Alevi Haber Ajansi

‘Mutlaka hukuk komisyonu kurulmalı, sorunlara çözüm üreten bir örgütlülük olmalı’-VİDEO

PİRHA- AKP iktidarı için Aleviliğin bir sorun olduğunu belirten Alevi aktivist Songül Tunçdemir, “Alevilerin sorunlarının çözümü kurumlarımızın elinde” dedi. Asimilasyoncu dedelerin daha tehlikeli olduğunu söyleyen Tunçdemir, iktidarın sahte muhataplarla çözümsüzlük ürettiğini vurguladı. Sarı sendika gibi sarı Alevi dernekleri kurulduğunu ifade eden Tunçdemir, üniversitelerde örgütlenilmesini, hukuk komisyonunun mutlaka kurulması gerektiğini ekledi. 

Türkiye’de Alevi inancının hala devlet tarafından tanınmadığı bir süreç yaşanıyor. Alevi toplumunun temel talepleri var. Bunlar; zorunlu din dersinin kaldırılması, cemevine ibadethane statüsü verilmesi, eşit yurttaşlığı içeren yeni bir anayasanın yapılması, Alevilere karşı işlenen nefret suçlarının açığa çıkarılması ve nefret suçlarının önüne geçilmesi için hukuki tedbirlerin alınması, Alevilere karşı yapılmış kıyım, katliam ve asimilasyon uygulamalarıyla yüzleşilmesi, gerek kamu kaynaklarının ve gerekse kamu kadrolarının liyakat, adalet ve eşitlik ilkelerine göre dağılımının sağlanması.

Bu talepler hükümet tarafından yerine getirilmiyor, Alevilerin açtığı davalarda lehte verilmiş mahkeme kararları dahi tanınmıyor. AKP, Alevilere rağmen Alevi inancını tanımlıyor, Alevi örgütlerini muhatap almıyor.

9 Kasım 2022 tarih ve 32008 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 112 numaralı cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı kuruldu. Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı ve yönetimi, Alevi inancından uzak bir bakış açısına sahip. Bu başkanlık da aynı hükümet gibi Alevi örgütlerini yok sayan bir yerde duruyor.

Alevi Diyaneti olarak adlandırılan başkanlığı Alevi örgütleri kesin bir dille reddediyor. AKP hükümeti Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlamak için de Sünni akademisyenler ve ilahiyatçılardan oluşan kadro kurdu.

Alevi toplumunu en çok rahatsız eden sorunlardan biri de eğitim-öğretim sisteminin dinselleştirilmesi, okullarda tarikatların, dinci vakıfların etkili olması.

Alevilerin temel sorunlarının çözümü konusunda ve eğitim sistemindeki bu gericileşmeye karşı, Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli? Bu soruları bir dönem Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nde yöneticilik yapan eğitimci Songül Tunçdemir, PİRHA için yanıtladı.

“AKP’YE GÖRE ALEVİLİK TERBİYE EDİLMESİ, YOLA GETİRİLMESİ GEREKEN BİR İNANÇ”

PİRHA: AKP hükümeti, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurdu. Bu başkanlık temsilcileri pek çok ilde birçok cemevine gidip görüşmeler yaptı/yapıyor. Görüşmelerde hala cemevinin ihtiyaçları soruluyor ve başkanlığı tanımaları isteniyor. Alevilerin temel talepleri ve asıl sorunları konuşulmuyor, bir çözüm üretilmiyor. Bu konudaki görüşünüz nedir?

SONGÜL TUNÇDEMİR: Cumhuriyet tarihi boyunca gelen siyasal iktidarların Alevilerin temel taleplerini gören bir yerde durduklarına hiç rastlamadık. Talepleri bir yana bırakın, Alevilerin kendileri görülmedi hiçbir zaman. Aleviler yok hükmünde olduğu gibi Alevi katliamları da yok hükmündeydi. Görmüyorlar, görmediklerini katlediyorlar, yaptıkları katliamların da üzerini örtüp kabul etmiyorlar.
AKP-MHP İktidarının önceki siyasal iktidarlara göre bir farkı var, o da Alevileri görmesi ama nasıl görmesi? İşte bütün mesele burada başlıyor. Alevileri asimilasyon penceresinden görüp, Alevilerin gerçek taleplerini ve bu talepleri dillendiren, çözüm arayan kurumları görmüyorlar. Son 30-40 yıllık bir süreçte Alevi hak mücadelesi o kadar yükseldi ki mevcut siyasal iktidar köşeye sıkıştı, bu yükselişin önünü kesecek hamleler yapmak zorunda kaldı. Yani AKP-MHP iktidarı durduk yerde Aleviliğin adını zikretmeye başlamadı. Alevilerin sorunlarını çözmek adına Alevisiz Alevi Çalıştayları yapmakla işe başladı. Bu çalıştayların sonucunda payımıza gençlerimizin İmam Hatip Okullarına, dedelerimizin Hacca gönderilmesi düştü. Yani onlara göre Alevilerin tek sorunu var, o da ‘terbiye’ sorunu! Onlara göre Alevilik terbiye edilmesi, yola getirilmesi gereken bir inanç!

“ALEVİLERİN ‘CEMEVLERİMİZİN İHTİYACINI DEVLET KARŞILASIN’ TALEBİ YOK”

Alevi çalıştayları 2009-2012 yılları arasında yapıldı ve o günden bugüne uygulanan politikaların tamamı Alevi toplumunu bölmek ve asimile etmeye yönelik. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı da bu anlayışa hizmet etmek için kuruldu. Cemevlerimize ‘cümbüş evi’ diyenler çok manidar bir şekilde cemevlerimizi Kültür Bakanlığı’na bağladı. Bir yandan Aleviliği folklorik bir öge olarak görüp Kültür Bakanlığı’na bağlayacaksın, bir yandan da ibadethanemiz olan cemevlerini devlete güdümlü yapıp minaresiz camiye çevireceksin. Oysa Alevilerin talepleri eşit yurttaşlığı beraberinde getiren taleplerdir ve Aleviler taleplerinin gerçekleşmesi için yıllardır haklı bir mücadele yürütüyor. Alevilerin tarih boyunca ‘Cemevlerimizin ihtiyaçlarını devlet karşılasın’ gibi bir talebi olmadı. Ya da şimdiye kadar ödenen bedellerin maddi boyutunun olduğu hiç görülmedi. Aksine Aleviler her zaman laikliği savundu ve ‘herkes inancını özgürce yaşasın’ dedi. Alevilerin sorunlarını çözmek istiyorlarsa ilk başta yapmaları gereken tarihte yapılan Alevi katliamlarıyla yüzleşmeleri. Madımak katillerini göstermelik yargılayan, katillerin avukatlığını yapan bu siyasal iktidardan Alevilerin sorunlarını çözüm getireceğine inanmak büyük bir yanılgı.

“İKTİDAR İÇİN ALEVİLERİN SORUNU YOK, ALEVİLİĞİN KENDİSİ SORUN!”

Meselenin özü şu aslında: Siyasal iktidar için Alevilerin sorunları yok, onlar için Aleviliğin kendisi sorun. Buradaki niyet, Alevilerin sorunlarını ortadan kaldırmak değil, kendi sorunlarını yani Aleviliği ortadan kaldırmak. Bunu da özünden uzaklaşmış, değişmiş, dönüşmüş asimilasyoncu Alevi kökenli şahısların eliyle gerçekleştirmek. Bu nedenle asimilasyona hizmet eden politikalara alet olan cemevi yöneticilerinin sadece Madımak Katliamı’na bakıp, Aleviliklerini bir kez daha gözden geçirmeleri ve bunu kıstas alarak kendilerini yeniden tanımlamaları gerektiğini düşünüyorum.

“ALEVİLERİN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ KURUMLARIMIZIN ELİNDE”

-MHP destekli AKP hükümeti, Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı’nı kurarken Alevi örgütlülüğünü muhatap almadı. Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı da bu ciddiyetsizliği, dışlamayı devam ettiriyor. Başkanlığın başındaki Alirıza Özdemir ülkücü-MHP geleneğinden geliyor. Hiçbir şekilde Alevi örgütleriyle iletişim kurmadı. Zaten kurumlar da bu başkanlığı asimilasyon merkezi olduğunu beyan ederek tanımadıklarını ilan etmişti başından beri. Dolayısıyla Alevilerin temel sorunları bu şekilde çözülebilir mi? Siz bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Alevilerin sorunlarını Aleviler çözer. Hele de ülkücü MHP’liler hiç çözemez. Yaşadığımız coğrafyada Alevi katliamlarına imza atanlar Aleviler için çözüm değil de çözümsüzlük üretirler. Alevi hak mücadelesi veren yüzlerce dernek ve vakıf kuruldu. Bu dernek ve vakıfların tamamı yasal olduğu gibi, ülkemizin de altına imza atmış olduğu uluslararası sözleşmeler ile anayasadan güç alarak barışçıl bir hak mücadelesi veriyorlar. Talepler tamamen eşit yurttaşlık çerçevesinde. Alevilerin sorunlarının çözülmesinde anahtar bu kurumların elinde. Siyasal iktidar bu kapıyı açmak istemiyor ki elinde bulunduran kurumları görsün. Çünkü anahtarı gördüğü an kapı açılacak ve bu ülkeye demokrasi gelecek, eşitlik gelecek, adalet gelecek. Ama şöyle bir durum var ki kapı açılır açılmaz kendi bekaları sarsılacak.

“İKTİDAR SAHTE MUHATAPLAR İLE ÇÖZÜMSÜZLÜK ÜRETİYOR”

Yüz yıldır bu ülkede yaratılmak istenen tek tip (sadece Türk, sadece İslam)  insan modeli projesi alt üst olacak. Bu durum ülkemizde yaşayan Kürtler, Ermeniler, emekçiler, ekolojistler, kadınlar, kısacası tüm ezilenler için geçerli aslında. Maalesef biz demokratik bir ülkede yaşamıyoruz, bunun içindir ki hak savunucularının söyledikleri çözüm yolları duymazdan geliniyor hatta demokratik taleplerde bulunan kurumlar terörize edilip baskı ve sindirme politikalarına maruz bırakılıyorlar. Bu siyasal iktidarın genel politikası, çözüm adı altında gerçek muhatapları yok sayıp, yarattığı sahte muhataplar ile çözümsüzlük üretmek.

“ANSİKLOPEDİ ALEVİLER İÇİN YENİ BİR ZULÜM OLACAK”

-Alevi Bektaşi Kültür ve Cemevi Başkanlığı, aralarında bir iki kendi belirledikleri Alevi olsa da ağırlıklı olarak İslamcı akademisyenlere ve ilahiyatçılara Alevi Bektaşi Ansiklopedisi hazırlatıyor. Buna Alevi örgütleri yazılı bir açıklamayla tepki verdi. Sizce Aleviler/Alevi örgütleri ne yapmalı? Nasıl bir yol izlenmeli bu çalışmaya karşı?

AKP-MHP İktidarının Alevileri her taraftan kuşatma altına alarak Aleviliğin özünü yok etmek ve kendi Alevisini yaratıp kurguladığı Aleviliği meşrulaştırmak konusunda başvurmadığı yol kalmadı. Şimdi Alevi Bektaşi Cemevi Başkanlığı’nın girişimiyle içinde bir tek Alevinin bile olmadığı ilahiyatçı bir grup tarafından Alevi Bektaşi Ansiklopedisi yazılıyor. Ansiklopedik bilgi demek güvenilir bilgi demektir, insanlarda güven uyandırır. Çünkü ansiklopedilerin en bilinen özelliği tarafsız olmasıdır. Önce sahte bir Alevilik yarat, yarattığın bu Aleviliği tanımla sonra bunu İslamcı akademisyenler ve ilahiyatçılar aracılığı ile tescille. Alevi Bektaşi Ansiklopedisi ilk etapta kulağa hoş geliyor ama gidişata ve hangi amaca hizmet edeceğine bakıldığı zaman, tarihi zulümlerle dolu Aleviler için yeni bir zulüm olmaktan öteye gitmeyecek. Belki de en büyük baş belamız olacak. Bir inanca mensup insanların başka bir inancı tanımlamaya hakkı yoktur. Alevi ansiklopedisi yazılacaksa bunu Aleviler yazmalı.

“DAVALAR AÇMALIYIZ”

Alevİlerin AKP-MHP iktidarı dönemine kadar çok az talepleri vardı. Bunlar Alevi köylerine cami yapılmaması, zorunlu din derslerinin kaldırılması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın lağvedilmesi, dergahlarımızın iade edilmesi, cemevlerimizin resmi ibadethane olması ve tarihte yapılan Alevi katliamları ile yüzleşilmesi. Geldiğimiz süreçte bunlar karşılanmadığı gibi yeni yeni talepler eklendi. Yani taleplerimiz çoğaldı. Alevi toplumu için bu ansiklopedi ile ilgili bir aydınlatma dönemi başlatılmalı. Bulunduğumuz her platformda, her toplumda bu ansiklopedinin neye hizmet edeceği konusunda kitleleri aydınlatıp ortak tepkiler geliştirmeliyiz. Ayrıca bu ansiklopedinin Alevilik ile ilgili objektif bilgiler içermediğine dair yazdıran kurum ya da yazanlar hakkında davalar açmalıyız.

“SİVİL İTİATSİZLİKTEN BAŞKA ÇÖZÜM YOLU YOK”

-Okullarda “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum” (ÇEDES) projesi kapsamında imamlar, müftüler ders vermeye başladı. Çocuklar camilere götürülüyor. Ayrıca okullarda mescitler açılıyor. Dini faaliyetler anaokullarına kadar indi. Dinci vakıflarla ve cemaatlerle yasa dışı şekilde protokoller imzalanıyor ve öğrenciler kontrolsüz bir şekilde dini faaliyetlere götürülüyor. Laik eğitim öğretim tamamen yok edilmiş durumda. Alevi çocukların ve ailelerinin pek çok zorluğu yaşadığını biliyoruz. Ancak Alevi kurumları bu konuda bir tepkiyi örgütleyemedi. Eğitim sistemindeki bu gericileşmeye karşı neler yapılabilir, önerileriniz nelerdir?

Eğitim sistemimizin içinde bulunduğu durum sadece Alevi çocukları açısından değil ailesinin dini ne olursa olsun bütün çocuklar için tehlikeli bir boyut kazandı. Muktedirler düşünmeyen, sorgulamayan, sadece biat eden cihadist bir toplum yaratmak istiyorlar. Dolayısıyla sistem değiştirilmek isteniyor.

Ülkemizdeki eğitim-öğretim şekli tamamen rayından çıkmış durumda. Tam da AKP-MHP iktidarının yetiştirmek istediği dinci, kinci nesil yetişmesine uygun hale getirildi. Derslerin müfredatı bilimsellikten uzaklaştı, demokratik muhtevası zaten yoktu iyice derinleşti. Dini inancı ne olursa olsun çocuklarımızın dinci vakıflar ve cemaatlerler tarafından kuşatılması bu ülkenin geleceğini karartmaya kalkışmaktır.

Pir Sultan Abdal’ın ‘Bozuk düzende sağlam çark olmaz’ sözünün vücut bulduğu noktadayız. Kökten bir değişim lazım, sistemden kaynaklı sorunların çözülmesi gerekiyor ki eğitim sistemi de düzelsin. Demokratik ve laik bir ülke isteyen tüm muhaliflerin birleşik mücadele vermesi gerekiyor. Ben şöyle düşünüyorum; çocuğum okul çağında olsaydı tarikat ve cemaatlerin eline verip kaybedeceğime hiç okula göndermezdim. Güçlü bir örgütlenmeden sonra sivil itaatsizlik eylemleri yapmaktan başka çözüm yolu gelmiyor aklıma. Radikal, uzun süreli ve hem dünya kamuoyunda hem de Türkiye kamuoyunda ses getirecek direnişlere ihtiyaç var.

“İKTİDAR ALEVİLİĞİ DİN DERSİ MÜFREDATINA KOYARAK AİHM KARARLARINI BOŞA ÇIKARTTI”

-Aleviler yıllardır çocuklarının zorunlu din dersine girmemesi için mücadele ediyor. Mahkemelere taşındı. Aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidildi ve davalar kazanıldı. Hükümet kararları uygulamadı. Öte yandan, zorunlu din dersi mücadelesini boşa düşürecek bir sorun var. Bazı cemevlerinde yıllardır Kuran kursu veriliyor. Bunlardan biri Kartal Cemevi. Ne yazık ki hem mahkeme kararlarının uygulanması için hem de Kuran kursu veren cemevi/derneklere yeterli baskı, tepki, örgütlenme yapılamadı. Cemevlerinde Kuran kursu verilmesinin önüne nasıl geçilebilir?

Zorunlu din derslerine karşı yeteri kadar mücadele verilseydi eğitimdeki sorunlar bu kadar derinleşmeyecekti. Evet, sokak mücadelesi çok önemli, zamanında zorunlu din derslerine karşı 24 saatlik oturma eylemleri, mitingler, haftalarca süren oturma eylemleri yapıldı. Sokak mücadelesinde eksik davranıldığını düşünmüyorum ama bir yandan da hukuki mücadele vermek gerekiyordu. Evet, mahkemelere taşındı fakat çok az sayıda dava açıldı. Dolayısıyla kazanılan davalar da az oldu oysa kampanya dönüştürülseydi hükümet bu konuda geri adım atacak ve mezhepçi eğitimin önü kesilecekti. Sadece kurum yöneticileri çocukları için okullara dilekçe verip mahkeme süreci başlatsaydı bu bile yeterli olacaktı. AİHM ise verdiği kararların arkasında durmuyor, uygulanmadığında gerekli yaptırımları uygulamıyor. Açılan dava çok olsaydı verilen kararların arkasında duracaktı. Bir de şöyle bir durum söz konusu siyasal iktidar Aleviliği din dersi müfredatına koyarak AİHM’nın bu yöndeki kararlarını boşa çıkarttı. Bu süreçten itibaren AİHM’nin bu tür davalarda Alevi çocuklarının din dersinden muafiyetine dair kararlar vereceğini düşünmüyorum. Geldiğimiz noktada sadece zorunlu din dersini mahkemeye vermek yetmiyor, 4+4+4 eğitim sistemiyle gelen seçmeli zorunlu din dersleri, ÇEDES Projesi, MEB’in cemaat ve tarikatlarla yaptığı yasa dışı protokoller, müfredatın maarif modeline dönüştürülmesi gibi zorunlu din derslerinden çok daha ciddi durumlar ile karşı karşıya kaldık.

“KURUMLARIMIZ İLAHİYATÇILARA KALDI, BU DIŞ ASİMİLASYONDAN DAHA TEHLİKELİ”

Tüm bunların karşısında cemevlerimizin eğitim yuvalarına dönüşmesi gerekiyorken bazı cemevlerimizde okullarda yaşanılan asimilasyon sürecini tamamlar nitelikte uygulamalar yapılıyor. Cemevlerimizde Alevi Yol erkânı ile bağdaşmayan uygulamalar söz konusu. Cemlerde harem-selamlık olma, cenaze erkanlarımızda Sünni İslam ritüellerinin uygulanması ve açılan Kuran kursları okullardaki uygulamalardan daha tehlikeli bir hal aldı. Demokratik Alevi kurumları CEM Vakfı aracılığıyla ilahiyatçılar tarafından yetiştirilip cemevlerimize gönderilen dedelere karşı Aleviliğin gerçek özünü yaşayan pirlerimiz ile ilişkilenip Alevi toplumu ile onları buluşturamadı. Sonuç olarak kurumlarımızın çoğu ilahiyatçı dedelerin insafına kaldı. Bu da dış asimilasyondan daha etkili oldu.

“İLK ÖNCE ASİMİLASYONA HİZMET EDEN KİŞİLERDEN ARINMALIYIZ”

Tüm bunlarla nasıl başa çıkılır sorusunun cevabı çok can yakıcı ve bir o kadar da bedel isteyen bir şey. Radikal kararlar alınmalı, gelecek tepkilere göğüs gerilmeli. İlk önce asimilasyona hizmet eden kişilerden arınmalıyız. Asimilasyona hizmet etmektense varsın bir süre cem ve cenaze erkânı uygulanmasın. Ciddi bir eğitim süreci yaşanmalı, Alevi toplumu ile buluşulmalı. Kopuşlar olacaktır ama bu kopuşlardan sonra daha büyük ve daha hakikatli kucaklaşmalar yaşanacaktır.

“SARI SENDİKA GİBİ SARI ALEVİ DERNEKLERİ KURULDU”

-Alevi nefretinin, Alevi asimilasyonunun yükseldiği bir dönem yaşıyoruz. Kurumların geleceğe dair projeler üretmesi, kalıcı hukuk komisyonları kurulması, kararların çabuk alınması, hızlı refleks gösterilmesi, cemevlerinin ibadetin yanında birer okula çevrilmesi, asimilasyonun önüne geçilmesi gibi pek çok konuda toplum Alevi örgütlülüğünden çok şey bekliyor. Kurumlara neler önerirsiniz? Önermekle kalmayıp birlikte neler yapılabilir?

Evet, Alevi nefretinin ve Alevi asimilasyonunun çok yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Cumhuriyetin 2. yüzyılı için yeni bir konsept belirledi ve bunun alt yapısını cumhuriyetin birinci yüzyılının sonlarında hazırladı. Alevi Açılımları, Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Alevi İslam Dairesi Başkanlığı, nihayetinde cemevlerini Kültür Ve Turizm Bakanlığı’na bağlayan torba yasa bu anlayışa hizmet etmek içindi. Sonuç olarak devlet kendine göre bir Alevilik yaratarak Alevilere hizmet adı altında Aleviliği içten asimile etme planlarını uygulamaya koydu. Sarı sendikacılığı bilirsiniz; işçinin memurun haklarını savunuyormuş gibi görünüp aslında siyasal iktidar ile kol kola olan, bizzat siyasal iktidarın eliyle kurulmuş, amacı ise gerçek sendikacılığın önünü kesmek olan sendikalar. Yani devletin makbul işçisi ya da memurlarını yaratan sendikalar. Şimdi bu iktidarın sarı Alevi dernekleri ve vakıfları var. Bu dönem makbul Alevilere nefret yok, bu dönem Aleviliğin asimilasyonuna karşı direnen kesimlere karşı nefret suçları işleniyor.

“EĞİTİM AYAĞIMIZI BOŞ BIRAKTIK, ÖRTAK MÜCADELEYİ ÖRGÜTLEYEMEDİK”

Bu kadar yükselmesi siyasal iktidarın başarısı değil, biraz da bizlerin eksikliğinden, başarısızlığından kaynaklanıyor. Medyasıyla, maddi gücüyle her şeyi elinde bulunduran siyasal iktidar, ne kadar kurnaz düşüncesi varsa hepsini politika haline getirdi. Buna karşı biz ne yaptık? Kurumsallaşamadık, örgütlenme süreçlerimizde eğitim ayağımızı boş bıraktık ve kurumların ortak mücadelesini örgütleyemedik. Bu noktada birazcık zülfü yâre dokunmanın Alevi toplumu açısından çok olumlu sonuçlar doğuracağına inanıyorum. Toplumsallaşamadık. Asimilasyonun şehirleşme ile başladığını söyledik bu doğru fakat mücadeleyi sadece şehirler ile sınırlandırdık. Köylerimizde devletin asimilasyoncu televizyon kanallarıyla baş başa kalan, yapılan camilere karşı örgütlenmeyi aklına getiremeyen köy halkımızı unuttuk. Sonuç olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlayan torba yasa en çok köylerde bulunan cemevlerimizden beslendi. Hem şehir örgütlenmemiz hem köy örgütlenmemiz eksik kaldı. Bu tür örnekleri alabildiğince çoğaltabiliriz.

“CEMEVLERİNDE EĞİTİM MODELLERİ GELİŞTİRMELİYİZ”

Alevi asimilasyonu Alevi nefretini beraberinde getirdi. Tarih boyunca sapık bir inanç olarak görülüp aşağılanan, dışlanan, hakkında ölüm fetvaları verilerek fiziki olarak yok edilmeye çalışılan ve her seferinde katledilişlerinin üzeri örtülmeye çalışılan bir inancın mensupları toplumun diğer kesimleri tarafından nefretle karşılanır. 21. yüzyılda dahi mum söndü iftiralarına inananların sayısının çok fazla olduğu gerçeğinden hareketle nefret suçlarının devam etmesini yadırgamıyorum. Cezasızlık politikası siyasal iktidar tarafından meşrulaştırılırsa toplumun diğer kesimleri tarafından da meşru görülür ve işlenen nefret suçlarının önüne geçilemez.

Tüm bunların karşısında demokratik Alevi kurumları neler yapabilir sorusuna gelince her şeyden önce mevcut gerici-ırkçı eğitim sistemine karşı alternatif eğitim modelleri geliştirerek cemevlerimizi eğitim yuvasına çevirmeliyiz. Bir yandan mevcut eğitim sistemine karşı mücadele ederken diğer yandan okullarda savunmasız kalan çocuklarımızı kendilerini ifade edebilmeleri ve asimile edilmemeleri için bilgiyle donatmalıyız. Bu hemen olacak çok kolay bir şey değil ama bir yerden başlamalıyız. Durum gerçekten çok ciddi. Bir arkadaşının ‘siz mum söndürüyormuşsunuz’ dediği Alevi öğrencinin mum söndü iftirasının ne olduğunu  bilmediği için hiçbir karşılık vermediğini biliyorum. Ya da din dersinden etkilendiği için durmadan zikirmatik çeken ve ailesini küçümseyen 8. sınıf öğrencisi çocuğu biliyorum. Bir şeyler yapmazsak eğer bu tür örnekler daha da çoğalacak ve Alevi ebeveynler ile çocukları arasında çok büyük uçurumlar açılacak. Bu da başka bir sorun.

HUKUK KOMİSYONU

Bir de ilahiyatçıların yetiştirip cemevlerimize gönderdiği gri pasaportlu dedeler var. Asimilasyoncu eğitim sisteminden daha ikna edici. Okullarda çocuklarımız devlet eliyle asimile ediliyor, cemevlerimizde ise bu dedeler büyük, küçük, yaşlı, genç, kadın erkek demeden Alevi toplumunu toptan asimile ediyor. Kurumlarımız Aleviliğin özünü yaşayan analar ve dedelerden yardım almalı hatta kurumlarımızda analarımızın, dedelerimizin eğitim süreçleri başlatılmalı. Alevi kurumları Ocaklar ile zayıflayan bağlarını güçlendirmeli.

Başka bir konu, 30-40 yıllık kurumlarımızın düzenli işleyen, genişleyen ve ihtiyaç olduğunda karşılayabilecek hukuk komisyonları yok. Her dönem Alevilere yönelik nefret suçlarının devam etmesi nedeniyle şimdiye kadar çok güçlü bir hukuk komisyonunun oluşturulmuş olması gerekirdi.

“ÜNİVERSİTE ÖRGÜTLENMEMİZ YOK; İKTİDAR KENDİ ALEVİ GENÇLERİNİ YARATTI”

Üniversite örgütlenmemiz yok, gençlerimizi üniversitelerde de tarikatçılar cemaatçiler bekliyor. Yaratılan boşluktan kaynaklı olarak siyasal iktidar kendi üniversiteli Alevi gençlerini de yarattı. Kurduğu derneği besleyip büyüttü ve kurumsallaştırdı. Çok tehlike arz eden bu duruma karşı Üniversitelerde kendi örgütlüğümüzü yaratmalıyız.

Biz nereyi boş bıraktıysak siyasal iktidarlar o boşluğu asimilasyona hizmet edecek şekilde doldurdu. Her seferinde bunu neden biz daha önce yapmadık hallerine büründük, boşa düştük.

Geç değil, boşluklar hala dolmadı. Siyasal iktidar karşımıza daha kurnaz politikalarla çıkacaktır. En kısa zamanda eksiklerimizi tespit edip bir sacayağı oluşturmalıyız. Bu ayaklarından birini eğitim, ikincisini hukuki mücadele, üçüncüsünü de sokak mücadelesi oluşturmalı. Eğitim deyince ilk aklıma gelenler çocuklarımızın, gençlerimizin,  analarımızın, dedelerimizin, kurum yöneticilerimizin eğitimi. Hukuki mücadele deyince altına imza atmış olduğumuz uluslararası sözleşmeleri bağlayan anayasanın 90. maddesinin işletilmesi ve nefret suçları işleyenlerin cezalandırılmaları sağlamak. Sokak mücadelesinden bahsettiğim ise sadece demokratik eylemler değil; köy, mahalle örgütlenmeleri. Alevi kurumları kırsalda yaşayan Alevi toplumu ile bir an önce buluşmalı.

“SALDIRILARA KARŞI SADECE SAVUNMA HALİNDE OLMAMALI, ÇÖZÜM ÜRETEN BİR ÖRGÜTLÜLÜK OLMALI”

Kurumlarımızın kısa ve uzun vadeli programları olmalı. Siyasal iktidarların hamleleleri ile ortaya çıkan boşluklarımızı gören ve bu yönde tepki veren pozisyonundan çıkıp hangi konuda ne yaptık ve temel hak ve özgürlüklerimizi elde etmek için neler yapmalıyız pozisyonuna girilmeli. Bahsetmek istediğim gündemin peşinden gitmek yerine kendi gündemini yaratan, yapılan saldırılara karşı sadece savunma halinde olan değil de aynı zamanda yaptıkları hamleler ile çözüm üreten bir örgütlülük olmalı.”

Nilgün METE/İSTANBUL

İLGİLİ HABERLER: 

1- ‘İktidar manevralar yapıyor; bir duruşumuz olmalı, belirleyici olmamız gerekiyor-VİDEO
2-‘Alevi örgütleri mücadeleyi toplumsallaştırmalı, Alevi ailelerle ortaklaşılmalı’- VİDEO
3- ‘Alevi kurumları ortaklaşa bir enstitü kurabilirler; bir hukuk birimi kurulabilir’ – VİDEO

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak