PİRHA- Yazar Bahar Kızıl, Dersimli kadınların yaşam biçimini, geleneklerini, neşelerini, kavgalarını, acılarını, yaşama tutunma çabalarını ‘Nare Kadın’ adlı kitabında anlattı. Kızıl, “Tek tipleşmenin bu kadar dayatıldığı bir ülkede nefes almaları Dersimlilerin ve gerçekten resmi olmayan bütün dil ve inanç toplumlarının yaşadığı sorunlar benzerdir” diyor.
Dersimli Bahar Kızıl, kadınların yaşadığı zorluğu, acıyı, mutluluğu ve aşkı anlatan bir kitap yazdı. Yine kendisi gibi Dersimli olan Nare adlı bir kadın üzerinden yaşamın o doğal ve zor anlarını kaleme aldığı ‘Nare Kadın’ kitabına ilişkin Bahar Kızıl ile söyleşi gerçekleştirdik.
17 yaşındayken Dersim’den ayrıldıktan sonra uzun yıllar Antalya’da yaşayan Bahar Kızıl, eşi ile ayrıldıktan sonra yeniden topraklarına geri dönmüş.
“Ve o süre içinde bizim kadınların yaşamlarını çok derinden düşünmeye başlamıştım. Tarihimizi, yaşam şeklimizi. Akdeniz’deki yaşamla Dersim’deki doğudaki yaşamı kıyaslamaya başladım toplumsal açıdan” diyen Kızıl yaşadığı duygusal boşluktan sonra bu kitabı yazmaya karar vermiş.
Babasının analığının ismi Nare. Ondan yola çıkarak koymuş kitaba ‘Nare Kadın’ adını.
Dersim’de ve bu coğrafyada yaşayan tüm emekçi kadınların hayatını konu aldığını söyleyen Bahar Kızıl, “Aslında herkesin kendini bulabileceği cümlelerden oluşan kısa ve öz bir öykü kitabı” dedi. Kızıl, çok yakında yine buna benzer doğu-batı kadınlarının yaşamlarının kıyaslandığı bir öykü kitabı daha yazacağının da müjdesini verdi.
Nare Kadın Bahar Kızıl’ın ilk öykü kitabı. “Kitabı kendim için yazmak istedim, kendi birikmişliklerimi, kendi duygularımı boşaltmayı ve beni acıtan duygularımı, kendi toplumumuza kendi annelerimize kendi anneme dair başta hissettiğim duyguları kitaplaştırmak istedim” diyen Kızıl, kitabı 4 yılda bitirmiş.
Kızıl, Nare Kadın’ı şöyle anlatıyor:
“Nare Kadın, oğlunun ve eşinin arka arkaya ölmesi sonucu diğer 7 çocuğuyla birlikte dul kalmış bir Dersim kadını. Çocuklarını okutmak isteyen, çocuklarını kültürü ve diliyle yetiştirmek isteyen bir kadın. Aynı zamanda Dersim’in dağlarında yaşam kavgası veren, yenilebilecek her şeyi kurutan, turşu yapan, kışa saklayan, çocuklarını, hayvanlarını beslemek için. Gerek ormanda, gerek tarlada çalışan dirençli bir kadın. Yalnız olması, yalnız bırakılması aslında dram. Başarılı olması, çocuklarını eğitip belli yerlere ulaştırması ise başarı öyküsü.”
Biraz annesinin biraz da Dersim’deki bütün kadıların yaşadığı ortak kaygı, mutluluk ve acıları yazdığını söyleyen Kızıl, “Bunu yazdıktan sonra daha çok şey yazılması gerektiğini gördüm. Oradaki kadınların tarihte yok olmamaları ve silinmemeleri için her şeylerinin yazılması gerektiğini gördüm. Bu şekilde bu yönde çalışmaya karar verdim. O kadınların yüzündeki çizgiler, boynundaki mavi boncuklar, o poşuları, çizgili poşuları her şey artık gözüme çarpmaya başladı. Her şeyi irdelemeye ve gözlemlemeye başladım” diyor.
“KADINLAR DİL VE KÜLTÜR SORUNU YAŞIYOR”
Kızıl, Dersimli kadınların yaşadığı sorunlara değindi:
“O kadar net ve açık ki Dersim kadınlarının yaşadığı sorunlar dil ve kültürdür. İnancından ötürü yaşamış olduğu ortak sorunlar. O kitapta da zaten dil ve inancından ötürü yaşamış olduğu sorunları, kadınların ortak sorunu o. Bunun dışında dağ koşullarında yaşamı var etmek, üretmek, doğurduğunu büyütebilmek çok zor. Ve o sınırlar dışına çıkmak. Dersim coğrafyası dışında çocukları çıktıktan sonra asıl dert ve sorunları başlıyor. Tokadı yüzlerine yiyorlar, hissediyorlar. Aslında koşulları kendilerinin doğup büyüdükleri coğrafyayı yadırgadıkları bir yaşamın yok ama o sınırlardan çıktıktan sonra ciddi sorunlarla karşılaşıyorlar dil ve inançlarından ötürü. Tekçiliğin, tek tipleşmenin bu kadar dayatıldığı bir ülkede nefes almaları Dersimlilerin ve gerçekten resmi olmayan bütün dil ve inanç toplumlarının yaşadığı sorunlar benzerdir. Ve bundan kaynaklı yaşamsal şeyler yaşanıyor.”
Nare Kadın yaşadığı dil sorununu çözmede ise çocuklarını Türkçe konuşturarak korumaya çalışıyor.
“ANNEDEN AYRILDIKTAN SONRA ÇOCUK BAŞKALAŞIYOR”
Dilden kopuş ile asıl sorunun başladığını söyleyen Bahar Kızıl, asimilasyon sürecinin nasıl yaşandığını şu sözlerle anlatıyor:
“Dilden kopuştan, inançtan kopuştan, kendi özgün toplumumuzdan kopuşla sorunlarımız başlıyor. Ve dediğiniz gibi kadındır öğreten, taşıyan ve yetiştiren ama şimdi bu tekçiliğin dayatıldığı toplumlarda kadından çocuk çıktığı gün asimile olmaya başlıyor. Anneden ayrıldıktan sonra resmi kurumlarla tanıştığı gün insan başkalaşmaya başlıyor eğer tekçi bir düzen de yaşıyorsanız. Durum budur. Anneden ayrıldıktan sonra çocuk başkalaşıyor. Kendi özüne yabancılaşma anneden ayrılışla başlıyor. Baskının çok yoğun olduğu toplumlarda anneler de ister istemez yanlışa düşebiliyorlar. Korumak ve çocuğunu yaşatmak adına. Asimilasyon bazen de istemeden uygulayıcısı olabiliyorlar, dillerini, kültürlerini öğretmeyerek. Kadın çok hassas bir varlık, canlı. Anne çok farklı bir canlıdır. Doğurduğu her şeyi korumak, yaşatmak ister. Ürettiği, doğurduğunu korumak adına korktukça o da sınırlarını daraltıp egemen zihniyete benzemeye başlayabiliyor.”
Alevi bir kadın olmanın da yaşanan zorluklara etkisinin olduğunu söyleyen Bahar Kızıl, “Bir kere Alevi inancı anayasal güvence altında değil. Beraberinde dili de öyle. Anayasal güvence altına alınmamış inançları yaşayan insanlar her zaman egemen zihniyet tarafından risk altıdadırlar. Gelecekleri risk altındadır. Yani Alevi olmaları tabi ki çok etkili yaşadığı zorluklar konusunda. Kimlikleri belirleyici. Bu ülkede kimlik maalesef belirleyici oluyor” dedi.
“KADINLAR YAŞAMI SAVUNMAKTAN VAZGEÇMEMELİ”
Kadınların birbirlerine acımaları gerektiğini söyleyen Kızıl, “Gaddarlaşmamaları gerekiyor. Gaddarlaşan bir kadın yönetimi var egemenlerce. Kendi cinsine karşı acımasız, yüreği yanmayan, vicdanı devreye girmeyen bir kadın yönetim iktidarı var. Bunun karşısında da yaşamı ve vicdanı dayatan, herkese yaşamı savunan bir kadın cephesi var. 8 Mart tarihini de biliyoruz. İşçi kadınların tarihini, verdikleri mücadeleyi biliyoruz. Emekleri hakları için. Ama görüyoruz ki bu sistemle birlikte kadında kadına düşmanlaşabiliyor. Kadınlar birbirlerine vicdanen baksınlar. Ölen her insanı kadın doğuruyor. 9 ay taşıyan kadın. O nedenle birbirlerini anlamaları gerekiyor. Kadınlar asla yaşamı savunmaktan vazgeçmemek gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Sevim KAHRAMAN/İsmet SEFER
İSTANBUL
Yoruma kapalı.