Alevi Haber Ajansi

Nadir Sayın: Kurultayda, En El Hak ile Varlığın Birliği özgünlüğünün törpülenmesi bir eksiklik

PİRHA – Şair Nadir Sayın, Büyük Alevi Kurultayı’na ilişkin değerlendirmesinde Alevi dilinin eksik kaldığını vurgulayarak, “‘En El Hak’ ile ‘Varlığın Birliği’ özgünlüğünün törpülenmiş olması önemli bir eksiklik ve derin bir yanılsama boyutu olduğu inancındayım” dedi. Sayın ayrıca etkinliğin ‘kurultay’ olabilmesi için taleplerin değil, alınmış kararların olması gerektiğine işaret etti. 

25 Aralık’ta İstanbul’da yapılan Büyük Alevi Kurultayı hakkında bir değerlendirme de Şair Nadir Sayın’dan geldi. Kurultayın sonuç bildirgesini PİRHA’ya değerlendiren Sayın, Yenikapı’daki buluşmaya dair çekincelerini ve olumlu gördüklerini aktardı.

Nadir Sayın, Alevi toplumu arasında uzun süredir böyle bir buluşmanın olmadığına işaret ederek, “Hem Alevi toplumumuzda hem de özellikle Türkiye kamuoyunda sesimizi duyurmada bir heyecan yaratıcı etkisi oldu. Alevi örgütlülüğünün kendi özgün kurumlarıyla ve bütünlük içinde olduğuyla toplumumuzun dinamizm bünyesinin yansıtmaya gayret edildiğinin de altını çizmek gerekir görüşündeyim” dedi.

“KENDİMİZİ BAŞKA YERLERDE DEĞİL, KENDİMİZDE ARAMALIYIZ”

Nadir Sayın, laiklik konusunda “dinamik bir kitle olduğumuz mesajları açık ve net verilmeye çalışıldı” diyerek şu değerlendirmeyi yaptı:

“Sanıyorum bu etkinliğin temel amacı da her ne kadar kavramsal olarak tam bir ‘Kurultay’ olmasa da, diyelim ki ‘Büyük Alevi Buluşması’ ya da ‘Kapalı Alanda Miting’ olarak, Türkiye kamuoyuna etkin varlığımızı yansıtmaktı. Eğer bunda yanılmıyorsak, organizasyona da o hakkaniyeti teslim etmek, özellikle biz bazen keskin eleştirel yaklaşanlara, Alevilik ve insanlık mücadelemizin bir sorumluluğu, samimiyeti olur inancındayım. Sadece eleştirmek için eleştiri, daha baştan hemen olumsuzluklar saçarak bu süreci törpülemek eğilimleri o halde pek samimi olmaz bence. Tabii milyonlarca Alevi kitlemizin İstanbul’da yaşıyor gerçeğiyle, gelecekte daha da geniş ve yoğun kitlemizle örgütlülüğümüze onları da dahil etmek, onlarda da heyecan yaratmak, örgütlerimizin meselesi, sorumluluğu ve hedefi olmalıdır.

‘Kurultay’ olabilmesi ve yönteminde belirgin olarak epey eksiklikler gözümüze çarptı. Hem bunu hem de Aleviler olarak şimdi ve geleceği ilgilendiren, detaylara inmeden, çok önemli bulduklarımla genel olarak şunları irdelemek istiyorum:

-Bu gibi bir araya gelmelerde ve onun adına ‘Kurultay’ diyorsanız, orada ‘talepler’ olmaz. Orada alınmış kararlar olur. O kararlar ise daha önce alt yapılarını belirlemiş olduğunuz temalar üzerine çalışma komisyon ya da atölyeleri bünyesinde oluşturduğunuz YOL çizelgeniz üzerinden gelecekte hangi hedefleri, nasıl ve ne zaman gerçekleştireceğiniz planlarınızı sunarsınız. Orada muhatabınız ise ne iktidar, ne de hükümet ya da belli bir siyaset (yakası) değildir. Muhatabımız evrensel Aleviliktir, Alevi toplumu ve genel olarak yaşadığınız toplumun kendisi ve onun tüm katmanlarıdır.

“ALEVİ DİLİ YOK DENECEK KADAR AZ”

-Alevi dilinin yok denecek kadar az olması… ‘Alevi dili’ derken, onun evrensel olan felsefesi, içeriği, asıl ilkesel değerleri ve terimlerini kastetmekteyim. Bu olmayınca bizzat öne çıkması gereken ‘Dil’ farkındalığımız da maalesef yansımıyor. Oradaki konuşmacıların sadece Türkiye siyasi konjonktüründe olan bir konuşma üslubu şeklinde yansıması söz konusu. O tür kalabalık ve popülist denebilecek siyasi söylem ve üslubu şahsım gibi pek çoğumuzun pek haz etmediği görüşündeyim.

“KAFA KARIŞIKLIĞINA VARAN SEMBOLLERİN YER ALMASI”

-Görseller olarak bütün Alevi toplumumuz içinde tartışmaların ve farklı düşüncelerin, kafa karışıklıklarına kadar varan sembollerin yer alması. Onların yerine örneğin, Hacı Bektaş Veli, Hallacı Mansur, Nesimi, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal ve hatta Aşık Veysel gibi Alevilik inancı, felsefi, ilkeleri, davası, düşünürü boyutlarında bizzat yaşamlarında da serlerine, derilerine, nefeslerine kadar ürettikleriyle katkıları olan bu değerlerimize sanıyorum yüzde yüzümüzün itirazı olmaz. Bu alanda da ‘farkındalığımızı’ yansıtmış oluruz.

-‘Gülbanklar’ şeklinde  nefeslerin  yapıldığı ana/dedelerden olan sunumum daha çok asimilasyon, geleneksel (ezberlenmiş) ağırlıklı ima vermesi ve o söylemlerde olan ana/dedelerin yer alması, ‘En El Hak’ ile ‘Varlığın Birliği’ özgünlüğünün törpülenmiş olması önemli diğer bir eksiklik ve derin bir yanılsama boyutu olduğu inancındayım. Bunun ise ‘İnanç ve Felsefi’ boyutlarda Aleviliğin direk ‘İçeriği’ ile de bağlantılı olduğunu da düşünüyorum. Günümüzde de büyük mücadele verdiğimiz asimilasyon (şimdilerde iç asimilasyona da dönüşmesiyle) boyutunun inançsal yakasını getirip hem sembol olarak hem de işte ‘dedemiz, ninemiz, babamız, emmimiz eskiden böyle bilirlermiş” denen bu görselliği ve söylemlerin hiç samimi olmadığı; ikincisinin ise bunun ‘kavramsal olarak’ da hiçbir karşıtlığı bulunmadığı, felsefi gerekçe oluşturmayacağı inancındayım.

“BERRAK DURUŞ YANSITMAMIZ GEREKİR”

Defalarca pek çok araştırmacı yazarlarımız, aşıklar, ‘Yol dilinin’ hasını bilenlerimizle ve Alevi öğretisi ile yetkinleştirmiş mürşit, pirlerimiz, ana, dedelerimiz, kendimizi başka yerlerde değil, kendimizde aramalıyız, siz inanç yakanıza ‘Kurultayda’ ima verdiği şekilde paralel çekerseniz, akla ilk gelen, zaten binlerce yıl sizi kendine benzetmek isteyen İslamlığın bir kolu, bir tarikatı, bir cemaati olarak değerlendirmeden öteye de götürmeniz mümkün değil, görüşündeyim. Oysaki Aleviliğin en temel değerlerinde inanç olarak da bir dogmatizm olmadığı ve aynı zamanda ‘Doğa inancı’ odağının beraberinde kainatın tüm varlarıyla bir bağlantısallık ahengi içinde değişim-dönüşüm yasası anlayışına sahip değil miyiz? Buna bağlı olarak Yol’un temelerinde gerçekliğinin bilimden yana olan; aklın ve mantığın buluştuğu, hiçbir erkan ve ritüellerinin İslamlık, Hıristiyanlık, Musevilik gibi tek tanrılı dinlere hiç mi hiç benzemediğini hepimiz söylemiyor muyuz? Bizzat bu inanç anlayışımız nedeniyle, öğreti ve derdimizin insanın/insanlığın ‘nefsini arındırarak’ yetkin, kȃmil bir konuma eriştirerek bu yeryüzünde temiz, özgür ve eşit bir topluluğun hedeflendiği pek çoğumuz kabul etmiyor mu? Eğer onları böyle kabul ediyorsak, kendimizi de böyle net ve berrak duruşumuzla yansıtmamız gerekmez mi? Bu ayrıca pek çok kafa karışıklıklarını da ortadan kaldırır. Kendi taban kitlenize de bu alanda rehberlik yapmış olursunuz. Alevi kurumsallığını da bence tam da o en önemli olan ‘Farkındalığımızla’ ancak bunlarla evrenselliğe ve kendi toplumumuza etkinizi sunmuş olursunuz inancındayım.

Umuyorum gelecekte nacizane görüşlerim diyeceğim, yukarıdaki önemli özlerin dikkate alınması ile tam kendine özgünlüğünü yansıtacak Alevilik (Kurumsallığı) sürecimiz, mücadelemiz ve davamızda daha temeli sağlam, tutarlı ve söylem ve ondan ötesi eylem içinde oluruz.”

(HABER MERKEZİ)

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak