PİRHA – TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu, imar affı konusunun Meclis gündemine gelmesi üzerine itirazlarını dile getirdi. Konuya ilişkin açıklama yapan İMO yönetimi, “Ortalama iki yılda bir yıkıcı depremlerin yaşandığı ülkemizde, bırakın imar aflarını kanunlaştırmayı, telaffuz etmek bile en hafif tabiriyle akıl tutulması ve vicdansızlıktır” diye belirtti.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) Yönetim Kurulu, Meclis gündemine getirilen imar affı hakkında yazılı açıklama yaptı.
15.04.2024 tarihinde TBMM Başkanlığı’na sunulan İmar Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile yeni bir imar affı getirilmek istendiğine işaret edildi.
“BİR İMAR AFFI SÖZ KONUSU BİLE OLAMAZ”
“6 Şubat depremlerinin gerçekleri ortadayken yeni bir imar affı söz konusu bile olamaz!” denilen İMO açıklamasında şu ifadelere yer verildi:
“Kanun teklifi incelendiğinde, çıkarılan diğer imar aflarından pek de bir farkı olmadığı, geçmiş af uygulamalarında olduğu gibi yine ruhsatsız ve ruhsat eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınmaya çalışıldığı, mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ile diğer hususların yapı sahibinin beyanı doğrultusunda belirleneceğine ilişkin tüm kriterler aynen kalmak suretiyle, yapının afet risklerine karşı dayanıklı olup olmadığının tespiti için bir rapor isteneceği hususu eklenerek yeniden düzenlendiği görülmektedir.
Kontrolsüz ve plansız kentleşme ile sık sık çıkarılan imar afları, yapı üretim sürecinde mühendislik hizmetlerinin etkisizleştirilmesi gibi pek çok etkenden dolayı ülkemizde son 20 yılda gerçekleşen orta ve büyük ölçekli depremler, olması gerekenin çok üstünde yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Yıkılan veya ağır hasar alan bina sayıları açıkça göstermektedir ki yapı stokumuz yıkıcı etkileri olabilen doğa olaylarına karşı yeterli düzeyde dayanıklı değildir. Halkımızın büyük çoğunluğu afete karşı dirençli olmayan yapılarda yaşamaktadır.
Üstelik hiçbir mühendislik hizmeti almamış kaçak bir yapının yahut sonradan yapılan büyütmelerle ya da kat ilaveleriyle kaçak duruma düşmüş bir yapının afet risklerine karşı nasıl olup da dayanıklı olabileceği konusu mühendislik bilimi bakımından izaha muhtaçtır. Bu türden bir beklenti yaratmak kamuoyu açısından olsa olsa bir algı operasyonudur, bir manipülasyondur.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının verilerine göre 6 Şubat depremleri sonrasında deprem bölgesinde toplam 688 bin 679 konut orta ve az hasarlı olarak tespit edilmiş durumdadır.
Bakanlığa defaatle yaptığımız başvurulara rağmen 6 Şubat Depremlerinde hasar gören bu yapıların 18 Mayıs 2018 tarihinde “İmar Barışı” adı altında çıkarılan son imar affından yararlanıp yararlanmadığı, yararlandı ise bedelini ödeyip Yapı Kayıt Belgesi alan yapı sahiplerinin yapılarını İmar Kanunu`na ve deprem mevzuatına uygun hale getirilmek üzere ruhsat başvurusunda bulunup bulunmadığına dair sorularımız yanıtsız bırakılmıştır.
Bu durumda Bakanlık son çıkarılan imar affından yararlanan binalara yapı kayıt belgesi verilmesi dışında herhangi bir işlem yapılmadığını zımnen kabul etmektedir.”
“ÜLKEMİZİN ÖNCELİKLİ GÜNDEMİ İMAR AFFI DEĞİL”
İMO Yönetim Kurulu’nun açıklamasında, son çıkarılan imar affında idarenin, yapının güvenliğini mülk sahibine bırakarak sorumluluğu üzerinden atmaya çalıştığını vurguladı.
Açıklamanın devamında şu ifadelere yer verildi:
“Oysa devlet yurttaşlarının anayasal hakkı olan “güvenli ve sağlıklı bir konutta oturma, sağlıklı bir çevrede yaşama” hakkını tüm kurum ve kuruluşları kanalıyla sağlamak zorundadır ve devredemez.
Odamız tarafından 22 Nisan 2024 tarihinde “Malatya ilinde, 2020 yılındaki Elazığ depreminde hasar alıp güçlendirmeyi bekleyen yapıların 2023 depremlerindeki akıbeti hakkında” yapmış olduğu açıklamada da ortaya çıkarıldığı üzere, 24 Ocak 2020 Elazığ depreminden etkilenen Malatya ilimizde hasar tespiti yapılan ve 1 yıl içerisinde güçlendirilmesi gereken yapılar, depremin üzerinden üç yıl geçmesine rağmen güçlendirilmemiş ve hasarlı durumdayken 6 Şubat depremlerine yakalanmıştır.
Vatandaşlarımızın can ve mal güvenliği için 6 Şubat depremlerinde orta ya da hafif hasar alan yapıların bir an önce güçlendirilerek depreme dirençli hale getirilmesi ya da yıkılması gerekmektedir. Ayrıca güvenli yapılaşmaya ilişkin bir düzenleme yapılacaksa İmar Kanunu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu, Orman Kanunu, Kıyı Kanunu gibi ilgili tüm mevzuatın değerlendirmesinin yapılması gerekmektedir.
Açıkladığımız nedenlerle gerek ülke genelindeki yapı stokumuz bakımından gerekse deprem yaşanan kentlerimizdeki hasarlı yapılar bakımından ülkemizin öncelikli gündemi imar affı değil deprem güvenliği yeterli olmayan yapıların tespit edilip bir an önce onarım, güçlendirme ya da yıkıp yeniden yapma seçeneklerinden biri kullanılarak depreme karşı dirençli hale getirilmesi olmalıdır.
Ortalama iki yılda bir yıkıcı depremlerin yaşandığı ülkemizde, bırakın imar aflarını kanunlaştırmayı, telaffuz etmek bile en hafif tabiriyle akıl tutulması ve vicdansızlıktır. Mesnetsiz popülist politikalar ve bir kısım çevrelerin çıkarları uğruna halkın can ve mal güvenliğini tehlikeye atan, yok sayan, akıldan ve bilimden uzak bu tür anlayışlara karşı İnşaat Mühendisleri Odası bilimi, yaşam hakkını, güvenli yapılaşmayı savunmaya devam edecektir.”
PİRHA/ANKARA
Yoruma kapalı.