PİRHA- Pir Seyfettin Elaldı, Alevi öğretisinin temeli olan ‘Varlığın Birliği’ konusunu değerlendirerek “Her varlık, her oluş, tanrının bir sıfatıdır. İşte bu temelde insan kıbledir. Alevilerin insanı kıble edinmesinin sebebi Hakk’ın, insanın özü içerisinde saklı olduğunun inancından dolayıdır. Bu nedenle cemal cemale ibadet aslında direkt Hakk’a olan ibadettir” dedi.
Baba Mansur Ocağı Pirlerinden Seyfettin Elaldı, Alevi öğretisinin temellerinden ‘Varlığın Birliği’ konusunda bilgi verdi. Her varlık, nesne ve oluşun, tanrının bir sıfatı olduğunu, tüm varlıkların da bütünlük içerisinde “Bir” olduğunu ifade eden Elaldı, ‘Varlığın Birliği’ söyleminin ‘Vahdet-i Vücut’ ve ‘Vahdet-i Mevcut’ başlıkları ile bağlantılı olduğunu belirtti.
“VAHDEDİ MEVCUDİYET, HAKK OLMAKTIR”
Pir Seyfettin Elaldı, varlıkların, doğada elementler olarak bulunduğunu ve Alevi inancının ise bunu “18 bin alem” diye tariflediğini söyledi. Elaldı, değerlendirmesinde, evrendeki her varlıkta Hakk’ın özüne de ulaşılabileceğini ifade ederek şu yorumda bulundu:
“Varlığın Birliği, bir diğer tanımlama ile Vahdeti Vücut olarak tanımlanır. Alevi inancında, günümüz çağdaş toplumu tarafından ‘Varlığın Birliği’ olarak tanımlanırken tarih sürecinde ise Vahdedi Vücut olarak bilinir. Tarihte, özellikle Ortaçağ döneminde ya da daha sonraki Osmanlı-Selçuklu dönemindeki tanımlamalarda ‘Vahdeti Vücut’ olarak adlandırılır. ‘Vahdet’ kelime olarak Arapça’da ‘Birlik’ demektir. ‘Vücut’ ise oluşum demektir. Yani ikisini bir araya getirirsek birliğin oluşumu yani Hakk ile olan birliğin oluşumudur. Bu nedenden dolayı insan en güzel şekilde yaratılmış ise bu Hakk ile Hakk olmanın birliği içerisindeki oluşundandır. Kainatta her nesnede Hakk’ın sıfatı vardır.
Mesela biz de şunu söylerler: ‘Hakkın 90 bin kelamı 18 bin alemde mevcuttur’. ’18 bin alem’ dediğimiz, kainattaki varlıkların değişik görünümüdür. 18 bin alemin içerisinde 6 bini nebattan, 6 bini hayvanat, diğer 6 bini ise insandan mevcuttur. Yani diyebilirim ki çevremizdeki her oluşumun üçte biri insanda mevcuttur. Bu nedenden dolayı Alevi inancı der ki ‘İnsan Hakk’tır, birdir’. Yani Hakkın bir özüdür ve bir parçasıdır. O nedenden dolayı gayri bir varlık olarak görmüyor. Beden içerisinde can, canın içerisinde de cemal vardır.
Kimisi ‘Can’ tanımlamasını farklı bir boyutta anlatırken kimisi ise ‘Can’ı sadece ‘Ruh’ olarak tarifler. İşte o ruhun alternatifi yoktur. Her nesnenin zıttı vardır ancak ruhun alternatifine bir cümle bulamazsınız. Bu nedenle can, yani ruh kavramı Alevilerin inancına göre Hakkın özünün ta kendisidir. Evrendeki her varlığın bir miskali insan vücudunda mevcuttur. Bu nedenden dolayı insan evrendeki tanrının bir küçük modelidir. Ama tanrının ta kendisi midir bu konuda Aleviler arasında da farklı görüşler mevcut. Bir kesim der ki ‘Tanrının özüdür’ diğer bir kesim ise ‘Hayır sadece sıfatıdır’ der. Bu bir çatışma hali değildir ancak bunu genelde son dönemlerde sosyolojik bilimlerin gelişmesi ile tanrının maddesel olarak ele alınması söz konusudur. Şimdi tam da bu noktada, devriye yaşanırken de tanrının özünden, Hakk’ın insana bağışladığı bu Vahdedi Birliği’nin başka şeylere yansıması; yani diyelim ki siz devriye yaşıyorsanız bitki ya da ağaç olursunuz. Alevi inancında işte bu Vahdet-i Vücudun en son aşaması Vahdedi Mevcudiyettir. Vahdedi mevcudiyet Hakk olmaktır.”
“HER OLUŞ, TANRININ BİR SIFATIDIR”
Elaldı, ‘Varlığın Birliği’ kavramına Alevi inancının her aşamasında rastlanabileceğine vurgu yaptı. Ulu ozanların, Vahdeti Mevcudiyet konusuna özel bir ilgi gösterdiklerini belirten Seyfettin Elaldı, “Vahdeti Mevcudiyette ‘sen, ben’ yoktur. Hatta ‘biz’ de yoktur. ‘O’ vardır” diyerek şöyle devam etti:
“Vahdeti Vücudun aşamasına gelebilmek için kişi önce kendine bir yol belirlemeli. Yolda kendisini eğittikten sonra da bir marifet basamağından geçer. O basamaktan geçtikten sonra kendi özünüzü bulmaya çalışırsınız. Alevilik’te şu söylenir ‘Hakk, insanı var etti, ondan sonra da kendini sır alemi içerisinde sır eyledi’. Aslında o bir tür saklanma değildir, bedenin içerisine girmiştir. Bedenin içerisinde siz Hakk’ı göremezseniz o, sizin için her zaman sır kalır. Ama bedeniniz içerisindeki Hakk’ın cemalini görebilirseniz ona o zaman ermenin yollarına gidebilirsiniz. Yoksa o sizin için her zaman sır aleminde kalır.
Bazı mitolojik anlatımlarda derler ki ‘Peygamber Musa, tanrı ile görüşmeye giderken arada bir perde ile görüştü’. Halbuki Hakk’ın cemalini her dönemde görebiliriz. Yeter ki can gözünüz açık olsun, arada perdede olmaz. Hakk kendini gizleyen, saklayan, görünmesinden korkan bir var değildir.
Her varlık ve nesne, her oluş, tanrının bir sıfatıdır. İşte bu temelde insan kıbledir. Alevilerin insanı kıble edilmesinin sebebi Hakk’ın, insanın kendi özünün içerisinde saklı olduğu inancından dolayıdır. Bu nedenden dolayı cemal cemale ibadet aslında direkt Hakk’a olan ibadettir. Kişinin kendisi, yani beden bir tür emanettir. Eğer emanet olmasaydı insan Hakk ile Hakk olduğu zaman beden çürüyüp kokmazdı.
Reya Heq kapısına vardığımız zaman artık Hak ile Hakk olmanın bir aşamasını yaşarız. İşte bu temelde miraç da bu anlamdadır. Miracın Vahdedi Vücut ile ilgisi vardır. Bu konuyla ilgili Kaygusuz Abdal şunu söyler:
‘Evvel benem ahir benem
Canlara can olan benem
Azıp yolda kalmışlara
Hazır medet eden benem
Halk içinde dirlik düzen
Dört kitabı doğru yazan
Ak üstüne kara dizen
Ol yazdığı Kur’an benem’
Yani buradaki tanrının, insanın kendi cemali içerisinde de aynı özellikleri taşıdığını ve aynı yapıda insan bedeninde var olduğunu söyler. Yani insanın her aşamada Hakk ile Hakk olduğu, Vahdedi Vücut olduğu dörtlüklerde ifade edilir.
Mesela bütün dinlerdeki tanrının kendi başına değil de kimi aracılar, yani melekleri kullanırken bile yine insandan yansımıştır. Alevilerin bu konudaki söylemlerinden birisi de şudur: ‘Cebrail topraktır. Nefes müminin ağzıdır. İsrafil yeldir. Mikail sudur. Azrail ise ateştir. Ve bunların hepsi insanda mevcuttur’ diye bir tanımlama yapılmaktadır.
Kaygusuz Abdal ve Yunus Emre gibi isimler de Vahdet-i Vücudu, yani Varlığın Birliği kavramını çok iyi şekilde işlemişlerdir.”
Kainattaki canlı-cansız tüm varlıkların bütünlüğüne işaret eden Elaldı, ‘Varlığın Birliği’ konusunu verdiği şu örneklerle detaylandırdı:
“Trakya bölgesindeki Trak toplumu, pek bilinmezler ancak Alevi toplumunun bir parçasıdırlar ve ayçiçeğini kutsal sayarlar. Tanıdığım bir Trak, insanoğlunun, ayçiçeği gibi olduğunu bana söylemişti. Nedenini sorduğumda, ‘Ayçiçeği sabahleyin güneşe bakar ve onunla birlikte döner. Ne zamanki çekirdekle dolar, artık başını eğer ve bir daha kalkmaz. İnsan da böyledir’ demişti.
Aleviler turna kuşunu boşuna mı kutsal sayarlar? Çünkü turna tek eşlidir. Eşi öldüğü zaman ya intihar eder ya da bir daha eş kabul etmez. Gökte dönerken eşi aşağıda ise dönerek gelir ve iner. Başlarını birbirine geçirerek niyaz olurlar. Yani doğadaki her varlık da Vahdeti Vücudun bir aynası olmasının özelliğidir.
İnsanın dünyadan çekilip Hakk ile Hakk olma zamanından en son aşamasına Vahdedi Mevcudiyet diyoruz. Vahdedi Vücut bittiği zaman Vahdedi Mevcudiyet başlar. Yani ‘Varlığın bütünlüğü’ anlamındadır. Nasıl ki Varlığın Birliği var ise aynı zamanda varlığın bütünlüğü de vardır. Mevcudiyet dediğimiz kavram odur.
Ozanların konuya dair şu sözü var:
‘Daha Allah ile Cihan yok iken
Biz ani var edip ilan eyledik
Hakk’a hiçbir layık mekan yok iken
Hanemize aldık, mihman eyledik
Kendisinin ismi henüz yok idi
İsmi şöyle dursun cismi yok idi
Hiçbir kıyafeti resmi yok idi
Şekil verip tıpkı insan Eyledik’
Alevi öğretisinin Varlığın Birliği kavramındaki temel dörtlük işte burada yatar.”
ALEVİ İNANCINDA ÇAR ANASIRIN ÖNEMİ
Pir Seyfettin Elaldı son olarak Alevi inancında ‘Çar Anasır’ ve ‘Şeş Cihet’ kavramlarına vurgu yaptı. Söz konusu öğretilerin Varlığın Birliği’ni tarif ettiğini söyleyen Elaldı, şunları kaydetti:
“Okunacak en büyük insan kitaptır. Çar Anasır ve Şeş Cihet, Alevi öğretisinin temel öğretilerindendir. ‘Yolumuz Çar Anasır, Şeş Cihed üzerinde kurulmuştur’ denilip sıralama yapılırdı. İnsan bedeninde 5’in kutsal olmasının temel özelliklerinden birisi de budur. Toprak, hava, ateş ve su haricinde beşincisi de Hakk’ın özüdür. Bundan dolayı Alevilerde kainatın Çar Anasır üzerinde kurulduğu söylenir.
Alevilerin sabah kalkıp, elini güneşe açıp dua etmesinin sebebi budur. Ocaktaki ateşi kutsal saymasındaki sebep budur. Diz çöküp elini alnına vererek suyu içmesinin sebebi budur. ‘Senden geldik, sana dönüyoruz. Topraktan gelip toprağa dönüyoruz, Hakk ile Hakk olup toprağına kabul eyle. Anadan geldik anaya dönüyoruz’ denmesinin sebebi budur. Hızır ise yeldir. Yani her yerde hazır ve nazırdır. Aleviler çok eski tarihten beri Çar Anasırı kutsal sayarlar. Cemlerimizde de bunu uygularız. Önce semaya döneriz. Bu da Varlığın Birliği’ni ifade eden bir özelliktir. Bundan dolayı Varlığın Birliği Alevi inancının temel öğretilerinden biridir.”
Eren GÜVEN/ANKARA
İLGİLİ HABERLER:
1-‘Varlığın Birliği, Aleviler için olmazsa olmazdır, her şeyin yok olmadığını söylüyoruz’
2-‘Bütün kozmik bilgilerimiz gülbenglerimizde, nefeslerimizde saklıdır’
Yoruma kapalı.