PİRHA- Bodrum’un tek Tahtacı köyü olan Kumköy-İrmene’de bir arkadaşının fikri ile lavanta ekmeye başlayan Hüray Önal büyük ilgi topluyor. Tek amacının köyünün verimli topraklarını değerlendirerek köyünün kalkınmasına destek olmak olduğunu söyleyen Önal, “Üniversite bittikten sonra döndüm ve köyüm hiçbir zaman gelişmedi. O kadar verimli topraklar olmasına rağmen insanlar üretim yapmıyor. Geri dönüp geldiğimde baktım ki her şey aynı ve üretmeye karar verdim” diye vurguluyor.
Kumköy- İrmene, Bodrum’da tek Tahtacı köyü olarak ilgi çekiyor. Uzun yıllardır geleneksel olarak ‘Canlar Festivali’nin yapıldığı köy olan İrmene, ayrıca yurttaşlar tarafından büyük ilgi ile karşılaşıyor. Köye girerken etrafının çok sık çam ormanları ile çevrili olduğu görülüyor. Olmazsa olmaz organik köy kahvaltısı ile başlayan merakımız ile lavanta tarlasına doğru yola çıkıyoruz. Ekili bostanların içerisinden geçip tarlaya varıyoruz. İlk başta renkli kovaların neden tarlaya kadar taşındığını anlayamamış olsak da genişçe bir kuyu ile karşılaşmamız ile merakımız son buluyor. Meğer şebeke suyunun tarlaya kadar ulaşamamasından dolayı sarnıçtan çekilen su taşınarak tarlaya gidiyor ve hikaye de tam buradan başlıyor.
Verimli toprakların değerlendirilerek köyün kalkınmasına destek olunması amacıyla büyük umutlarla ekilen lavantalar ilk hasadını vermiş. Büyük umutla ekilen, görüntüsü ve kokusu ile ilgi gören lavantanın bölgede üretiminin yaygınlaşmasını isteyen Hüray Önal, gençlerin sürece dahil olması gerektiğine dikkat çekiyor. Şebeke suyunun tarlaya ulaşmamasından dolayı fidanları kuyudan çektiği ve kovalarla taşıdığı yağmur suyu ile sulayan Önal, bu konuda ayrıca destek bekliyor.
Hüray’ın lavanta tarlasının hikayesini kendi ağzından dinleyelim:
“GERİ DÖNDÜĞÜMDE DEĞİŞMEYEN TEK ŞEY KÖYÜMDÜ”
“Doğayla ilişkim zaten hep vardı. Bu köy Ege bölgesinin Tahtacı köyü olarak biliniyor. Küçüklükten beri doğa ile iç içeyiz. Hem köyden hem de şehir hayatından ayrı kalmadım” diye konuşan Önal, üniversiteye gitmesi ile ilk defa şehir dışına açılıyor. Farklı kültürler ile tanıştığını sözlerine ekleyen Önal, okul bittikten sonra köyüne döndüğünde ise değişmeyen tek şeyin üretimin olmadığı gerçekliği oluyor. Önal şöyle devam ediyor:
“Liseye gidene kadar hep köy hayatının içindeydim. Çok fazla dışarıyı, şehir hayatını görmüşlüğüm yoktu. Üniversite bittikten sonra geri geldim ve köyüm hiçbir zaman gelişmedi. Köyümde bakkal bile yok. İnsanlar üretim yapmıyor. Genellikle Bodrum’da çalışıyor. Gençler ya turizm ile ilgileniyor ya da başka bir iş ile uğraşıyorlar. Köyüm doğanın içinde, çam ormanlarının arasında çok güzel bir köy ama değerlendiren yok. Üniversitede az çok insanın ufku açılıyor, değişiyor. Değişik insanlarla tanışıyorsun, kültürlerle harmanlaşıyorsun. Geri dönüp geldiğimde baktım ki köyümde hiç bir gelişme yok. Bu şekilde üretmeye başlamak istedim.”
“BİR ARKADAŞIMIN FİKRİ KIVILCIMI TETİKLEDİ”
Köyde toprakların ekilmemesi ile birlikte üretimin olmaması, gençlerin sürekli dışarı çıkma arzusu gibi sebeplerden ötürü gençler ile düzenlenen toplantı esnasında bir arkadaşının köy topraklarına lavanta ekilmesi fikri bir kıvılcımı doğuruyor. Önal’ın tarlasının sürülmesi ve lavantanın toprağa düşme hikayesi böyle başlıyor:
“Ocak ayında arkadaşlarla gençliği toplamak, birlik olmak adına toplantı düzenledik. Toplantı düzenlerken orada bir arkadaşım ‘Buraya bir lavanta tarlası oluştursak, lavanta diksek nasıl olur?’ diye bir fikir ortaya sundu. O fikir öylece bir kıvılcım ile doğdu. Sonra ben bunun üzerine düşünmeye başladım. Lavantanın internetteki araştırmalarına, para ve insan getirisine baktım. Nisan ayında lavanta ile ilgilenen mühendis bir arkadaşı buldum. Konuştuk ve Isparta’dan fidanlarını getirttim. İlk adımı böyle attım. Tarlayı ilk olarak komşumuzun traktörü ile sürdük. Arkadaşlarım, annem ve babam hepsi yardım ettiler. Çukurları açtık, fidanları diktik. Suyu kuyudan çekiyorum. Taşıma su ile değirmen döndürmeye çalışıyorum açıkçası. Şebeke suyu bağlatmayı düşünüyorum. Zaten çok su isteyen bir bitki değil lavanta. Aralıklarla suluyorum. Kovaları el ile taşıyorum.”
“PROJEYİ BELEDİYEYE GÖTÜRDÜM”
Bodrum merkezde muhasebecilik yaptığı işinden çıktığı gibi tarlaya koşan Önal, kalan zamanını yabani otları temizleme ve sulama ile geçiriyor. Lavanta tarlası projesi ile Bodrum Belediyesi’ne giden Önal, burada olumlu karşılandığını ve ileri süreçte fidan ve şebeke suyu tahsis edilmesi konusunda yardım sözü aldığını söylüyor. Önal, “Bodrum’da mali müşavirlik ofisinde çalışıyorum. Saat 18.00’de işten çıkıyorum. Sonra tarlaya koşuyorum. Çapasını yapıp, yabani otları temizliyorum. Sulamasını yapıyorum. Zamanımın çoğunu burada geçiriyorum. Hatta Bodrum’da yaşamama rağmen bu sene hiç denize gitmedim. Bütün vakti burada harcıyorum. Belediyeden randevu aldım. Belediye başkanımız ile bire bir görüşme şansım olmadı. Ama bu projelere bakan bir arkadaş vardı. Projemi ona anlattım. Onlar da lavanta ile ilgili proje düşünüyorlarmış ama kimse bu fikirle gelmemiş. Onların araştırmalarına göre bizim bu bölgelerde daha önce Fransızlar parfüm fabrikası inşa edeceklermiş. Ama yapamamışlar. Lavanta burada çok güzel yetişebilen bir bitki. Bana fidan ve su konusunda yardım edeceklerini söylediler” diye sözlerine ekliyor.
“LAVANTALARA EN YOĞUN İLGİ KADINLARDAN”
“Dolmuşa lavantalar ile bindiğimde hiç tanımadığım kadınlar tarlayı görmek için numaralarını veriyor” diyen Önal, güzel bir ilginin olduğunu söylüyor. Şebeke suyunun olmaması ve kovalar ile suyun tarlaya taşınmasının zahmetli olduğuna dikkat çeken Önal, ilk etapta bir dönümlük lavanta ekiyor. Önal, sözlerinin devamında şunları vurguluyor:
“Tarlada bütün yorgunluğumu unutuyorum. Bütün gün bilgisayar başındayım yorucu değil ama stresli bir mesleğim var. Toprak ile uğraştığımda hem kötü enerjimi atıyorum. Lavantaları topladıkça, onlarla ilgilendikçe çok hoşuma gidiyor. Severek yapıyorum. Yorgunluğum bir anda gidiyor. Takdir ediyor insanlar. Hem genç, hem kadın olduğum için övgü ile karşılaşıyorum. Hatta dolmuşa lavantalar ile bindiğimde hiç tanımadığım kadınlar tarlayı görmek için numaralarını veriyor. İnternetten satın almak, görmek için mesaj atanlar oluyor. Bu sene deneme olarak 5 dönümlük arsaya 1 dönümlük ektik. Fidanlar şu anlık 3 aylık. Fazla bir hasatım yok. İlk hasatımı satmak istemedim. Eşime, dostuma hediye ettim.”
“KÖYÜMÜZ EKİLECEK AYNI ZAMANDA KALKINACAK”
Önal, 2005 yılında bir şirketin yok pahasına köylülerin arsasını satın alarak arsaya golf sahası yaptığı ve şimdi ise köylülerinin o golf sahasına çalışmaya gittiği gerçekliğinin altını çiziyor. Köyün verimli topraklarının işlenmesi gerektiğini ve bunun da ancak gençler ile mümkün olabileceğini ifade eden Önal, sözlerinin sonunda şu çağrıda bulunuyor:
“Köyümüzün birçok arsası golf sahasına satıldı. Tembelliğe alıştığımız içim köylü arsalarını ucuza sattı. Gelen para ile belli bir dönem lale devri gibi yaşadılar. Ama köylümüz şimdi o golf sahasında çalışmaya gidiyor. Erkekler, gençler olarak oturuyoruz. Tembelliğe alışmışız. Tarlalarımız boş duruyor. Üreterek köyümüzü kalkındırabiliriz. Bu 5 dönümlük arsanın hepsine lavanta dikeceğim. Sosyal medyada tutuyor zaten. Buraya insanları çekmek istiyorum. Köyümün kalkınmasını ve adının duyulmasını istiyorum. İnsanları buraya çekmek demek pazara çekmek demektir. Yani hem köyüm kazanacak, hem de köylüm üretmeye başlayacak. Topraklarımız çok verimli. Domates, biber, börülce, nohut ve mısır gibi bitkiler susuz yetişiyor. Ama kimse üretmiyor. İşte bu olduğunda ürünlerimizi tanıyacaklar. Ben bir adım attım ve biliyorum ki olacak.”
Ersin ÖZGÜL / İZMİR
Yoruma kapalı.