PİRHA- Sinema eleştirmeni Fatih Değirmen, “Koronavirüs 1: Bir Yabancılaşma Pratiğinden Arta Kalan” başlığıyla kaleme aldığı yazıda 21’inci yüzyılın artık bir distopya yüzyılı olduğu belirlemesinde bulundu.
Koronavirüs dünyaya yayılmaya ve dünyanın dengesini değiştirmeye devam ediyor. Bir taraftan ölümler artarken, diğer yandan yayılmayı önlemek için devletler sokağa çıkma yasağı ilan ediyor.
Koronavirüs bir çok alanda olduğu gibi sanat ve edebiyata da sirayet etmiş durumda. Konserler, tiyatrolar teknolojiyle evlere konuk olurken, sinemaya da yansımaları oldu.
Sinema eleştirmeni Fatih Değirmen, cinerituel.com’da kaleme aldığı yazısında “Bir distopyanın içine uyandık. Peki nasıl uyutulmuştuk?” diye başlayarak, şunları vurguluyor:
“Önce uyuyuşumuzun nedenini anlamaya çalışalım. Yüzyılları tanımlamak adettendir. 19’uncu yüzyıl, tarihin sonunu müjdeleyenlerle, tarihi kendisiyle bitirenlerle, evrensellik vaazlarıyla, hukukun, sözleşmenin gırla gittiği tartışmalarla, kent çöplükleriyle, insanı hiyerarşik örgütlülükte sabitleyen efendilik ve kölelik formlarıyla vs, akıp gitti. 19’uncu yüzyıldan geriye belki en önemli tespit olan bir yabancılaşma kaldı. Onca hayaletler basmışken kentleri, ilerleyen toplumlar, bilimler, akademiler, politikacılar yani kısacası, iyi zamanların demokrasi simsarları kötü zamanların faşist bezirganları varken tedavülde ve bu simsarlarla bezirganlar aynı kişilerken, bunların sadece bir yabancılaşma artığı olduğu söylendi: evrenselliğe takla attıran, hukukun maskesini indiren ve politikacıların hayaletlerini dünyevi bir ruh kovma seansıyla geldikleri yere gönderenler tarafından. Velhasıl 19’uncu yüzyıl, sömürgeci temsillerin hakikatlerimiz olduğunu bize inandırmaya çalışanların kurduğu devletlerle, şirketlerle tanımlandı. Bu devletlerin aslında bizim yabancılaşmış artıklarımız olduğunu söyleyenler sorumluluklarını fazlasıyla yerine getirerek bizi uyandırmaya çalıştı.”
Değirmen, 20’nci yüzyılda yeni formülasyonlar kurularak geçiştirilmeye çalışıldığını belirterek, “Fakat benlikteki azalış, yabancılaşmış artığa eklemlenerek büyüdü de büyüdü. Yüzyıl başında pratikten komedi çıkaran ustalar iyi tanımlanmış hakikat kümelerine çizikler atmaktan hiç geri durmadı ama 19’ncu yüzyıl temsillerinin 20’nci yüzyılın eğlencesine dönüşmesine engel olamadılar. Ama çok sağlam bir teorik cephanelik oluşturarak yine uyandırmayı denediler. Pratiğini ise bize bıraktılar” dedi.
“21’inci yüzyıl artık bir distopya yüzyılıdır” belirlemesinde bulunan Değirmen, şunlara dikkat çekti:
“Artık bizim çağımız geldi diyen, ama kendi ölülerini gömecek cesareti bile olmayıp ancak eski ölülerini diriltmeye çalışan hayaletlerin çağı başlamış oldu. Sakın ha! Koronavirüsü bu hayaletler çıkardı türünden bir tespit yazının amacına aykırıdır. Böyle bir tespit, toplumsal olguyla toplumsal söylemi birbirine karıştırmak anlamına gelir. Virüs hep vardı. Virüste yeni olan şey, ölecek olmamızı tüm çıplaklığıyla hatırlatması. Bir de Nazizm’den ders aldığını söyleyen demokrasi simsarlarının öjenik tutumlarını yeniden göstererek bazı hayaletlerin gerçek yüzünü görmemizi sağladı. 21’inci yüzyıl distopya yüzyılı, her biri kendi içine kapanan mistifikasyonlarla özellikle ergenleri ergenleştirip yetişkinleri de ergen kılan distopya yüzyılı. Apokaliptiği, post-apokaliptiği vesayiresi hepsi bir arada; sanki gündelik hayatta yeterince baş edilmesi gereken hayalet yokmuş gibi türlü garabetlere gebe distopyalar. Fakat buradan hakikat sonrası çıkmaz. Bu yüzyıl olsa olsa hakikatler yüzyılı olabilir. Çünkü her distopya en az bir hakikat barındırır. 21’inci yüzyılı tanımladım da ne oldu. Virüs imha oldu mu? Koronovirüsten kurtulmak için Marvel evreninden bir Mesih bekleyenlerin sayısında bir azalma gerçekleşti mi? Ölülerini gömemeyenlerin uydurduğu yeni mistik ölüler bu kez bizi gömmeye geldi. Tabi uyumaya devam edersek. Çünkü bu kez de virüsün insanlığı nasıl eşitlediğini vaaz edenler falan var.”
Değirmen, son olarak, yazının amacının bildirimde bulunmak olduğunu vurgulayarak, şunları ifade etti:
“Bir toplumsal olgu var, virüs gibi. Ama bu olguyu söylemsel olarak sürekli yeniden üreten bir iktidar ilişkileri yumağı da var. Söylemi fark edelim ama virüsle mücadele edelim. Söylemi fark etmeden mücadele edersek sonrasında aynı dünyaya dönmüş oluruz. Bizi ölmüşlerin ruhlarıyla büyülemeye çalışanlardan uzak durmak virüsle mücadelede en önemli önlem. Yabancılaştığımız hayatla kurduğumuz dolaylı ilişkiyi fark etmek, en azından kimseye zarar vermeden karnımızı doyurabileceğimiz bir uygarlık yanılsamasına geri dönüşün anahtarı olacaktır. Yabancılaşma olmadan, dolayım kurulmadan yaşanmaz, evet, ama bu yabancılaşma fark edilirse uyanış gerçekleşir gibime geliyor. Yoksa bu yüzyılda bir distopyadan başka bir distopyaya koşuşturup duracak gibi duruyoruz. Bu da bize daha fazla dayanışma için bir fırsat; en azında dayanışma koşulu oluşturmak için. İçimizdeki öjenikleri görmek için de…”
Yazının Tamamı için;
http://www.cinerituel.com/koronavirus-1-bir-yabancilasma-pratiginden-arta-kalan/
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.