Alevi Haber Ajansi

300 dönümlük diken tarlasını meyve ormanına dönüştürüyor!-VİDEO

PİRHA – Birçok ülkede telekomünikasyon uzmanlığı yapan Ali Kışlak adlı yurttaş, 75 yaşındayken mesleğini bırakıp meyve ormanı kurma fikrinin peşinden gitti. Muğla’da dikenlerle kaplı bir tarla alarak işe koyulan Kışlak, 10 yılın ardından bölgeyi adeta yeşile büründürdü. Ali Kışlak açıklamasında “Sisteme sırtımızı dayamadan çok mutlu, sağlıklı bir yaşam kurabileceğimizi görmek istiyorum” diye konuştu. Kışlak bir gıda ormanı oluşturmayı planlıyor.

Ali Kışlak, yaklaşık 10 yıl öncesine kadar dünyanın birçok ülkesinde bilgisayar mühendisi olarak çalıştı. “Bir nevi sistemin kölesi olduğumu, kendimi bulmam gerektiğini hissettim” duygusuyla farklı bir yaşam seçtiğini belirten Kışlak, meyve ormanı oluşturmayı amaç edindi.

Tek başına yaşam süren Ali Kışlak, ilk aşamada Seydikemer İlçesi’nin Kayadibi köyünde dikenlerle dolu 150 dönümlük bir arazi satın aldı. 150 dönüm de devletten arazi kiralayan Kışlak, kolları sıvayıp adeta toprak ile canlıların uyumu için bir mücadele içerisine girdi.

Yıllar geçtikçe çevrenin bitki örtüsü sarıdan yeşile döndü. Civarın florasında büyük bir değişim sağlayan Ali Kışlak, şimdi gülerek “Kendi kendime bir hapishane yarattım. Burayı artık terk edemiyorum” sözleriyle duygularını paylaştı.

ÜLKEDE BAŞKA ÖRNEĞİ OLMAYAN PROJE!

Sabah erken saatte uyanıp işe koyulduğunu belirten Ali Kışlak, her gün bitki ve ağaçların su ihtiyacını karşılıyor. Amacının henüz tam anlamıyla karşılık bulmadığını belirten Kışlak, birçok çeşit ağaç ve bitkinin toprağa tutunması için çabasını sürdürüyor.

Ali Kışlak, yürüttüğü projenin birçok kişi tarafından ilgi gördüğünü ancak Türkiye’de henüz benzer bir girişimin olmadığını da belirtiyor. Kimi doğaseverlerin, yardım için yanına geldiğini belirten Kışlak, “Buraya yardıma gelenler, romantik doğaseverler, 10 dakikada enerjileri bitiyor. Bu nedenlerle özellikle sigara kullananları buraya almıyorum. İnsanın sağlıklı olması lazım ki doğa da sağlıklı olabilsin. Pratik içerisinde yaşayabildiğim bir felsefe yaratıyorum. Yabancılar, gelip buradaki pratiği öğrenip gidip benzerlerini yaptılar. Türkiye’den böyle kimse olmadı” diye konuştu.

EROZYONA UĞRAMIŞ BÖLGEDE MEYVE ORMANI YARATTI

Yerleşim alanından uzak 6 köpek ve üç kediyle birlikte yaşam süren Ali Kışlak, bu zamana dek nar, üzüm, Trabzon hurması, Japon kuru üzümü, keçiboynuzu, gumi ağacı, mersin otu, kanser otu, lavanta gibi birçok ağaç ve bitkiyi toprakla buluşturdu.
Bugünlerde asmalardaki meyvelerin olgunlaşmaya başladığını belirten Kışlak, “Üzümleri tül ile örtmesem arılar ve kuşlar anında hepsini bitiriyor. O nedenle bir kısmını sarmadım, arılar ve kuşlara bıraktım. Birazını da kendim için sakladım” diye ekledi.

Ali kışlak, bölgedeki toprak yapısının çok sert olduğunun da altını çizdi. “Kayaları delerek daha çok ilerleyebilen bazı ağaçlara öncelik vermeye çalışıyorum” diyen Kışlak, dut ve incir gibi ağaçların civar bölge için iyi bir tercih olacağına işaret etti.

“ÇEŞİTLİLİK ZENGİNLİKTİR”

Birçok tropik bitkilerin yanı sıra egzotik bitkiler de diken Kışlak, yürüttüğü işe dair şu bilgileri paylaştı:

“Her bitki her yerde yetiştirilebilir, yeter ki o mikro iklimi, doğru ortamı sağlayın. Artık yabani meyve ağaçlarına ağırlık vermeye başladım. Çünkü yabani meyvelerin besin, vitamin, mineral oranları bizim bu kültüre aldığımız meyvelerin kat kat üstünde. Bu nedenle, çevrede oluşan otlar da istediğim bir şey. Çünkü otlar toprağı zenginleştiriyor. Otlar büyüyor, ölüyor ve organik madde olarak toprağın üstünde kalıp haliyle zenginleştiriyor. O da birçok canlıya besin oluyor. Yani bu sürdürülebilir tarımın bir parçası.

Buraya aklınıza gelebilecek çok değişik meyve ağaçlarını getirip dikiyorum ama yerel örtüyü de bozmadan, birlikte var olmaya çalışıyorum. Bu şekilde karmaşık, herkesin karşılıklı dayanışma ilişkisi içerisinde olduğu bir ekosistem kuruyorum. Tabi meyvesi olmayan ağaçlar da dikiyorum. Her bitkinin muhakkak doğaya katkısı olacaktır. Çeşitlilik zenginliktir.”

“SAĞLIKLI BİR EKOSİSTEM YARATMAYA GELDİM”

İnsanların doğayla olan ilişkilerinin zayıfladığına değinen Ali Kışlak, sağlıklı bir ekosistem yaratmak için mücadele yürüttüğüne vurgu yaptı. Kışlak, şöyle devam etti:

“Aslında kendi yaşamımı iki dönem olarak görüyorum. Birinci dönemi bu yaşamdan çok farklı bir yaşam biçimiydi. Onu tamamen bitirip yok ettim ve çok farklı bir yaşam biçimine geldim diyebilirim. Hayatımızı evrenle birlikte oluşturuyoruz. ‘Neden buradasın?’ diye sorarsanız burada sağlıklı bir ekosistem yaratmaya geldim. Daha önceden orman olan 300 küsur dönümlük bir alan, tarım yapmak için yakılmış, yıkılmış, tamamen tahrip edilmiş bir yerde yeniden ormanlaşmayı sağlamak için buraya geldim, getirildim. Bu yaptığım iş çok beğeniliyor, herkes ‘Çok sağlıklı bir ekosistem yaratıyorsun, çok güzel’ diyor ama kimse benim yaptığımı yapmıyor.

Doğal tarımın babası diyebildiğimiz Japon Masanobu Fukuoka ‘Doğal Tarımın Yolu Felsefesi ve Uygulaması’ adlı kitabında bahsediyor, insanlar doğayla birlikte yaşamak istemiyorlar’ diyor. Çünkü tembelleştik. Bu sistem bizi çok tembelleştirdi. Önümüze bir sürü kolaylıklar, rahatlıklar sunuluyor ve bunlardan vazgeçip doğa ile yeniden bağ kurmak hiç işimize gelmiyor. Ama bugün insanlık nerede, insanlık ne kadar mutlu diye bakarsak, çok mutlu olunduğunu söyleyemiyorum. Bunun asıl nedeni de doğayla olan bağlarımızı tamamen koparmış olmamız veya doğa ile hiçbir bağ kuramamış olmamızdan dolayı. Doğa ile bütün bağlarını koparırsan beslenme sistemin, bu yediklerin, tükettiklerin nereden nasıl geliyor, arkasından nasıl bir emek var… Dünyadaki tüm canlılar, herhangi bir şekilde kendi aralarında bir ilişki içerisindedirler. Birbiriyle herhangi bir şekilde ilişki kurmayan hiçbir canlı yoktur. İşte bu bağları bizler koparıp tamamen bağımsız kutuların içerisinde, tamamen sanal ortamlarda yaşar duruma düştük. Onun için biraz mutsuzuz.”

“BU ASLINDA TAM BİR DEVRİMCİLİK, KAPİTALİST DÜZENE BAŞKALDIRI!”

Ali Kışlak, günümüz koşullarında sağlıklı besine ulaşımın zorluklarına da değinerek, “Sağlıklı besin adına burada bir ilişkiler ağı yaratmak istiyorum. Bu benim için çok keyifli bir şey” dedi.

Yaptığı işle kapitalist düzene bir başkaldırı içerisinde olduğunu da söyleyen Kışlak, sözlerini şu cümlelerle sürdürdü:

“Bu aslında tam bir devrimcilik. Perma kültürün babası Bill Mollison’ın bu konuda çok güzel bir sözü var. ‘Sırtını sisteme dayanmış, sistemden beslenen ama sisteme karşı gelen o insanların devrimciliği devrimcilik değildir’ gibi… Eğer sisteme karşıysan o zaman kendi doğru sistemini kur. Bill Mollison, en azından perma kültür, sürdürülebilir yaşam felsefesini kurdu ve dünyanın birçok yerinde artık bilinen bir sistem bu. Ben de kendi çapımda burada başkaldırıyı tırnak içerisinde söyleyelim, sisteme sırtımızı dayamadan çok mutlu, sağlıklı bir yaşam kurabileceğimizi görmek istiyorum. Göstermek demeyelim çünkü öyle bir kaygım yok ama bunun olabilirliğini görmek istiyorum.”

“EVREN, BÖYLE BİR RESİM YAPACAKSIN DEDİ”

Ali Kışlak, 10 yıllık süreçte ne oranda bitki ve fidan diktiği konusunda sayı vermenin zor olduğunu da sözlerine ekledi. “Önemli olan husus, bitkilerin cinsleri ve işlevleri” diyen Kışlak, şöyle devam etti:

“Burası daha önceden yakılmış yıkılmış bir yer. Tarla sürülüp yıllarca arpa, buğday ekilmiş ve erozyona uğramış. Hep sürüldüğü için verimli toprak kaybolmuş. Yani toprağın canlılığı gitmiş. Bunu yeniden oluşturmak çok zaman alıyor ve işte burada hangi bitkiler nasıl dikilir, böyle bir oyun oynuyorum. Ama doğayla uyumlu bir halde çalışırsan eğer bu toprak bu ekosistem, kendi gübresini, azotunu kendisi üretebiliyor. Kısacası bazı bitkiler var, o bitkilerin köklerinde bazı bakteriler var ve onlar havadaki serbest azotu alıp bitkinin kullanabileceği şekle dönüştürüyor. Örneğin yalancı akasya ya da iğde ağacı, havadaki azotu alıp toprağın altındaki bitkilere veriyor.

“GIDA ORMANI OLUŞTURACAĞIM”

Kısaca hedefim, amacım nedir şöyle söyleyeyim: Şimdi burada bir gıda ormanı oluşturacağım. Toprak çok önemli diyoruz. Dünyadaki hızla büyüyen nüfusa göre toprak oranı azaldıkça toprak çok değerleniyor. Burası 300.000 metrekare, binlerce ağaç, bitki, çalı koymamız lazım ki tamamen bu alan kaplansın. Hedef o. Yani binlerce bitkinin buraya dikilmesi gerekiyor. Bunu başlattık ama bir süre sonra kuşların, böceklerin değişik hayvanların ve rüzgarın yardımıyla kendiliğinden bir şeyler de çıkmaya başladı ve başlayacak. Örneğin sincaplar buradaki değişik meyveleri alıp bir yerlere taşıyor. Benim kurmak istediğim o resmi ben tek başıma kurmuş olmayacağım. Evren beni buraya getirip böyle bir resim yapacaksın dedi ve elime çok verimsiz bir toprak verdi.

AVRUPA’DA KARŞILIK BULAN UYGULAMA TÜRKİYE’DE YASAK!

30 Küsur yıl önce Türkiye nüfusunun %70’i kırsalda köylerde yaşarken şimdi Türkiye nüfusunun %70’i kentlerde yaşıyor. Ve şehirlere göç hızla devam ediyor. Çünkü tarım artık işe yaramıyor, kazanım olmuyor ve zor iş. Ayrıca pandemi oldu, doğuda bir deprem yaşandı. Böyle bazı nedenler yüzünden birçok insan da kırsala dönmek istiyor. Ama kent insanı kırsala döndüğü zaman küçük bir arazi alıp ev yapıp yaşıyor, yani kent yaşamının konforunu da köye getiriyor. Bu kişilerin bir şey üretme alışkanlığı, tecrübesi de yok. Ormansızlaşma, orman alanlarını yakıp, yıkıp yeni tarım arazileri açmak sadece bizim ülkemize özgü bir olay değil. Dünyanın birçok yerinde bu durum var. Onun için batı dünyası, tarım alanlarını korumak için devletten çiftçilere çok büyük destekler verilerek ‘eko turizm’ diye bir olgu oluşturdu. Örneğin ilaç, gübre kullanmadan sebze meyve yetiştireceksin ve o ürünlerini ya satacaksın veya insanlar gelip oralarda kalacak. Bu durumda doğa ile bir bağ kurabiliyorsun.
Şimdi maalesef şehirlerde bilmem hangi binanın kaçıncı katında doğup, büyüyüp, hayatında bir tavuk dahi görmeyen, bir patatesin, domatesin nereden geldiğini bilmeyen çocuklar var. Doğa ile bağları zaten tamamen kopuk halde dünyaya geliyorlar. İşte kırsal turizm dediğimiz bir olay var. Avrupa’da yüzbinlerce bu türde çiftlikler kurulmuş durumda ve devletler güzel bir şekilde destekliyor. Türkiye’de ise buna izin verilmiyor. Yapılaşma olacağı için mevzuat, ‘Tarım alanına hiçbir şey yapamazsın. Bir masa, sandalye kuramaz, işletme açamazsın’ diyor. Ben de buraya bir proje yazdım ama ‘yapamazsın’ dediler. Çünkü burası bir tarım alanı. Avrupa bu konuyu aşmış ve muazzam bir şekilde tarım alanlarını koruyor. Keşke biz de Türkiye’de binlerce eko turizm çiftlikleri açabilsek ve şehre göçü bir nebze önleyebilsek.”

Eren GÜVEN/MUĞLA

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak