PİRHA- Gazeteci-Yazar Ahmet Koçak, cemevlerinin tarihsel seyrine ve günümüzdeki karşılığına dair konuştu. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik olmadığı sürece sorunların devam edeceğine dikkat çeken Koçak, Alevi kurumların da var olan potansiyeli doğru okumadığını belirtti. Koçak, Tekke ve Zaviyeler Kanunu nedeniyle Aleviliğin, cemevlerinin tanınmayacağını kaydetti.
Alevilik, bin yılların birikimiyle beslenerek günümüze kadar taşınmış bir inanç. Alevi inancının ibadethanesi dağ, taş, ağaç, akarsu, çeşme, hane (ev) kısacası tüm coğrafya olsa da günümüz dünyasında insanların bir araya geleceği, sorunlarını konuşacağı, sosyal ve kültürel aktarımların yapılacağı alanlar oluşturulmaya başlandı.
Köylerde köylünün bir araya geleceği evde cem erkanları yürütülürken, şehirlere yerleşen Alevi toplumu inançlarının gereğini yerine getirmek için cemevleri inşa etmeye başladı.
1990’lı yıllarda Alevi yurttaşlar kendi imkanlarıyla aldıkları arsalarda daha sonra cemevleri yaptı. Günümüzde ise daha çok belediyeler veya merkezi hükümetlerin desteğiyle cemevleri inşa ediliyor.
Belediyelerin cemevleri yapılırken verdikleri maddi desteğin sonuçları da ağır olabiliyor. 25 Eylül 2021 tarihinde Isparta Cemevinin açılışında, belediye başkanının “Bu cemevini ben yaptım” diyerek provokasyon yapması belediyeler ve Alevi kurumları ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği tartışmalarını beraberinde getirdi.
Peki cemevleri; asimilasyonun kıskancında olan, inanç merkezlerine ‘cümbüş evi’, ‘sosyal tesis’, ‘kültür evi’ denilen Alevi toplumunun; inançsal ve toplumsal ihtiyaçlarını karşılıyor mu?
Hükümet ve belediyelerle doğru bir ilişki kuruluyor mu? Alevi kurumları ve inanç önderleri cemevlerini inancın gereklerini yerine getirecek noktaya taşıyor mu?
Tüm bu soruları ve daha fazlasını Alevi kurum başkanlarına, inanç önderlerine ve yazarlara sorduk.
Gazeteci-Yazar Ahmet Koçak, cemevlerinin günümüzdeki durumuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.
“ALEVİLER CEMEVLERİNİ İLK KENDİ GÜÇLERİYLE KURDULAR”
PİRHA: Cemevleri yapılması fikri hangi ihtiyaç üzerinden doğdu? Cemevlerinin tarihsel arka planını aktarabilir misiniz?
AHMET KOÇAK: Köyden kente göçle birlikte başlayan bir süreç bu. 1950 ‘den sonra başlayan göç, 60’lı, 70’li yıllarda birlikte hızlanıyor. Alevilerin köyleri boşaltması beraberinde geldikleri yerlerde kendi kimliklerini inançlarını ifade edebilecekleri bir mekanın bulamamasından kaynaklı uzun süre bunu sıkıntılarını yaşıyorlar.
Günümüzde kentlerde yapılan cemevi gibi köylerde böylesi bir cemevi yapılanması yoktu. Köylerde sadece cem değil, cenaze erkanlarının yapılması, kırk lokmaların ya da yedi lokmalarının yapılması gibi hizmetlerin tamamı köyde bulunan büyük evlerde yapılırdı. Şimdi bu hizmette büyük şehirlere geldikten sonra evlerde yapılamaz hale geldi. Evlerde yapılamaz hale gelince cemevleri ihtiyaç olarak ortaya çıktı.
Aleviler demokratik olarak kendi kimliklerini ifade etmeye başladığı andan itibaren bu ihtiyacını da gidermek için büyük şehirlerde cemevleri açmaya başladılar. Daha doğrusu Alevi ismiyle 2002’ye kadar dernek kurulamadığı için pirler, erenler adına kuruluyordu. Alevilik adına kurulan dernekler zamanla cemevi hizmetini de yapmaya başladılar.
İlk dönemlerde Aleviler cemevlerini açarken yerel yönetimlerden destek almadılar. Burada da bir sıkıntı var. Eğer o süreci doğru tahlil eder ve bakarsak Alevi kurumları kuruldukları dönemlerde ne yerel belediyeler ne de yereldeki kaymakam, valilik gibi benzer devlet kurumları Alevilere yardım ettiler.
Alevi hareketini 1987’den bu yana tanıyorum. O yıllarda kurulan Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’ne ne yazık ki, buna sosyal demokrat belediyeler dahil olmak üzere hiç kimse yardım etmediler.
Yardım meselesinin miladı 1993’tür. Sivas kırımından sonra başlıyor. Aleviler bir kamuoyu yaratıyor. 2000’li yıllardan sonra Alevilerdeki potansiyeli gören bazı belediyeler bu konuda yardım etmeye çalışıyorlar.
DEVLET YAPTIĞI CEMEVLERİNDE ‘BENİM SÖZ HAKKIM OLACAK’ DİYOR
2010’dan sonra Anadolu’nun yerel bölgelerinde yaşayan vatandaşlarımızın cemevi yapmaya başlamasıyla beraber belediyeler de, kaymakamlık da kurabildiği kadar ilişki kurup oralarda destekler aldılar. Türkiye geneli 1500 civarında cemevinden bahsedilir. Bu 1500 cemevinde çok ciddi belediye ya da kamu desteği olduğunu ben düşünmüyorum. Olmadı mı oldu olanları da büyükşehirlerde Ankara’da, İstanbul’da, İzmir’de özellikle Diyarbakır’da cemevlerine kamu hizmetleri yapıldı. Bazılarının tamamını belediye yaptı ama belediye cemevlerini Alevilere teslim etmedi. Belediyeler Alevilere burayı kiraladı. Kiraladıkları yerlerde de Antalya’da, İzmir’de, Ankara’da olduğu gibi sorunlar çıktı. Yani devlet yaptığı cemevlerinde ‘benim söz hakkım olacak’ diyor.
Yaptıkları şey şuydu: Çok açık bir biçimde söyleyelim ki tokmağı kendi ellerine aldılar, davulu o bölgedeki Alevi kurum temsilcilerin ellerine verdiler. ‘Biz istediğimiz zaman tokmağı vururuz’ dediler. Bunu İzmir’deki sosyal demokratlar da yaptı, Ankara’dakiler de yaptı.
Ankara Batıkent’teki cemevini günlerce arkadaşlarımız işgal ederek belediyeden aldılar. Orası hala da sorunlu. Şu an İstanbul’da Sultangazi’de aynı sıkıntı var. Burası da işgal yoluyla alındı ve hala dava devam ediyor. 90’lı yılların başlarında Alibeyköy Cemevi’nin temelleri atılırken yine biz günlerce orada sabaha kadar gittik oturduk. Orası işgal edilerek alındı. Tüm bu örneklerden şunu anlamak lazım. Aslında devlet ya da diğer işte sol sosyal demokrat diye görünen arkadaşlarımız Alevilere ulufe ( Osmanlı’da üç ayda bir verilen ücret) dağıtmadılar. Aleviler gerçekten emeğinin hakkıyla bileğinin hakkıyla bunu aldılar.
Bugün cemevleri haliyle yasal değil. Yasal olmamasının nedeni de 1925’te çıkarılan ‘Tekke ve Zaviyeler Yasası’. Mevcut bu anayasadan kaldırılmadığı sürece cemevlerine yasal statü veremiyorlar, veremezler de zaten. Çünkü orada ibare çok açık. Dede, mürşit, pir, rehber gibi kavramların yanında bütün hizmetlerin hepsi yasaklanmıştır.
“BUNDAN SONRAKİ YAPILACAK CEMEVLERİ, İHTİYACI GÖRECEK BİR BİÇİMDE YAPILSIN”
-Yasal statüye kavuşmamış cemevleri gerçekliği var. Değişik adlar altında açılan bu cemevlerinin büyük çoğunluğu yerel yönetimler veya merkezi hükümetler tarafından yapılıyor. Bunu, yönetimsel ve inançsal yansıması bakımından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aslında kafamızda bir mimari yapılanma yok. Cemevi konsepti nedir, bilmiyorduk. Biz geldik apartman dairesi gibi bir yer yaptık. Burada işte biraz camiyi örnek aldık, işte gusülhaneler yaptık bazı ilk yapılın cemevlerine gusül, abdesthaneler yapıldı. Yine aşevlerinden yola çıkarak, bizim lokma vereceğimiz restoranvari yerlerimizin olması lazım dedik aşevini aştık. İbadetimizi de yerine getirmek için odaları cemhane yapılacak bir biçimde döşemeye başladık. Bütün bunların hepsi aslında süreçte el yordamıyla yapılan şeyler. Ve bugün ortaya biraz haksızlık gibi görülecek söyleyeceğim şey ama garip yapılar ortaya çıktı.
Şimdi ihtiyaçtan, olanaksızlıklardan bu yapılar ortaya çıktı ama bu toplum artık belli bir noktaya geldi. 80’li yılların sonlarındaki, ya da 90’lı yılların sonlarındaki, 2000 yılların sonlarındaki Alevi hareketi değil. Bugün dünyayla entegre olmuş bir Alevi hareketinden bahsedilebilir.
Cemevinin mimarisinin nasıl olması gerektiğini Alevi hareketi konuşabilir. Hiç olmazsa bundan sonraki yapılacak cemevleri gerçekten ihtiyacı görecek bir biçimde yapılsın. İhtiyaç fazlası dünya kadar yer yapılmış. Yurtsuz kalan öğrencilere Aleviler cemevlerini açmak zorunda kaldılar. Bu bile gösteriyor ki bu tarz binalar yapıldığı zaman odalar ona göre uygun yapılırsa ihtiyaçlar karşılanabilir. Çünkü bir dönem şunu söylemiştik; bu kadar devasa binalar yapacağınıza öğrenci yurtları yapın bu çok daha kıymetli. Bunu yapan kurum olmadı mı oldu. Hakkını vermek lazım Şah Kulu Dergâhı yaptı. Diğer kurumlar da atıl olan binalarını farklı biçimde değerlendirilebilir.
“KONUŞMUYORUZ, TARTIŞMIYORUZ”
Bugünkü mevcut binaların aslında Alevi Bektaşi tarihiyle uygun mu değil mi, Alevi Bektaşi inancının geçmişteki mimari yapısıyla geçmişteki o kültürel form dediğimiz o yerleşke ile alakalı mı değil mi? Kesinlikle değil. Balkanlar’daki ve Türkiye’deki dergahlar takip edilse aslında ne demek istediğimiz ortaya çıkacak.
Şimdiye kadar ortaya çıkan mimari çalışmalar genelleştirilebilirdi. Türkiye ve Avrupa çapında genelleştirilebilirdi ve bunlar üzerine konuşulabilirdi. Ama biz bunların hiçbirisini ne konuşuyoruz ne tartışıyoruz. ‘Ben bilirim en iyi ben bilirim’ kafasıyla hala gidiyoruz.
“MİMARİ DÜZEYDE NE İSTEDİĞİMİZİ BİLMİYORUZ”
-Cemevleri yapılırken mimari tarzına yönelik bir tartışma yürütülüyor mu? Yapılan cemevlerinin mimarisini nasıl görüyorsunuz? Nasıl olması gerektiğini düşünüyorsunuz?
10 sene, 20 sene sonra bu cemevleri mecburiyetten de olsa yıkılmak zorunda ve yenisi yapılmak zorunda. Hiç olmazsa bugünden bunlar konuşulursa yeniden değişecek cemevlerinin nasıl olacak diye bir çözüm ortaya getirilebilir. Tek tipleştirme diye bir kaygı var. Tek tipleştirmeden ziyade bir yapı o kültürün kendisini ifade eder. Biz bunların hepsini göz ardı ediyoruz ve ne yazık ki görmezden geliyoruz.
İstanbul’da Şahkulu Dergahına gittiğiniz zaman ruhani bir haz görüyorsunuz. Yukarıda belirttiğim o yerleşke mantığını burada görüyorsun. Antalya’da Abdal Musa Dergahına gittiğiniz zaman görüyorsunuz. Biz Yunanistan’daki Dimetoka Dergâhına gittik gezdik gördük. Orada on dönümden daha fazla bir yerleşke kurulmuş, dergah var ve muhteşem bir şey. Şimdi tam da bunun için söylüyorum. Biz bir yeni bir şey keşfetmemize gerek yok. Var olanı alıp uygulamamız lazım. Şuraya bu kadar beton yığacağımıza ihtiyacımız kadar yer yapalım. Artık bizim tarihçimiz, halk bilimcimiz, mimarımız var. Yani geçmişteki gibi bu konuda çok yoksul insanlar değiliz ve elimizde yeterince malzeme var. Bizim tek sorunumuz bu malzemeyi bir araya getirip bu malzemeden gerçekten toplumun ihtiyacına göre ürünler ortaya koyamamamız.
Örgütlenmişiz, cemevlerini kurmuşuz ama biz toplum olarak ne istediğimizi sadece cemevleri üzerinde değil, mimari düzeyde ne istediğimizi gerçekten bilmiyoruz. Demokratik haklar konusunda konuşuluyor ne istediklerimizi üç aşağı beş yukarı biliyoruz ama bu konuda ne istediğimizi bilmiyoruz.
İstanbul’u gezin, abartısız cemevlerinin %80’inin pozisyonu böyledir. İhtiyacın olmadığı bir yapılanma olarak karşımızda duruyor.
“SORUNLARI DOĞRU TESPİT ETMEZSEK ISPARTA BENZERİ ÖRNEĞİ ÇOK YAŞARIZ”
-Isparta Cemevinin açılışında yaşanan provokasyonda da görüldüğü üzere Alevilik ve Aleviler belediyeler üzerinden dizayn edilmek isteniyor. Sizce Alevi kurumlarının, cemevlerinin yerel yönetimler ile ilişkilenme boyutu ne durumda ve nasıl olmalıdır? Alevi kurumları, belediyeler ile hangi sorunları yaşıyor?
Isparta’da çok şık olmayan bir davranışla karşılaştık. Bir kere siyasetin bile edeplisi hoştur. Edepli, ahlaklı davranmak ve tahammül gösterebilmek bence çok önemli bir şey. Biz tahammül gösterme meselesini Türkiye siyasetinde uzun yıllardır görmüyoruz. Ne yazık ki kimse kimseye tahammül edemiyor.
Türkiye gerçek manada laik bir devlet olmadığı sürece bu sorunları yaşarız biz. Laik devletteki kastımız şu din ve devlet işleri birbirinden ayrılmak zorunda. İnanç mensupları kendi inancını bütün her şeyiyle karşılamak zorunda. Eğer ben bir hizmet almak istiyorsam bunu belediyeden, valilikten, oradan buradan değil, bir kültür, bir ihtiyaç olarak görüyorsam ben ona da bir bütçe ayırabilmeliyim.
Bence sıkıntı buradan başlıyor. Sen götürüp bu adama dersin ki ‘gel kardeşim bana para ver’ oda gelir parası kadar konuşur. Fakat oradaki davranış, cemevi yönetiminin tutumu tabii ki hoş değil. Fakat sosyal medyada çok gereksiz bir biçimde bir tartışma yaşandı. Birbirlerine söylemedikleri şey kalmadı, bu olamaz. Bu bizim kendisine bin yıldır bu gelenekten geldiğini ifade eden hatta kimine göre biz insanlığın bilmem çıkışından bugüne kadar geldiğini iddia eden bir toplumun dili bu olamaz.
Yaşadığımız ülkede açlık sorunu, işsizlik sorunu, öğrencilerin yurt sorunu, kadınların sorunu var. Bu kadar sorun içerisinde mevcut iktidar bu kadar sorunu kapatmak için uğraşıyor. Biz ne yapıyoruz bu iktidarın oyununa geliyoruz. Ben o süreçte o olgunluğu görmedim işin açığı. Yoksa Gani başkanın söyledikleri şeyler bu toplumun 30 yıldır söylediği şeyler hatta çok daha ileri giden laflar ettik bununla ilgili.
Isparta örneğini çok yaşarız. Isparta üzerinden yola çıkarak birincisi, Alevilerin kendisine ayna tutması lazım. Kamuoyu karşısında tartışırken bizim üslubumuz dilimiz olmalı. İkincisi kendi mecralarını hayata geçirmeleri lazım. Geçmişten bugüne getirdikleri dar meydanında sorgulanmasını bilmesi lazım. Üçüncüsü de bizim amasız fakatsız cemevleri bir kuruş dışardan almamalı.
Belediyecilik diye bir kavram var. Açın belediyecilik kavramında, gelip hizmet verir, sokağını yapar, buranın çöpünü alır, altyapısını yapar ama getiripte binaların içerisine dahil bir şey yapamaz. Böyle bir hakkı yok belediyeciliğin. Ama biz ne yapıyoruz. Belediyeye yetkiyi veriyoruz. Belediye bize binayı teslim ediyor anahtarı veriyor aynı zamanda tokmağı eline alıyor davulu da boynumuza takıyor.
Bunun önüne geçebilmek için Alevi toplumu yapacağı her işi kendi dinamikleri ile kendi ekonomik koşulları ile yapmak zorunda. Diğer tarafa da yapılan eğer bir şey varsa diğer inançlara da yapılan şeyler varsa buna amasız fakatsız karşı durmak zorunda. Durulmazsa biz bu sorunları defaten yaşarız.
“DEVLETİN YAPMASI GEREKEN ŞEY AYRIMCILIĞI ORTADAN KALDIRMASIDIR”
-Cemevlerini ziyaret eden devlet görevlileri var. ‘Neye ihtiyacınız var’ diye soruyorlar. Tam da konuştuğumuz konu bağlamında bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Mevcut iktidar gerçekten samimi olsaydı 2007’de başlattığı Alevi çalıştayları Alevi açılım süreçleri sonrası bu toplumun gerçekten istediği, dile getirdiği demokratik hakları amasız, fakatsız yerine getirebilirdi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin vermiş olduğu kararına rağmen hala Alevi çocukları zorunlu derslerinde Sunniliğe, Suniliğin Hanefilik anlayışına maruz kalıyor.
Yine söylüyorum Aleviler hiçbir devletten hizmet almadan kendi hizmetlerini yürütmüşler. Bugün gene yaparlar. Devletin yapması gereken şeyler bellidir. Hani burada gerçekten samimiyse o zaman bu ayrımcılıkları ortadan kaldırsın.
Bu tamamen seçim yatırımı. Çünkü ufukta seçim gözüküyor seçimde de dengeler mevcut iktidarın aleyhine gözüküyor. bunu da çevirebilmek Alevilerle ilişki kuruyor. Çünkü Kürtlerden umudunu kesti. Kürtlerden oy alamayacak, alabileceği bir kesim var. ‘Ya havuç ya da sopa siyaseti’ güttü bugüne kadar. Şimdi Alevilere havuç siyasetini güdüyor, olmadı umduğunu bulamazsa geçmişte yaptığı gibi sopa siyasetini de devreye sokabilir. Bunlardan her şey beklenir.
Türkiye’nin inançsal zeminde sorunları var, etnik zemininde sorunlar var, eşcinsellerden kadınlara kadar Türkiye’de tüm kesimlerin sorunları var. Dolayısıyla tüm mevcut var olan sorunları hepimizin sorunu olarak algılayıp bunun üzerine gidebilirsek, Türkiye’de gerçekten yakın zamanda bir umut olabiliriz. Gençler umudunu yitirmişler. Gençlerin hepsi bugün yurtdışına gitmenin hesabını yapıyor, beyin göçü yaşanıyor.
Aleviler de sorunlarını gören bir yerden programlar hazırlayıp, bugün açıklayabilirlerse yakın zamanda bugünkü yaşadığımız bütün bu külliyat olarak yaşadığımız sorunların çözülebileceğine inanıyorum.
Barış KOP-Cebrail ARSLAN/PİRHA
İLGİLİ HABERLER:
1-‘Alevi hareketi Alevilik ve siyaset ilişkisini belirlemeli; Alevi meclisi oluşturulmalı’
2-‘İçinde talip olamadığımız cemevleri gerçekliği ile karşı karşıya kaldık’
3-‘Türkiye’de bugün ne kadar cemevi varsa yasadışı ve gecekondu statüsündedir’
4- ‘Aleviler sistemli bir politikayla kontrol altına alınmak isteniyor’
5- ‘Neden bu kadar çok cemevi var, neden içinde Alevi az?’
6-‘Alevilerin devlete olan hizmetlerinin iki torba çimentoyla eş tutulması zulümdür’-VİDEO
7-‘Artık yönümüzü kendi öz gücümüz olan talip hanelerine çevirmeliyiz’
8-‘Alevilerin kendi cemevlerini yapabilecek güçleri vardır’
9-‘Alevilerin sorunu anayasaldır, çözümü de meclistir’
10-‘Cemevleri koz haline geldi; Alevilerin özgürleşmesinin önü kesilmek isteniyor’
11-‘Alevi kurum yöneticileri, Alevilerin menfaatini koruyan çizgide siyaseti kurmalıdır’
12-‘Cemevleri binaları kutsanmamalı; hiyerarşiyi reddeden yatay örgütlenme yapmalıyız’
Yoruma kapalı.