PİRHA-Kırmancki edebiyatı seviyesinin iç açıcı olmasa da 1980’li yıllardan bu yana edebiyat alanında önemli eserler ortaya çıktığını belirten Yazar Hüseyin Çağlayan, “Dilimizin kaybolmak üzere olmasını sadece sisteme yüklememek lazım çünkü biz kendi evimizde Kırmancki konuştuğumuz zaman sistem gelip evinizde bu dili konuşamazsınız diyemez. Sistem bize bazı şeyleri dayatabilir ama biz de kendi kültürümüzü ve dilimizi muhafaza etme görevlerimizi yerine getirirsek sistemi geriye itmiş oluruz” dedi.
UNESCO’nun 2018’de yayınladığı raporda dünyada konuşulan 6 bin dilden 2 bin 500’ü tehdit altında. Türkiye’de ise konuşulan 15 dil tehlike altındayken 3 dil ise çoktan yok oldu.
Ülkemizde 4 ile 6 milyon arasındaki kişinin ana dili olan Kırmançki yok olma tehlikesi altında olan diller arasında ve UNESCO bu dil için 30 yıl ömür biçiyor.
Kırmançki dilinde yazılı eserler, görsel yayınlar, akademik çalışmalar da oldukça sınırlı olduğundan yeni nesillere dilin aktarılmasında önemli sorunlar yaşanıyor. Kırmançki dili ile ilgili çalışmalar yapılmış olsa da yine de istenilen düzeyde ne konuşuluyor ne de yazılıyor. Yapılan çalışmalar genelde sınırlı ve bölgesel kalmış durumda.
Yazar Hüseyin Çağlayan ile Kırmancki edebiyatın durumunu, gençlerin Kırmancki edebiyatına ilgisini ve Kırmancki dilinin kurtulması için neler yapılması gerektiği konularına dair sohbet ettik.
“KIRMANCKİ EDEBİYATIN SEVİYESİ İÇ AÇICI DEĞİL”
PİRHA-Size göre Kırmancki edebiyatı şu an hangi seviyede? Yeni kuşak Kırmancki alanındaki eserlere önem veriyor mu?
HÜSEYİN ÇAĞLAYAN: Kırmancki edebiyatın seviyesi iç açıcı olmasa da 1980’li yıllardan bu yana edebiyat alanında önemli eserler ortaya çıkmıştır. Genç kuşak Kırmancki edebiyata bizim arzu ettiğimiz seviyede önem vermiyor. Kırmancki dili unutulmuş, eğitimde 1950 yıllardan itibaren yasaklanmış. İnsanlarda çocukları zorluk görmesin diye Kırmancki’yi öğretmemeye çalıştılar. Dolayısıyla genç kuşakta ana dillerini unuttu, artık neredeyse yaşlılarımız bile Türkçe konuşmaya başladı. Sanki Türkçe ile kendilerini ifade ettiklerinde daha üst bir kültürü temsil ediyor algısı yaratılarak Kırmancki köşeye atılmaya çalışıldı.
“SİYASİ KURUMLAR KIRMANCKİ’YE YETERİ KADAR YER VEVRMİYORLAR”
-Kırmancki yazarlar dilin önemini halka yeterince anlatabiliyorlar mı? Sizce siyasi kurumlar kültür-sanat faaliyetlerinde Kırmancki’ye yeterince yer veriyorlar mı?
Yazarlar kendi çabalarıyla dilin önemini halka iletmeye çalışıyorlar ama bir sanatta veya kültürde okuru, eleştirmeni olmayınca yazarlarda eser üretmede pasif duruma geçiyorlar.
Bence siyasi kurumlar Kırmancki’ye yeteri kadar yer vermiyorlar çünkü Dersim coğrafyasına baktığımız zaman insanlar ideolojik olarak politikaya çok ağırlık veriyorlar ama bence bu yanlış. İnsanlar daha çok ideolojik arzularını veya isteklerini ön plana çıkartmaktalar ama bu durum bence yanlış. Kültüre, edebiyata, sanata kendi dilleriyle ağırlık vermiş olsalar en iyi siyaseti yapmış olurlar.
“DİLİMİZİN KAYBOLMAK ÜZERE OLMASINI SADECE SİSTEME YÜKLEYEMEYİZ”
-Dilin kurtuluşu için acil olarak neler yapılmalı?
Zaza dili edebiyatı bölümüne ağırlık verilip öğretmen olunması lazım. Bu sene Zaza dili dersi için 15 tane öğretmen kontenjanı açılmış ama yeteri kadar öğretmen bulunamamış. Gönül isterdi ki Zaza dili ve edebiyatı bölümünü bitirenler ilkokul, ortaokul ve lisede derslere girebilsin çünkü o zaman gençlerle temas kurmuş olurlar. Ana dilimiz korunabilir aslında çünkü halen Kırmancki’yi konuşan insanlar var. Yahudiler kendi devletlerini kurduklarında kendi dillerini bilmiyorlardı ama daha sonra kendi dillerini yaşattılar. O yüzden biz de dilimizi yaşatabiliriz.
Dilimizin kaybolmak üzere olmasını sadece sisteme yüklememek lazım çünkü biz kendi evimizde Kırmancki konuştuğumuz zaman sistem gelip evinizde bu dili konuşamazsınız diyemez. Sistem bize bazı şeyleri dayatabilir ama bizde kendi kültürümüzü ve dilimizi muhafaza etme görevlerimizi yerine getirirsek sistemi geriye itmiş oluruz.
Dilin kurtulması için kreşler açılabilir, korolarda küçük çocuklar müziğe yönlendirebilir, aileler çocuklarıyla ana dillerini konuşur, gençlere ana dillerinin güzel bir dil olduğunu onlara kavratmak lazım. Dilimiz ve kültürümüz başkalarına karşı düşmanca bir geçmişe sahip değil. Zazacadan başka kültürlere düşmanca ifadelere rastlamadım onun için dilimizin korunması önemli.
HÜSEYİN ÇAĞLAYAN KİMDİR?
Hüseyin Çağlayan, Şubat 1956 yılında Dersim’in Kopuzlar köyünde doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Dersim’de okudu.
Hüseyin Çağlayan, 1976-77 yıllarında Almanya´nın Heidelberg kentinde “Internatinal Language School” da dil eğitimini aldı. 1984 yılında Lisans-Yüksek Lisans- (Magister Artium) çalışmasını İngiltere´de Sosyal Reform Hareketi (Robert Owen) üzerine başarı ile tamamladı. 1990-1994 eğitim yıllarında Siyaset Bilimleri Anabilim Dalında ‘1908-1945 Ulusal Hareke Çerçevesinde Türk Sosyal Hareketinin Zayıf Yönleri.’ Konulu Doktora Tezini Johann Wolfgang Goethe Üniversitesinde başarı ile bitirdi. 2014 yılından itibaren Tunceli Üniversitesinde Siyaset Bilime-Kamu Yönetime bölümü ve Zaza Dili ve Edebiyatı bölümünde Dr. Öğretim Üyesi olarak çalışmakta.
Eserleri:
Cumhuriyet Tarihinde Dersim Zaza ve Alevi inancı hakkında çeşitli dergilerde makaleleri yayınlanmıştır.
38’ra Ju Pelge” (38’den Bir Sayfa)
“Pêt ve Pelge ra” (Pêt ile Pelge)
Ema Lenge Esq u Dez
Hekatê Kılmi (Zazaca Kısa Öyküler)
Sis ve Arayış
Tarihese ve Sosyolojik Gelişimi ile Zazaca –Tarih-Eebiyat- Coğrafya-Folklor
Yemoş Hatun ve Çocukları
İsyan ve Soykırım Tartışmaları Ekseninde Dersim 1937-1938
Cihan BERK-Nuray ATMACA/PİRHA
İLGİLİ HABERLER:
-‘Kırmancki’nin gelişip, hak ettiği yere gelmesi için eğitim dili olması gerekiyor’-VİDEO
Yoruma kapalı.