PİRHA – Araştırmacı-Yazar Ali Yıldırım, koronavirüs salgınına ilişkin, insanın kendi eliyle doğayı, yaşam alanlarını tahrip etmesi ve bunun sonucunda da doğanın bir anlamda insanı hizaya getirmesi, insandan öç almasıdır” dedi. Yıldırım, insanlara kamucu, eşitlikçi, dayanışmacı, paylaşımcı ve doğanın hakkını esas alan bir manifesto sunmak gerektiğini söyledi.
Araştırmacı-Yazar Ali Yıldırım, koronavirüs salgını sürecine ilişkin PİRHA’ya değerlendirmelerde bulundu.
45 günlük bir gönüllü mahkumiyetin söz konusu olduğunu söyleyen Yıldırım, “Kendimiz kendi özgürlük alanlarımızı bilerek, isteyerek gönüllüce terk ediyoruz. Neden? Çünkü sağlık kurumu her şeyi yeni baştan düşünmemize neden oluyor” dedi.
“KORONANIN NEDENİ KAPİTALİZMİN AŞIRI TÜKETİMİ, DOĞANIN TALANI”
‘Koronavirüs salgını sonrası her şey eskisi gibi olmayacak’ sözlerine de değinen Yıldırım, koronavirüsün kökeninde bizzat insanın kendi eliyle doğayı, yaşam alanlarını tahrip etmesi ve bunun sonucunda da doğanın bir anlamda insanı hizaya getirmesi, insanlardan öç alma durumunun söz konusu olduğunu söyledi.
Yıldırım, herkesin ihtiyacına göre tüketimde bulunması gerektiğini belirterek şunları ifade etti:
- Tüketim toplumu yani kapitalizm sürekli tüketin, tüketin, tüketin daha fazla tüketin. Her tükettiğin bir şey doğanın tahribinden başka bir şey değil. Daha çok su tüketiyorsun, temiz suya ulaşma olanağından yoksun milyonlarca insanın varlığından haberin var mı?
- Benim param var, ben su tüketebilirim. Böyle bir şey yok. İnsan ihtiyacı kadar su tüketmelidir. Paran kadar değil. Çünkü o doğadan süzülüp gelen şey senin bizzat ellerinle yapabileceğin, edebileceğin bir şey değil. Kendi yaptığı bir şey değil, bu yüzden de sen kim olursan ol su tüketiminde ihtiyacının ötesine geçemezsin. Diyelim ki petrol, fosit yakıtlar, evrenin derinliklerinden geliyor ve benim param var ben istediğim kadar tüketebilirim, hayır tüketemezsin. Tüketirken bütün insanlığın hakkını kullanıyorsun, tüketirken bütün insanlığın yararlandığı evrene zarar veriyorsun, karbon salınımıyla vb. Demek ki bizim paramız var, biz tüketiriz dememek gerekir, dememek gerekiyormuş. Paran olabilir ama insanlığın hakkı olan değerleri, bunu daha da çoğaltabiliriz. Sen kafana göre bu benimdir, istediğimi yaparım diyemezsin. O zaman böyle bir sistem kurgulamamız lazım.
“KORONA GÜNLERİ DİYANET’İN GEREKSİZ OLDUĞUNU HATIRLATTI”
Korona zamanlarının, din örgütlülüğünü, örgütlü dinin gereksiz olduğunu açık net bir biçimde gösterdiğini belirten Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Biz insanlar kendi inançlarının gereklerini bizzat kendileri yerine getirebilir, diye düşünüyorduk, söylüyorduk. Diyanet İşleri Başkanlığı diye kamusal bir kurum olamaz, devletin bir kurumu olamaz, diye söylüyorduk ve görüldü ki Diyanet diye bir şeye hiç gerek yok. Camiler kapatıldı, insanlar inançlarını gene kendi vicdanlarıyla tanrısı arasında pekâlâ gerçekleştirebiliyorlar. Toplu bir şeye ihtiyaç yokmuş. Kutsal kabul ettiğimiz şeylerde büyük değişiklikler oldu. Kâbe kapatıldı, insanlar sağlıklarının, canlarının önüne hiçbir ritüelin geçemeyeceği konusunda hemfikir oldular. Yani bürokratik din konusunda Diyanetin gereksiz bir kurum olduğu hatırlatıldı. Gerekliliktir diyen Diyanet son saatinde bile, yaşamın son anında bile insanlar için bir ihtiyaç değilmiş, ya da daha doğrusu insanın yarasına merhem olamıyor. Neden? Çünkü insanın ölüsünü gömerken bile Diyanet orada yok, imam orada yok, başkaları orada yok korumalı giysileriyle bir takım adamlar ölüleri bir an önce toprağa sırlamak için iş yapıyorlar.”
“ALEVİLİK, TÜKETİM DEĞİL; DAYANIŞMA, PAYLAŞIM, EŞİT YAŞAMA HAKKI ÜZERİNE KURULUDUR”
Bu süreçte Alevi örgütlerinin de durumunu değerlendiren Ali Yıldırım, “Alevi örgütlülüğünün yaşadığımız zamanın yaralarına merhem olduğu konusunda, evet oldu diyebilecek durumda değiliz. Alevilik dayanışma esası üzerine kurulur, paylaşma esası üzerine kurulur, tüketim değil, doğaya saygı ve doğadaki bütün canlıların eşit yaşama hakkı üzerine kurulu bir inançtır. Biz o zaman bunları çoğaltmamız lazım, daha doğrusu insanlığa bu alandan doğru mesajlar verebilmemiz lazım” diye konuştu.
Yıldırım, şunları kaydetti:
“Alevi örgütlülüğünün Alevi inanç önderlerinin, bu süreçte insanlığın Alevi duygularına seslenerek, zorda kaldıkları anlarda, onları daha da hayata bağlayacak bir takım söylemlerle, değerlendirmelerle onların yanında yer aldığını söyleyebilir miyiz? Maalesef. Biz aydınlar da aynı şeyi kendimize söyleyebiliriz. Çünkü hazırlıksız yakalanmış bir süreç. Ama senin kapını büyük belalar hiç ummadığın zamanlarda çalabilir, bütün insanlığın kapısını çalabilir. O zaman senin bunlara karşı söyleyecek bir lafın olmalıdır, o da hayatın gerçekliğinin dışında bir laf olamaz.”
“DOĞANIN HAKKINI TEMEL ESAS ALAN ANLAYIŞI İNŞA ETMELİYİZ”
İnsanlara kamucu, eşitlikçi, dayanışmacı, paylaşımcı ve doğanın hakkını esas alan bir manifesto sunmak gerektiğini söyleyen Yıldırım, tüketimden çok üretime destek verilmesi gerektiği üzerinde durarak ihtiyaç kadar tüketimin sağlanmasını istedi. Yıldırım, yeni bir yaşamın ancak buradan inşa edileceğini belirterek, “Çünkü ritüellerimiz, inançlarımız, ibadetlerimiz buna yönelik olmalıdır. Başka bir hayat yok, bu hayat var. Bu hayatı anlamlı kılacak, bu hayatın değerini fark ettirecek ve her bir canımızı bütün insanlığı sevgiyle kucaklayacak, gülümseyerek birbirimize bakacak bir hayatı inşa etmek için hep beraber kararlılık göstermemiz lazım, adım atmamız lazım, birbirimize sevgiyle bakmamız lazım” dedi.
Cebrail ARSLAN/ANKARA
Yoruma kapalı.