. Bana anlatıldığı halde bugüne kadar sizleri anlatamadığım için beni bağışlayın Arık Ermeni, Magar, Agop, Dığa, Dun, Ahse, Varte ve yaşamını yitiren ve adlarını bilmediğim tüm Ermeni Canlar…” diyerek bu gerçeği anlatmada geciktiği için özrünü de belirtiyor.
2. Munzur Festivali’ne katılan değerli Kürt yazar Mehmet UZUN Munzur kıyısındaki konuşmasında “Her biriniz bildiğiniz, duyduğunuz olayları yazınız. Yazdıklarınız bir araya geldiğinde sizin destanınız ortaya çıkar” demiş.” Bu çok değerli öğüt Karakaya’ya cesaret vermiş ve gereği olarak, yazmayı ertelediği bu tarihsel gerçeği yazmaya karar vermiş.
YERLEŞİME KAPALI OLAN BİR BÖLGE
“Bugüne kadar Dersim 38 soykırımı üzerine birçok belge yayınlandı, araştırmalar yapıldı, öyküler yazıldı. Bu çalışmaların her biri çok değerlidir. Sözlü tarih çalışmaları ile tanıkların anlatımlarının kalıcılaştırılması, devlet arşivlerindeki belgelerin derlenmesi, tek tek insan öykülerindeki yaşanmışlıklar bize tarihimizle ilgili önemli veriler sunmaktadır” ifadeleri ile yazısına başlayan Karakaya “Halen yazılmaya ve derlenmeye muhtaç çokça belgenin, öykünün olduğunu biliyoruz. Bu konuda Dersimli araştırmacı, yazar ve kurumlarımızın henüz hiçbir çalışma yapmadığı alanın Dersimin Kalan Bölgesi olarak bilinen, 38’de yasak mıntıka olarak ilan edilen Mercan’dan, Pülümür’ün Danzik Köyüne kadar olan bölgesidir. Bu bölge iki noktada çok önemlidir. Birincisi Seyhhasan ve Seydan aşiretlerinin yurt edinip çoğalarak dağıldıkları bölgedir. İkincisi de 38 Dersim Soykırımının en yoğun yaşandığı ve boşaltılıp yasak bölge ilan edilen yerdir. 1994 yılından bu yana da halen yerleşime kapalıdır” gerçeğine dikkat çekiyor.
ARAMIZDA UNUTULANLAR VE BİR ÖZÜR BORCU
Karakaya şöyle devam ediyor “Köyümüz, 38 sonrası yasak mıntıka olarak ilan edilen Kalan/Lertik bölgesinin Müdürik köyüydü. Bizden önceki sahiplerinin Ermeni oldukları hem isminden hem de yıkıntıları üzerinde ev yapılan kilisenin kalıntılarından belliydi. Evlerimizin yanında akşam serinliğinde oturup dinlendiğimiz ve sohbetler ettiğimiz taşın adı da (Kemere kilise) Kilise taşıydı. Dersimin birçok yerinde olduğu gibi bölgemizde de Ermeni yaşanmışlığının kalıntıları mevcuttu.
Dedem aşiretimiz içinde saygın biriymiş. Xımoğlu ailesinden Sadık Ağa (Sadıke Xımko) olarak biliniyordu. Rus ordusu Erzincan’ı işgal edip Dersim bölgesine girince Dersim Aşiretleri birleşirler. Hozat’ta bulunan Halit Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu ile birlikte Aşiret milis güçleri Erzincan’a girerler ve Rus askerleri ile birlikte Ermenileri geri çekilmek zorunda bırakırlar. Savaşan ve geri çekilen Ermeni gruplar ile birlikte halktan aileler de korkularından bölgeyi terk ederler.”
“NE UĞRAŞIYORSUN, AYAĞINI KES GİTSİN”
Yakın akrabalarının tanıklığına dayanarak yazan Karakaya, bu terk etme sırasında Erzincan-Erzurum arasında Sansa Deresi bölgesinde bazı Ermeni grupların kışın en soğuk ayı olan, Şubat ayında esir edildiğini ve bu esir edilen Ermenilerin donmak üzere olduklarını belirtirken şu acı gerçeğin de altını çiziyor:
“Bizim Dersimliler, Ermenilerin canlarından daha çok onların paralarının var olabileceği ile ilgilenirler. İçlerinden elebaşı olabilecek konumda olan, düzgün giyimli ve dizlerine kadar çizme giymiş birinin üzerini ararlar fakat bir şey bulamazlar. Çizmelerine saklamış olabilir diyerek çıkarmasını söylerler, çizmeleri donmuştur, çıkarmakta zorlanınca bir diğeri “ne uğraşıyorsun, ayağını kes gitsin” deyince Dedem araya girer ve yavaş yavaş ısıtarak çizmeyi çıkartır. Çizmelerin içinden para çıkar, çıkan parayı alırlar. Diğerleri de aynı durumla karşılaşırlar, paralarından olmuşlardır ama canları kurtulmuştu. Yakalanan Ermeni aileleri Pülümür’ün Danzik Köyünün yerleşik aileleridir. Dedem bu Ermenilerden üç aileyi oradan yanına alır ve bizim köye getirir. Bu ailelerden biri Arık Ermeni, Magar Ermeni diğeri de Agop Ermeni’nin aileleridir. Agop Ermeni Boros Ermeni olarak da anılmaktadır. Bizimkiler daha rahat telaffuz etmek için ona Abbas Ermeni adını vermişlerdi. Agop Ermeni keşiş okulunda okumuş, bilgili ve zeki biridir.”
KALAN AŞİRETİNİN ETRAFINDAKİ ÇEMBER DARALIR
Karakaya sonraki süreci ve dönemin tanıklarından duyduklarını söyle kaleme alıyor:
“Bu Ermeni Aileler, dokuma kumaş tezgâhlarını kurmuşlar ve o bölgenin Çuha denilen giyilecek elbise kumaşını onlar üretiyorlarmış. Ayrıca demircilik ve kalaycılık işlerini de yapıyorlarmış. Bizimkilerden zanaatkâr pek çıkmayacağından onların yaptığı işlerin önemi daha da artmaktadır.
Zaman içinde bu ailelerden yeni katılımlar ve evlenenler ile birlikte nüfus epeyce artmıştır. Arık, Magar, Agop, Dığa, Dun, Ahse, Varte adları Halam ve babamın anlatımlarıyla aklımda kalan isimlerdir.
Babam henüz bir yaşında iken Dedem Sadık Ağa (1933 yılında) yaşamını yitirir. Halam dedemin ilk çocuğudur, dedem öldüğünde evlilik çağında genç bir kızdır. Alişer Efendi ile Nuri Dersimi dedeme sıkça misafir olurlarmış. Dedem, Nuri Dersimi’den halama okuma yazma öğretmesini istemiş fakat ömrü buna yetmemiştir. Bir sene sonrasında halam amcasının oğluyla evlendirilir. Nenem de Mansuran (şimdiki adı Yakatarla) köyünden Ağaye Seyd ile evlenmiş ve babamı da yanına almıştı.
1937 Dersim harekatının birinci döneminde Kalan Bölgesi aşiretleri pek etkilenmemişlerdi. 37 sürecinde Kalan bölgesi, genellikle Haydaran ve Demenan Aşiretlerine lojistik destek sunmakla yetinmişlerdi. Seyit Rıza ve diğer ileri gelenlerin idamı sonrasında Kalan aşiretlerinin etrafındaki çember daralmıştır. Zaten gerek J.U.K. (Jandarma Umum Komutanlığı) Raporlarında gerekse de Fevzi Çakmak’ın raporlarında Erzincan, Gümüşhane ve Sivas bölgesindeki asayiş/soygun olaylarının Kalan aşiretleri tarafından yapıldığı ve mutlaka tedip ve tenkil edilmeleri gerektiği belirtilmektedir.”
“SİZİN KÜRTLERLE İLİŞKİNİZ YOK GELİN KENDİNİZİ KURTARIN”
Katliamı gerçekleştirecek olanlar her zaman olduğu gibi yine hileye başvuracak bir yol izlerler. Bu karanlık tuzağı Karakaya şöyle anlatıyor:
“Dedemin ölümüyle birlikte Ermeni Aileler en büyük güvencelerini kaybetmişlerdir.38 harekatı Kalan Bölgesini kapsayınca tümden çaresiz kalırlar. Hem silahsızdırlar, hem de zorunlu bir katliamın içinde ölümle karşı karşıyadırlar. Pülümür’ün Danzik köyünde ki askeri karakoldan bunlara bir haber iletilir. Bu aileler daha önceleri orada ikamet etmişlerdi. Ermenilere gelen haberde; komutan onlara “Sizin Kürtlerle bir ilişkiniz yok. Gelin teslim olun canınızı kurtarın” demektedir. Gelen habere itimat etmemekle beraber başkada çareleri yoktur. Toparlanmaya başlarlar ve yola koyulurlar. Halam 38 yılında evli ve hamiledir. Arık Ermeni’ye “bende sizinle geleyim” der. Arık Ermeni halama “ Hatun, biz gidiyoruz fakat ne olacağımız belli değil. Bizimle gelip kendini tehlikeye atma, hakkınızı helal edin” der. Halam yine de onları takip ederek gider. Halam Panciras (Çakırkaya) Köyünde akrabaların yanında kalır. Ermeni aileler Danzik Köyüne varmışlardır. Karakol komutanının yanına varırlar. Komutan askerler eşliğinde hepsini Danzik ile Panciras Köyleri arasındaki Xor Mezrası denilen bir yere götürür. Orada çukur bir alanda hepsini kurşuna dizdirir. Kadın, erkek, çocuk, yaşlı hiçbiri sağ kalmaz.”
GEÇ KALAN ARIK ERMENİ
Eski PSAKD Genel Sekreteri İbrahim Karakaya yazdıklarıyla Ermeni toplumuna karşı geliştirilen soykırımın 1914-15 ile sınırlı olmadığını sonraki on yıllara yayıldığını tarihe not düşüyor. Karakaya hafızasında kalanları şöyle bağlıyor:
“Arık Ermeni yaşlı olduğu için kafileye yetişemez, geç karakola varır. Onu da ,bir samanlık ateşe verilir ve Arık Ermeni samanlık ateşinin içine atılır. Arık Ermeniye diğerleri ile birlikte ölüm nasip olmaz. Halen yaşayan, olaylara tanıklık eden ve o dönemde sürgün edilen kişilerin anlatımlarından, kırk kişinin üzerinde olan o ailelerden kurtulan hiç biri olmamıştır. Cansız bedenleri güneşin altında çürümeye ve kurda kuşa yem olarak bırakılmıştır. Herkes önce kendi acısına ve kaybına ağlar. Ne yazık ki onların acısına ağlayacak hiç kimseleri de yoktur. Onun için Onları anmak, hatırlamak ve hatırlatmak çok daha büyük bir insani görev ve sorumluluk olarak bizlere düşmektedir. Bana anlatıldığı halde bugüne kadar sizleri anlatamadığım için beni bağışlayın Arık Ermeni, Magar, Agop, Dığa, Dun, Ahse, Varte ve yaşamını yitiren ve adlarını bilmediğim tüm Ermeni Canlar…”
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.