PİRHA- Dersim’de son yıllarda köye dönüşlerle ilgi odağı olan ekolojik tarım, yüksek maliyetler ve düşük verim nedeniyle, deneyenlerin çoğu için hüsranla sonuçlanıyor. PİRHA’ya konuşan Pertekli çiftçi, “yerli tohumlarla zararlı gübre kullanmadan üretim yapıyoruz ama destek yok, nereye kadar dayanabiliriz, bilmiyorum” diyor.
Dersim’de son yıllarda doğal-ekolojik tarıma ilgi giderek artıyor. Memlekete geri dönenlerin de en gözde ilgi alanını oluşturuyor. Fakat gelip deneyenlerin çoğu ya yarıda bırakıyor ya da hobi temelinde küçük uğraşlarla sınırlıyor bu alanı. Çünkü ekolojik tarımın maliyetleri yüksek ve verimi düşük. Bu nedenle bireysel düzeyde başlayıp sürdürenlerin sayısı çok az. Ancak belediyelerin, kooperatiflerin ve sivil girişimlerin çabaları daha uzun soluklu olabiliyor.
YERLİ TOHUMLAR YOK OLUYOR
Ekolojik tarım alanındaki en ciddi sorun yerli atalık tohumların temininde yaşanıyor. Dersim’de 93-94 sürecindeki zorunlu göçlerle neredeyse biten tarımsal faaliyetlerin bir sonucu olarak yerli tohumlar yok olmaya yüz tuttu. Son yıllarda tekrar canlanan tarımsal faaliyetler ise sağdan soldan temin edilen kaynağı ve toprakla uyumu belirsiz hibrit tohumlara dayanıyor. Az sayıdaki üreticide kalan yerli tohumlar da günden güne yok oluyor çünkü verimi düşük olduğu, desteklenmediği ve fiyat rekabeti yapamadığı için üreticiler daha fazla gelir elde edebilmek için hem verimi daha yüksek olan hem de daha hızlı yetişen modern hibrit tohumları tercih ediyorlar.
Bir örnek vermek gerekirse, Ovacık’ın yerli çalı fasulyesi tohumu yetişmek için en az 4 aya ve 11-12 kere sulanmaya ihtiyaç duyup bire 8-10 ürün verirken, Konya’dan getirtilen modern çalı fasulyesi tohumu hem 3 ayda yetişiyor hem yaklaşık 7 defa sulanıyor hem de çok daha fazla ürün veriyor. Oysa yerli çalı fasulyesi protein ve besin değerleri açısından daha zengin, yemeği daha sağlıklı ve daha lezzetli ama kooperatifler ve pazar her iki ürünü aynı fiyata satın aldığı için yerli ekolojik üretim yapan çiftçi zarara uğruyor. Ovacık’ta yerli çalı tohumu ile üretim yapan çiftçilerin çoğu, tüm bu sebeplerden dolayı pazar ile rekabet edemedikleri için Konya tohumuna geçtiler ve yerli tohum neredeyse yok oldu.
EKOLOJİK TARIM AZ SAYIDA ÜRETİCİNİN ISRARINA DAYANIYOR
Sadece az sayıdaki üretici ve girişim yerli tohumları çoğaltmakta ve bununla üretim yapmakta ısrar ediyor. Bunlardan biri de ekolojik tarım alanında 7 yıldır faaliyet yürüten Anka Dersim girişimi. Girişim, geleneksel üretim kültürünü modern tarıma entegre ederek özellikle yerli atalık buğday tohumlarını çoğaltıp çiftçilere dağıtarak, fenni gübre kullanılmamış tarlalarda ekolojik üretim yapılmasını teşvik ediyor. Pertek Dere nahiyesi Çem (Çay) köyünde, restore edilmiş asırlık bir de su değirmeni var girişimin.
Biz de PİRHA olarak Anka Dersim üreticilerinden çiftçi Bilal Üzgün’ü buğday hasadı sonrası ziyaret ettik, yaşadığı sorunları dinledik.
“BİÇERDÖVER BULMAKTA SIKINTI ÇEKİYORUZ”
Daha önce İl sağlık müdürlüğünden memur olarak çalışan ve şu anda Pertek’in Beydamı (Balişer) köyünde yaşayan Üzgün, “Birkaç yıldan beri doğal, ekolojik tarımla uğraşıyorum. İmkanlarımız kısıtlı olduğu için zor şartlarda üretim yapabiliyoruz. Buğday ektiğim zaman, yıllarca kullanılmayan, kimyasal gübrenin, ilacın girmediği tarlaları kullanıyorum. Dere nahiyesinin köylerinde, rakım olarak da yüksek Kayabağ (Ağzunik) köyü var. Orada otuz kırk yıldan beri sürülmeyen tarlaları sürdük, taşını ayıkladık. Burayla ikisi arasındaki mesafe 15-16 kilometre. Mesafe uzak olunca gidiş gelişte, ekipman götürmekte zorlanıyoruz” diyor.
Biçerdöverin gelip geçmediğini, ekili alan az olduğu zaman kendisini kurtarmıyor diye biçmeye gelmediğini ama fazla ektikleri zaman da bunun maddi yükünün altından kalkamayacaklarını ifade eden Üzgün, “Israrlarımıza rağmen biçerdöver yine de gelmeyince sonunda iki kat maliyetine biçtirebildik. Burada biçerdöver dönümünü iki yüz elli liraya biçti, orada dört yüz liraya biçti. Aradaki bu uçurumla bir şey kazanamazsın. Özellikle de biçerdöver konusunda çok sıkıntı çektik. Bu yıl mesela Pertek ve Dersim belediyesi ve İl Tarım Müdürlüğü’nden bu konuda yardımcı olmalarını istedik ama pek karşılık bulamadık. En azından onlar kurumdur. Kurum olarak yoldan geçen bir biçerdöverciyi yönlendirebilirlerdi ama yapmadılar. Geçen sene ve önceki sene tarla sürdüğüm zaman çevre köydekiler ‘haberimiz olsa biz de ekerdik’ Yani sen biçerdöver getireceksin. Biz de ondan faydalanırız. Yani makina gitmeyince insanlar da ekmiyor” dedi.
“İNSANLAR KÖYÜNE DÖNSÜN, EKSİN, BİÇSİN”
Kendilerinin yeterli arazileri olmadığını, başkalarının tarlalarını ektiğini ama bunlara kira ücreti ödemediğini, insanların sırf tarlalarının yerleri belli olsun diye arazilerini kendisine bedelsiz verdiğini söyleyen Üzgün, “Yarın öbür gün ‘sen çok para kazandın’ deyip tarlaları geri alabilirler. Araziler bana ait olmadığı için herhangi bir destekleme de almıyorum. Yeterli teşvik yok. Oysa üreticilerin bizzat desteklenmesi lazım. Mesela mazot desteği verebilirlerdi. Sonuçta burada da üretimin devam edebilmesi ve insanların ekmeleri için önayak olabilirlerdi. İnsanlar köyüne dönsün, eksin, biçsin. Beraber hareket etsin” dedi.
“YERLİ ATALIK BUĞDAY TOHUMLARINI BULUP ÇOĞALTIYORUZ”
Bu işe karar verdikleri zaman ilk önce yerli atalık tohumlar ile başladıklarını belirten Üzgün, atalık tohumlarla ilgili şu bilgileri verdi.
“Bizim burada ekilen aşure dediğimiz bir buğday türü vardı. Diğer buğday türlerine göre az ürün veriyor ama kalite olarak çok güzel. Bir de ‘bare’ dediğimiz baharda ekilen yazlık yerli tohumlar vardı. Bu tohumları 30-40 yıl ambarında saklayan insanlar vardı. Bunları buldum, aldım, selektöre verdim. Birinci yıl ektim, sırf tohum tazelensin diye. Biçme zamanı gittiğimde biçerdöverci ‘Abi bunu niye biçiyorsun, zaten bunda bir şey yok’ dedi. Ben sadece tohumu yenilensin, tazelensin diye biçiyorum. Yoksa verdiğim emeği, yaptığım masrafı karşıladığından değil. Bu şekilde tohumları bulup, çoğaltıp üretim yapıyoruz ama pazarını bulamayınca bunu sürdürebilme şansımız yok.
Bu yıl iki yüz dönüm civarında aşure ve bare buğdayı ektim. 85 dönümden 5 ton ürün çıktı. Dönümüne 25 kilo atmıştım. Gübre ya da herhangi bir ilaç kullanmadık. Ne ektikse ve tanrı bize ne verdiyse onu kabul ediyoruz”
“BU İŞİ BUNDAN SONRA YÜRÜTEBİLİR MİYİM BİLMİYORUM”
Eskiden buğdayın yanısıra nohut da ektiklerini ama yüksek rakımlı yerlerde domuzdan dolayı şu an nohut ekmediklerini, çünkü tarlayı domuzdan koruyamayacaklarını ifade eden Üzgün, “Biçimi biraz geciktiği zaman domuzlar zarar veriyor. Tarlanın içine giriyor, yatırıyor, yiyor, kırıyor, dağıtıyor. Birkaç tarlayı bu şekilde tahrip ettiler. Onlarla da ayrı bir mücadele etmek gerekiyor, onu da yapamayız. Mesafe uzun olduğu için her gün gidip gelmekte zorlanırız” diyor.
Yaptıkları ekolojik üretimi sürdürme konusunda ise Üzgün, şunları not düştü.
“Bu işi bundan sonra yürütebilir miyim bilemiyorum. Bu yıl ki ürünümü satarsam seneye tekrar ekmeyi düşünürüm, yoksa yapamam. Pazarlarken zorlanıyoruz. Maliyetler yüksek olduğu için ucuza satamıyoruz ama insanların da alım gücü yok. Bu tür zorluklarımız var.
Bu işler uzaktan bakıldığı kadar kolay bir şey değil. Bunları üretirken etraftakiler her türlü şeyi de söylediler. Senin kafan çalışmıyor. Sen aptalsın. Niye gübre atmıyorsun. Niye ilaç atmıyorsun. Gübre atarsan şu kadar kazanırsın, gibi. Biz ise inatla sürdürmeye çalışıyoruz ama bilmiyorum ne kadarını başarabiliriz. Sizlerden beklediğimiz de pazarlama konusunda yardımcı olmanız”
“DEVLET HİÇ YARDIMCI OLMUYOR”
Buğdayları ekip biçmek için oğlunun çok çaba harcadığını, organik üretim yaptığını ve kendilerinin de ilerlemiş yaşlarına rağmen yardımcı olmaya çalıştıklarını belirten Bilal Üzgün’ün 83 yaşındaki annesi Kumru Üzgün, “Yaşımıza göre çabamızı gösteriyoruz. Torbaları dolduruyoruz yağmura kalmasın diye. Tozunu elekten geçiriyorum temiz olsun, satışa temiz çıksın diye. Oğlum buğdaya gübre atmıyor. Yörede gübresiz tarla olmuyor ama o yine de gübre atmıyor. Organik satarım diye, devlet de hiç yardımcı olmuyor. Köylüler de ta buradan gidip Elâzığ’da saman alıyorlar. Burada, kapının önünde doldurup almıyorlar. Ben de oğlana üzülüyorum. Çok emek veriyor” dedi.
Tarımla uğraşmanın iyi bir şey olduğunu ama herkesin bunu yapamayacağını ifade eden anne Üzgün, “Oğlumun yaptıklarını da tarımcılar hiçe sayıyor. Mesela biçerciler geldi mi ilçe tarımın da ilgilenmesi lazım. Birinin ilgilemesi lazım ki yörede temiz biçsinler. Halk bu kadar emeği boşa vermesin. Çünkü bu işe çok emek veriliyor, çok masraf yapılıyor. Biliyorsunuz zam almış başını gidiyor” dedi.
“GÜCÜMÜZÜN YETTİĞİ KADAR”
Baba Turabi Üzgün ise şunları söyledi.
“Burası bizim köyümüz, bahçemiz, ağaçlarımız. Evimiz burada, karınca gibi kımıldayıp duruyoruz. Gölgeleri kovalıyoruz. Hafif iş olunca yapıyoruz. Bu buğday hiç gübre yememiş. 30-40 senedir ekilmeyen tarlaları ekiyoruz organik olarak. Vatandaşa, isteyene veriyoruz. Bunun ismi aşuredir. Ekmeklik buğday. Kırda bayırda yetişen buğdaydır. Buğday geldi buraya döküldü. Yağmur yağacak diye korkumuzdan hanımla beraber bu torbaları doldurmaya başladık gücümüzün yettiği kadar. Hepsini bir günde bitirecek halimiz yok. Yavaş yavaş çalışıyoruz. Çocuklara yardımcı oluyoruz”
Eyüp HANOĞLU-Cihan BERK/DERSİM
Yoruma kapalı.