Yapılan savunmaların ardından mütalaasını veren savcı tutuklu gazetecilerden Ömer Çelik’in tahliyesini, Tunca Öğreten ve Mahir Kanaat’ın “suçun oluştuğuna ilişkin somut deliller olduğu” iddiasıyla tutukluluğun devamını istedi.

Öğreten, mütalaaya yönelik beyanında “Savcı ‘somut delil’ diyor. Yaptığım haberde IŞİD’in “I”sını göstersin ona göre savunma hazırlayayım” dedi.

GAZETECİLER SALONA ALINMADI

Basın örgütleri, sanık yakınları, avukatların ve siyasilerin yoğun ilgi gösterdiği duruşma 30 kişilik salonda yapıldı. Çok sayıda gazeteci ve sanık yakını dışarda kaldı. Buna karşılık salonda ilk sıra çevik kuvvet polislerine ayrılarak, salonda yer yok gerekçesiyle gazeteciler salona alınmadı.

Duruşma iddianamenin okunmasıyla başlandı. Hakim, suçlamalarla ilgili sessiz kalma haklarını hatırlattı.

MAHİR KANAAT’IN SAVUNMASI

Mahir Kanaat’ın avukatının video projektör ile savunma yapma talebine, Savcı itiraz etti. Hakim itirazı kabul etti. Avukat, böylece Kanaat’in ‘örgüt üyesi’ olmadığını göstermek istediğini söyledi.

Kanaat’ın avukatı Ali Deniz Ceylan: “Polisin çok önemli bir bilgi bulmuş gibi gösterdiği 17/25 Aralık dosyalarına internette rahatlıkla ulaşılabiliyor. Dosyanın internetten indirilebileceğini projeksiyonla mahkeme salonunda göstermek istiyoruz. adaletbiz.com sitesinden bu dosyayı indireceğiz.” dedi.

DERYA OKATAN’IN SAVUNMASI

Tutuksuz yargılanan gazeteci Derya Okatan sözlerine “Halkın devlet sırlarını öğrenmesi gerektiğini savunuyorum” diyerek başladı. “Avukatlarım Sezin Uçar ve Özlem Gümüştaş davadan önce gözaltına alındı. Savunma hakkım engellendi. 2009’dan bu yana ETHA’da çalışıyorum. Yüzbinlerce haber yaptık. Redhack Albayrak’ın maillerini hackledi. Olay birçok gazetecinin ilgisini çekti. Biz de tam 50 bin maili titizlikle inceledik. Biz hükümet yetkilisi makamını kendi çıkarı için mi halkın çıkarı için mi kullanıyor diye merak ettik. Ancak Berat Albayrak’ın başına dert olmadı.” şeklinde konuştu.

“HABER DEĞERİ TAŞIYAN UNSURLARI HABERLEŞTİRDİK”

Derya Okatan savunmasına şu şekilde devam etti: “Bize dava açıldı. Dokuz sayfanın hacmi artırılsın diye alakasız konulara girmiş. Savcı etrafımız düşmanlarca çevrili edebiyatı yapmış. Ve bizi milli enerji politikasına düşman gibi gösteriyor. Savcı hukuki değerlendirme kısmında hiçbir hukuki dayanağı olmayan ifadeler kullanmış. Bizim algı ekibi olduğumuz yönünde ciddiyetsiz suçlamalar yöneltmiş. Ne olduğu belli olmayan bir ihbar mektubu üzerine savcı bize dava açıyor. Bunu anlamıyor. Twitter’da mesaj grubuna eklenmek kişinin inisiyatifinde değildir. Mesajlaşma yapmadık ama savcı bunu göz ardı etmiş. Biz Berat Albayrak’ın maillerinde haber değeri taşıyan unsurları haberleştirdik.”

“Savcı bizleri algı oluşturuyoruz gibi gösteriyor. Yaptığımız sadece ve sadece gazeteciliktir. Sormak isterim, iddianamede neden sadece yaptığımız haberler var?”

“Albayrak bu mailleri reddetmedi. Savcı ‘duruma göre devlet sırrı olabilecek’ diye suç belirtmiş. Devlet sırrı olacak bu kadar önemli bilginin bakanın mailinde ne işi vardı?”

Gazeteci Derya Okatan, savunmasının sonunda adli kontrolünün kaldırılmasını, yurtdışı yasağının kaldırılmasını ve bilgisayarlarının iade edilmesini istedi.

SARGIN’IN SAVUNMASI

Tutuksuz yargılanan bir diğer gazeteci Eray Sargın’ın savunmasına geçildi. Eray Sargın: “Yolculuk gazetesinin sosyal medya hesabını ben kullanmıyorum. Suçlamaları kabul etmiyorum. BHH’nin yazışma gruplarında olduğum söyleniyor. HAZİRAN yasal bir harekettir. Bu yapıda bulunmam doğal. Bana ‘haber paylaştı’ diye suçlama yöneltiliyor. Ben gazeteciyim ne var bunda? Burada gazetecilik faaliyeti engellenmek isteniyor. Diğer arkadaşların da gazeteciliklerine kefilim. Ele geçirilen telefonum bilgisayarımda hiçbir kanıt çıkmamıştır. Annemin telefonunu bile aldılar ama kanıt bulamadılar.”

Eray Sargın: “‘Berat’ın kutusu açıldı’ diye bir link paylaşıldığını söylüyorsunuz, kendi ağzınızla söylediniz bu bir haber. Haber niteliği taşıdığı için tüm dünyada Wikileaks’in paylaştığı belgeleri Whatsapp’tan konuşmam da doğaldır, bu suç değil ifade özgürlüğü olarak değerlendirilmeli.”

Gazeteci Sargın: “Sahibi olduğum Adalı Yayınları’nın bilgisayarını aldılar, orada da bir şey çıkmadı. Twitter hesabını yurtdışındaki arkadaşımıza teslim ettik. Almanya’yla da görüşmedik.”

METİN YOKSU’NUN SAVUNMASI

DİHA Muhabiri Metin Yoksu savunmasında, propaganda değil haber yaptığını belirterek, “Atılan tweetlere bakıldığında bunlar ajansta yayınlanmış haberlerdir. Ben açık kaynak haberciliği yapıyorum. İddianamede “gerilla” kelimesine takılmış ve propaganda yapıldığı iddia edilmiş. Propaganda olması için övülmesi lazım ama övme yok. Kişiler kendisini nasıl tanımlıyorsa habere de öyle yansır.”

“Biz Albayrak e-maillerinden dolayı hapsedildiğimizi sanıyorduk. Biz gözaltına alındıktan sonra bize yöneltilen suçlamalar değiştirildi. Atılan tweetlere bakıldığında, dil açısından habercilik diline uygundur. Savcı gerilla kelimesine takılmış. Burada bir güzelleme yok. Örgüt mensubu olan kişiler gerilladır. Kişiler kendilerine nasıl isim veriyorsa haberde öyle geçer. Mesela Che Guevara da bir gerilladır ve haberlerde böyle geçer.”

“Söz konusu mesaj grubuna inisiyatifim dışında eklendim. Hiçbir mesajı okumadım. Sonra mesaj grubundan çıktım.  Ben bu gruptaki e-maillere girmedim. Paylaşımlarda bulunmadım. Ben bugün Twitter’dan herkesi takip edebilirim. Bu bir suçlama olarak yöneltilemez. Ben birisini takip ettim diye bu o kişiyle irtibatlı olduğum anlamına gelmez. Bilişim sistemini engelleme suçlaması var. Bu komik bir iddia. Ben sadece fotoğraf makinası ve Photoshop biliyorum. Bilişim bilgim bu kadar. Nasıl sistemi bozabilirim?”

“Adli kontrol şartımın kaldırılmasını talep ediyorum. Ailemin şahsi eşyalarına el konuldu. Bunların iadesini istiyorum. Babam taksici, ona ait diye ele geçirilen telefon onun değil, bir müşteriye ait. Adam da telefonunu istiyor.”

ÖMER ÇELİK SAVUNMASINI KÜRTÇE YAPTI

Dicle Haber Ajansı Haber Müdürü Ömer Çelik savunmasına, gözaltına alındığı sırada uğradığı işkenceyi anlatarak başlaması üzerine Mahkeme Başkanının, işkence kısmını geçmesini isteyerek “isnat edilen suçlamalar bölümüne gel” demesi dikkat çekti.

Çelik’in savunmasını Kürtçe yapmasını kabullenmeyen Bakan Albayrak’ın avukatı Ferah Yıldız, “Türkiye’de Türkçe anadil, Kürtçe ise etnik dildir. Türkçe bilip, bilmediğinin sorulmasını talep ediyorum” diyerek savunma hakkına itirazda bulundu.

Çelik’in Kürtçe yaptığı savunmasının tamamı şöyle: “Öncelikle maruz kaldığımız bu yargılamada bize desteklerini esirgemeyen ailemi, çalışma arkadaşlarımı, dostlarımı, avukatlarımı ve siz değerli mahkeme heyetini selamlıyorum. Şüphesiz Türkçe’ye dair bir hakimiyetim var. Bu ülkede yaşadım, buradaki okullarda okudum. Bu açıdan Türkçe’ye yönelik olumsuz bir yargı sahibi değilim. Fakat anadilimizin kişiliğimizin oluşmasında ne kadar önemli olduğunu tutukluluk sürecinde daha iyi anladım. Kısa bir süre önce TDK’nin ‘anadil kimliğimiz’ sloganıyla bir kampanya başlattığını gazetelerde okudum. Bu yüzden bende eksik de olsa savunmamı anadilim olan Kürtçe yapmak istiyorum. Anadilime ilişkin eksiklerimin büyük oranda maruz kaldığım asimilasyon politikaları olduğunu da belirtmek isterim.”

“NE İÇİN GÖZALTINA ALINDIĞIMI 24 GÜN SONRA ÖĞRENDİM”

Başta siz heyet üyeleri olmak üzere hepimizin çok iyi bildiği gibi ‘masumiyet karinesi’ hukuki yaklaşımın temelini oluşturur. Fakat bu temel ilke, ne yazık ki bizler açısından ortadan kaldırılmıştır. Kendi cephemden bu gerçeği dile getirmek istememin nedeni ise gözaltına alınırken maruz kaldığım işkencedir. O kadar fütursuzlardı ki, Aralık ayında balkondaki kar suyuna yatırıp işkencelerini burada sürdürdüler. Maruz kaldığım bu işkence sonrasında ne için gözaltına alındığıma dair tek bir kelime dahi söylenmeden Diyarbakır Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Bir gün sonra da yine hiçbir şey söylenmeden İstanbul’a getirildim. Ne için gözaltına alındığımı ancak 24 gün sonra çıkarıldığım sorguda öğrenebildim.

“BENİ ÖLDÜRMEK İÇİN TARTIŞTILAR”

Sayın heyet, aslında bakarsanız bugün karşınızda bile bulunmayabilirdim. Çünkü evimde polislerce infaz edilebilirdim. Bana işkence uygulayan polisler, başucumda uzun süre beni öldürüp-öldürmeme konusunda birbiriyle tartıştı çünkü. Bugün içerisinde bulunduğumuz tabloyu ve bu yargılamayı sizlere bırakıyorum. O gece öldürülüp, son dönemlerde sıkça karşılaşıldığı gibi başucuma bir silah bırakılabilirdi. Hemen ertesi günde, ‘Bir terörist öldürüldü’ şeklinde resmi açıklamalar yapılıp, hiç sorgulamadan iktidar borazanı haline gelmiş gazete ve TV’lerde yer alabilirdim. Neden bilemiyorum ama bundan vazgeçildiği için bugün karşınıza sanık olarak çıkarılmış bulunuyorum.

SAĞLIK RAPORU KAYBEDİLMİŞ

“Bununla birlikte yaşadığımız dönemi özetleyen bir diğer şey ise uğradığım işkenceye dair verilen sağlık raporumun kaybedilmiş olmasıdır. Avukatım dosya içeriğine koyduğu bu rapora aylardır ulaşamamaktadır. Bu yüzden suç duyurusunda bile bulunamıyorum. İnsan uğradığı hukuksuzluğa karşı hakkını arayamamakta ne yazık ki.”

Çelik 9 yıldır bünyesinde yer aldığı DİHA’nın yaptığı haberler nedeniyle hedef alındığını belirterek “DİHA bu anlayışla 14 yıl boyunca bölgede, Türkiye’de, Ortadoğu’da ve dünyadaki gelişmeleri kamuoyuna ulaştırma çabası içerisinde oldu. Bu haberler neydi diye merak ediyorsanız bir kaçını sıralayayım:

• 2006 yılında Amed’te polisin attığı gaz fişekleri sonucu can veren Enes Ata ve Mahsun Mızrak cinayetleri

• 34 köylünün yaşamını yitirdiği Roboski Katliamı

• Pozantı Cezaevinde küçük çocuklara yönelik tecavüz skandalı

• Havan topunun isabet etmesi sonucu hayatını kaybeden Ceylan Önkol

• Babası ile birlikte sokak ortasında kurşunlanan Uğur Kaymaz

• 2012 yılında KPSS sınavında yaşanan yanıtların dağıtılması skandalı vs.” dedi.

“DİLİMİZE BİR HÜKMÜ YOK”

“Bundan duyulan korku nedeniyle bugün muhalif gazetecilere kelepçe, çalıştıkları kurumların kapısına ise mühür vuruluyor. İlan edilen OHAL ve çıkarılan KHK’ler ile muhalif basına dönük sistematik bir baskı uygulamasına şahit olduk. Ajansımız DİHA’nın internet sitesi 24 Temmuz 2015 Basın Özgürlüğü gününde erişime engellendi. Bu tarihten sonra tam 48 kez daha aynı yönde kararlar verilerek susturulmak istendik. Alınan bu kararlar için önceleri hoşnut olmayan kimi haberlerimiz gerekçe gösterilirken, sonraları herhangi bir gerekçe gösterilmeye bile gerek duyulmadı verilen mahkeme kararlarında. Bu engellemelere rağmen birçok muhabir arkadaşım yine yazdıkları haberleri dolayısıyla tutuklanıp cezaevlerine atılmasına rağmen sesimiz susturulamayınca en sonunda 29 Ekim 2016’da çıkarılan KHK ile kapılarımıza mühür vuruldu. Bürolarımızın kapılarına mühür vurulabilindi belki ama bunun hakikati haykırdığımız dilimize bir hükmü yok.”

İddianamede bana yönelik suç delili olarak gösterilen bir diğer şey sosyal medya paylaşımları. Bu paylaşımlardan ilki Rus Haber Ajansı Sputnik’in sosyal medya adresinden yaptığı bir haberdir. Benim yaptığım Kürtçe başlıkla servis edilen haberin başlığını Türkçe’ye çevirip paylaşmaktan ibarettir. İkincisi servis ettiğimiz bir habere ilişkindir. Bu paylaşımlara dair rahatsızlık duyulan şey ise kullanılan ‘gerilla’ tanımlaması. Bu yabancı medya kuruluşlarınca da kullanılan ve kabul gören bir tanımlamadır. Üçüncü paylaşım da yine HDP’nin söz konusu tarihte yaptığı basın açıklamasının maddelerinden biri. O açıklama öz yönetim taleplerine dairdi. Partiye yönelik medya ambargosu uygulandığı bir dönemde açıklamalarının kamuoyuna ulaşmasına katkı sunmak için paylaştım. Fakat bu ve diğer paylaşımlar bağlamından koparılarak ele alınmıştı.”

Yaşadığım bu olaydan hareketle bende siz değerli heyete, o yurttaşın yönelttiği soruyu sormak istiyorum: ‘Gerçekten asıl suçlu ve suçluların kim olduğunu bilmiyor musunuz?’

Bu sorunun yanıtını bildiğinizi düşündüğüm heyetinizin vicdanının sesinden uzaklaşmayarak bunca aydır yaşadığım mağduriyete son vermesini bekliyorum. Bu doğrultuda tahliye ve beraatimi talep ediyorum. Saygılarımı sunarım.”

İDDİANAMEDEN

BirGün gazetesi çalışanı Mahir Kanaat hakkında ‘silahlı terör örgütü üyeliği’ suçlaması, herkesin internetten indirebileceği 17-25 Aralık fezlekelerinin orijinallerinin telefonunda bulunuyor olmasına dayanıyor. Twitter’da RedHack hesaplarını takip etmesi iddianamede yer alan delillerden, Albayrak’ın e-postalarını haberleştirmiş olmakla ilgili herhangi bir suçlama yok.

Dicle Haber Ajansı’nda (DİHA) haber müdürü olan Ömer Çelik, çoğunluğu haber paylaşımı olan tweetleri nedeniyle ‘terör örgütü propagandası’ yapmakla suçlanıyor. Bir KHK ile kapatılan DİHA’da çalışması da delil olarak gösteriliyor.

Soruşturma kapsamında gözaltına alınıp sonra serbest bırakılan diğer üç gazeteci de ‘örgüt propagandası’yla suçlanıyorlar. Derya Okatan ve Eray Sargın, sorumlu yazı işleri müdürü oldukları basın kuruluşlarının Twitter’daki haber paylaşımları nedeniyle yargılanıyor.

Metin Yoksu için delil olarak sunulan tweetlerin çoğunluğunu da haber paylaşımları oluşturuyor. Böylece, RedHack soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazetecilere, bu konuda haber yapmamış dahi olsalar, FETÖ’den MLKP’ye kadar farklı örgütlerle bağlantıları olduğu iddia ediliyor.

İddianamede adları geçen gazetecilerin tamamı ayrıca, ‘bilişim sistemini engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirmek’le suçlanıyor. Gazetecilerin neyi engelledikleri, hangi verileri nasıl değiştirdikleri hakkında iddianamede bilgi verilmiyor. (HABER MERKEZİ)