Alevi Haber Ajansi

‘Şiddeti durduracak olan ezilenlerin ortaya koyacağı örgütlü güçtür’-VİDEO

PİRHA- Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, şiddetin kaynağının iktidarların, iktidarlarını yayma ve egemenliği büyütme hevesleri olduğunun altını çizerek, “Şiddeti hayatımızda durdurmanın en önemli yolu ezilenlerin egemenler karşısında siyasal araçları da kullanabilecekleri örgütlülük gücünü kullanması olacaktır” dedi.

Şiddet; kavramsal bir alandan çıkıp yaşamın her alanına nüfuz etmiş durumda. Kadına, çocuğa, ağaca, suya, toprağa, hayvana, iktidarlar tarafından öteki görülen kimliklere, Aleviye, mülteciye, işçiye, emekçiye, emekliye, gence, öğrenciye, öğretmene, doktora yönelik şiddet tırmanmış durumda. Peki şiddet neden bu kadar arttı ve toplumun önemli bir kısmı tarafından normalleştirildi? Bu normalleşmede iktidarın payı nedir? Muhalefet neden şiddete karşı ses çıkarmıyor, toplumsal muhalefet neden alternatif üretmiyor?

Konuya dair Sosyo Politik Saha Araştırma Merkezi Koordinatörü Yüksel Genç, sorularımızı yanıtladı.

“ŞİDDET ALANI GÜNÜMÜZDE GENİŞLEDİ”

PİRHA- Şiddet nedir? Şiddetin “iktidar” olgusuyla ilişkisini nasıl okumalı?

YÜKSEL GENÇ: Şiddet, kişilerin, grupların, zümrelerin, toplulukların kendi içlerinde ya da karşılarında bulunan kişi, grup topluluk ya da zümrelere bir şeyleri zor yoluyla yaptırmak için ya da yaptırmamak için biçimde algılanabilir. Günümüzde şiddetin türleri geçmişe göre fazlalaşmış ve dolayısıyla şiddetin araçları da değişmiş durumdadır. Örneğin cinsel şiddetten, dijital şiddete, ekonomik şiddetten cinsel şiddete kadar şiddet günümüzün en çok rastlanan en favori şiddet biçimlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor bu. Fiziksel ve cinsel şiddetin arttığını söyleyebiliriz. Bu şiddet biçimleri ve şiddetin uygulanma hallerinin kendisi yapmak ve yaptırmamak fiili üzerinden kurulduğuna göre bir iktidar içeriyor. İktidar söyleminin bir hegemonya, bir basınç oluşturma ve yönlendirme ilişkisini yönetme ve yönlendirme ilişkisi olarak karşımıza çıkıyor. Doğal olarak şiddet en fazla ve en çok da iktidar hakikatiyle ilgili iktidar olabilme, iktidarı genişletebilme, iktidarı sürdürebilme ya da büyütebilmekle ilgili olarak başvurulan en önemli argümanlardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Ve ne yazık ki bin yıllar iktidar biçimleri ihtiyaçları uygun olarak şiddet alanlarını genişlettikleri, gidip şiddet araçlarını ve türlerini de büyüterek dünyamıza, aslında dünyamızı koca bir şiddet atmosferine döndürdüler demek pekala mümkün.

Şiddet tekeli, söylemde anlaşılacağı üzere egemen olan kimlikçi birey topluluk ulusundur. Hatta belki de küresel güçlü ırk bağlamıyla hangisi güçlüyse güçsüz bulduğu karşıtlığı ya da yanındakine uyguladığı basınç sistemiyle ilgili bir olay. Aslında şimdiye kadar şiddet egemenlerin tekelinde olan, egemenlerin tekelinde olduğu gibi en egemen olanın en egemen olanla meşrulaşıp yasallaştırılan bir pozisyona da sahip. Örneğin şiddet tekeli devletlere ve uluslararası güçlere de yasal olarak verilmiştir. Yani şiddetin tekel olarak kullanma biçimine sıkça rastlanabilir. Ama giderek şiddet günümüzde sadece devletler, uluslararası askeri bağlamlarda kullanılan bir tekel içinde yürümüyor ne yazık ki. Günümüzde devletler ve sistem bağlamı içerisinde hukuksal şiddetle karşılaşmaya başlıyoruz. Yine uluslararası şirketlerin, dijital alanı kontrol edenlerin hükümetlerle ya da gruplarla ya da şirketlerle kurdukları anlaşma ve çıkarları gereği toplumun o araçların kullanımına dönük uyguladıkları bir şiddet, kısıtlanma, baskılama, cezalandırma hallerine ait şeylere rastlıyoruz. Bu şiddet tekeli aslında giderek farklı alanlara da yayılıyor.

“ADALET SAĞLAMAYAN TARAFLI YAKLAŞIMLAR ŞİDDET OLGUSUNU OLAĞANLAŞTIRIYOR”

-Şiddet olgusunun sıradanlaşması ile karşı karşıyayız. Yaşam alanından, doğayı koruyana, kadından çocuğa yönelik ortaya çıkan bir şiddet sarmalı içindeyiz. Bundan yola çıkarak şiddetin sosyal, toplumsal ve ekonomik yansımaları var mıdır?

Şiddetin giderek tekel olmaktan çıktığı, tekil bir bireyin diğer bir birey üzerinde kurmak istediği etkinlik biçiminden tutalım da uluslararası bağlama kadar bir dizi silsile içerisinde yürüyor. Böyle bakınca toplumda şiddetin giderek en alt kategoride, en alt insan kategorisinde bile tariflenebilir ve kullanılabilme kolaylığının kendisi karşımıza bir problem olarak çıkıyor. Özellikle sistemlerin demokratik kurallardan ayrıştığı toplumun toplum ve birey olma kimliklerinin çokça zedelendiği, çatışma zamanlarının, savaş zamanlarının, şiddetin en kristal, en örgütlü hali olan savaş zamanlarının kendisinin açığa çıktığı zamanlarda ya da uluslararası gerilim süreçlerini yüksel vakitlerde ya da ilk siyasal kimliklerin bireysel kimliklerin cinsel inançsal kimliklerin, etnik kimliklerin karşı karşıya getirilerek  hegemonyanın etkinliğin kurulduğu zamanlarda şiddetin giderek aşağıya, yatay, alta doğru devam ettiğini ve büyüdüğünü görüyoruz. Günümüzde Türkiye ve dünya koşullarında değerlendirdiğimizde hem içinde yaşadığımız ülke hem dünyanın kendisi çok büyük bir şiddet sarmalı içerisinde. Ve bu şiddet sarmalının en küçüğünde görülen şiddetin kendisi sistemsel olarak merkezin ortaya koymuş olduğu iktidar olma hedefleriyle oldukça ilgili olarak gelişiyor. Dolayısıyla ne yazık ki şiddet silsilesi, birbirini güçlendirerek ve birbirleriyle ilişkili olarak devam ediyor.

“HAYATIMIZ ŞİDDETLE KUŞATILMIŞ DURUMDA”

Örneğin Türkiye koşullarını şöyle bir izlediğimizde, son on yılını takip ettiğimizde Türkiye’de şiddet oranının çok fazla arttığını görüyoruz. Erkeğin kadına uyguladığı şiddet, kadının çocuğa uyguladığı şiddet, güçlünün güçsüze uyguladığı şiddet, aileler arası şiddet, gruplar arası şiddet, güçlü iktidara dayananların dayanmayanlara dönük şiddeti ya da iktidar olanların tüm toplumu bir gerilim hattı içerisinde tutarak kendini egemenliğini ya da hegemonyasının yayma isteğini ortaya çıkardığı şiddet. O kadar geniş ve hayatımız o kadar şiddetle kuşatılmış durumdaki insanlar giderek şiddetin ve gerilimin hayatın olağanlı olduğunu bile sanmaya başlıyor. Bakın Türkiye’de bir silahsızlanma derneğinin verisine göre her dört kişiden birinin silahı var. Bireysel silahlanma son on yılda inanılmaz biçimde arttı. Yine bunun için özel veriye bile gerek yok. Örneğin Diyarbakır’a bakacak olsak son on yıl içerisinde bireysel silahlanmaya bağlı olarak bunların önemli kısmının ruhsatsız olduğunun da altını çizmekte fayda var. Bireysel silahlanmanın mümkün olduğu iklimde insanların sorunlarını çok hızlı bir biçimde sorunlarını şiddetle çözmeye kalktığına rastlıyoruz.

Artan kadın cinayetleri, kadın katliamları bu konuda kişisel şiddet bağlamının ve tekelinin  kategorik olarak egemen olan grup veya kişilerce etkin biçimde kullanıldığını gösteriyor. Eğer Türkiye’de örneğin biz kadına dönük şiddetin yüzde dört yüz arttığını iddia ediyorsak ve verilerimiz de maalesef bu iddiayı doğrular biçimdeyse erkek egemen şiddetin ne kadar büyüdüğünü, ne kadar kök saldığını gösteriyor. Hakeza çocukların görmüş olduğu şiddet karşısında hem kadın hem erkek meselesinin çocuklar üzerinden kurmuş olduğu hegemonyanın şiddet bağlamlarının değişik biçimlerinin çok yaygınlaştığına tanık oluyoruz. Sokakta akran şiddeti dediğimiz şiddet biçimlerinin inanılmaz güncel ve normal olduğu ve akran şiddetinin giderek ailelerin karşılıklı şiddetin “olağan” biçimde büyüdüğünü görüyoruz.

Tüm bunlar aslında Türkiye’de hem insanların yaşanan krizli ortamlarıyla baş edememesinin ortaya çıkardığı birbiriyle uğraşma, birbirine şiddet uygulama zemini içinde değerlendirmeyi kolaylaştırıyor. Hem hukuk sisteminin adalet sağlayıcı unsuru konusunda duyulan derin güvensizliğin kendisi giderek yerel sosyal, kültürel şiddet biçimlerinin kategorik olarak da yayılarak büyümesine neden oluyor. Ana sorunların çözümsüzlüğü üzerinden gösterilmiş tüm güvenlikçi, cezalandırıcı, adalet sağlamayan taraflı yaklaşımların hepsini kendisi toplumsal ve bireysel olarak şiddet olgusunun giderek olağanlaşmasına neden oluyor.

“KİMLİK VE ÖZ SAYGI KAYBI, ŞİDDETİ ARTTIRIYOR”

-Son yıllarda artan şiddeti -kadınlara, çocuklara, ekolojistlere, işçilere- nasıl değerlendirirsiniz?

Balık baştan kokar misali yasayı tanımayan bir iktidar sisteminiz varsa, şiddetin bu denli yayılması mümkün. Türkiye ve dünya, Orta Doğu koşullarında yakın bir tarihte bizi çok da iyi zamanların beklemediğini, şiddet biçimlerinin çoğalarak ve farklılaşarak süreceğini söylüyor. Hayvana dönük şiddetin bu kadar yaygınlaşmış olmasının işte bu güç ilişkisiyle doğrudan ilişkisi var. Ama aynı zamanda ezilen kategorilere göre kimlik, kişilik öz saygı kaybına neden oluyor. Kişilerin kendine dönük kimlik ve öz saygı kaybı ne yazık ki gücünün yettiği üzerinden şiddeti ona uygulayarak bir tatmin alanına ve öz saygı alanını kaybetmeye de yol açıyor. Bu kategori giderek günümüzde hayvanlara, ağaçlara, bebeklere kadar ilerliyor.

“ŞİDDETİ HAYATIMIZDA DURDURMANIN YOLU EZİLENLERİN ÖRGÜTLÜ GÜCÜ OLACAKTIR”

-Şiddetin önüne geçmek için toplumsal muhalefet ne yapmalı?

Bizim bu şiddet sarmalından çıkmamızın en öncelikli koşulu olarak belki birçoğumuzun aklına toplumsal bilinçlenmeyi arttırmak olduğu söylenebilir ama buraya gelmeden önce şiddetin toplumun nezdinde azalabilmesi için en büyük görev siyasal iktidarlara düşüyor. Siyasal iktidarların sorunları çözme biçimini şiddet araçlarını kullanarak değil demokratik, siyasal araçları kullanarak yürütmesine dair güçlü bir politik basıncın olması gerekiyor. Her şeyden önce esas olarak iktidarların, iktidarlarını yayma ve egemenliği büyütme heveslerinden vazgeçerek toplumun en küçük dokusunu şiddet zehriyle zehirlememesi ve şiddeti tetikleyecek politikalardan kaçınması, ilkesel bir tutum benimseleri gerekiyor.

Tüm bu şiddet döngüsünün sorunları şiddetli halletme döngüsünü çıkardığı aslında toplumsal ekonomik, kültürel ve ahlaki krizlerin kendisinin çapı. Dolayısıyla bir silsile içerisinde iş yine egemenlik kurmuş silsilenin kendisine düşüyor demek mümkün. Ama hiçbir egemen güç egemenliğini zayıflatacak araçlardan vazgeçmeyeceğine göre ezilen toplulukların, bu birey olur, cins olur, inanç kimliği olur, etnik kimlik olur, düşünsel kimlik olur fark etmez ezilen kategorinin gösterebileceği karşı duruşlarla ancak sağlanabilir gibi görünüyor. Şiddetin hayatımızda durdurmanın yolunun belki de en önemli ezilenlerin egemenler karşısında siyasal araçları da kullanabilecekleri örgütlülük gücünü kullanması olacaktır.

Ferhat GÜRGEN/DİYARBAKIR

İLGİLİ HABERLER

‘Devletin kullandığı şiddet politikası çok içselleştirildi’ – VİDEO
>‘Toplumsal faşizme, şiddete karşı en güçlü direnişi kadın hareketi gösteriyor’- VİDEO
‘Erkek egemen sistem şiddetin sıradanlaşmasını istiyor’ – VİDEO
‘Toplumsal muhalefet, şiddet karşısında bir direnç hattı geliştirmelidir’

 

 

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak