PİRHA-12 Eylül’de, siyasi nedenlerden dolayı, 10 sene boyunca cezaevinde kalan Kamber Ateş, çözüm sürecini değerlendirdi. Ateş, hükümetin Kürt sorunu üzerinde yapılan görüşmeleri hakkında konuşarak, “Aktörlerin davranışları, sürdürücüleri bize tam yansımayan, güvensizliklerimizi ortadan kaldıran bir yerde değil” diyerek, “Aktörlerin biraz adım atması, topluma dönük daha kapsayıcı, içimizi rahatlatıcı davranışlara girmesi gerekiyor” ifadesinde bulundu.
Kamber Ateş, hükümetin Kürt sorununa yönelik başlattığı görüşmeler hakkında konuştu. Ateş, 1980 askeri darbesinden günümüze devletin Kürt sorununa olan yaklaşımında bir farklılık olmadığını belirterek, “Hepimizin kafasında güvensizlikler var. Yani yaşanmışlıklardan kaynaklı olarak gerekse bu işin sürdürücülerine ilişkin, hepimizde bir algı var, bu algının bir biçimde bir barışa doğru evrilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
“NEOLİBERAL POLİTİKALARIN UYGULANMASI İÇİN DEMOKRATİK KİTLELER HEDEF SEÇİLDİ”
12 Eylül darbesinin Türkiye’de hedef seçtiği belirli kuşakları imha etmek amacıyla yapıldığını anlatan Ateş, Neoliberal politikaları ülkede uygulamak amacıyla demokrasi mücadelesi veren kesimlere baskılar uygulandığını söyledi. Ateş, konuşmasında şu ifadelere yer verdi:
“12 Eylül, bir kuşağı yemek için, devlet dediğimiz mekanizma bir kuşağı, önündeki engelleri kaldırmak, imha etme üzerine kurmuş, düzeneğini de ona göre teşkil ettirmiş. Bizim kuşak onlardan sonra gelen bir kuşak olduğu için 78 kuşağı diye tarif ediyoruz biz. Şimdi bu kuşak çok yaygın bir kuşaktı. Yani köylerden, mezralardan tutun da kentlerin bütün alanlarında bu devrimci kuşak sahaya hakimdi. Yani memleketinin her tarafında aşağı yukarı bulunan bir kuşaktı ve bu kuşak hem kontrgerilla hem NATO kuvvetleri tarafından adeta hedef tahtasına konulmuş bir kesimdi. Niyetleri ne? 24 Ocak kararları dediğimiz neoliberal politikalara geçmek için önünde demokrasi mücadelesi veren bu kuşağın ortadan kalkması gerekiyordu. Şimdi kalkışma olayı olunca kuşağın tamamını imha üzerine bir politika sürdürdüler ve savaş esiri muamelesi yaptılar bize. Yani biz o direnme savaşı dediğimiz Amerikalıların Vietnam’a yaptığı uygulamaların aynısını bize uyguladılar. Çeşitli cezaevlerinde mesela Mamak’ta biraz farklı, Metris’te biraz farklı, Diyarbakır’da biraz farklı olmakla beraber ama bütün kuşağın tamamını demokratik olan bu kuşağı devre dışına, denklem dışına bırakmak için ellerinden gelen ne varsa yaptılar. İşkencenin bin bir türlüsü. Yani bin bir akla, hayale gelmeyecek işkence seanslarından geçtik.”
“ORADA GENERALLER YAPIYORDU ŞİMDİ DE KIRAVATLILAR YAPIYOR”
12 Eylül 1989 darbesinde Türkiye’de uygulanan politikalara değinen Ateş, şu anda uygulan yöntem ve politikaların varlığını koruduğuna değinerek şunları konuştu:
“Sivil cezaevlerine geçene kadarki bölüme kadar sadece nefes alabilecek hale getirmek için her türlü uygulama üzerimizde uygulandı. Yani Esat Oktay Yıldıran’ı yani bugün kamuoyu biliyor. Ankara Mamak Cezaevi’nin Raci Tetik’i biliyor. Yaptığı işkenceler dilden dile dolanıyor. 3 ay boyunca dal dediğimiz Ankara menşei açısından derin araştırma laboratuvarları özel işkence yöntemlerinin kullanıldığı bir alanda 3 ay boyunca kalıyorsun, oradan çıkıyorsun. Cezaevlerinin kendine göre bir işleyişi var. Yani kısacası hani geriye dönüp baktığımızda bu kuşağın tamamı biraz denklem dışına itilmiş ya da imha siyasetlerine uygun olarak da bir fiil imha etmeyi esas alan bir yerde olduğunu görüyor zaten.
12 Eylül’deki uygulamalar da hukuk nasıl bir işlev gördüyse ki o dönem işte bizim kuşağın birçok insanını hangi mahallede oturmuşsa orada ne cinayet hepsini yıktılar. Milletin üstüne yıktılar yani o genç kuşağın çoğunun üstüne yıktılar, devre dışı bırakmak için. Şimdi bugünkü hukukta hani kravatların elinde ama kravatların da maşallah o dönemin generallerinden farklı bir şey yapmıyorlar. Bir insanı tutukluyorsan delilinin olması lazım, yani hukuk böyle işliyor. Ama delil olmadan önce suçluyorsun alıyorsun, ondan sonra suç yüklemeye çalışıyorsun. Yani bugün bir değişiklik yok aslında orada. Hukuk sistemimizin işleyiş biçiminde bir farklılık yok. Sadece ne farklılık var? Orada generaller yapıyordu şu anda kravatlı insanlar yapıyor. Normalde hukuk normlarına göre yapılması gerekenleri yapmak yerine tersi bir durum. Önündeki engelleri siyasi iktidarlarını devam ettirebilmek için önündeki kim, hangi engel var varsa onlara bir hukuksal kılıf bulunuyor, yargı eli, yargı sopasıyla bastırmaya çalışıyor. Şu anki yaşadığımız sürecin Türkiye toplumuna bir faydası zaten yok. Bu insanların da böyle zaten başından beri ilan ettiği yasalara uymayan bir yönetici sistemi var. Yasaları da dinlemiyor, bunlar bir de yeni bir anayasa yapacaklar. Bugüne kadar siz hiçbir anayasaya uymamışsınız, anayasanın hiçbir kuralına uymamışsınız, nasıl inandırıcı olacak yani? Sen neye göre bir anayasa yapacaksın? Hadi diyelim ki yaptın. Senin bu yasaya uyma garanti var mı? Yok.”
“HERKESİN ÖZELEŞTİRİ VERMESİ GEREKİYOR”
Cumhuriyet’in kuruluşunda yer alan bütün kesimlerin özeleştiri vermesi gerektiğini savunan Ateş, “Cumhuriyetin bütün aktörleri hatta sol sosyalist gruplar, hatta Kürt hareketi, hatta devletin kendisinin önce yaşanmış bu 100 yıllık sürecin bir değerlendirmesini yapması lazım. Yani bu değerlendirme cumhuriyetin değerlendirilmesi: “Hani biz nerede hata yaptık? nasıl hatalar işlendi? Bugüne gelindi” gibi herkesin bir öz eleştiri yapması gerekiyor. Çünkü cumhuriyetin başlangıç noktasına baktığın zaman Erzurum Kongresi’ne, arkasından Sivas Kongresi’ne devamında Amasya Kongresi. 1921 Anayasası’na baktığın zaman hani bir yerde bütün etnik kimliklerin, bütün inanç gruplarının kendini ifade edeceği taahhüdü var. Sonra bu taahhüt İngiltere’yle yapılan anlaşmadan sonra bir bakıyorsun parantez kapatılıyor. Tek millet, tek vatan, tek tek tek giden böyle bir cumhuriyete dönüşüyor. Bu parantez kapatıldıktan sonraki yaşanan süreçlerin tamamı, dahili olan her kesimin mutlak bir öz eleştiri yapması, samimi duygularını ifade etmesi gerekiyor; Kürtler, Aleviler vesaire diğer azınlıklar diğer gruplar, inançlar…”
“TÜM AKTÖRLERİN ADIM ATMASI, KAPSAYICI, İÇİMİZİ RAHATLATICI DAVRANIŞLARA GİRMESİ GEREKİYOR”
“Barışın olması iyi bir şeydir” diyen Ateş, “Fakat hepimizin kafasında güvensizlikler var” diyerek konuşmasını şu şekilde açıklık getirdi:
“Yani yaşanmışlıklardan kaynaklı olarak gerekse bu işin sürdürücülerine ilişkin, hepimizde bir algı var, bu algının bir biçimde bir barışa doğru evrilmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki daha halen askıda duran böyle garip bir şablonda kalıyor. Onun için de tüm aktörlerin biraz hani adım atması topluma dönük daha bizi kapsayıcı, içimizi rahatlatıcı davranışlara girmesi gerekiyor. Ha tabii biz yurttaşlar olarak ya da insanlar olarak elbette hepimizin herkes hakkında bir düşüncesi vardır. Ama barış sürecini olumsuz etkileyecek bir cümle kurmak doğru bir şey değil. Bu süreç açısından söylüyorum. Ama bu sürecin şu şöyle bir yanı var. Yani %70’i 80’i dış etmenlerden kaynaklı bana göre biraz dış etmenlerin dayattığı bir zorunlu dans var. Bir şeyler olacak. Hepimiz diyoruz ya da toplumun büyük bir kesimi diyor bir şeyler olacak. Ama ne olacağını bilmiyoruz, nasıl olacağını bilmiyoruz. Güven güvensizliklerimiz hala askıda duruyor. Her şeye rağmen ne kadar güzel adım atılırsa yani toplumların inanç gruplarının demokrasi adına özellikle ne kadar iyi adım atılırsa biz o kadar mutlu olacağız ya da mesut olacağız ya da bu hakların kullanımı için çaba sarf edeceğiz. Şimdi yani iş dinamiklere baktığın zaman herkes bir beklenti içinde. Yani bu beklentiyi karşılayacak olan aktörlerin süreci hızlandırması gerekiyor.”
“KENDİ KENDİNE YETEN KENTLER”
Demokratik bir yönetim için yapılması gereken sorunlara çözüm önerisinde bulunan Ateş, şu noktalara vurgu yaptı:
“Tabii bunun çözümü nedir, ne değildir meselesine gelince biraz kafa kurcalarsak şöyle bir şeyler de var. Mesela bu yerinden yönetim. Yerel yönetim 1900’lerin başında sosyalistlerin tartıştığı bir konu var: “Kendi kendine yeten kentler.” Yani ekonomisi, idari sistemi, hukuksal düzeni kendisinin inşa edeceği yani bileşenleriyle, o topluluğuyla birlikte böyle bir tartışma var. Mesela Ankara üzerinden değerlendirecek olursak, Ankara’nın çeşitli ilçeleri var. Burada bir tarım da yapılıyor. Meyve, sebze bahçeleri de var. Yani bu topluluklar dağıtılmadan idari düzenlemeler… 1900’lerin başlarında sosyalistler bunu tartışmış. Alevilerin de şöyle bir düşüncesi var: “Rıza Şehirleri” dediğimiz aslında birbirine benzer oluşumlar, rızalık alınarak, bunun bir idari düzenleme şeklinde dizayn edilmesi. Buradaki en önemli konu toplumun ve toplulukların bir noktada kalması birlikte durması birlikte hareket etmesi ama kendi özgünlüklerini orijinalliklerini koruyarak yani bu düzenlemeyi dikkate almaları gerekiyor.”
“TEMENNİMİZ AKTÖRLERİN BUNU BAŞARMASI”
Adım atılmadığı taktirde birçok senaryonun yaşanabileceğini dikkat çeken Ateş, “Yani geçmişteki yaşanmış tarihsel hırs ve kinler üzerinden kurulu bir şey Türkiye toplumunun tamamına ya da Irak’a ya da Suriye’ye ya da oraya buraya yansıması çok farklı olur. Ama bunu bu aktörlerin düşünmesi gerekir. Yani bizim de temennimiz o insanların bunu başarması” diye konuştu.
Kamber YILDIZ/ANKARA
Yoruma kapalı.