Alevi Haber Ajansi

‘Talana ve ranta geçit vermeyeceğiz, Biz kazanacağız, yaşam kazanacak’ Mitingi-CANLI

PİRHA- Dersim Doğa Yaşam ve Çevre Platformu, “Talana ve ranta geçit vermeyeceğiz, Biz kazanacağız, yaşam kazanacak” şiarıyla Seyit Rıza Meydanı’nda miting gerçekleştiriyor.

Dersim Doğa Yaşam ve Çevre Platformu‘nun düzenlediği ve “Talana ve ranta geçit vermeyeceğiz, Biz kazanacağız, yaşam kazanacak” şiarıyla Seyit Rıza Meydanı’nda yapılacak miting öncesi yürüyüş yapılıyor.

Sık sık, “Doğaya, yaşama sahip çık”, “Direne direne kazanacağız”, “Dersim onurdur, onuruna sahip çık”, “Dersim’de baraj istemiyoruz”, “Talana geçit vermiyoruz”, “Kent bizim toprak bizim sahip çıkıyoruz”, “Kayyım gidecek biz geleceğiz”, “Dersim sahipsiz değildir” sloganları atılırken, kadınlar zılgıtlarıyla yürüyüşteki yerini aldı.

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları’nın katıldığı yürüyüş Seiyt Rıza Meydanı’na kadar sürdü.

“DERSİM’İN DAĞLARINI, SUYUNU, ORMANINI, YAŞAMINI KİMSEYE TESLİM ETMEYECEĞİZ!”

Miting Tertip Komitesi adına konuşan Dersim Baro Başkanı Doğukan Kudat, Dersim coğrafyasında yaşanan her müdahale yalnızca doğaya değil, hukuka, toplumsal hafızaya, kuşaktan kuşağa taşınmış değerlere yönelik olduğunu belirterek, şunları ifade etti:

“Hangi birini anlatalım!.. Munzur Dağları’nın tamamının maden sahası ilan edilmesini mi? Binlerce yıllık ekosistemin bir kalem darbeyle şirketlere teslim edilmesini mi? Pülümür’de arıcılığı ve canlı yaşamını yok edecek Rüzgâr Güllerini mi, elektrikte üretim diye doğayı, yaşamı sona erdiren Baraj ve Hesleri mi, göç tesisi için Sütlüce’yi mi, akıbeti belli olmayan HES’ler ve istihdam için Cevizlidere’yi mi, çöpleriyle yaşamı zehirlenmek istenen Sini’yi mi, hangisini? Biz artık ney’i anlatalım biliyor musunuz? Burada yaşananların adım adım büyük bir yaşam hakkı gaspı olduğunu anlatalım! Doğamızı, suyumuzu, toprağımızı, kutsal mekânlarımızı rantın ve şirketlerin insafına bırakıldığını anlatalım.

Biliyoruz!.. Türkiye’de doğası en çok tahrip edilen illerin başında Dersim geliyor. Dersim’de 80’li yıllardan bu yana bölgeye onlarca baraj ve HES’in yapımı tamamlanarak, işletmeye açıldı, hemen hemen hepsi su tuttu ve bölgenin doğal yapısı ağır şekilde tahrip edildi. Bugün bölgemizde TAGAR HES diye doğayı yok eden projeye yönelik açmış olduğumuz davada yürütmenin durdurulması kararı verilmişti fakat HES’i yapmaya devam ediyorlar.

Özellikle bölgeden başlayıp Pülümür Hel Dağları ve Bağır Dağı eteklerine kadar uzanan hat boyunca daha da kontrolsüzce ilerlemesi sağlandı. Bölgenin oksijeni, suyu ve dağlarının nasıl şirketler eliyle yok edildiği de kamuoyu tarafından bilinmektedir. Kutsal alanlarımız olan Bağır Sipi maden şirketi tarafından delik deşik edilmiş. Munzur Havzası’nda 143 bin hektarlık bir sahada da dördüncü grup madencilik planlarının olduğunu da biliyoruz. Özellikle altın, gümüş, molibden, krom madenciliği projeleri, devaasa ormanlık alanların tamamına yakınını tehdit ediyor.

Bölgede süren doğal ve ekolojik yıkım sadece bunlarla da sınırlı değil. Bu kadim kentte aynı zamanda inanç merkezleri üzerindeki rekreasyon veya peyzaj projeleri, atık su ve atık tesislerinin bulunmaması nedeniyle sulara akıtılan atıklar, kontrolsüz turizm faaliyetleri, yabani hayvan avcılığı gibi girişimler her geçen gün kentin ekosistemine daha fazla zarar veriyor.

Dersim kadim zamanlardan beri kutsal mekânlara, dergahlara ev sahipliği yapmıştır. Dersim’in bir inanç ve kültür coğrafyası olduğunu artık Türkiye kamuoyunun ve şirketlerin bilmesi gerekiyor. Orman Kanunu hükümlerine göre orman alanlarının hiçbir şekilde tahrip edilmesi mümkün değil. Türkiye’nin tarafı olduğu Bern Sözleşmesi’ne göre de korunan türlere, habitatlara zarar verilemez. Meşe ormanları bir habitattır. Bu habitatların korunması, Türkiye’nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmeler gereğince mutlaka zorunludur. Bu habitatlara zarar verilmesine izin vermeyeceğiz. Bu sebeple Munzur’a, Pülümür’e, Sütlüce’ye, Halvori’ye, Gole Çetu’ya, Bağır’a, Sekasur’a, Geyiksuyu’na, İksor’a, Cevizlidere’ye, Tagar’a, Aliboğazı’na yapılacak her müdahaleye en güçlü şekilde Dersim Barosu olarak cevap vereceğiz. Biz bugün buradan ilan ediyoruz: Dersim’in dağlarını, suyunu, ormanını, yaşamını kimseye teslim etmeyeceğiz! Çocuklarımıza beton değil, zehir değil, yoksulluk değil, yaşanabilir bir gelecek bırakacağız” dedi.

“DOĞA TESLİM ALINAMAYACAK!”

Dersim Doğa Yaşam ve Çevre Platformu tarafından hazırlanan metin Kürtçe ve Türkçe okundu. Kürtçe’nin Kurmancki (Zazaca) dilinde Zeynep Kılınç okurken, Türkçesini Yusuf Topçu okudu.

Yapılan açıklamada, şunlara yer verildi:

“Hak, adalet, yaşam ve doğa mücadelesinde yan yana duran tüm  halkımız! Hepinizi Dersim’in direniş geleneğiyle, kadim dağlarıyla, özgür akan Munzur suyunun coşkusuyla selamlıyoruz! Munzur’un direnci üzerimize olsun! Bizler, Dersim Doğa, Yaşam ve Çevre Platformu olarak bugün burada, bu kadim topraklara yönelen saldırılara karşı halkın sesini, halkın iradesini büyütmek için biraradayız! Çünkü biliyoruz ki: Dersim yalnızca bir coğrafya değil, doğayla uyum içinde yaşamın, direnişin, karşı duruşun ve özgürleşmenin  adıdır! Ama bu topraklar geçmişte olduğu gibi bugün de kuşatma altındadır. Uluslararası ve yerel sermaye politikaları, AKP-MHP koalisyonu eliyle yürütülen projeler ve “kalkınma” adı altında dayatılan yağma planlarıyla Dersim alanen yok edilmek isteniyor.

Yeraltı ve yerüstü varlıklarımız yok edilmek isteniyor. Dağlarımız vahşi madencilikle delik deşik edilmek, nadir toprak elementleri uluslararası sermayeye peşkeş çekilmek isteniyor. Derelerimiz HES’lerle kurutulmak, ormanlarımız yakılmak, meralarımız ve kutsal mekânlarımız yatırım alanı adıyla şirketlere açılmak isteniyor. Kısacası Dersim haritadan silinmek istiyor. Bu saldırılar yalnızca doğaya değil, halkın belleğine, kimliğine,geleceğine ve inancına yönelmiştir. Bu bir “kalkınma” değil, açık bir ekolojik kıyım ve asimilasyon projesidir. Su kaynaklarımız ticarileştiriliyor, halkın yaşam hakkı şirketlerin kâr hırsına teslim ediliyor. Kutsal mekânlarımız “mesire alanı” adı altında metalaştırılıyor, inancımızın taşı, suyu, sesi bile satılmak isteniyor. Av turizmi adı altında, bu topraklarda can bildiğimiz hayvanlar parası olanlara hedef gösterilip vahşice katlediliyor. Ve tüm bunların üstü “ekoturizm, doğa turizmi” ve istihdam yalanlarıyla örtülüyor. Ama biz biliyoruz ki; yaşam alanlarımızı turizm  veya istihdam değil, halkın örgütlü gücü ile koruyabiliriz.

Dersim’in ormanı, suyu, taşı, toprağı sadece doğa değildir; inançtır, bellektir, kimliktir, halktır! Bu yüzden diyoruz ki: Doğaya saldırı, Dersim halkına saldırıdır! Maden şirketleri, enerji tekelleri, turizm sermayesi ve onları koruyan devlet politikaları karşısında halkın direnişi meşrudur!

Biz Dersim’in dört bir yanındaki köylülerle, kadınlarla, gençlerle, inanç önderleriyle birlikte haykırıyoruz: Bu topraklarda  talan politikaları halkın örgütlü birlikteliği karşısında hayata geçemeyecektir! Munzur’a, Pülümür’e, Halvori’ye, Gole Çetu’ya, Bağır’a, Sekasur’a, Geyiksuyu’na, İksor’a, Cevizlidere’ye, Aliboğazı’na uzanan her müdahale, halkın yaşamına yöneliktir.

Artık yeter! Topraklarımızdan defolun. Sermayenin, devletin ve çıkar gruplarının doğa üzerindeki tahakkümüne boyun eğmeyeceğiz! Çünkü bu topraklar ranta değil, yaşama aittir!

Biz burada yalnızca bir mitingde değil, bir yaşam nöbetinde buluştuk. Bu buluşma, doğayı savunmanın aynı zamanda inancı, kültürü, halkın onurunu savunmak olduğunu haykırmaktır! Bugün Seyit Rıza Meydanı’ndan bir kez daha sesleniyoruz: “Kazdağları’ndan Diyadine, Akbelen’den İkizdereye,  Akkuyu’dan Dersim’e kadar; bu ülkede son sözü yaşamı savunanlar söyleyecek!

Biz doğanın sesi olacağız, derelerin çığlığı olacağız, ormanların nefesi olacağız! Talana ve sömürüye karşı direnen, doğayı ve onurunu savunan halkların sesi susmayacak! 7554 sayılı torba yasa bir işgal yasasıdır! Bu yasa doğayı, emeği, yaşamı, suyu ve geleceğimizi sermayeye teslim etmenin belgesidir! Bu yasaya karşı hayatın tüm alanlarında mücadele edeceğiz!

Dersim için haykıracağız: Munzur özgür akacak! Dersim teslim olmayacak! Doğa kazanacak, halk kazanacak! Ve buradan çağrımızı yineliyoruz: Tüm hak savunucularını, ekoloji örgütlerini, Dersimlileri ve Dersim dostlarını, doğayı, yaşamı ve geleceğimizi savunmak için omuz omuza vermeye çağırıyoruz! Gelin, sesimizi birleştirelim! Doğanın, suyun, yaşamın sesini yükseltelim! Yaşamı savunmak, direnmek demektir!

Dersim’in sesi susmayacak, doğa teslim alınamayacak! Munzur özgür akacak, halk kazanacak! Yaşasın Dersim’in direnişi!Yaşasın doğanın özgürlüğü! Yaşasın halkların dayanışması!”

“BARIŞ DEMEK; DİLİNE, KÜLTÜRÜNE, DOĞASINA, İNANCINA SAHİP ÇIKMAK DEMEKTİR”

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, kapitalizmin göz dikmediği birşeyin kalmadığını vurgulayarak, şunları dile getirdi:

“AKP doğayı talan etmek için yasa çıkarıyorlar. Ağacımıza, toprağımıza, suyumuza göz dikmişler. Ormanlarımızı yakarak maden şirketlerine alan açıyorlar. AKP yandaşlarına alan açmaya devam ediyor. Bununla ilgili yasalar çıkararak leblebi gibi dağıtıyorlar. Bizler doğa talanına ‘Hayır’ dedik, demeye devam edeceğiz. Doğa talanı yasasının geri çekilmesi için anayasa mahkemesine başvuruda bulunduk. Bugünde aynı bilinçle buradayız. Bizler birleşe birleşe kazanacağız.

Dersim 145 maden sahasıyla tehdit altında. Munzur tehdit altında. Kapitalizmin tehdidine karşı zılgıt ve alkışlarımızla “Munzur özgür akacak” diyelim. Dersim’İn inancına, doğasına, kültürüne kepçe vurmak istiyorlar. Bu kadim inancın önüne set çekmek istiyorlar. Dersim direnmeye devam ediyor. Ey iktidar, sermaye Dersim’den elini çek.

Cevizlidere 1938’de yakılıp, yıkıldı. Geyiksuyu 1970’li yıllardan beri direniyor. Sekasur direnişine selam olsun. İktidar işçi, emekçi, kadınlar, insan, doğa hakkı için çıkarmıyor. Yasaları bile uygulamıyor. Tam tersi rant için yasa çıkarıyor. Depremin yarasını sarmak yerine sermaye için rezerv alanı ilan ederek, tarım alanlarına el koymaya çalışıyor. Ama halk direniyor. Samandağ’dan İstanbul’a halk direniyor.

Dersim’de nasıl demografik yapısı değiştirilmek isteniyorsa, Samandağ’da, Defne’de de aynı yöntemi uyguluyorlar. Akbelen’de, Dersim’de, Cerattepe’de, Samandağ’da direnen direne kazanacağız.

Kayyıma soruyoruz; maden şirketlerine tek kelime etmemişsin Dersimlileri kandıracağını mı sanıyorsun? Bizler bu anlayışa karşı çıkıyoruz. Bugün atanmış olan kayyım zaman kaybetmeksizin geri çekilmelidir. Dersim ve Ovacık Belediye başkanları halkın iradesidir. İrademize sahip çıkıyoruz.

Bizler Barış ve Demokratik Toplum Sürecini yürütüyoruz. En büyük hedefimiz, barışı, adaleti, demokrasiyi tesis etmektir. Barışa en çok bizim ihtiyacımız var. Toprağı talan edilen, mezrası zorla boşaltılan, göçe mahkum edilen, çatışmanın, tankın, topun her türlü zalimliğini gören bizlerin, dünyanın barışa ihtiyacı var. Bizler barışta her zamankinden daha fazla sahip çıkacağız. Barış bizim için halkların, inançların, canlıların kendi rengiyle yaşaması demektir. Barış demek; diline, kültürüne, doğasına, inancına sahip çıkmak demektir.

CHP’ye ve muhalefete yapılan baskılar son bulmalıdır. Birleşik mücadelemizi büyütmeliyiz.

Kadınlar mitingin en önündeler. Kadınlar diyor ki; talan, ranta, madene izin vermeyeceğiz. Biz kazanacağız, hep beraber kazanacağız. Serkeftin.”

“BOYUN EĞMEYECEĞİZ”

Çevre mücadelesi yürüten dağa savunucuları adına konuşan kadınlar, Dersim’in inancına, doğasına, sahip çıkacağını söyledi. Sürüldüklerini, göçe zorlandıkların ancak tekrar köylerine döndüklerini belirten kadınlar, “Toprağını satanlara, peşkeş çekenlere yazıklar olsun. Madenleri istemiyoruz. Bir daldık, bin dal olduk, boyun eğmeyeceğiz” dediler.

PİRHA/DERSİM

Yoruma kapalı.