Antep’te Abdalların yaşadığı mahalledeki kadınlar, çocukların eğitim görmesi amacıyla dernek açarak öğretmen talebi için MEB’e başvurdu. Talebi olumsuz yanıtlayan MEB “Kur’an kursu yapalım burayı, Kur’an hocası verelim’ yönünde cevap verdi.
Antep’te Hürriyet Mahallesi’nde yaşayan Abdallar, civar bölgede uyuşturucu kullanımının 9 yaşa kadar indiğine dikkat çekti. Okuma yazma oranının düşük olduğu bölgede özellikle kadınların okuma yazma eğitimi için imkanların olmadığı vurgulandı.
Evrensel gazetesinden Hilal Tok ve Berfin Türkmen’in haberine göre, Abdallar, eğitim başta olmak üzere birçok kamusal hizmet konusunda ayrımcılığa maruz kalıyor.
Eğitim konusunda mahallede bir dernek çalışması başlatan yurttaşlar, kısa sürede mahallede bir dönüşüm de sağlamışlar ancak pandemi sürecinde o da duraksamış.
Yaşanan mağduriyetleri Hürriyet Mahallesi’nden Abdal kadın ve çocuklar anlattı.
“HAYALLER EĞİTİM, GERÇEKLER KUCAKTA ÇOCUK”
Necla Buluter ilk önce Abdal halkının yaşadığı ayrımcılıklardan bahsediyor: “Biz düşündükleri gibi fikirsiz aptallar değiliz, biz Abdalız. Benim adım Pir Sultan Abdal’dan gelme, Hacı Bektaşi Veli’den gelme. ‘Sen Abdal mısın, o zaman sen kötüsün’ gibi görüyorlar. Bir de fakirlikten giyinmeyi bilmeyiz. Bizim de kültürümüz böyle. Beni ilk önce insan olarak gör. Okula giden çocuğumuz için veliler ‘Başında bit olur, Abdal çocukları çocuklarımızın içine koyma’ derler. Abdallar davul, zurna çalar, köye gider çadır kurar, köylerde toprak sahiplerinin tarlalarını biçer karşılığında buğday alırdı. Eskiden öyleydi, şimdi o kalmadı. Şimdi, mahallede kadınlar hurdaya çıkar, dilenir. Ben okumayı kendi kendime öğrendim. Abilerim okula giderdi, kızları göndermezlerdi. Yaşıtım kızların bazıları okula, bazıları Kuran kursuna gidiyordu. Ben de okulu çok istedim, bir gün annemi ikna etmek için gün boyu kapının önünde ağladım, annem kafama vurup ‘Sanki öğretmen mi olacaksın’ deyip kucağıma çocuğu verdi. Bizim kızlar en fazla liseye kadar okur, o da çok nadir. Okutmuyorlar kızları, gelin ediyorlar, sonra da kızlar kocasına içki parası kazanmak için dileniyorlar, dayak yiyorlar. Bunların hepsi okumadıkları için.”
“PANDEMİYLE DERNEK KAPANDI, ÇOCUKLAR SOKAKLARDA KALDI”
Necla çocukların bir geleceği olsun diyerek mahallede “Abdallarla Yardımlaşma, Kültür ve Spor Derneği” ve “İlk Umut Toplum Merkezi” adıyla çocukların eğitim alabileceği bir dernek açtıklarını söylüyor, “Kadınlar hurdaya gidince çocuklar sokaklarda kalıyor. Ben bu çocukların hepsini toplayıp derneğe götürüyordum. Onlara günlük yemek yapardım. İki öğretmenimiz vardı, bana da çocuklara da çok yardımları oldu. Çocuklar sokaklardan kurtuldu. Sonra pandemi çıktı, dernek kapandı, çocuklar yine sokaklarda kaldılar. Dernek hala kapalı, eğitim faaliyeti yok çünkü fon yok. Okuma yazma bilmeyen kadınlar da vardı gelen. Çok kişi okumayı öğrendi burada. Spor dersleri vardı. Mahallede uyuşturucuya düşen çok çocuk oluyordu. Anneleri babaları yok başlarında, hırsızlıktan hapse giren çok, saz çalsınlar diye aldık koyduk ama devlet hoca vermedi. Öğretmenlerin ücretini karşılamadılar. MEB’e başvurduk, ‘Kur’an kursu yapalım burayı, Kur’an hocası verelim’ dediler. Biz onlara ‘hocaya, Kur’an kursuna değil eğitime ihtiyacımız var’ dedik. ‘Ya Kur’an hocası verecekler, ya da başınızın çaresine bakacaksınız’ dediler.”
“OKULLAR KAPANDI, UYUŞTURUCU KULLANIMI ARTTI”
Devlet okuluna giden çocukların yaşadıkları ayrımcılık ve dışlanma yüzünden okulu sevmediklerini ancak dernekte bunu aştıklarını anlatan Necla, “Dernekte çocuklar okulu öğrendi, tuvalete gitmeyi, kalem tutmayı, yemek yemeyi öğrendi. Çocuklar devlet okuluna gitmeye korkuyorlardı, ellerinden tutup biz zorla götürüyorduk. Dernekle bunu değiştirdik, okulu sevmeye başladılar, eğitim ilerlemişti. Ama dernek kapandı çocuklar okuldan uzaklaştılar” dedi. Pandemideki yasakların hurdayla geçinenleri nasıl aç bıraktığını şu sözlerle ifade etti:
“Bizimkiler hurdaya gider günlük çalışır. Sokağa çıkmak yasaklanınca günlük 20 lirayı bile kazanamadılar. Bizimkiler düğünde davul zurna çalarak geçiniyorlardı. Onlar yasaklanınca düğünler bitince millet sokakta kaldı. Herkes aç kaldı. Fabrikada çalışanlar çok az. Sigortasız çalışıyor çoğunluğu, onlar da çıkarıldılar. Günlük çalışanlar çoğunlukta. Devletten gelen yardım da yetersizdi. Tablet alan olmadı, çoğunun evinde internet yok, kimisinde telefon bile yok. Evde, boşluğa düştü küçücük çocuklar, uyuşturucu kullanımı arttı.”
“FABRİKADA İŞ VERMEZLER, TARLADA AYRI YEMEK YERLER”
Antep’te birçok fabrika var ancak kendilerine çok az iş verildiğini söyleyen Necla sözlerine şöyle devam etti:
“Bizimkiler isteyerek işsiz kalmadılar. Bu Abdal çalışmaz, etmez, diyerek iş vermiyorlar. Fabrikalarda çalışanımız az. Tarlaya fıstığa çalışmaya gittiğimizde de dışlanırız. Diğerleri yemeğini bizden ayrı yer. Hacı Bektaş’ta ayrımcılık olmaması lazım hepimiz alevi toplumuyuz ama orada bile ayrımcılık var. Aynı kandan aynı candanız ama ayırıyorlar bizi. Burada Suriyelilere de ayrımcılık çok fazla. Biz Suriyelilere sahip çıktık. Savaştan sonra buraya gelen Suriyeli Abdallar var. Onlara ev vermediler. Parklarda çadırlarda kaldılar. Topladık mahallemize getirdik. Evlerimizin damlarında çadırlar kurduk, evi olanın evine yerleştirdik. Derneğe onların çocuklarından gelip eğitim gören çok vardı. Romanlar, Domlar az çok bilinir ama biz çok bilinmeyiz. Hepimiz dışlanıyoruz ama farklı toplumlarız.”
“DEVLET BİR ŞEYLER YAPMALI”
Necla, erken yaşta evlendirilmiş, mahallede çocuk evliliklerine karşı da bir mücadele yürütmeye çalıştığını belirterek şu aktarımda bulundu:
“Ben 14 yaşında evlenip 15 yaşında anne oldum, bunu başkaları yaşasın istemedim, ne kadar kötü olduğunu biliyorum. Çok toplantılar, görüşmeler yaptık, kocamla çok mücadele ettik, bazılarını şikâyet ettik polise. Bazılarını engelleyebildik ama bazılarına gücümüz yetmedi. Çocuk istiyormuş gibi gösteriyorlar bazen ama küçücük çocuk nasıl istesin o yaşta? Çocuğa altın küpe, bilezik takıyorlar, elbise veriyorlar çocuk ona seviniyor, evlenmek istiyor zannediyorlar. Devlet bu çocukların sorumluluğunu almalı. Bu çocuğun ne zamana kadar okuyacağını takip etmeli. Bu çocuklar ayrımcılığa uğrayınca okuma hevesleri kırılıyor. ‘Ben doktor, öğretmen olacağım’ gibi bir hayalleri yok. Dilenen çocukları yakalayıp annelerinin babalarını yanına getiriyorlar. Gelir yok diye çocuğunu mecburen dilenmeye gönderen anneye sahip çıkmıyorlarsa burada devletin suçu var. Bu çocukların başka bir gelecekleri olabilir. Dilenmeye giden çocuk öyle büyür, kendi çocuğunu da öyle büyütür. Ben bu çocukların okula gitmesini eğitim görmesini istiyorum. Bizim mahallemize okul kursalar, çocuklarımız dışlanmadan eğitim görseler geleceğimiz değişir. Kadın sabahtan akşama kadar dileniyor ki kocasının içki parasını çıkarsın, dayak yemesin, kocanın kendine bir faydası yok ama yine de o olmadan olmaz diye, ‘ne yaparım, nereye giderim, ne yer içerim?’ diye düşünüyorlar. Ama mahallede bir psikolog olsa bu kadınlar ‘ben bunu niye yapıyorum?’ diye düşünebilir. Bu insanların işe ihtiyacı var. Kadının ‘Ben mecbur muyum bunu çekmeye, ben kazanıp ben getiriyorum zaten’ deyip kendini kurtarması lazım, bu düşünceyi yerleştirmek için devletin bir şeyler yapması lazım.”
Yoruma kapalı.