Alevi Haber Ajansi

Reklam

Songül Çelik: Erkek egemen sistem Alevi inancının içine girdi, yoldan uzaklaştık-VİDEO

PİRHA- FEDA İsviçre Temsilcisi Songül Çelik, erkek egemen sistemin, Alevilikte uzak olması gerekirken, inancın içine girdiğine vurgu yaptı. Çelik, “Biz kadınlar hak ve hakikatin temeline dönmeliyiz. Kadınlar kendine güvenmeli, onlar bu yolun sürdürücüsüdür. Kadın posta oturmalı, cem yürütmeli. İnanç erkeğin hegemonyasına girdiği için aslında yoldan uzaklaştık. Önemli olan yürekten bu yola girmektir” dedi.

Haberin Videosu

Reklam

Songül Çelik Ankara’dan, kendi deyimiyle  İsviçre’ye zorunlu göç yapmadan önce Demokratik Alevi Derneği (DAD) Eşbaşkanı olarak Alevi çalışmalarında yer alıyordu. Şimdilerde ise İsviçre’de Demokratik Alevi Federasyonu (FEDA) bünyesinde çalışmalar yürütüyor.

Songül Çelik ile Türkiye’de Alevi örgütlenmesinin zorluklarını ve Avrupa’da Alevilerin nasıl örgütlenmesi gerektiğini konuştuk.

“Gezegende canlı cansız tüm varlıkların birlikte hak hakikat içinde yaşadığı ve onu önemseyen bir inançtır Alevilik” diyerek başlıyor Çelik ve sonra devam ediyor, “Ama maalesef tarihin derinliklerine gidersek Selçuklu’dan, Osmanlıya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e her zaman zulüm altında kalmış, her zaman soykırımlara uğramış.”

“ALEVİLER, AĞAÇ KAVUĞUNDA, TAŞIN ALTINDA DA OLSA İNANÇLARINI YAŞADILAR”

Osmanlı döneminde bir taraftan katliamlar yapılırken, diğer taraftan bir direniş sergilendiğini kaydeden Çelik, Alevilerin ağacın kovuğunda da olsa, taşın altında da olsa kendi inancını yaşadıklarını belirtiyor. Aleviliğin ise en çok cumhuriyet döneminde asimileye uğradığına dikkat çekiyor.

Çelik metropollere göçler başladıktan sonra inancın aşındığına dikkat çekerek, kır ve kent arasında inanç değişimini şöyle aktarıyor:

“Türkiye’de çalışmalarımız zordu. Halk kendi doğal mecrasından çıkıp metropollere dağıldı. Kendi hak ve hakikatini yaşatacağı alandan çıkıp metropollere gelince, Sünni sistem içerisinde inancı yaşatmakta zorluklar yaşadı. Hak ve hakikatini kendi köyünde yaşadığın gibi, metropollerde yaşayamıyorsun. Köyde ziyaretlerimiz, pirlerimiz, rayberlerimiz vardı, doğamızla bütünleşiyorduk. Ama metropollere gelince sistem bizi zapturap altına aldı.”

“KENTLERDE İNANCIMIZI, KÖYLERDE YAŞADIĞIMIZ GİBİ YAŞAMAMIZ İMKANSIZ”

Çelik için köyden kalan zamanlar Alevilik inancını en yoğun yaşadığı dönemler aynı zamanda. Alevilik inancını büyüdüğü köyde nasıl yaşadığını ise şöyle anlatıyor:

“Bizim kendi köyümüzde yaşadığımız en doğalıydı. Mesela Hızır. Farklı coğrafyalarda belli başlı farklılıklar gösterebilir ama bizde 3 Perşembe tutulurdu. Perşembe’nin biri musahiplerin Hızırı idi. Biri rayberlerin, pirlerin, biri taliplerindi. Pirler, musahipler gelir kimin evi müsaitse, bütün köylüden rızalık alınarak orada cem bağlanırdı. Hızır günü hep birlikte niyazlarımızı pişirip çoluk çocuk, kadın erkek hep beraber köyün en yakınındaki ziyarete gidilirdi. Küsler varsa yolda barışırdı. Ziyarete vardığımızda yaşlı anamız, kadın ana, niyazını koyardı. Memlekette çok kar vardı. Karın üzerinde niyazı bölerdi, önce kuşların payını atardı, sonra çocuklara verirdi, sonra hamile kadınlara verirdi, gelinlere verirdi. Gelinler utangaçtır istemez diye. Daha sonra diğerlerine dağıtırdı ve dua ederlerdi.

Kadın ana bu duaları ettikten sonra köye dönülürdü. Musahipler gelirdi. Bütün akrabalar ile birlikte kurbanlar kesilirdi. Yine kendi köyümüzde baharda yaylalara çıktığımızda ziyaretlere gidilirdi, dönüşte yine ziyaretlere gidilirdi. Biz onu doyasıya yaşadık. Fakat kentlere geldiğimizde inancı böyle yaşamak imkansızdır.”

“CÜMLE HAKİKATIN ÜZERİNDE BU KADAR ZULÜM İNSANIN ZORUNA GİDİYOR”

Kentlerde Alevilerin üzerindeki baskılara da değiniyor Çelik. Alevilerin baskı ve katliamlara maruz kaldıkları için kimliklerini komşularından bile gizlediklerini söylüyor. Devletin inanca müdahale etmesinden dolayı, Alevilerin inancını yaşayamadıklarına, böylece inançlarından uzaklaştıklarına vurgu yapıyor.

Ankara’da iken yaptıkları etkinliklerde baskı ve asimilasyon etkilerine yönelik şu örnekleri veriyor:

“Ankara’da bir aşure lokmasında, bizim bir akrabamız da gelmişti. İbadetlerin dili Türkçe olduğu için bir şey anlamadığını ve gitmek istediğini söyledi. Bu önemli bir sorundur. Yine Kızılay’da 2016 aşure lokmasına katılım çok yoğundu. İki saat geçmedi bomba ihbarı aldıklarını söyleyerek yolları kapattılar. Bizi engellemek için yaptıklarını biliyorduk.

Cümle hakikatin üzerinde bu kadar zulüm insanın zoruna gidiyor. Ritüellerimizi gerçekleştirmek istediğimiz zaman, engelleniyorduk.”

“DEVLET ALEVİ ÖRGÜTLÜLÜĞÜNÜ ZAPTURAP ALTINA ALDI”

Çelik Alevi örgütlenmesinde en temel ögelerden birinin, inancı gelecek nesile aktarmak olduğunu söylüyor. “Kendi hakikatimizi çocuklarımıza aktaramazsak, kurumların azlığının çokluğunun önemi yok” diyor. Türkiye’de bir hilafetin yaşandığına dikkat çekiyor ve ekliyor:

“Artık Türkiye’de besmele ile okul kapıları açılıyor, cihat çağrıları ile insanlara gidiliyor. Türkiye’de bir hilafet var, yalnızca herkes sokakta çarşaflı değildir. Başımızın açık olması, pantolon giymek bir kazanım olarak görüyorsak, adım adım bunlar da elimizden alınacaktır. Alevilik dediğin zaman, zaten devlet “En büyük Müslüman sizsiniz” diyor. Bir örgütlülük var ama şu anda devletin zapturaptı altındadır.”

“ARTIK ALEVİLER KENDİ HAKİKATİ İLE BULUŞMAK İSTİYOR”

Avrupa’da da durumun farklı olmadığına vurgu yapan Çelik, sistemin bir şekilde elini Avrupa’ya da uzattığını belirtiyor. “İnsanlarımıza gidip sohbet ettiğimizde çok şey duyuyoruz. Bizim kitlemizin içerisine girerek, ellerinde Kuran-ı Kerim, “Siz en hakiki Müslümansınız, gelin birlikte camide kahvaltı yapalım, camiye çocuklarınızı getirin, nazar dualarını okutalım” gibi şeyler söylediklerini duyuyoruz. Sistem burada da bizi rahat bırakmıyor. İnsanlar burada hakikati ile nasıl buluşacak? Burada da bir Alevi çalışması var, fakat yeterli değil.

Kitlede kırılmalar yaşanmış. Devletin bir Alevi bakışı vardı. O gömleği pirlerimize giydirdiler. Onlar da toplumumuza giydirmeye çalışıyor. Artık Aleviler kendi hakikatiyle buluşmak istiyor, buna karşı çıkıyor. Bu buluşma da kadınları harekete geçirerek olur” diyor.

“İNANCI GÖTÜRENLERİN NEREDEYSE HEPSİ ERKEK”

Alevi örgütlenmesinde kadınların daha ön plana çıkması gerektiğini söyleyen Çelik, özellikle 1960’lardan sonra Türkiye’de kadınların çok daha fazla ötelendiğini ve inançtan uzaklaştığını belirtiyor. “İnancı götüren neredeyse hep erkekler oldu” diyen Çelik, kadınların yolu yürütme gerekliliğini ise şöyle açıklıyor:

“Çocukluğuma gittiğimde rayberimiz geldiğinde, döşek indirilirdi, pir ile ana birlikte otururlardı. Pire nasıl hürmet gösteriliyordu ise, anaya da aynı saygı gösteriliyordu.

Bingöl Karer tarafı var, bize de yakın. Orada Ocakzadeler vardı. Bir anamızın eşi hakka yürümüştü, anamız 30 yıl o tekkeyi yürüttü. Erkek pirin yaptığını, pir kadın devam ettirdi. Talipler erkeğe nasıl davrandıysa, kadın pire de aynı yaklaşım vardı. Biz kendimizden uzaklaştık. Sistemin etkisine girdik. Erkek egemen sistem, Alevilikte uzak olması gerekirken, inancın içine de girdi. Biz kadınlar hak ve hakikatin temeline dönmeliyiz. Kadınlar kendine güvenmeli, onlar bu yolun sürdürücüsüdür. Kadın posta oturmalı, cem yürütmeli.

İnanç erkeğin hegemonyasına girdiği için aslında yoldan uzaklaştık. Önemli olan yürekten bu yola girmektir. Cümle canla birlikte binlerce yıldır bugüne kadar geldik.”

Elif SONZAMANCI/BERN/İSVİÇRE

 

Reklam

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak