PİRHA- Türkmen Alevi köyü Ardahan Seyitören’de yaşayan Veli Alşan’ın kentleşme ve göçün başlamasıyla birlikte değişen köy hayatındaki değişikliklere dair tespitleri şöyle: “Hane çok olsa da nüfus az. Tarım ve hayvancılık bitik. Eskisi gibi rençberlik yok. Gurbet çıktı eski cemleri göremiyoruz şimdi. Cemevleri yapıldı ama 12 hizmeti sürdüremiyorlar. Eskiden kara lastik bile yoktu ama insanlar daha sağlıklıydı.”
Bir akşam yolumuz Seyitören köyünün yaylasına düşüyor. Türkmen Alevi köyü olan Seyitören Ardahan’ın Damal ilçesine bağlı. Yayla Damal’ın en yüksek ziyaretlerinden Ilgar Dağı’nın eteklerinde yer alıyor. Bütün köyler gibi Seyitören de büyük şehirlere göç vermiş ve nüfusu yarı yarıya azalmış. Köyün temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılık. Ancak gençler büyük şehirlere göç ettiğinden dolayı artık tarım da hayvancılık da eskisi gibi yapılmıyor.
HANE ÇOK NÜFUS AZ
Yaylada Veli Alşan amcaya mihman oluyoruz. 1953 doğumlu olan Veli amca şimdi 65 yaşında. Bu yaşına rağmen yaylaya çıkan Veli amcanın 11 tane torunu var. Torunlarından sadece üçü yanında. Veli amcayla eskilere dair hummalı bir sohbete başlıyoruz. “Eskiden” diye söze başlayan Veli amca, “Her evde 10, 12 nüfus olurdu. Şimdi yoktur. Şimdi köyün yarısı gurbette bir hanede 2, 3 nüfus var. Hane çok olsa da nüfus azaldı” sözleriyle özlemini dile getiriyor.
KÖYLERDEKİ VAHİM DURUM, ÇOBANLAR BİLE İTHAL
Hayvancılık, ekin ekmek, rençberlik, artan mazot ve gübre fiyatları, çobanlık ve tabi ki köyde Alevi inancının eskiden nasıl yaşandığı gibi birçok konuda muhabbet ediyoruz Veli amca ile. Hayvancılığın giderek tükendiğini söyleyen Veli amca, köylerdeki vahim durumu şöyle özetliyor bize:
“Burada geçimimizi hayvancılıkla sağlıyoruz ama artık o da bitiyor. Ekin ekme bitmiştir. Eskisi gibi rençberlik de yok. Gübresine gücümüz yetmiyor, traktörle sürüyoruz mazota gücümüz yetmiyor. Mazotun litresi 6 liraya çıkmış. Kontağı çevirdiğin zaman bir inek versen o senenin işini göremiyorsun. Hayvancılıkta para var ama hayvanı beslemek çok zor oldu. Bir ton saman eski paraya göre bir milyar. Bir ineği versen 3 milyara, dört milyara veriyorsun. İki, üç tonu yiyor kışın o inek. Bir ineği sattığın paraya bir ineğin yemesini anca kurtarıyorsun. Yani bir hayvan vereceksin birisini besleyeceksin. Şimdi hayvancılık yapıyorsak da dışarıdan çocuklarımız çalışıp para getiriyor da anca onların yemesini karşılayabiliyoruz. Önceleri çok iyiydi. Herkes ekinini ekerdi, şimdi köylerde hiç ekin var mı? Sayacak olsan 50 tane tarlaya çıkmıyor. Gözümüzün alabildiğine tarla ekilirdi eskiden. Şimdi hep bıraktılar. Kimsenin gücü yetmiyor. Traktörle ot götürüyorlar bir dönemini 100 liraya bile götürmezler şimdi. Çünkü kurtarmıyor. Bir de ekinciliğin gübresi para, sürdürmesi para, patosu para, otunu balya yaptırması para, hepsi para. Gel de bu koşullarda tarla ek, biç, hayvancılık yap. Çoban dahi bulamıyoruz şimdi. Bu sene Iğdır’dan getirdik çobanı. Şimdi çobanlar da ithal.” Tam burada gülüyor Veli amca. Biz de gülüyoruz onunla birlikte, aslında ağlanacak halimize. Ardından Veli amca eskiyle şimdiyi karşılaştırıyor ve devam ediyor anlatmaya: “Eskiden daha iyiydi. Eskiden traktör yoktu misal mazot derdin yoktu. Kendi gücümüzle, öküzle, atla bunlarla işimizi görüyorduk. Ama şimdi mazota gücümüz yetmiyor ki. 6 liraya çıkmış mazotun litresi nasıl iş göreceksin ki. Kurtarmıyor yani, kurtarmadığı için de iş bitmiştir.”
“O DÖNEMİN İNSANLARI DAHA SAĞLIKLIYDI”
Yaşından dolayı çarık devrine de yetişen Veli amca “Fakirlik çok vardı” diyor ve ekliyor: “Kara lastik bile yoktu o zamanlar. Ama o dönemin insanları daha sağlıklıydı. Doktor yoktu eskiden ama bu kadar hastalık da olmuyordu. Şimdiki iyi gençler eski adamların 40 yaşındaki hali gibi yolda gidemezler. Derelerde tırpan biçerdik yaylaya 10 dakikaya çıkardık biz. Şimdiki gençler bir saate değil iki saate de çıkamaz. Eski adamlar öyleydi. Eskiden çay yokmuş hep yoğurt yerlermiş. Bitik şimdi. Arpa unu yapardın, buğday unu yapardın doğal şeylerdi yediklerin. Şimdi ekmek bile zararlı. Bile bile yiyoruz. Ne yapacaksın.”
“ESKİ CEMLERİ GÖREMİYORUZ ŞİMDİ”
Veli amca eskiden kışın sık sık tutulan cemlerin, ziyaretlere gidip kurban kesmelerin azalmasından ve eski tadı vermediğinden de yakınıyor:
“Eskiden cemlerimiz sık sık olurdu. Şimdi gurbet çıktı insanlar azaldığı için pek olmuyor cemler. Olsa da eski dönemdeki gibi olamıyor. Eskiden musahip olunuyordu. Görülüyordu, soruluyordu, kurbanlar kesiliyordu. Eski cemleri göremiyoruz şimdi. O zaman dedelerimiz bu yöreden değil Antep’ten gelirdi Musa-i Kazım ocağından. Şimdi öyle cemler yok. Olsa da 12 hizmeti sürdüremiyorlar şimdi. 12 talip şarttı halkayı doldurması için, şimdi o yok. Eski büyük evlerde olurdu cemler. Şimdi evler küçüldü, insanlar sığamıyor. Şimdi cemevleri yapıldı. Daha güzel herkes toplanabilir ama toplanamıyorlar. Gurbet çıktı zaten köy halkı hep gurbete gitti.”
“ZİYARETE ÇIKIŞLAR DA AZALDI”
Eskiden Ilgar dağındaki ziyarete çıkışların daha fazla olduğunu söyleyen Veli amca, şimdilerde bunun da azaldığını üzülerek belirtiyor. Şimdi tek tük çıkıp ziyarette kurban kesenlerin olduğunu bunun yanında da gurbetten gelenlerin merak edip çıktıklarını söylüyor Veli amca ve yine dayanamayarak eskiyle şöyle kıyaslıyor: “Eskiden kalabalık çıkardı oraya, ailece çıkarlardı. Traktörlerle çıkarlardı, atla çıkarlardı. Kurbanları götürürlerdi kurban keserlerdi. Yani kurban kesersen dostunu, komşunu, hısım akrabalarını hep davet ediyorsun. Geliyorlar kurbanı pay ediyoruz orada. Ama şimdilerde pek o kadar giden yoktur.”
Veli amcayla konuşurken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz. Saate baktığımızda yaylada uyumak için geç bir saat olduğu fark ediyoruz ve mihmanlığı burada sonlandırarak evimizin yolunu tutuyoruz.
Suay ABAK/ARDAHAN
Yoruma kapalı.