PİRHA- Şiirleri neredeyse tüm dillere çevrilmiş olan dünya şairi Nâzım Hikmet, doğumunun 118. yılında, çeşitli etkinliklerle anılıyor.
Nazım Hikmet, 11 Eylül 1961’de Doğu Berlin’de şu satırlarla kendini anlatıyor:
“1902’de doğdum/doğduğum şehre dönmedim bir daha/ geriye dönmeyi sevmem./üç yaşımda Halep’te paşa torunluğu ettim/ on dokuzumda Moskova’da komünist Üniversite öğrenciliği/ kırk dokuzumda yine Moskova’da Tseka-parti konukluğu ve/ on dördümden beri şairlik ederim./ kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir/ ben ayrılıkların/ kimi insan ezbere sayar yıldızların adını/ ben hasretlerin/ hapislerde de yattım büyük otellerde de/ açlık çektim açlık grevi de içinde ve tatmadığım yemek yok gibidir/ otuzumda asılmamı istediler,/ kırk sekizimde Barış madalyasının bana verilmesini/ verdiler de…/yazılarım otuz kırk dilde basıldı/ Türkiyem’de Türkçemle yasak…/sözün kısası yoldaşlar/ bugün Berlin’de kederden gebermekte olsam da/ insanca yaşadım diyebilirim/ ve daha ne kadar yaşarım,/ başımdan neler geçer daha/ kim bilir.”
Hikmet Bey ve Celile Hanım’ın oğlu Nâzım Hikmet, 15 Ocak 1902’de Selânik’te dünyaya gelir. Babası Hikmet Bey, Osmanlı Hariciyesi’nde çeşitli memurluklarda ve Matbuat Umum Müdürlüğü görevinde, Annesi Celile Hanım ise, dilci Enver Paşa ile Leylâ Hanım’ın kızı ve ressamdır. Nâzım ilk eğitimini annesi ve sıkça şiirli toplantılar düzenleyen, kendisi de bir mevlevi şairi olan büyükbabası Nâzım Paşa’dan alır. Ve henüz on bir yasındayken ilk şiirini yazar. Orta öğrenimini Galatasaray ve Nişantaşı Sultanilerinde gören Nâzım, 1915 yılında Bahriye Mektebi’ne girer. 1918 yılında ilk kez bir dergide şiiri yayınlanır. Mezuniyetine üç ay kala geçirdiği bir hastalık nedeniyle Bahriye’den ayrılır. Bir grup arkadaşıyla Anadolu’ya geçer. Ankara Hükümeti’nin görevlendirmesiyle Bolu’da öğretmenlik yapar.
İki kez Moskova’ya gider. Rusya’da gerçekleştirilen ihtilale tanık olur. Ceza Yasası’ndaki değişiklik nedeniyle 1928 yılında ülkeye döner. Kısa bir süre cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılır.
Cezaevinden çıktıktan sonra çeşitli gazete ve dergilerde yazıları ve şiirleri yayınlanan ve kitapları basılan Nazım Hikmet, koğuşturmalardan kurtulamaz. Sık sık gözaltına alınan Nazım Hikmet, yaşamının on yedi yılını hapishanelerde geçirir. 1950 yılında ulusal ve uluslararası düzeyde düzenlenen kampanyalar sonunda çıkarılan Genel Af Yasası’yla serbest kalır. Ancak sürgün olmaktan kurtulamaz. Sürgünde Uluslararası Barış Ödülü sahibi bir sanatçı olarak barış hareketi içinde aktif olarak yer alır. Dünya Barış Konseyi Başkanlık Divanı’na seçilir. Ünlü Şostokoviç’e, Şarlo’nun yaratıcısı Charlie Chaplin’e ve Fransız Parlamentosu Başkanı Eduard Heriot’a Uluslararası Barış Ödülü’nü veren jürinin başkanlığını yapar.
Cezaevi yıllarından kalan hastalıkların etkisiyle, yurduna, halkına, hasret şiirleri yazarak, 3 Haziran 1963 günü sabahı Moskova’daki evinde yaşamını yitirir.
Bıraktığı eserler yıllar geçse de halkların dilinde, okulda, sırada, sokakta, meydanda, fabrikada, dillendirilmeye devam ediyor.
(HABER MERKEZİ)
Yoruma kapalı.