PİRHA- Cumartesi Anneleri bu haftaki eylemlerinde 1995 yılında Hakkari Yüksekova ilçesinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen iş insanı Abdullah Canan için adalet talebinde bulundu.
Kayıplarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanması talebiyle sürdürdükleri eylemlerinin 721’inci haftasında Galatasaray Meydanı’nda bir araya gelmek isteyen Cumartesi Anneleri, polis tarafından bir kez daha engellendi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin bulunduğu sokak, polislerce ablukaya alınırken, Cumartesi Anneleri buna rağmen bina önünde bir araya geldi. Eylemde, üzerinde kaybedilen yakınlarının fotoğraflarının bulunduğu tişörtler giyen Cumartesi Anneleri, kayıpların fotoğraflarını ve karanfiller taşıdı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekilleri Züleyha Gülüm, Hüda Kaya ve Oya Ersoy ile çok sayıda Cumartesi insanı da eyleme destek verdi.
Bu haftaki eylemde 1996 yılında Hakkari’nin Yüksekova ilçesinde gözaltına alındıktan sonra kaybedilen iş insanı Abdullah Canan için adalet talebinde bulunuldu.
“BEN SİZE KATİL UNVANINI YAKIŞTIRIYORUM”
Eylemde konuşan Abdullah Canan’ı oğlu Tayyip Canan, 1995 yılında köylerinin Binbaşı Mehmet Yurdakul komutasındaki askerler tarafından yıkılması ardından bu duruma itiraz eden babasının ve akrabalarının suç duyurusunda bulunduğunu söyleyerek, “Ama ne yazık ki katiller yargılanmadı. Tam tersi katiller korundu. Onları koruyanları da anlamış değilim. Hak, hukuk, adalet mücadelemizden hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz. Babamı öldürdüler, beni de öldürebilirler, emin olsunlar ki bizler yine vazgeçmeyeceğiz. Galatasaray Meydanı’ndan korktular ve bizi buraya sıkıştırdılar. Burayı da kapatabilirsiniz, yüreğimizdeki acıları da mı kapatacaksınız? Kapatamazsınız. Bu katiller eğer beraat kararına dayanarak biz katil değiliz diyorlarsa ben burada ‘yürekli misiniz, değilsiniz. Katil misiniz evet katilsiniz. Değilseniz ve yürekliyseniz Cumhuriyet Başsavcılıklarının kapısı açık. Ben size katil unvanını yakıştırıyorum” sözleriyle tepki gösterdi.
“DÜNYADAKİ EN KÖTÜ UNVAN KATİL OLMAK”
Dünyadaki en kötü unvanın katil olmak olduğunu vurgulayan Canan, “Gelin yüzleşelim. Yüzleşemiyorsunuz, çünkü katilliğiniz tescil edilmiş. Biz de sonuna kadar mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz” diye konuştu.
Yapılan konuşmalar ardından bu haftaki basın açıklamasını ise 1996 yılında gözaltında kaybedilen Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak okudu.
“ŞİKAYETLERDEN VAZGEÇİLMESİ İSTENDİ”
Yüksekova Dağ Komando Taburu’na bağlı askerlerin 1995 yılında gerçekleştirdikleri operasyonlar sırasında yaşanan ağır hak ihlalleri nedeniyle Abdullah Canan’ın 7 akrabası ile birlikte savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu söyleyen Ocak, “Bunun üzerine Abdullah Canan ve şikayetçilerden 2 kişiyi taburdaki makamına çağıran Tabur Komutanı Mehmet Emin Yurdakul onlardan kendisi hakkındaki şikayetlerinden vazgeçmelerini istedi. Abdullah Canan şikayetinden vazgeçmeyeceğini söyleyince Binbaşı Yurdakul tarafından tanıklar önünde tehdit edildi. Bu olaydan birkaç gün sonra, 17 Ocak 1996 sabahı Abdullah Canan, Hakkâri’ye gitmek üzere Yüksekova’daki evinden ayrıldı. Van karayolundaki Puling çeşmesi yakınlarında askerler tarafından otomobili durdurularak gözaltına alındı ve askeri bir araçla Yüksekova Dağ Komando Taburu’na götürüldü” dedi.
TÜM GİRİŞİMLERİ YİNE SONUÇSUZ
Canan’ın ailesinin yerel ve ulusal tüm makamlara başvurduğunu ancak girişimlerinin sonuçsuz kaldığını belirten Ocak, Abdullah Canan’ın gözaltına alındığının inkâr edildiğini kaydetti. Ocak şunları ifade etti: “Abdullah Canan’ın 80 yaşındaki annesi Binefş Canan ve akrabaları eş zamanlı olarak Yüksekova Hükümet Konağı ve Yüksekova Komando Tabur Komutanlığı önünde, ‘Abdullah Canan’ı siz aldınız, onu geri verin’ diyerek günlerce oturma eylemi yaptı. 21 Şubat’ta Canan’ın ağır işkence görmüş cansız bedeni Esendere beldesinde bir köprünün altındaki menfezde elleri ve gözleri bağlı halde bulundu. Yüksekova Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuran ailesi Canan’ın liderliğini Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un yaptığı Yüksekova Çetesi tarafından öldürüldüğü iddiasıyla suç duyurusunda bulundu. Yüksekova taburunda görev yapan itirafçı Kahraman Bilgiç savcıya verdiği ifadede; Abdullah Canan’ın taburda işkence ile sorgulandığını, Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile öldürüldüğünü detaylarıyla anlattı. Olay tarihinde Hakkari’de görev yapan Albay Kamber Oğur, ‘vicdanım susmaya elvermiyor’ diyerek Abdullah Canan’ı Hakkâri Dağ Komando Taburu’na ait revirde başı sarılı halde gördüğüne dair tanık sıfatıyla Yüksekova Savcılığı’na yazılı beyanda bulundu.”
“CANAN ÖLDÜRÜLMEDEN ÖNCE AĞIR İŞKENCEDEN GEÇİRİLDİ”
İtiraflara rağmen Hakkâri Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada, ailenin ve tanıkların iddialarının yeterli ve inandırıcı bulunmadığını da dile getiren Ocak, “12 Kasım 1999 tarihinde sanıklar Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul, Yüzbaşı Nihat Yiğiter ve Üsteğmen Bülent Yetüt hakkında beraat kararı verildi. 2 Nisan 2001 tarihinde de Yargıtay 1. Ceza Dairesi beraat kararını onadı. İç hukuktan sonuç alamayan Canan Ailesi davayı AİHM’e taşıdı. AİHM’e savunma veren Dışişleri Bakanlığı, sanıkların beraat ettiğini, bu nedenle Türk makamlarının olaydan doğrudan sorumlu tutulamayacağını ileri sürdü. Ancak AİHM 3. Dairesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin yaşam hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı ve etkin soruşturma yükümlülüğü ile ilgili maddelerinin ihlal edildiğine karar vererek Türkiye’yi oy birliği ile mahkum etti. Mahkeme kararında, ‘Aralarında askeri personelin de yer aldığı tanık beyanlarından da anlaşılacağı üzere Abdullah Canan’ın gözaltında öldürüldüğü mahkememizce saptanmıştır. Canan öldürülmeden önce ağır işkenceden geçirilmiştir’ denildi” sözleriyle hukuk sürecine dikkat çekti.
“23 YILLIK CEZASIZLIK SON BULSUN”
Ocak son olarak, “Abdullah Canan’ı gözaltına alanlar, işkence ile sorgulayanlar, katledenler ve bedenini kaybetmek isteyenler bellidir. Savcılık ifadelerinde, mahkeme tutanaklarında, TBMM Araştırma Komisyonu Raporu’nda, AİHM kararında isimleri yazılıdır. Canan davasındaki 23 yıllık cezasızlık son bulmalı; onu katledenler, bedenini kaybetmek isteyenler üzerindeki koruma kalkanı kaldırılmalı ve yeniden yargılanarak cezalandırılmaları sağlanmalıdır” diye konuştu.
PİRHA/İSTANBUL
Yoruma kapalı.