PİRHA-Yazar Mehmet Kabadayı, Alevi kurumlarında ve inanç merkezlerinde yapılan toplu oruç açma programlarını eleştirerek, egemen din anlayışına özenildiğinin altını çizdi. Mehmet Kabadayı, yazısında “Alevi toplumu birilerine benzemek zorunda mı?” diye de sordu. Kabadayı, Alevi kurumlarının belediyelerin dağıttığı yiyecekleri almasını da eleştirdi.
Yazar Mehmet Kabadayı, Muharrem ayı sebebiyle Alevi kurum ve inanç merkezlerinde organize edilen programları eleştirdi. Kabadayı, “Asimilasyona en büyük hizmeti içimizdeki bizler veriyor” diyerek siyasi otoritelerin cemevleri üzerindeki baskısına işaret etti.
“ZİRA HEM ÖYLE HEM BÖYLE OLUNMAZ”
“Bizim öğretimiz (inancımız), kültürümüz bu mu?” başlığı ile konuyu irdeleyen Mehmet Kabadayı, şu görüşleri paylaştı:
“Naçizane, Hakikat Yol’unun (Aleviliğin) kadimden beri var olduğunu savunanlardanım, kendi içindeki kavram ve kurallara baktığımda Aleviliğin tek Tanrılı Semavi dinler ile bir bağının olmadığını da düşünüyorum. Evet, Yol Pirleri, ‘Yol bir Sürek Binbir’ demişler. Tek Tanrılı Semavi dinleri yol sürekleri içinde de görmüyorum. Tek Tanrılı Semavi dinlerin kendilerine göre kavram, kural ve kendine özgü bir dilleri ve kültürleri vardır. Aleviliğin de tıpkı bu tek Tanrılı dinler gibi kendine özü kendi kural ve kavramları ve de kendine ait bir dili, bir kültürü (ocak = ana = ikrar = rızalık = mürşid = pir = rayber = talip = can= cem = çerağ (delil) = semah = hizmet = düşkünlük) var. Günümüzde Aleviler, kadimden gelen kendi öğretilerine göre mi, yoksa tek Tanrıcı Müslümanlığa (Sünniliğe ve Şiiliğe) göre mi yaşamak istediklerini kararlaştırıp netleştirmelidirler. Zira hem öyle hem böyle olunmaz.
Malumunuz, Muharrem ayında son birkaç yıldır yaşanan ve tekrarlanan bir konuya dikkat çekmek istiyorum! 1990’lı yıllarda Ramazan ayında, Ramazan orucunda yaşanılanlar günümüzde Muharrem ayında, Muharrem orucunda bire bir olmasa da, benzeri bir şekilde yaşanıyor. Nasıl mı? Kimi cemevleri belediyelerin, kaymakamlıkların, siyasilerin muharrem orucu boyunca verdikleri ve lütuf gibi sundukları kuru gıda, yiyecek, içecek ve maddi yardımları alıyorlar. Bu yardımlarla toplu halde oruç açıyorlar. Alevi öğretisinde rızasız lokma yenilmez! Yol’umuzun bu desturu gereği, Bu cemevleri yapılan bu yardımları geri çevirmeleri gerekmiyor mu? Neden mi? Çünkü yapılan bu tür yardımlarda rızalık yoktur.
Birde 1990’lı yıllarda Ramazan ayında, Ramazan orucunda bu tür şeyler yaşanırken, laiklik elden gidiyor, camilere siyaset sokuluyor diyerek bu tür şeylere (gösterişlere) en çok sizler karşı çıkıyordunuz…”
“İKTİDAR VE MUHALEFET, ALEVİ HAKİKATİNDEN ELLERİNİ ÇEKSİN”
Yazar Mehmet Kabadayı, Alevilerin tarih boyunca rızasız lokma yemediklerine işaret ederek belediyelerden yapılan gıda yardımlarını da eleştirdi. “Oruç tutan canlarımıza rızasız lokma yediriyorsunuz ” diyen Kabadayı, yazısını şu cümlelerle sürdürdü:
“Devletin anayasal eşit yurttaşlık ilkesini uygulamamasından dolayı, Alevilerin en öncelikli sorunu eşit yurttaşlık meselesidir. Eşit yurttaşlık talebi belediyelerden aranmaz. Eşit yurttaşlık talebini arayacağımız yer TBMM’dir!
Bu tür şeyleri yapan cemevi, dernek ve de dergâh başkan ve yöneticilerinin erkle beraber olma, iktidarlaşma hırs ve egolarını tarihten günümüze rıza şehri ilkesini içselleştirmiş Aleviler üzerinde inşa etmeye haklarının olmadığını düşünüyorum. İktidar ve muhalefet ve de kimi belediyeler Alevi hakikatinden ellerini çeksinler. Belediyelerin dağıttığı yardımlar, lokma değildir. Hakikat Yol’unda (Alevilik) lokmanın bir mana ve anlamı var. Bu hakikati nasıl yok sayarsınız?
Kimi cemevlerinde, dergâhlarda ve derneklerde yapılan bu yardımlarla oruç açıyoruz adı altında, akşamları ‘4 çeşit yemek ve artı ayran’ ile toplu halde oruçlar açılıyor! Bu nasıl matem? Hakikat Yol’undaki oruç bu muydu? Hakikat Yol’unda toplu oruç açma var mıydı? Alevi canlarımız Muharrem orucunu tutuyorlarsa, akşam kendi evlerinde helal lokmalarıyla orucunu açamazlar mı? Kime ya da kimlere benzemeye ve özenmeye çalışıyoruz? Alevi toplumu birilerine benzemek zorunda mı? Naçizane bizim Yol’umuzda, öğretimizde ve kültürümüzde bunlar yoktu diye biliyorum. Yol, sorgula, düşün, eline, beline ve diline sahip ol diyor. İnsanı kâmil olma yolunda gayret ve çaba göster diyor. Erkten, menfaatten, çıkardan ve rızasız lokmadan uzak dur diyor.”
“AĞACIN KURDU ÖZÜNDE OLUR!”
“Cemevi, dernek ve dergâhların bu konuda daha duyarlı ve daha dikkatli olmaları gerekmiyor mu? Hakikat Yol’ulunu (Aleviliği) başka dinlerin (Semavi Dinlerin) içinde görmek zorunda mıyız? Özellikle bu aylarda Şii asimilasyonuna hizmet edildiğinin farkına ne zaman varılacak? Özel günlerde (yas) bir arada oluyoruz deniliyor. Günümüz koşullarında bir araya gelme yani birlikte olma durumu bir zorunluluk ise bu durumda, her can kendi imkânları dâhilinde yiyecek (lokmalarını) alır, cemevlerine getirir, getirilen bu lokmalarla cemevlerinde yemek hazırlanır. Hazırlanan bu yemek ve de evden getirilen lokmalarla oruç açılır. Oruç açıldıktan sonra Cem yapılır, tüm canlar birbirinden razı olur. Canlar birbirinden razı olarak cemevinden ayrılır.
Egemen din anlayışına özenerek, asimilasyona en büyük hizmeti içimizdeki bizler veriyor. Belki farkındayız ya da farkında değiliz, ağacı çürüten kendi özündeki kurdudur. Aleviler üzerindeki 100 yıllık asimilasyona ve Zorunlu Din Dersleri de dâhil günümüzdeki kuşatmaya dur demez isek yarınlarımız bugünkünden daha derin bir çıkmaza girecektir. Çok geç olmadan Hakikat Yol’unun (Aleviliğin) özüne dönülmelidir. Sevgiyle. Aşk ile.”
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.