Alevi Haber Ajansi

İzmir’de Takmaz ailesinden Xızır’ı karşılama ritüeli: Qavut-VİDEO

PİRHA- İzmir’de Xızır hazırlıklarına başlayan Pir Hamza Takmaz ve Ana Hatun Takmaz, uzun süredir Xızır’ı karşılama olan Qawut lokması geleneğini devam ettiriyor. Takmaz ailesi, Aleviler için kutsal olan, bolluğu, bereketi, barışı, sevgiyi ve baharı müjdeleyen Xızır ayının ve birçok bayramın canlı kalması için herkese sahiplenme çağrısında bulundu.

Her yıl karşılanan Xızır, aylarında oruç tutulur, qavut yapılır, ziyaretlere gidilerek lokmalar pay edilip çerağlar yakılır, kurbanlar kesilir. Bu gelenek kapsamında yapılan en önemli ritüellerden biri de kavrulmuş öğütülmüş buğdaydan yapılan qavuttur. Köylüler bir araya gelip lokma yapar. Qavut yapılıp ocak önüne konur ve Xızır’ın o evi ziyaret ederek Qavut’tan lokma alacağına inanılır.

Xızır’ın bu Qavut’tan lokma alması berekettir, bolluktur. Bunun yanı sıra evli olmayanlar Xızır’ın son günü oruç tutar, su içmez çünkü evlenecekleri kişinin o gece rüyasına gireceği ve kendisine su vereceğine inanılır. Xızır ayının olduğu ay boyunca gün batımında evlerde de çerağlar yakılır.

Birbiri ile bağlantılı olan Gaxan, Xızır ayları, Kara Çarşamba (Çarşema Reş) ve Hawtemal/Heftemal gibi kutsat günler 90 günlük kara kış içerisinde yerini alıyor. Kışın başlangıcı olarak kabul edilen 21 Aralık en uzun ve en karanlık gecedir.

Xızır orucu için esas alınan 30 Ocak sıradan bir tarih olmanın ötesinde önemli bir geleneğin sembolüdür. Xızır için belirlenmiş bugün, 21 Aralık’ta başlayan kış mevsimi süresince bölgede uygulanan Gaxan, Kara Çarşamba ve son olarak da Hawtemal/Heftemal bağlamında ele alınmalıdır. Bu bayramlar ve kutsal günler için kabul gören tarihler, 90 günlük kış mevsimini 40-20-30’lu dilimlere ayıran eski bir gelenekle ilişkilidirler. Bu bağlamda Gaxan ile başlayan ilk kırk günlük dilim ”Büyük Çile” (çile, Kurmanci ve Farsça’da kırk anlamına gelir) olarak adlandırılır ki, bu da 30 Ocak’ta kapanır. İlk kırk gün aynı zamanda dervişlerin çile çekme dönemlerine denk gelir ve bu Xızır Orucunun başladığı gün bitirilmiş olur. 30 Ocak’tan 20 Şubat’a kadarki süreye ise ”Küçük çile” denmektedir. Küçük Çile’nin başlangıcı Hızır Orucu’na, sonlandığı 20/21 Şubat ise kime yörelerde Hıdırnebi kutlamalarına vesile olur. İklim açısından ele alındığında bu aynı zamanda kış mevsiminin en soğuk ve fırtınalı günleriyle özdeşleştirilir. 21 Şubat’tan sonra kış çözülmeye başlar ve aşamalı olarak gelecek baharın habercileri doğada görünürler. Böylece, Kara Çarşamba ve Hawtemal/Heftemal için hazırlıklar da başlamış olur.

“KIŞ VAKTİ KİMSE AÇ KALMAZDI” 

Zorlu geçen kış şartlarında toplumsal dayanışma ile kimsenin aç kalmadığını hatırlatan Kureyşan Ocağı pirlerinden Hamza Takmaz, Dersim’de Xızır orucunun aşiretler arasında belli sıra ile tutulduğunu ifade ederek, “Köylerde Qavut komşular ile birlikte yapılıyordu. Onlarla bir araya gelinirdi. Bu aya içerisindeki Salı-Çarşamba-Perşembe günleri niyet edilir ve bir aşiret oruç tutardı. Diğer hafta farklı bir aşiret oruç tutardı. Yani bu aylar Xızır ayıdır. Gaxan’ın bitiminden sonra Xızır ayı başlar. Kışın tipidir ve soğuktur. Erzakları az olanlar vardı. O ay boyunca lokmalar ve kurbanlar dağıtılır, geri kalanı fakirlere giderdi. Kış vakti kimse aç kalmazdı. O ocağın piri o aylar içerisinde tüm taliplerini gezerek gitmeye çalışırdı. Xızır kültürünü canlı tutardı” dedi.

“HALK MAHKEMELERİ OLAN DAR KALKINCA ALEVİLER BÜYÜK ZARAR GÖRDÜ”

Xızır ayı gelmeden önce küskünlerin ve dargınların bu aya özel olarak hassasiyet gösterdiği ve barıştığına işaret eden Takmaz, Alevilerin gördüğü en büyük zararın halk mahkemeleri olan dar kültürünün yaşatılmaması olduğuna vurgu yaptı.

Takmaz, zorlu geçen ve çalışma imkanlarını kısıtlayan kış aylarının Alevi toplumu için ibadet ayları olduğunu belirterek, “Yaz ayları bizim için sürekli çalışma zamanıdır. Çetin geçecek kışa hazırlık yapılır. Kış ayları biz Aleviler için ibadet aylarıdır. Bayramlar bu aylarda kutlanır. Xızır bittikten sonra 9 Mart’ta güneş ışınları toprağa dik düşer ve canlılık yeniden başlar. Aleviler bu aylarda asla küs kalmazdı. İşte Aleviliğin burada gördüğü en büyük zarar halk mahkemelerinin kalkmasıdır. Sorgu ve denetimin kaldırılmasıdır. Her talibin piri geliyordu. Onların geleceğini bilen herkes barışırdı. Onlar dahi kimseyi küs bırakmazdı. Kimse de benlik yapmazdı. Barışmaya gelmeyen, benlik yapanın kimse ne ekmeğini yer ne de suyunu içerdi” diye konuştu.

“DÖRT GÖZLE XIZIR BEKLENİRDİ, KAVGALI KİMSE KALMAZDI”

“Dört gözle Xızır’ı bekliyorduk” diyen Hatun Takmaz ise Qawut’un zahmetli bir iş olduğunu ve şehirlerde öğütme taşları olmadığı için zaman içinde kaybolduğunu, yapılmamaya başlandığını dile getirdi.

Hatun Takmaz, ayrıca Xızır günü genç erkek ve kadınların tuzlu gıdalar alarak su içmediğini, o gün kim rüyada gördüğü kişiye su verirse onunla evleneceğine inandıklarını sözlerine ekleyerek, şunları şöyledi:

“Perşembe günü temizliğimizi yapıyorduk. Kömbemizi, niyazlarımızı pişirirdik. Eskiden unu bir gün önce kimsenin girmediği bir odaya koyuyorlardı. Ertesi gün erkenden kalkıp bakıyorlar, eğer işaret varsa unda, ahıra gider kapısını açar, hangi hayvan kapının arkasında ise onu getirip kurban kesiyorlardı. Ziyaretlerimize, mezarlarımıza giderdik. Lokmalarımızı dağıtırdık. Her tarafa kar yağardı, beyaza bürünürdü. Xızır günleri hep güneşli oluyordu. Aklıma hep güneş geliyor o günlere dair. Güneş bizi aldatırdı ama biz aşkla ziyaretlerimize giderdik. Eskiden dövüşlü, kavgalı kimse olmazdı. Kimse küs kalmazdı. Küs olanlar dahi Xızır ayında barışırlardı. Şimdi insanlar birbirini öldürüyorlar.”

Ersin ÖZGÜL/İZMİR

Bunları da beğenebilirsin

Yoruma kapalı.

Web sitemiz, deneyiminizi daha iyi hale getirmek amacıyla çerezler kullanmaktadır. Bu durumda herhangi bir sıkıntı yaşamayacağınızı düşünüyoruz, ancak isterseniz çerezleri devre dışı bırakma seçeneğiniz her zaman mevcuttur. Kabul ediyorum devre dışı bırak